İsrail hükümetinin 2005’te aldığı Gazze’den çekilmek kararı, Gazze içerisindeki 21 yerleşim biriminden 8 bin civarındaki İsrailliyi kapsıyordu. Karar, farklı katmanlardaki radikal sağ tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Dini yorumlama biçimleri ve tarihsel sürece olan bağlılıklarıyla aşırı sağcı görüşe sahip yerleşimci Yahudiler, “kutsal topraklar” olarak kabul ettikleri coğrafyadan ayrılmamak için büyük bir direnç ortaya koydu. Direndiler, protesto ettiler, İsrail askeriyle arbede yaşadılar, yetkililere hakaret ettiler (tükürdüler) ve bazılarının yolu adliye koridorlarından da geçti. Direnen ve eylemlerin parçası olan (yolları kapatan) isimlerden biri bugünkü İsrail politik sahnesindeki en radikal ve şahin kanadı temsil eden İsrailli aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich idi. Geri çekilmeyi bir mağlubiyet olarak okuyan genç Smotrich kendisini 3 hafta boyunca gözaltına alan güvenlik birimi Şin Bet’e kızgınlığını cezaevinden çıkışta yaptığı açıklamalarda da ortaya koymaktan çekinmedi. Günümüzde İsrail siyasetinde uç olarak tanımlanabilecek fikirlerin bayrak taşıyan iki önemli isminden biri olan Smotrich, yıllar boyunca arkasında durduğu ideolojiyi mecliste ve kabinede temsil etmeye devam ediyor.
Bir diğer sembol isim ise kısa süre öncesinde varılan Gazze ateşkesine tepkisini ortaya koyarak Ulusal Güvenlik Bakanlığı görevinden istifa eden Yahudi Gücü Partisi lideri Itamar Ben-Gvir. Onun geçmişi de oldukça kabarık bir sicile işaret ediyor. Ben-Gvir de Oslo Anlaşması’na imza atan dönemin Başbakanı İzak Rabin’i “Araplara taviz veren” olarak damgalayarak hakkında şiddet eylemlerini teşvik eden bir isimdi. Hakkındaki en ilgi çekici bilgilerden biri, Ben-Gvir’in “aşırı görüşleri nedeniyle” askerlikten muaf tutulmasıydı. (İsrail gibi militer dokunun toplumun tüm katmanlarına sirayet ettiği bir ülkede.)
Verdiğimiz iki örnekteki isim, birçok ülkede yer alabilecek ve marjinal olarak kabul edilebilecek figürler ancak altı çizilmesi gereken hat; bu isimlerin uzun bir süredir bakan olarak ana akım siyasette yer alması ve temsil ettikleri görüşlerin toplumdaki yansımalarının derinliğinin tahmin edilenin de ötesinde olması.
İsrail toplumunun 7 Ekim 2023 sonrası reaksiyonunu ve ateşkesin bu denli gecikmesine yol açan toplumsal baskıyı etüt etmek için önemli bir barometre de ülke içindeki sağ/aşırı/uç akımların izledikleri rota olacaktır. Ülke 1948 sonrasındaki dönemde, göç akınlarıyla dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen Yahudilerin kendileriyle beraber getirdikleri kültürel dokuları aynı coğrafi sınırlar içerisinde konumlandıran bir yapıya sahip. Bu akitin imzalayıcıları, ortak düşman motivasyonu (Filistinliler) ve çeşitli etkenlerle (dini, kültürel, pragmatik) yurt edinilen topraklarda yaşamlarını daim kılmayı ana amaç edindi. “Aşırı sağ” da bu genel dokunun bir rengi ve uzantısı oldu. Haham Meir Kahane tarafından kurulan ırkçı "Kah" akımı gibi bazı damarlar, muteber bulunmadı, yasaklandı. Ancak bu doktrinin daha ılımlı, şiddet unsurunu dizginleyen biçimleri hayatta kaldı. İsrail’de ateşkes sürecini protesto eden yerleşimcilerin Kudüs’teki yol kapatma eylemleri, sınırlı bir insan grubunu ihtiva etse de Batı Şeria’daki yerleşimlerin genişlemesindeki ideolojik etkenlerin nüvelerini de gözler önüne seriyor.

İsrail Meclisindeki Aritmetiğin Güncel Siyasete Yansıması
7 Ekim sonrası gelişmeler, sağın artan tesiri için pusula işlevi görse de önceki kısa erimli siyasal gelişmeler de aşırı akımların buldukları boşlukları nasıl doldurabildiklerine işaret ediyor. İsrail’de 2019’da başlayan ve 2022’de sona eren zaman diliminde gerçekleşen 5 genel seçim, toplumsal gerilim hatlarını da ortaya koyması açısından önemli bir kesit oluşturdu. Bu süreçte bloklar, 120 kişilik parlamentoda çoğunluğa, yani 61 kişilik sayıya ulaşamadı. Bir yanda İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, diğer yanda ona ve siyasetine muhalif eden blok, tüm arayışlara rağmen sonuç alamadı. Sonunda Haziran 2021’de başlayan ve 1 yıl süren Naftali Bennett hükümeti istifa etti ve dümene bir kez daha Netanyahu geçti. Netanyahu’nun koalisyon için gereken sayıya ulaşmak maksadıyla ittifak kurduğu aşırı sağın temsilcileri, zamanla iktidarın parçası haline geldiler. Hassas ve kırılgan koalisyon denkleminin doğal bir sonucu olarak sistemde yer alan, bakanlık postu kazanan aşırı sağ, her dönem ve birçok kulvarda yaşamsal tartışmaların da merkezinde olmaya devam etti. İsrail Meclisinde, 7 sandalyeye sahip Smotrich'in Dini Siyonizm Partisi ile 6 sandalyeye sahip Ben-Gvir'in Yahudi Gücü Partisi hükümeti düşürmeye yetecek çoğunluğa erişebildi.
