ABD, 3 Kasım’da tarihi bir seçime gidiyor. Donald Trump’ın 2016 seçimlerinde aday olmasıyla birlikte ülkenin içine girdiği derin kutuplaşma Trump’ın 4 yıllık başkanlığı ile devam etti. Covid-19 salgınından dolayı oyların önemli bir kısmının posta yoluyla yollanması ve bunların sayımının gecikmesine ilişkin tartışmalar, Trump’ın Demokratları kendisine yönelik bir oy komplosu içerisinde olmakla suçlaması, seçimin sonuçsuz kalması durumunda oluşabilecek muhtemel yasal denklemlere ilişkin tartışmalar da toplumdaki siyasal kutuplaşmayı derinleştirmiş durumda. Bu kutuplaşmada ABD medyasının rolü büyüktür. Tüm bu tartışmaları ekran ve sayfalarına taşıyan medyanın tutumu bu nedenle seçim sürecine yadsınamaz bir etki yapmaktadır. Siyasal süreç büyük ölçüde medya üzerinden yürütülüyor. Sızıntılardan, kaydedilen görüntülere kadar medyada olup biten her şey, ABD’de bir siyasi sonuca evriliyor. Dolayısıyla medyanın seçim sürecinde nerede durduğu en az başkan adaylarının politikaları kadar önemlidir. Bu çalışma, ABD medyasının seçim sürecindeki duruşu üzerinde duracak ve ana akım medyanın önde gelen kuruluşlarını irdeleyecektir.
Amerika’da ulusal medyanın genellikle Cumhuriyetçi veya Demokrat eğilimleri olduğu bilinen bir gerçektir ancak ana akım medyada Fox News dışında mevcut Başkan Donald Trump’a mutlak yakın duran bir kuruluştan bahsetmek zor. Bu sebeple, başkanlığı süresince Trump ile medya arasında sürekli bir çatışma söz konusuydu ve seçim sürecinde kahir ekseriyetle medya, Trump’la hesaplaşıyor denilebilir. Ancak bu hesaplaşmanın Demokratların hesapları ile denk düşmesi dikkat çekicidir çünkü medyanın finansal arka planının yanı sıra sektörde bir mahalle baskısının söz konusu olduğunu da belirtmek gerekir.
Medya Taraftarlığı
ABD’de medya ve basının kökleri Amerikan Bağımsızlık Savaşı’na dayanmaktadır. Amerikan gazeteleri, İngiliz emperyalizminin yolsuzluklarını gündeme taşımakla Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda önemli bir siyasal güç oldu. Medyanın buradaki rolü bağımsızlıktan sonra da iç siyasette kullanıldı. 1900’lere gelindiğinde ABD’de basın, siyasal bir araçtan çok artık siyasete yön veren bir iktidar odağı haline gelmişti. Aynı zamanda, Soğuk Savaş sürecinden bu yana dünyada ABD’nin siyasal söyleminin de kritik bir parçasıdır. Genelde merkezci bir yaklaşıma sahip olan medyanın 2016 seçimleri ve Trump’ın ABD Başkanı olması ile birlikte merkezci duruşu önemli ölçüde aşındı. Müesses siyasal nizamında dışından siyasete tüm radikalliği ile giren Trump, medyada bir milat oldu çünkü medya ABD tarihinde hiç olmadığı kadar kutuplaştı.
Pew Research’ın Ocak 2020’de 30 basın kuruluşuna yönelik yaptığı bir çalışmada, Demokratların büyük bir çoğunluğu söz konusu kuruluşların 22’sine “güvendiğini” 8’ine ise “güvenmediğini”, Cumhuriyetçilerin ise bunlardan 20’sine “güvenmediğini”, üçüne yönelik “kararsız olduğunu”, 7 kuruluşa da “güvendiğini” ifade etti. Burada ilginç olan ise Demokratların “güvendiklerini” ifade ettikleri kuruluşların neredeyse tamamına Cumhuriyetçilerin “güvenmediklerini” ifade etmesiydi. Diğer bir ifade ile bu oran medyanın da artık Amerikan toplumundaki kutuplaşma çizgisinde ayrıştığını gösteriyor.
