Kriter > Dış Politika |

"Milletimiz Halep'e Bigane Kalmadı"


Halep'te Türkiye'nin çabalarıyla sağlanan ateşkesle siviller ve muhaliflerin kentten tahliyeleri konusunda mutabakata varıldı. Tahliye sürecindeki koordinasyon ve insani yardım faaliyetlerini Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık ile konuştuk.

quot Milletimiz Halep'e Bigane Kalmadı quot

Rejim güçlerinin kuşattığı ve insani dramın gün geçtikçe arttığı Halep'te Türkiye'nin çabalarıyla sağlanan ateşkesle siviller ve muhaliflerin kentten tahliyeleri konusunda mutabakata varıldı. Tahliye sürecindeki koordinasyon ve insani yardım faaliyetlerini Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık ile konuştuk.

SÖYLEŞİ: YUSUF ÖZKIR

Suriye’de zaten devam eden bir insani kriz vardı. Halep kuşatmasıyla ortaya çıkan son tabloyu nasıl tanımlarsınız?

Suriye’de altıncı yılında olan bu büyük krizin, silahlı çatışmanın son sahnesinin Halep’te gerçekleşmesi bekleniyordu. Halep cephesinin bu anlamda psikolojik bir anlamı da vardı. İki taraf da “Halep’i alan zaferini ilan edecek” düşüncesiyle çatışmaya başlamıştı. Böyle bir ağırlıkla süreç ilerledi ve Halep’te çoğunluğu sivillere yönelik çok ciddi bir askeri operasyon başladı. Rejim güçlerinin kuşattığı ve insani dramın gün geçtikçe arttığı Halep’te Türkiye’nin çabalarıyla sağlanan ateşkesle siviller ve muhaliflerin kentten tahliyeleri konusunda mutabakata varıldı. Tahliye sürecindeki koordinasyon ve insani yardım faaliyetlerini Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık ile konuştuk.

Yapılan operasyonlar tamamen Halep halkının direncini kırmaya yönelikti. Mesela sürekli hastane ve okullar vuruldu. “Burada size hayat yok, direnişi bırakın, bu mevzileri terk edin” mesajı verildi. En son 30 kilometrekarelik bir alana sıkışıp kalan silahlı muhalefet burada direnmeye çalıştı ama ağır saldırılar karşısında tutunamadı ve son olarak 6 kilometrekareye kadar çekildi.

Buradan tahliyelerle ilgili süreç Türkiye’nin de araya girmesiyle en azından daha büyük bir can kaybı olmadan masaya yatırıldı ve anlaşma zemini yakalandı.

Bize ilk etapta Halep Belediye Başkanı’ndan aldığımız veriler ışığında o bölgede 6 kilometrekarelik alana sıkışan 80 bin insan olduğu ifade edilmişti. Bunlardan bir kısmı Halep’in batı bölgesindeki akrabalarına geçtiler, bir kısmı da başka bölgelere ayrıldı. Bizim eşlik ettiğimiz kurtarma operasyonunda 40 bin civarında insan buradan tahliye edildi.

Bu tahliyeler can güvenliği tehdidi altında gerçekleşti. Süreç nasıl koordine edildi?

Biz o gün tahliyelerin olduğu İdlib-Halep sıfır noktasındaki Urum el-Kübra denilen bölgedeydik. O bölgede bizatihi olayları gözlemleme imkanımız oldu. Halep’ten o bölgeye intikal edilecek mesafe en fazla 5 kilometre. Bu tahliye koridoru üzerinde bir tarafta Özgür Suriye Ordusu’nun silahlı grupları, diğer tarafta Halep’in içindeki silahlı milisler, öbür tarafta İran’ın desteklediği Şii milisler, başka bir tarafta Rus askerler ve öte bir tarafta rejim ordusunun eller tetikte beklediği gergin bir atmosferde süreç başladı.

İlk tahliyelerin yapılacağı yolu açmaya çalışırken bir iş makinesinin operatörü vuruldu. Sonra ilk tahliye otobüslerine ateş açıldı; orada 4 kişi hayatını kaybetti, yaralananlar oldu. Geri gittiler, döndüler. Arada yaklaşık 500 kişi rehin alındı, sonra Fua ve Kefreya bölgesi ve Madaya’nın boşaltılması karşılığında bunlar tekrar serbest bırakıldı.

