Son günlerde birtakım odaklar yine Türkiye üzerinde kirli oyunlar kurmanın peşinde. Rejim tehlikede, ülke yönetilemiyor masalları üzerinden algı oluşturarak ülkeyi ve milleti dizayn etmek isteyen bu odaklar oynadıkları oyunu artık öylesine açıktan, öylesine pervasızca oynuyorlar ki görmemek için bakar kör ya da üç maymunu oynuyor olmak lazım...
Bu oyunlardan biri geçtiğimiz günlerde oynandı. 15 Temmuz ihanet girişimi sonrası devleti temizlemenin ve yeniden yapılandırmanın gayretinde olan siyasi irade, bu yapılandırma kapsamında gördüğü lüzum üzerine ilgili makamlarla koordine ederek, askeri okullara alınacak öğrenci yönetmeliğinde birtakım düzenlemelere gitti. Bu kapsamda söz konusu yönetmeliğin Harp Okulları ile Astsubay Meslek Yüksekokullarına girişte engel sayılacak halleri belirleyen 44’üncü maddesi de revize edildi.
Revize edilen madde, askeri okullara alınacak öğrencilerle ilgili; "Kendisinin, annesinin, babasının, kardeşlerinin ve velisinin tutum ve davranışlarıyla yasadışı, siyasi, yıkıcı, irticai, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere karışmamış olması" hükmünü içeriyordu.
Son derece muğlak ifadelerin yer aldığı bu madde; "Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu'nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisaklı ya da bunlarla irtibatı olmak" olarak değiştirildi. Yapılan değişiklik 23 Mart 2021’de Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
İşte ne olduysa da bundan sonra oldu. Ülkede kaos çıkarmak için tetikte bekleyen güdümlü çevreler yapılan değişiklik üzerinden kızılca kıyameti kopardılar. Tamamı dışarıdan güdülen bu çevreler, koro halinde hep bir ağızdan yönetmelikte yapılan değişikliğin irticai yapıların orduya sızmalarının önünü açmak için yapıldığı yalanını yaymaya başladılar. Amaç bu yalan üzerinden toplumda algı oluşturmak ve oluşan algıyı yönetmekti.
Oysa gerçekler tam tersiydi. Yapılan değişiklik, devletin ihtiyaç duyduğu zaruri bir değişiklikti ve öyle iddia edildiği gibi birtakım yapıların devlete sızmasının önünü açmıyor, tam tersine sistemdeki boşlukları kapatarak, devleti koruma altına alıyordu. Yaygara koparan çevrelerin esasen rahatsız olduğu konu tam da buydu. FETÖ tarzı illegal yapıların devlete sızmalarının önünü kesmek, yolgeçen hanına dönmüş devlet yapısını sona erdirmek, bu kesimleri inanılmaz rahatsız etmişti. Bu gerçekler altında şimdi işin doğrusuna gelelim ve bu değişikliğin maksadı nedir, doğuracağı sonuçlar neler olacaktır sorularına cevap arayalım.
Sihirli Kelime İrtica…
Türk siyasetine ilk olarak İkinci Meşrutiyet döneminde giren “irtica” kavramının askeri okullar yönetmeliğine ne zaman ne maksatla ve hangi şartlar altında girdiğini bilmek meseleyi kavramamıza büyük katkı sağlayacaktır. Bu nedenle işe buradan başlayalım.
Cumhuriyet tarihinde derin siyasi izlere neden olan “irtica” kavramı, yakın tarihimizde yoğun olarak darbe ruhunun hakim olduğu 28 Şubat döneminde ülke gündemine enjekte edildi. 28 Şubat post modern darbe girişimine ortam hazırlayanlar tarafından yapılan bu enjeksiyonun elbette bir amacı vardı. Hiç şüphesiz amaç FETÖ’nün varlığını kamufle edebilmek, Türk tarihinin en alçak ihanet yapılanmasını gizleyebilmekti. Bunu sağlamak için örgütün iştigal ettiği konu üzerinden ülkede kontrollü bir kaos çıkarılmalı ve böylelikle dikkatler başka yöne çekilmeliydi. Bu ortam sağlandıktan sonra yapılacak tek iş sonu 15 Temmuz’da bitecek olan sürecin taşlarını döşemekti. Öyle de oldu.
Bütün plan bu çatı altına bina edildi ve kontrollü bir süreç, beş benzemezlerin sinsi iş birliğiyle adım adım işletildi. 28 Şubat’ı bin yıl sürdürmeyi düşünenler, oluşturulacak kaos ortamının hukuki altyapısını oluşturmakla işe başladı. Zira tepki almamak için tüm yapılacakların meşru bir zemine oturması gerekiyordu. Bu maksatla askerler ve memurlar hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) düzenlendi ve onca itiraza rağmen düzenlenen kararname, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından imzalanarak yürürlüğe kondu.