ABD 2020 Seçimleri ve Medya
Trump ile medyanın kavgası 2016 seçim sürecine dayanıyor. Müesses nizamın dışından gelen Trump önce Cumhuriyetçi parti adaylığı için müesses nizamın medya üzerindeki etkisi ile mücadele etti. Bununla birlikte yeri geldiğinde ırkçılığa, yeri geldiğinde yabancı düşmanlığına, yeri geldiğinde kadın düşmanlığına varacak argümanları salık veren Trump, medyanın eline çok fazla koz veriyordu. Politik doğruculuğa karşı net pozisyon alan Trump, ABD’de ama farklı bir retorikle etiketlenen her şeyi uluorta söylüyordu. 2016’da tüm medya projeksiyonları Clinton’ı gösteriyordu ancak seçimi Trump kazandı. Trump da başkanlığı süresince medyaya karşı “Fake News” savaşını sürdürdü. Dolayısıyla medyanın bu seçime yaklaşımını bir anlamda 2016’dan bu yana devam eden sürecin bir parçası olarak değerlendirmek gerekir.
Seçimlerde adaylara desteklerini açıklayan 88 yerel ve ulusal gazeteden sadece üçü Trump’a destek vereceğini açıklamış. Haftalık yayımlanan 33 gazeteden ise sadece biri Trump’a destek verdiğini açıklamış. Destek açıklamasında bulunan beş siyasi analiz dergisinin beşi de Biden’ı desteklediğini açıklamış. Bunların arasında Scientific American ve Surfer dergileri ilk kez bir başkanlık yarışında desteklerini açıklamış oldular. New England Journal of Medicine, Lancent Oncology ve Nature dergileri de ilk kez destek açıklamasında bulunan ve Biden’ı destekleyen hakemli dergiler oldu. Biden’ı destekleyen medya kuruluşlarının çoğunun açıklamasında “Biden’ın çok iyi bir başkan olacağı” argümanından ziyade “Trump’ın başkan olmaması gerektiği” ve toplumun Trump tarafından kutuplaştırıldığı argümanı öne çıkıyor.
New York Times
1960'da John F. Kenedy’nin Demokrat Parti'den aday olmasından bu yana Demokrat Parti adaylarına destek veren New York Times, bu seçimde de çizgisini koruyarak Biden’ı desteklediğini açıkladı. New York Times’ın editör sayfasında yaptığı destek açıklamasında Biden’ın “Kendisine destek vermeyenler de dahil tüm Amerikalıların başkanı” olacağı sözü öne çıkarıldı. Gazete, “Bugün bir başkanın, bütün ülkenin menfaatlerini merkeze alması gerektiği fikri neredeyse bir devrimdir” ifadesine yer verdi. Burada kasıt Trump’ın ülkeyi kutuplaştırdığı argümanıdır. Nitekim, açıklamanın devamında da “Trump’ın dört yıl önce olduğundan daha asabi, daha zayıf, daha karamsar ve bölünmüş” olduğuna dikkat çekiliyor.
Gazete, haber ve köşe yazılarında kullandığı Trump karşıtı argüman ve jargonun yanı sıra Trump aleyhine imza attığı onlarca kritik haberle siyasal çizgisini ortaya koymuş durumda. Örneğin, Rusya Büyükelçisi ile ABD yaptırımlarını görüştüğü iddiaları üzerine istifa etmek zorunda kalan Beyaz Saray eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn’e ilişkin ilk haber New York Times’da çıkmıştı. Dört yıllık süreçte bunun gibi birçok tartışma yaratan habere imza atan gazete, en son Trump ile Biden arasındaki canlı yayın tartışmasından bir gün önce Trump’ın 2017 ve 2018’de sadece 750 dolar gelir vergisi verdiği haberini yayımladı. Yapılan son canlı yayın tartışmasından önce de Trump’ın Çin’de gizli bir hesabının olduğu iddiasını ortaya atıp ABD liderinin Çin’e vergi ödemiş olabileceğini ileri sürdü.