Tabii bir silah patladığında bütün güven ortamı dağılıyor. Biz aşağıda İran Kızılayı, Suriye Kızılayı ve Kızılhaç Komitesi seviyelerinde münasebetlerimizi tutmaya çalışıyoruz. Devlet başkanları, dışişleri bakanları ve çatışan gruplar düzeyinde çok boyutlu diplomasi trafiğiyle hızlı bir şekilde bu güven tekrar tesis edilmeye çalışıldı ve sonuçta bu tahliyeler gerçekleşmiş oldu.

BM Gözlemci Gönderemedi

Birleşmiş Milletler (BM) yok muydu bu tahliye sürecinde?

BM bu konuyla alakalı bir gözlemci gönderme kararı alamadı. Tahliyelerin bittiği gün Esed ordusu Halep’e girerken BM gözlemcileri bölgeye yeni gelmişti. Yani sadece Esed ordusunun şehre girmesini gözlemleyebildiler. Maalesef BM burada ciddi bir zaaf içerisine girdi. Dolayısıyla sivil ve uluslararası insani hukuk çerçevesinde Cenevre Konvansiyonu’na göre yetkili olan Kızılay ve Kızılhaç hareketi tamamen korumasız bir şekilde -tek silahımız beyaz bayraklardı- bu süreci yönetmeye çalıştı. Yani BM’nin Suriye krizine yönelik genel tutumu Halep dramında da kendini ortaya koydu.

Tahliye edilmeyi bekleyen başka insanlar var mı?

Yok. Burada muhasara altında olan bölgeden yapılacak tahliyeler söz konusuydu. Diğer kısım zaten rejimin kontrolündeydi.

Tahliye edilenler için sonrasında neler yapıldı?

Gelenler arasında üç grup vardı: Birinci grup yaralılardı. 100’ü ağır olmak üzere 500 civarında yaralı vardı. Bunlar ivedi bir şekilde ambulanslarla İdlib ve Türkiye’deki hastanelere alındı. Şimdiye kadar 98’i çocuk olmak üzere 250 civarında yaralı Türkiye’ye getirildi. Maalesef 32’si hayatını kaybetti. Bunlar ağırlıklı olarak sivil insanlardı. İkinci grup ağırlıklı olarak çocuk ve kadınlardan oluşan sivil halktı. Tahliye edilen üçüncü grup da muharip unsurlardı. Bunların da İdlib tarafına geçmesi öngörüldü. Şu anda bu unsurlar da Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekatı’na destek vermek üzere el-Bab tarafına geçiyor.

Türkiye tarafında daha çok yaralılara yönelik hizmetler verildi. Bakıma muhtaç, engelli, yaşlı, dul ve yetimlerin bir kısmı Türkiye tarafına geçirildi ve geçirilecek. Ayrıca AFAD, Kızılay ve İHH koordinasyonuyla İdlib kırsalında çok hızlı bir şekilde barınma kapasitesi oluşturmaya başladık. Mevcut bazı çadır kentlerin kapasitesi artırıldı. Bazı yerlere de yeni çadır kentler kuruldu. Bunlar şu an 2 bin çadırlık bir kapasiteye ulaştı. Zamanla çadır kapasitesini 10 bine ulaştıracağız. Çadır kentleri İdlib’de Türkiye sınırına 5-10 kilometre mesafede bulunan görece daha güvenli bir yerde yapıyoruz.

Bunun dışında bizim Cerablus’ta Sağlık Bakanlığı ile yaptığımız ortak bir hastane operasyonu vardı. Buna şu an Azez ve İdlib bölgesinde iki hastane daha ilave etmek üzere çalışıyoruz. Ayrıca Reyhanlı, Hatay ve İdlib’deki depolarımıza düzenli olarak insani yardım malzemesi sevkiyatı yapılıyor. Halep’ten tahliye operasyonunun başlamasından bugüne kadar bölgeye Kızılay olarak yaklaşık 600 tır yardım malzemesi gönderdik. Bu röportaj yayımlandığında bu sayı muhtemelen 2 bini geçmiş olur. 500’e yakın da İHH’nın içeriye gönderdiği yardım tırı oldu.

Türkiye’de yeni bir kamp kurma planı var mı?

Şu anda bu yeni gelen grubu Türkiye’nin içerisinde barındırma ile alakalı bir plan yok. Öncelikli olarak bulundukları yerlerde barınmalarının sağlanması gündemde. Bu hem daha güvenli hem ekonomik anlamda daha uygun hem de bölgenin demografik yapısının değişmemesi açısından da önemli.

Bu Bir Beşeri Afet

Türkiye’den birçok sivil toplum kuruluşu bölgeye yardım götürme çabasında. Bunların hepsi Kızılay koordinasyonu ile mi ulaştırılıyor?

Burada hem Halep hem de Suriye’deki insani yardım operasyonu için bütün yardım kuruluşları, bütün organizasyonlar bir seferberlik ilan ettik. Milletimiz bu soruna karşı bigane kalmadı. Tüm sivil toplum kuruluşları bu anlamda kampanya düzenledi. Kızılay sıfır noktasında özellikle gümrük kapılarında bu malzemelerin alınması ve içeriye sevk edilmesi ile alakalı sürecin başından beri görevli olan kurum. Dolayısıyla bu yardımların büyük bir kısmı Kızılay aracılığıyla ulaştırılıyor. Suriye krizinin başladığı günden bugüne kadar Kızılay aracıyla Suriye’ye yardım götüren tır sayısı 30 bin civarında. Günde ortalama 20-30 tır sevkiyat yapıyor. Tabii bugünlerde bu sayı daha da arttı.

Kışın gelmesiyle beraber şartlar daha da zorlaştı. Şu anda acil olarak nelere ihtiyaç duyuluyor?

Öncelikle barınma ihtiyacı var. Şu an açıkta kalan kimse yok ama bunlara rahat edebilecekleri, sıcak, alt yapısı olan ve gıda bulacakları bir kamp ortamı oluşturmak için hızlı bir şekilde çalışıyoruz. Giysi ve gıda ihtiyaçları Yaralı bir kadını ambulansla transfer ediyorduk. Üç tane çocuğu var, eşini kaybetmiş ve kendisi de ağır yaralı. Bir taraftan çocuklarını korumaya çalışıyor ama mecali yok. Anneyi ambulansa bindirdik. Çocuklar annelerinden ayrıldıklarını düşünerek çığlık atıyordu. Çok travmatik bir andı. var. Sağlık, psikososyal koruma ve eğitim gibi çok boyutlu hizmetlere ihtiyaçları var. Çok sayıda yetim ve dul var. Bunların özel koruma hizmetine ihtiyacı var.

Bunlar bu beşeri afetin ilk dönemindeki ihtiyaçlar. Bundan sonra erken toparlanma dönemi geliyor. Bu aşamada ihtiyaçlar biraz daha farklılaşıyor ve çeşitleniyor. Bu insanların özellikle de çocukların yaşadıkları travmayı atlatabilmeleri için özel koruma programlarına alınmaları gerekiyor ki psikolojilerini koruyabilsinler, ilerleyen yıllara sağlıkla tutunabilsinler. Bunlara yönelik birtakım çalışmalarımız var. Bir insan huzur, güven ve mutluluğa da ihtiyaç duyar. Dolayısıyla bunların sağlanması için bundan sonraki süreçte çalışmalar yapılacak.

Bölgede sizi en çok etkileyen dramlar nelerdi?

Zaten savaş ortamı olduğu için savaş tanıklıkları insanı etkiliyor. Mesela yaralı bir kadını ambulansla transfer ediyorduk. Üç tane çocuğu var, eşini kaybetmiş ve kendisi de ağır yaralı. Bir taraftan çocuklarını korumaya çalışıyor ama mecali yok. Anneyi ambulansa bindirdik. Çocuklar annelerinden ayrıldıklarını düşünerek çığlık atıyordu. Çok travmatik bir andı.

Bir başka olayda da yaralı bir çocuğu sedye ile aldığımız sırada bölgeyi izlemek için üzerimizde Rus drone’lar uçuyordu. Çocuk yaralı haliyle bana drone’u işaret ederek, “Uçak geldi, bomba atacak” diyordu. Çünkü kendisi öyle bir bombalamada yaralanmış. Çok travmatik bir dönemdi orada yaşadığımız.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası