Kriter > Dış Politika |

Musul Operasyonu ve ABD Seçimleri


ABD başkanlığı için yürütülen kampanya süreçlerinde adayların dış politikaya ilişkin yaklaşımları üzerine kanaat sahibi olmak analistlerin en fazla zorlandığı konuların başında geliyor.

Musul Operasyonu ve ABD Seçimleri

ABD başkanlığı için yürütülen kampanya süreçlerinde adayların dış politikaya ilişkin yaklaşımları üzerine kanaat sahibi olmak analistlerin en fazla zorlandığı konuların başında geliyor. Başkan adaylarının konuşmalarında en çok kafa karıştıran ve belirsiz bırakılan konuların başında seçilmeleri durumunda izleyecekleri dış politika oluyor. Mevcut durumda ne Cumhuriyetçi Parti adayı Trump ne de Demokrat Parti adayı Clinton’ın söylediklerini analiz ederek ABD’nin gelecek başkanının dış politika stratejisini kestirmek mümkün değil.

Hele de konu Ortadoğu gibi “uzak” coğrafyalara gelince belirsizlik dış politika vaatlerinin ana karakteri olmaya başlıyor. Adaylar genel fikirler vermekten ve muğlak temenniler dile getirmekten öteye gidemiyor. Hatta belirgin muhasebe mecburiyeti gerektiren mevzularda fikir sahibi dahi olmadıkları aşikar. Bu üslubun tek bir açıklaması var: Günü kurtaran siyasi retorik. Zaten bütün seçim sürecinde oldukça sert ve seviyesiz bir rekabete, kirli kampanya süreçlerine şahit olduk. Ortadoğu ile ilgili üretilen retoriğin de bu sebeple bu coğrafya ile değil seçmen nazarında anlık bir tesir oluşturmak amacıyla rakibi hedef almakla ilgisi var. Hasılı başkan adayları bizlere yol haritaları ve somut planlar sunmak yerine temelsiz ve yanıltıcı iç politika malzemeleri sunuyor.

Bu eksende adaylara bakarsak Trump’ın dış politikadaki temel refleksinin güvenlik, terör ve az harcama üzerine kurulu olduğunu söylemek mümkün. Üstelik bu konulara karşı oldukça faydacı bir tutum içerisinde... Trump’ın söylemi “Suriye’de sorunu çözmek için Rusya ve Esed ile görüşürüm”, “Ortadoğu savaşlarını sona erdiririm”, “Obama yönetimi DEAŞ’ı üretti, büyüttü ve artık güvenlik sorunu olan bir ülkeyiz” gibi kampanya cümleleriyle endişeli ama diğer coğrafyaları pek de umursamayan ortalama Amerikan seçmenini teskin eden pragmatik cümlelerden ibaret. Trump dış politikanın kalıp halinde doğrular bütününden oluşan değişmez planlara göre şekillendirilmesine de karşı. Ona göre ABD dış politikası “anlık değişebilen, esnek politik manevralar” ile pozisyon almalı.

Trump, iç siyasette kullandığı İslamofobik ve yabancı düşmanlığına kayan söylemini dış politikada daha faydacı bir zemine çekiyor. Yine de mesajlarını hep güvenlik ekseninde tutarak ortalama Amerikan seçmeni nezdinde bir karşılık bulmayı umut ediyor. Trump’ın spesifik olarak dış politika tercihlerini öngörmek pragmatizm çerçevesinde ancak mümkün olurken uluslararası ilişkiler üzerine çalışanların Demokrat Parti adayı Hillary Clinton’dan beklentisi daha kapsamlı. Fakat Hillary Clinton da daha önce ABD dış politikasına yön vermesine rağmen kendisinden kapsamlı planlar ve yol haritaları uman analistleri hayal kırıklığına uğratıyor.

Clinton da rakibi Trump gibi kapsamlı ve bağlayıcı planlar sunmak yerine başkan olması durumunda dış politikada alacağı pozisyonun Obama yönetiminin genel olarak çizdiği dış politika çerçevesine uygun olacağının mesajını vermekle yetiniyor. Her ne kadar “Benim dönemim 3. Obama dönemi olmayacak” dese de tartışmalı konularda retorik düzeyinde bile kendini Obama döneminden ayırt edemiyor.