New York Times, 1860’lardan beri Och-Sulzberg ailelerinin elinde ve merkez sola yakın dengeli bir çizgi takip ederken gazetenin Trump’a durağan bir karşıtlığı dikkat çekmiyor değil. 2008 krizinde New York Times’a 250 milyon dolar borç para veren, daha sonra da gazetenin hisselerinin yüzde 17’sini satın alan Meksikalı milyarder Carlos Slim Halu’nun burada rolü olabileceği Trump tarafından gündeme getirilmişti. Slim Trump karşıtı retoriği ile biliniyor ancak New York Times’ı sık sık “batan New York Times” ve “Fake News” olarak niteleyen Trump, daha sonra Slim ile görüşmüş ve ona hayranlığını dile getirmiş ise de gazete ile ilgili fikri pek değişmemişti.
Washington Post ve Bezos Çıkmazı
Önceki seçimlerde Demokrat adaylar Obama ve Clinton’u destekleyen Washington Post bu seçimde de Biden’ı desteklediğini açıkladı. Sık sık editör sayfasında Trump aleyhine çağrılar yapan Post’un, Biden’a destek açıklamasına “Modern zamanların en kötü başkanını indirmek için, çoğu seçmen olabilecek herkese oy vermeye isteklidir.” ifadesiyle girmesi dikkat çekiyor. Trump ile Amazon ve Post’un sahibi Jeff Bezos arasındaki siyasi anlaşmazlığın burada rol oynadığı iddia ediliyor. Trump başkanlığa adaylığını açıkladıktan kısa bir süre sonra Washington Post’un servet kaybettiğini ve Bezos’un şirketi Amazon’un vergilerini düşürmek için Washington Post’un zararını gösterdiğini ifade etmişti. Bezos ise buna karşılık, ilk kez kullandığı Twitter hesabından Trump’ın aslında uzaya gönderilmesi gerektiğini yazmıştı. Trump başkan seçildikten sonra da Washington Post ve Bezos’a sosyal medyadan yüklenmeye devam etti. Washington Post’a “Amazon Washington Post” ismini takan Trump bu gazetenin internet vergilerini vermediğini belirterek gazetenin aynı zamanda yalan haberler ürettiğini ileri sürdü. Gazetenin de siyasal eğilimi Bezos tarafından satılmadan önce de merkez sola yakın bir çizgideydi. Dolayısıyla Trump’a karşı bir tutum içinde olması gazetenin satılmadan önceki yayın politikasına ters değil.
Wall Street Journal
Kritik bir ABD basın organı olan Wall Street Journal gazetesinin duruşu da dikkate değerdir. Merkez sağ eğilimlere sahip olduğu bilinen gazete, Trump yönetimine de yakın duruyor ancak gazetenin Cumhuriyetçiler ile Trump arasında belirli ölçüde fark gördüğü birçok yayınına yansıyor. Gazetenin, muhafazakar bir yönetimi tercih edeceği biliniyor ancak Trump’ı açıktan desteklediğini henüz ilan etmiş değil. Gazetenin editör masası ile haber masası arasında bariz bir fark gözlemleniyor. Editör masası Trump’a yakın durmaya çalışsa da haber masasındaki gazeteciler kendilerini Trump’tan uzak tutmaya çalışıyor. Gazetenin Joe Biden’a eleştirel yaklaşımı da haber ve yorum sayfalarında net bir şekilde görünüyor.