Tam burada aşırı sağın pozisyonunun önemini artıran HAMAS’ın 7 Ekim eylemi yaşandı. Sonrasındaki tüm gelişmelerde, bu akım belirleyici aktör oldu. Ateşkes konusunun masaya geldiği her olasılıkta direnç ortaya koydular, kabinedeki bakanlarının yaptıkları çıkışlar, Gazze’deki Filistinlilere yönelik tolerans eşiğini sıfıra indirdi. Örneğin kısa süre öncesine değin Miras Bakanı olan İsrailli aşırı sağcı Amihai Eliyahu, "Gazze Şeridi'ne nükleer silah atılması" açıklamasını birçok kez dile getirdi. Geçtiğimiz yıl içerisinde fanatik Yahudilerin, Mescid-i Aksa baskınlarında rekor kişiye (53 bin 605) ulaşıldı. Yüzlerce kez gerçekleşen bu baskınların artan sıklığı, önümüzdeki dönem için de aşırı kesimlerin gündelik hayat ve politikadaki yönlendirici tesirlerinin artacağına bir delalet olarak kabul edilebilir.
Kabinede yer alan aşırı sağın temsilcileri, özellikle 7 Ekim sonrasında ellerindeki koltuk sayısını bir koz olarak kullandı. Gazze’de 7 Ekim sonrası hep masada olan, uluslararası kamuoyu baskısının zaman zaman zirveye çıktığı dönemler olmasına rağmen ateşkes planlarının her daim akamete uğramasında etkin faktörlerin başında aşırı sağ siyasetinin artan nüfuzu oldu.
Aşırı Sağ İsrail Siyasetini Nasıl Şekillendirecek?
Tüm bu tahlillerin ardından genel resmi oluşturan İsrail siyasetindeki temel sütunların istikamete ilişkin ne denli belirleyici olabileceği de önemli bir referans noktası olacaktır. Yanıtlanması gereken soruların başında “İsrail sağının toplumsal tabanının ne denli geniş olduğu” olgusu geliyor. Yalnızca Ben-Gvir ya da Smotrich figürleri, toplumdaki katmanları analiz etmede yeterli kalmayacaktır. Sağ siyasetin çeperlerinin ana akım partilerin (Likud başat unsur olarak ele alınabilir) şemsiyesi altındaki isim, fikir ve entelektüel dünyaya dek uzanması, gittikçe kristalize olan bir realiteye dönüştü. Yeni yılın ilk günlerinde İsrail Savunma Bakanı Katz’ın Filistinlilere yönelik olarak şiddet uygulayan İsrailli yerleşimci bir grubu serbest bırakan kararı onaylaması, ateşkes karşıtı blok için verilen bir jest olarak yorumlandı. Aralarında “Hilltop Youth” gibi grupların da olduğu Batı Şeria’daki yerleşimci öbekler, hem hane hem toprak kazanımını maksimize edecek tüm fırsatları kullanmaya devam ediyor ve edecekler. İsrail devlet ve güvenlik mekanizması, kırmızı çizgi olarak belirlediği bazı sınırları bu kesime dayatma aksiyonu alsa da aslında muvazaalı-danışıklı dövüş içeren bir durumun sahada egemen olduğunu belirtmek gerekiyor. Her yeni kontrol noktası, gözaltına alınan her Batı Şeria sakini Arap, değişen fiziksel şartlar, aslında bu yerleşimci politikasına hizmet ediyor. Üstelik antisiyonist bir perspektife sahip olduğu düşünülen Ultra Ortodoks (Haredi) kesimin gençlerinin de her geçen gün daha milliyetçi bir aksa yönelmeleri ve antimilitarist tutumlarının değişime uğrayarak ulus-devlet paradigmasına daha da eğilim göstermesi, yeni dönemde incelenmesi gereken bir başka fenomen olacaktır.
Önümüzdeki dönemde aşırı sağın bir başka avantajı da yalnızca ideolojik olarak egemen sahasını artırması ya da siyasal/bölgesel gelişmelerin kendilerine yeni bir alan açması değil demografik cephede güçlenmeleri olacak. Nüfus çoğunluğuna en çok ihtiyaç duyulan bölgelerden birinde sahip oldukları hacim ve nicelik havuzu, göz ardı edilmelerini her geçen gün zorlaştıracaktır.