23 Mart Salı günü iki sene içerisinde dördüncü defa sandığa giden İsrail’de yine galibi olmayan bir seçim tablosu ortaya çıktı. Oldukça bölünmüş bir siyasal sisteme sahip İsrail’de istikrar arayışı böylece bir kez daha cevapsız kaldı. Seçim sonuçları, 2009’dan beri ülkenin başbakanı olan Binyamin Netanyahu için oldukça zor bir döneme işaret ediyor. İsrail’in kuruluşundan bu yana en uzun süre başbakanlık makamında bulunan Netanyahu, hakkındaki yolsuzluk soruşturması ve alternatif sağ görüşlü seslerin yükselmesiyle birlikte siyasi kariyerinin en zor sınavlarından birine hazırlanıyor. Nisanın ilk haftasından itibaren hükümet kurma girişimlerinin başlayacağı İsrail, oldukça ilginç gelişmelere gebe olacak gibi zira aynı hafta Netanyahu’nun yolsuzluk iddiaları da mahkemede görülmeye başlanacak.
120 üyeli İsrail Parlamentosu Knesset’in en yüksek sandalye sayısına ulaşan partisi gene Netanyahu liderliğindeki Likud partisi oldu, fakat Netanyahu ve seçim müttefikleri hükümet kurmaktan şu anda epey uzak. 30 parlamenter ile Knesset’e giren Likud’a ek olarak Netanyahu’nun ufak çaplı sağ-dindar partiler ile birlikte meclis içerisinde 52 parlamenterlik bir bloğu bulunmakta. İsrail’de ise hükümet “60+1” formülü ile kurulduğundan Netanyahu’nun alternatif koalisyon ortaklarını değerlendirmesi gerekecek. Knesset üyelerinden 58’i Netanyahu ile koalisyona girmeyi peşinen reddettiği için Netanyahu’nun seçenekleri oldukça kısıtlı. Şu anda Netanyahu ile koalisyona girmeyi reddetmeyen sağ görüşlü Yamina Partisi ve İsrail’deki Filistinlileri temsil eden Ra’am Partisi dışında gerçekçi bir koalisyon ortağı gözükmüyor.
Post-Netanyahu dönemin ayak seslerinin artık belirginleştiği bu dönemde, İsrail siyasetine yön verecek yeni isimler de bir bir ortaya çıkıyor. İsrail gibi bölünmüş parlamenter sistemlerin doğasında olan siyasi istikrarsızlık, bu sefer yeni bir döneme işaret ediyor. On seneyi aşkın bir dönemden sonra Netanyahu’nun eli, eskisi kadar güçlü değil. Bu yeni dönem bölge siyaseti açısından da dikkat edilmesi gereken bir husus. Türkiye ve İsrail arasında ilişkilerin normalleşmesinin konuşulduğu bu zamanlarda, seçim sonuçları şüphesiz bu süreci de etkileyecek. Netanyahu’nun başbakanlık görevini devretmesi veya görevine tutunmayı başarması ile birlikte İsrail ve Türkiye arasındaki normalleşme takviminin de netleşmesini bekleyebiliriz.
Netanyahu’nun Oylandığı Bir Referandum
Seçimleri, Netanyahu’nun liderliğinin oylandığı bir referandum olarak okumamız mümkün. İsrail’in en tartışmalı siyasetçilerinden birine dönüşen Netanyahu, toplumda oldukça ayrıştırıcı bir figür. Siyasi tarzı ve yakın zamanda yüzleşmek zorunda kalacağı yolsuzluk soruşturmaları sebebiyle, Netanyahu İsrailli seçmenlerin önemli bir kısmı için kesinlikle değişmesi gereken bir başbakan. Bununla beraber İsrail’in milliyetçi sağ seçmeni ve “yerleşimci” olarak tanımlanan ve İsrail’in Batı Şeria’da yasa dışı olarak ilhak ettiği bölgelerde yaşayan seçmenler arasında, Netanyahu oldukça popüler bir isim. Buna rağmen seçim sonuçları popülaritesinin ciddi bir darbe aldığını göstermekte çünkü Likud önceki seçime göre 6 sandalye kaybetti.
Geçmişte ufak dindar partilerin de desteği ile rahatça koalisyon hükümetlerinin başına geçebilen Netanyahu için bu sefer denklem bozulmuş gibi gözüküyor. Seçmenlerin stratejik şekilde oy verdiği bu seçimde önemli bir kitle için hedef, Netanyahu’nun iktidarına son vermekti. Buna karşılık Netanyahu da İsrail’in başarılı Koronavirüs aşılama kampanyası ve “İbrahim Anlaşmaları” kapsamındaki son dönem diplomatik girişimleri üzerine bir seçim kampanyası yürüttü. Buna ek olarak da İsrail’de yerleşik Filistinli Arap seçmenlerin de yoğun olarak yaşadığı bölgelerde seçim kampanyası yürüten Netanyahu, siyasal pragmatizmi ile görevine tutunmak için ciddi bir çaba sarf etti. Bu açıdan, her ne kadar düşük bir ihtimal olsa da Netanyahu’nun ilk defa seçimlere bağımsız olarak katılan Arap Ra’am Partisi ile koalisyon görüşmelerinde bulunması da beklenebilir.