Trump’ın Tek Dostu: New York Post
Son zamanlarda ana akım medya içerisinde yer edinmeye başlayan ve aşırı sağcılığa yakın bir çizgi izleyen New York Post gazetesi Trump’ın ulusal basındaki tek dostu denilebilir. Gazete zaman zaman beyaz ırkçılığı, yabancı düşmanlığı, İslamofobik haberlere imza atmakla biliniyor. Trump’ı da ülkedeki “politik doğrucu” ana akım siyasilerin retoriklerini bertaraf eden bir aday olarak destekliyor. Trump yönetiminin siyasi haber sızıntılarının çoğu zaman ilk adresi bu gazetedir. En son Biden’ın, oğlu Hunter Biden’ın Çin ile ticari ilişkilerinden haberdar olduğu iddialarını Biden ile Trump arasındaki canlı yayın tartışmasından hemen önce yayınlamıştı. Gazete, bu haberle Trump’ın Çin’deki gizli banka hesabı tartışmasını da bir nebze düşürmeyi başardı. New York Post, Trump’a destek yazısında, diğer gazetelerin aksine, Trump’ın rakibinden çok Trump’a odaklanıyor. Yazıya Trump’ın pandemi öncesinde ekonomideki başarısına işaret ederek başlıyor.
The Atlantic Trump’a Karşı
ABD’nin önemli dergilerinden The Atlantic de bir editör notu ile Biden’ı desteklediğini ve Trump’ın başkanlığına karşı çıktığını açıkladı. Gazete 163 yıllık yayın hayatında toplam 4 kez başkanlık seçimi sürecinde bir adaya desteğini açıkladı ve bunlardan ikisi Trump’a karşı. Dergi, 1860'da Abraham Lincoln’dan, 1964'te de Lydon Johnson’dan yana taraf olmuştu. 2016 seçiminde de destek yazısı yayımlamış ve Trump’a karşı Clinton’ı desteklediğini açıklamıştı.
Bu yılki destek yazısı “Trump Karşıtlığı Davası” başlığı ile çıktı ve Trump’ın ABD’nin birliğine tehdit olduğu vurgusu yazıda dikkat çekti. Dergi, Trump’ın siyasal retoriği ve politikalarından öteye geçerek ABD başkanını “insan olarak berbat biri” olarak niteledi. Trump’ın ırkçı, Amerikan demokrasisini suiistimal eden, toplumu kutuplaştıran biri olduğunu yazan dergi, ABD’yi tekrar rayına sokacak adayın ancak Demokrat aday Biden olabileceğine vurgu yapıyor.
Televizyon Kanallarında Durum Farklı Değil
Televizyon kanallarının editör masaları bulunmuyor ve yukarıda da belirtildiği üzere haber yayını yapan kanallar genellikle açık desteklerini açıklamazlar. Ancak bu kanalların siyasal yelpazede bir taraf tutmadıkları anlamına gelmiyor. Televizyonların açık oturum programlarında kutuplaşmanın önemli bir yansımasını görmek mümkün. Amerikan CNN, MSNBC ve CBS gibi kanalları Demokratlara yakınlığı ve Trump karşıtlığı gerek bu kanallara yapılan sızıntılar gerek buralardaki tartışmalarda kendini gösteriyor. Bununla birlikte yine ana akım yayın organları olarak görülen ABC ve Fox News kanalları ise Cumhuriyetçi duruşları ile dikkat çekiyor. Zaman zaman Trump ile Fox arasında polemikler yaşansa da özellikle Rusya soruşturması sürecinde Fox News’in Trump’a desteği kamuoyunda Trump lehine bir denge oluşturduğu inkar edilemez.
CNN ve MSNBC kanallarında Trump karşıtlığı, zaman zaman bir medya retoriği ve jargonunun dışına çıkıyor. CNN, Trump tarafından “Fake News” olarak tanımlanan ilk kanal oldu. Trump’ın 2016’da aday olmasıyla birlikte Trump karşıtı birçok yayına imza atan CNN, başkanlık sürecinde de gerek Rusya soruşturması sürecinde gerek Trump’ın iç ve dış politikadaki çıkışlarında Trump’a karşı bir algı oluşturmayı başardı. CNN’in yaptığı hemen her haber ve görsel üründe Trump karşıtlığını ortaya koyması, CNN muhabirlerinin Beyaz Saray’da sözcülerle ve Trump ile girdiği polemikler televizyon ile Trump arasındaki çatışmanın en net göstergeleriydi. Trump karşıtlığı için CNN’in ek bir bütçe ayırdığı Washington’da çok konuşulan konulardan biriydi. Trump’ın basın toplantılarında Trump’ın söylediklerindeki teknik hataları eş zamanlı bulma konusu da yine CNN’in Amerikan medyasına getirdiği bir yenilikti. Merkez sola yakın CNN radikal sol ile mesafesini korurken Trump karşıtlığında daha sola kaydığı da net bir şekilde görülüyor. Ancak CNN’e olan güven endeksi de önemli ölçüde azalmış durumda.