Çıkarılan kararnameye istinaden askeri okullar yönetmeliği düzenlendi ve bu yönetmeliğin 44’ncü maddesinde kasıtlı ve planlı olarak “irtica” kelimesine yer verildi. Çünkü irtica kelimesi o kadar suistimale açık, o kadar kullanışlı bir kelimeydi ki, bu kapsama alarak dilediğinizi yapabilirdiniz.
28 Şubat’ta Vatansever Askerler Ordudan Atıldı
İrtica, irticai faaliyet… Kime göre, neye göre...
Kimine göre başı bağlı bir annemiz, başı örtülü bir ninemiz inancına göre örtünmüştü ve bu topraklarda yeşeren tarihin bir devamıydı. Fakat kimine göre ise irticai faaliyet olmuştu. İşte böylesi suistimale açık bir kelime üzerinden devlet kadrolarında kıyım başladı. Dikkatleri başka yöne çekmek için yapılan bu kıyım, kendi halinde yaşam tarzı olan milliyetçi muhafazakar kesim üzerinde uygulandı. Yaşam tarzları gerekçe gösterilerek hedef tahtasına oturtulan bu kesim, irtica kavramı üzerinden linç edildi. Gerçekten inancı gereği yaşayan, devletine herhangi bir kastı olmayan yüzlerce asker, polis ve devlet memuru, irticai faaliyetlerde bulunuyor bahanesiyle, kurumlarıyla ilişikleri kesilerek aileleri ile birlikte sokağa atıldı. Açlığa terk edilen bu kişilerin tek günahı eşlerinin başlarının örtülü olması ve oruç, namaz gibi dini vecibelerini yerine getirmeleriydi. Bu insanlar bırakın devletine kurşun sıkmayı, devletine sıkılan kurşunun önüne gözünü kırpmadan yatacak karakterde insanlardı.
Küresel şebeke bu kıyımla iki kuşu birden vurdu. İrtica üzerinden kopardığı yaygarayla hem kendine direnecek milliyetçi muhafazakar kesimi tasfiye etmiş oldu hem de kendine uşak olan FETÖ’nün önünü açtı. FETÖ üyeleri de bu süreçte sadece organize olmadılar aynı zamanda içki içerek, oruç tutmayarak ve olabildiğince seküler görünecek şekilde bir yaşam tarzına bürünerek egemen görünümlü “laik” yapılara iyice eklemlendi.
Öte taraftan bu tasfiye dönemi içinde yüzlerce subay ve astsubay, sadece ve sadece eşlerinin başı örtülü olduğu için, sadece ve sadece muhafazakar yaşam tarzı benimsedikleri için önce fişlendiler sonra tasfiye edildiler. Yaşananlara gerekçe sorulduğunda yönetmelikte adı geçen o altı harflik sihirli kelime gösterildi; “İrtica”.
Fişleme, Şüpheli ve Sakıncalı Kategorileri
Fişlenen kişiler, bu son derece muğlak ifade üzerinden önce “şüpheli personel” kategorisine alındılar, ardından ikna odalarına. Bu odalarda her girene inanılmaz psikolojik baskı uygulandı. Baskıya direnerek eşlerinin başlarını açmayacağını, sonuç ne olursa olsun benimsedikleri yaşam tarzından ödün vermeyeceklerini ifade edenler sınıf atladılar ve “şüpheli personel” kategorisinden “sakıncalı personel” kategorisine terfi(!) ettiler. İnandığı değerlerden taviz vermeyen bu insanlar, kısa süre bu kategoride kaldıktan sonra sistemin dışına atıldılar ve orduyla, devletle ilişkileri kesilerek hepsi aç ve işsiz kapının önüne konuldu.
Yürütülen tartışmalara bakıldığında 28 Şubat’ta oluşturulan bu suni ortamın çok iyi anlaşılması gerektiği ortaya çıkıyor. Bu dönemde yürütülen operasyonların tek bir amacı vardı. İrtica ile mücadele ediliyor havası oluşturmak ve oluşan atmosferden istifade ile FETÖ’nün önünü açmak. Az önce de vurguladığım gibi irticai faaliyette bulunduğu yalanıyla kıyılan bu askerler esasen asla devletine silah doğrultmayacak, asla vatanına ihanet etmeyecek tam tersi vatanı uğruna canını gözünü kırpmadan feda edecek kişilerdi. Ancak bu kişiler kurban edilmeliydi ki içki içen, eşinin başını açan, kapısının önüne boş içki şişelerini bırakıp Atatürk’le ilgili kitapları, Nutuk’u salonunun en görünen yerine yerleştiren vatan haini FETÖ’cüler korunabilsin, dikkatler üzerlerinden atabilsin.
Darbeci FETÖ Üyelerinin Görünümü
Bu mantıkla şu an kızılca kıyamet koparanlara sormak lazım. Bu kararname ve yönetmelik yürürlüğe girdiğinde Silahlı Kuvvetlere, devletin kurumlarına irticai grupların sızmalarının önü kesildi mi? İşte bu soruya verilecek doğru cevabı bulmanın tek yolu FETÖ’ye bakmaktır. FETÖ’nün palazlanması, büyümesi ve devleti iliklerine kadar ele geçirmesi bu madde yürürlüğe girdikten sonra başlamış ve hızlanmıştır. FETÖ’nün orduya sızmada en çok istifade ettiği yönetmelik maddesi içinde irtica kelimesinin de geçtiği değiştirilen madde olmuştur. Çünkü irtica kavramı üzerinden dindar insanlar TSK’dan atılıyordu ve FETÖ üyeleri ise seküler veya “Atatürkçü” görünümleriyle daha geniş bir alan elde ediyordu. Nitekim FETÖ 15 Temmuz’daki darbe bildirisinin ideolojisini de “Atatürkçülük” üzerine kurmuştu.
Burada milliyetçi, muhafazakar kesim üzerinden uygulanan taktiği çözmeniz, bu kesimin hedef gösterilmesindeki mantığı anlamanız, uyuşturucu baronlarının yıllardır uyguladığı taktiği anlamanıza bağlıdır. Baronların taktiğine gelince…
Zehir tüccarı bu katiller büyük parti uyuşturucu sevkiyatı yapacakları vakit şeytanın dahi aklına gelmeyecek sinsi bir plan uygularlar. Büyük sevkiyat hazırlanır ve bu sevkiyatla birlikte küçük bir sevkiyat daha hazırlanır. Büyük ve küçük sevkiyat birlikte yola çıkarlar ancak kısa bir süre sonra yollar ayrılır. Bu ayrımla birlikte narkotik polise uyuşturucu sevkiyatı yapıldığına dair bir ihbar gelir. İhbar küçük parti sevkiyat için yapılmıştır ve ihbarı yapan da uyuşturucu baronunun ta kendisidir. Emniyet tuzak sevkiyatın peşinde koştururken büyük parti mal da tıpış tıpış yoluna devam eder. Milliyetçi muhafazakar kesimle FETÖ arasındaki denklemi bu mantıkla kurmalıyız. FETÖ’nun bu tuzağını uygulamasında irtica kavramı ise en önemli aparatı oluşturmuştu. Bu kavram üzerinden TSK içindeki dindarları hedef gösterttiler ve temizlettiler, uygulamayı yapanlar da bu tuzağa düştüler. Henüz bir özür dilemedikleri gibi maalesef önemli bir kısmı aynı oltanın peşinden gitmeye devam ediyor.
Değişikliğin Sebepleri…
Şimdilerde siyasi irade bir daha bu acılar yaşanmasın diye ciddi tedbirler alıyor. Bu tedbirlerden biri de askeri okulların yönetmeliğinde yapılan söz konusu bu değişiklik oldu. Değiştirilen maddenin içeriğinde yer alan “irticai” kelimesi bugüne kadar birçok tartışmalı karara ve uygulamaya ev sahipliği yaptı. Özellikle Silahlı Kuvvetlerin millet vicdanında tartışılmasına yol açtı. Keyfi uygulamalar nedeniyle konu çok farklı noktalara gitti. İrtica kavramı anlamı hep muğlak olacak şekilde dindar insanlara yönelik baskının bir aracı olarak kullanıldı. Dini inancını yaşayan insanlar siyasal düzlemde farklı kategorilere yerleştirilerek bu kapsama dahil edildi. Başta belirli tarzdaki kılık kıyafet olmak üzere halkın bir kesiminin hayat tarzı, düşünce ve davranışları da aynı kelime ile ifade edilir oldu. Buna bağlı olarak zaman zaman yasama organlarında gündeme getirilen "irtica ile mücadele” tasarılarında da lafız ve mana itibariyle mücadelesi amaçlanan suç ve eylemlerin sınırlarının hukuk mantığı çerçevesinde açık bir şekilde belirlenememiş olması konuyla ilgili karışıklık ve tartışmaların, sübjektif uygulamalar sonucu ortaya çıkan siyasi, içtimai ve psikolojik gerginlikler, problemin genel hukuk ve adalet prensipleri çerçevesinde çözümlenmesini güçleştirdi.
İşte bu tartışmalara ve kargaşaya son vermek için yorumu kişiden kişiye değişecek, irtica gibi muğlak bir ifade yürürlükten kaldırıldı ve yerine geniş kapsamlı, güncel mevzuata uygun, daha somut ifadeler içeren bir yönetmelik geldi ve söz konusu yönetmelik 23 Mart 2021’de Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Böylelikle TCK’da ve Askeri Ceza Kanunu’nda suç olarak tanımlanamayan soyut ifadeler çıkarılmış oldu. Bu son derece olumlu bir adımdır ve bundan böyle keyfi ve yanlış uygulamaların da önüne geçecek bir adımdır.