Suriye’de İstikrar Arayışı Yok

Kampanya süreçlerinde uzun süre dış politika konularından uzak duran adaylar, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun (BMGK) olduğu dönemde New York ve New Jersey’de patlayan bombalar nedeniyle ister istemez dış politikanın sıcak sularına girmeye başladı.

Zira 11 Eylül sonrası New York ilk kez böylesine planlı ve seri bombalama eylemlerine maruz kalıyordu. Ve elbette seçmenin karşısına “güvenli bir ABD” vaadi ile çıkmak gerekiyordu. Clinton o dönemde Suriye iç savaşına gönderme yaparak, ABD’nin güvenliğini tehdit eden birinci derece unsurlardan birinin bu savaş olduğunun altını çizdi. DEAŞ ile mücadeleyi ise Ortadoğu için dış politika izleğinin merkezine koydu. Yani Suriye’ye ilişkin izlenecek politika bölgenin istikrarı ve savaşın bitmesinden ziyade DEAŞ ile mücadele olmalıydı ki bu mücadele stratejisi için de akla ilk gelen çare söz konusu örgüte karşı bölgede PYD’nin güçlendirilmesinin gerekliliğiydi. Bir yanılsamadan ibaret olan Obama yönetiminin halihazırdaki bu stratejisi Clinton tarafından da hemen hemen sahiplenildi.

Clinton’ın Suriye’de PYD unsurlarını destekleme stratejisine yaptığı vurgunun Eylül ayında New York’taki bombalamaların hemen ardından gelmesi dikkate değer bir mesele. Zira aynı dönemde New York Times gazetesinde çıkan bir makalede ılımlı muhalifleri ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) destekleyen CIA ile PYD’yi Suriye’deki kara gücü gibi görüp destekleyen Pentagon’un karşı karşıya gelme riskinin altı çizilmişti.

Bu tartışmada Clinton Suriye konusuna Pentagon’un tezlerine yakın konumlanarak PYD’yi güçlendirme eğiliminde gözleniyor. Elbette iyi bir siyasetçi olan Clinton, Türkiye’nin tepkilerini göze alarak son dönemlerde “DEAŞ ile mücadelede Türkiye ile iş birliğinin önemi”nden bahsetse de genel kanı Clinton’ın Pentagon ekseninde sadece DEAŞ’a odaklanmış bir Suriye stratejisi izleyeceği ve ÖSO ile göstermelik bir iş birliğine gideceği yönünde.

Suriye savaşı Trump’ın gündemine ise “az müdahale ve az harcama” olarak giriyor. Rusya ve Esed ile konuşarak bölgesel istikrar arayışında olacağını söyleyen Trump’a göre DEAŞ’ı ortaya çıkaran, ABD’nin Ortadoğu’ya plansız müdahalelerinden başka bir şey değil. Bu retorik üzerine Trump, Obama ve Clinton’ı suçlayıcı pozisyon alırken başkan seçilmesi durumunda ABD’nin dış politikada daha izolasyonist bir çizgide duracağının mesajını veriyor. Ilımlı muhaliflere şüphe ile yaklaşan Cumhuriyetçi adaya göre Esed’in devrilmesinin Amerikan çıkarlarına katacağı bir şey yok. Aksine istikrar için bölgenin kendi gerçekliğine dikkat çeken Trump, Esed ve benzeri isimlerin dışarıdan müdahale ile devrilmesini bölgenin istikrarsızlaştırılması olarak görüyor. Bu durumdan hareketle iki başkan adayının da Suriye’deki kaosun bitirilmesine ilişkin yoğun bir çabanın içinde olması beklenmiyor. Dolayısıyla sahada savaşan taraflar da Amerikan seçim sonuçlarına endeksli bir değişim beklentisi içinde değiller. Bölge ülkeleri ise seçim kampanyalarında adayların aldıkları pozisyonlardan hareketle ABD’den bağımsız politikalar üreterek 8 Kasım’da seçilen yönetimi oluşacak yeni fiili durumlar ile zorlama stratejisine geçmiş durumdalar. Türkiye’nin bu süreçte Suriye’de başlattığı Fırat Kalkanı Harekatı ve bu operasyonun sonuçları seçimleri kazanan başkana yeni bir gerçeklik sunacak. ABD’nin yeni başkanı bu de facto durum ile işe başlayacak.