Diğer taraftan MSNBC, daha liberal olarak bilinen ve Trump’a yaklaşımı da o çizgide olması beklenen bir kanaldır. Ancak Trump dönemi ile birlikte bu kanal da Trump karşıtlığında CNN çizgisine geldi. Yaptığı yayınlardan dolayı Trump tarafından “Demokrat Parti Ulusal Kongresinin (DNC) propaganda aracı” iması ile “MSDNC” olarak nitelendirilen kanalın ana argümanı Trump’ın ayrıştırıcı retoriğinin ülkedeki ayrılıkları derinleştirdiği yönünde.
ABC News televizyonuna gelince, kanal Cumhuriyetçi olarak bilindiği halde bir şekilde Trump ile arasına mesafe koyması dikkat çekici bir durum. Zaman zaman Trump aleyhine haberlerin yayınlandığı ABC’nin Cumhuriyetçilere yakın durduğu biliniyor ise de seçim sürecine yönelik yayınlarında tarafını belli etmemeye çalıştığı ve Trump’la mesafesini belirli bir ölçüde koruduğu söylenebilir.
Televizyon kanalları arasında Trump’a açık destek veren kanal Fox News’tir. Rusya soruşturmasında Trump’ın denge gücü olarak karşımıza çıkan Fox News, seçim sürecinde de Biden ve Demokratları eleştiren bir yaklaşıma sahip. Tabi Fox News’in de zaman zaman Trump’ın öfkesinden nasibini aldığını belirtmek gerekir. Trump genellikle Fox’a çıkarılan ve Demokratların argümanlarını kullanan analist ve siyasilerden dolayı Twitter’dan kanala çatıyor. Trump, CNN ve MSNBC kanallarının Trump’ı destekleyen isimleri konuşturmadığını ancak Fox News’in politik doğruculuk ve denge adına Demokrat propagandacılarını televizyona çıkarıp konuşturduğundan yakınıyor.
Medya ABD’de Seçime Nasıl Etki Eder
Gallup Araştırma Merkezi’nin ABD’de Eylül 2020’de yaptığı bir ankette katılımcıların yüzde 27’si kendilerini Demokrat, yüzde 28’i ise Cumhuriyetçi olarak tanımlamış. Bağımsız olduğunu tanımlayanların oranı ise yüzde 42. Şirketin belirli aralıklarla yaptığı çalışmalarda bu oran üç aşağı beş yukarı aynı. Bu da ABD’de ikna edilmesi gereken önemli bir kitle olduğunu gösteriyor. Ve medyanın rolü de burada devreye giriyor. Ancak medyanın oluşturduğu algının her zaman kamuoyunda olumlu cevap aldığını söylemek zor. Medyanın tarafını belli ederek yayın yapmasının kamuoyuna ters bir etki yaptığı da bir gerçek. Özellikle de 2016 seçimlerinde medyanın projeksiyonları ve Trump karşıtı yayınları önemli ölçüde Trump’a yaradı. Çünkü Amerikan halkının önemli bir kesimi müesses nizam siyasetçilerin halkla ilişkilerini medya üzerinden yürütmesine tepki olarak Trump’ı destekledi. Medyanın Trump’a adil davranmadığını düşünen önemli bir kesim var. Bu seçimlerde durumu karmaşıklaştıran Covid-19 salgını gibi birkaç etken var. Dolayısıyla Trump aleyhine ortaya çıkacak bir sonuç doğrudan medyaya bağlanamayabilir. Ancak ülkenin karşı karşıya kaldığı sorunlara rağmen Trump seçimi kazanırsa burada medyanın Trump karşıtlığının önemli bir rol oynadığı söylenebilir.