Sağ Partilerin Yükselişi
Seçimler, İsrail’de siyasetin merkezinin sağ tandanslı olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Sol partiler anketlerdeki beklentilerin üzerinde sonuçlar elde etse de ciddi bir siyasi güç olmayı başaramadı. İsrail her ne kadar Sol-Siyonist bir gelenek üzerine inşa edilmiş ülke olsa da 1970’lerin sonundan beri devam eden sağ partilerin yükselişi ve İsrail’de baskın siyasi paradigmanın Sağ-Siyonizm lehinde el değiştirmesi, bu seçim ile bir kez daha tescillendi. Netanyahu her ne kadar Sağ-Siyonist gelenekten beslenen ve bu hizbin siyasal sosyolojisi ile artık bütünleşen bir isim olsa da siyasi geleceğine en büyük tehdit de mensubu olduğu hareketten gelmiş gibi gözüküyor.
Öyle ki Netanyahu’nun oyunu bölen ve alternatif milliyetçi sesler olarak yükselen Yamina ve Yeni Umut partileri Likud’un geleneksel “yerleşimci” seçmeninden epey oy aldı. Bu partiler aynı zamanda Netanyahu’nun başbakanlığına son vermek isteyen sol kökenli İsrailli seçmenler tarafından da stratejik olarak tercih edilmiş gözüküyor. Tek başlarına sandalye sayıları düşük olsa da bu partiler İsrail’deki hakim koalisyon dengesini şu noktada Netanyahu’nun aleyhine çevirebilmeyi başararak Netanyahu’nun başbakanlık yolunu da haliyle zorlaştırmış durumda.
Yeni Umut Partisi lideri Gideon Saar daha önce Likud hükümetlerinde içişleri bakanı ve eğitim bakanı olarak görev yapmış bir isim ve Netanyahu karşında ciddi bir alternatif sağ ses. Bunun yanında Likud ile koalisyona şu noktada kapı kapamamış olan Yamina lideri Naftali Bennett de aynı şekilde savunma bakanlığı kökeni itibariyle İsrail’deki milliyetçi seçmene hitap ediyor. Bennett de Saar da Netanyahu’yu Batı Şeria’daki yerleşim yerleri konusunda daha sert bir tutum belirlemediği için eleştiren isimler. Olası bir koalisyonda bu iki isimden birinin yer alması şüphesiz iki devletli çözüm ve Filistinlilerin hak arayışı açısından oldukça olumsuz bir tabloya işaret edecek.
Türkiye-İsrail İlişkileri
Cumhurbaşkanı Erdoğan aralıkta Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini daha olumlu bir düzleme taşımak istediğini belirtmişti. Seçimden hemen önce de Netanyahu, Türkiye ve İsrail arasında enerji iş birliğine dair görüşmeler yapıldığını doğruladı. Enerji alanında ortak bir çalışmanın iki ülkenin de çıkarları doğrultusunda geliştirilebileceği bir düzlem mümkün gözüküyor, zira İsrail’in yakın zamanda keşfettiği Akdeniz gaz sahaları için Türkiye oldukça cazip bir rota. Türkiye’nin her ne kadar Filistin meselesine dair ilkeli tutumunu terk etmesi düşünülemez olsa da İsrail ile ilişkiler ortak ekonomik çıkarlar düzleminde yeniden tesis edilebilir.
90’ların stratejik ortaklık boyutuna tırmanan Türk-İsrail ilişkileri yerine, siyasi ortaklığın asgari düzeyde tutulduğu fakat ekonomi gibi fikir ayrılıklarının olmadığı alanlarda şekillenen bir ilişki ortaya çıkması oldukça mümkün. Buna ek olarak İsrail ve Türkiye, ABD’nin bölgedeki iki önemli müttefiki olduğundan minimal olsa da bir yakınlaşmanın Washington tarafından olumlu karşılanacağını değerlendirmek mümkün. ABD’den gelecek olumlu bir tepki böylece her iki taraf için de bir teşvik niteliğinde değerlendirilebilir.
Seçim sürecinin nihayetlenmesi ve Netanyahu’nun siyasi kaderinin de artık netleşmesi ile birlikte ikili ilişkiler dahilinde gelişmeler şüphesiz hızlanacaktır. Her ne kadar Netanyahu yerine yeni bir yüzün Türkiye ve İsrail arasındaki uyumsuzlukları yumuşatmada daha etkin olabileceği doğru olsa da seçim sürecinin tamamlanması her halükarda ikili ilişiklere bir ivme kazandıracaktır. İsrail’deki hükümetin belirlenmesiyle birlikte karşılıklı tutumların netleşmesi ve uzun süredir sonuç bekleyen normalleşme sürecinin de rotasının çizilmesi beklenebilir. İsrail’de belli bir miktar olsa da bir siyasal istikrarın tesis edilmesiyle, ülkenin dış politikasında da istikrar arayışına girmesini bekleyebiliriz. Türkiye ile ilişkiler de bu noktada ehemmiyet arz edecektir.