Adayların İsrail, İran ve Suudi Arabistan Pozisyonu

Amerikan seçimlerinde değişmeyen bir gelenektir: Kampanya süreçlerinde dış politika konusu açıldığında adayların İsrail ve İran’a ilişkin pozisyonları gündeme gelir. Bu seçim döneminde de adaylar İsrail’e en sıcak mesajları verirken Trump iki somut vaat ile Hillary’nin önünde yer aldı. Trump, başkan seçilmesi durumunda İsrail’in başkentini Kudüs olarak tanıyacağını ve Amerikan Büyükelçiliğinin de Tel Aviv’den Kudüs’e taşınacağını belirtti. 1995’ten bu yana elçiliğin Kudüs’e taşınma yetkisi başkanlarda olmasına rağmen Bill Clinton, George Bush ve Barack Obama güvenlik gerekçesi ile bu taşınma işlemini yapmamıştı. Trump ayrıca İran ile yapılan anlaşmayı başkan seçilmesi durumunda feshedeceğini açıklayarak İran’ı ötekileştirme politikasına geri dönüleceğinin mesajını verdi.

Clinton ise diplomatik olarak İsrail’e BM çatısı altında destek vermeye devam edeceklerini belirtirken
İran ile yapılan anlaşmanın Amerikan çıkarları, bölgenin istikrarı ve İsrail’in güvenliğine yarayan bir anlaşma olduğunu vurgulayarak Obama’nın izlediği politikayı devam ettireceğini belirtti.

Suudi Arabistan konusu kampanya süreçlerinde üzerinde uzun uzadıya tartışılmayan bir konu olsa da Obama’nın son döneminde 11 Eylül mağdurlarının Suudi Arabistan’a dava açma hakkına ilişkin yasa gündemi nedeniyle iki ülke arasında gerilim oluştu. Bu gerilimli süreçte Trump, Suudi Arabistan’a ilişkin pragmatist bir yaklaşım sergileyerek ABD’nin Suudilere para karşılığında bölgesel koruma sağlaması gerektiğini düşünüyor. Clinton’ın Suudilere bakış açısına dair bundan biraz fazlasını kampanyasındaki demeçlerinde değil ama kampanya sürecinde sızdırılan e-postalardan öğrendik. Clinton 2014 yılında seçim kampanyasının yöneticilerinden John Podesta’ya attığı bir e-postada, “Suudilere ve Katarlılara baskı yapmalıyız ve bu iki ülkenin terör gruplarına verdikleri finansal desteğin kesilmesini sağlamalıyız” diyor. Clinton’ın Suudileri kendi zihninde böyle pozisyonlandırıyor olması zaten JASTA ya da 11 Eylül yasası nedeniyle gergin olan Suudi- ABD ilişkilerindeki stresi artırıyor.

Özetle Barack Obama sekiz yıllık başkanlık döneminde ABD’nin bölgesel ittifaklarını güçlendirebilen bir yönetim sergileyemedi. Obama yönetimi bölgedeki müttefikleri Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye ile çeşitli gerginlikler yaşadı. Müttefikleri ve geleneksel dostları da ABD’ye karşı bir güven sorunu yaşadı. Obama döneminin bu tutumu bölgede aktörlerin kendilerine alan açmalarına neden oldu ve sonuçta ABD’nin dışarıda kaldığı bölgesel ittifaklar gündeme geldi. 8 Kasım günü Amerikan seçmeninin tercih ettiği aday kim olursa olsun müttefiklerinin ABD’ye karşı yaşadığı güven sorunu kolay aşılacak gibi durmuyor. Ne Clinton ne de Trump kısa sürede ABD’yi güvenilir bir aktör olarak bölgedeki müttefikleri ile yeniden buluşturma potansiyeline sahip değiller. Her iki adayın da Ortadoğu’daki meselelere yaklaşımı oldukça yüzeysel ve çözüm üretmekten uzak. Kampanya süreçlerinde verdikleri mesajlar ABD dış politikasına yön verecek düzeyde olmamakla birlikte bize şunu söylüyor: Ortadoğu’ya bundan sonra ABD yönetimi tarafından yapılacak müdahaleler kapsamlı ve uzun vadeli planlar dahilinde olmayacak. Tam tersine kısa vadeli ve daraltılmış ABD çıkarları çerçevesinde olacak. Bu durum ise bölgedeki kaotik ortamı daha da derinleştirebilir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası