Milenyum barajı olarak bilinen Büyük Etiyopya Rönesans Barajı (GERD), Sudan’ın yaklaşık 40 kilometre doğusunda, Mavi Nil üzerinde, Etiyopya’nın Benishangul–Gumuz bölgesinde inşa ediliyor. 2011’de başlanan barajın siyasi ve ekonomik nedenlerden dolayı 2023’te tam kapasitede hizmete girmesi bekleniyor. Yaklaşık maliyeti 5 milyar dolar olan GERD, 145 metre yüksekliğinde, bin 780 metre uzunluğunda, 6 bin MiliWatt’lık enerji üretebilen dünyanın en büyük on barajından birisi.
Bu Baraj Etiyopya İçin Neden Önemli?
Mevcut enerji kapasitesini dört katına çıkartacak olması hasebiyle Etiyopya küçük ve orta ölçekli sanayisi başta olmak üzere tarım, hayvancılık, eğitim ve sağlık alanlarında çok büyük bir kalkınma hamlesini hedefliyor. Barajın teknik, ekonomik, siyasi ve iklimsel katkılarından Nil havzasındaki bütün ülkelerin faydalanabileceği yönündeki kanaatler, Etiyopya’ya Afrika Boynuzu’nda tahminlerin de ötesinde bir siyasi üstünlük sağlayacak.
Mısır ve Sudan’ın GERD’in Yapımına İtirazları
İçme suyundan tarıma, elektrik üretiminden istihdama kadar Mısır’ın her türlü yaşamsal döngüsü Nil nehrine bağlı. Nil nehrinin yüzde 85’i ise Etiyopya’dan çıkan Mavi Nil’den oluşuyor. Bu nehir suları üzerinde yapılacak en küçük bir düzenleme bile Mısır’da ekonomik, siyasi ve toplumsal dengenin tamamen değişmesi anlamına gelecek. Mısır için savaş nedeni sayılabilecek bu baraj, Sudan’ı da ziyadesiyle etkilemekte.
Etiyopya makamlarının, Mısır ve Sudan’ın su kullanım haklarına herhangi bir haksızlık yapılmadan, havzadaki ülkelerle adil bir kullanım hakkının oluşturulması yönündeki siyasi açıklamalarının yanında, teknik olarak da bu barajın kuraklık, iklim değişikliği, toprak erozyonu ve aşağı havza barajlarının ömürlerini uzatacağı yönündeki teknik ve gerekçeli açıklamalar her iki ülkeyi de tatmin etmiyor.
Uluslararası Dengeler Açısından GERD
Şüphesiz ki sadece Ortadoğu ve Afrika’yı değil, aynı zamanda Akdeniz’i Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’na bağlaması nedeniyle Mısır ziyadesiyle stratejik bir ülke. Uluslararası politikadaki bu denli önemine rağmen Mısır’ın tek bir yaşamsal bağ ile tehdit edilebilmesi en büyük zafiyeti durumunda.
GERD’in tamamlanıp üretime geçmesi akabinde bölgenin en hassas ülkesinin Mısır mı Etiyopya mı, olacağı sorusu şu an için cevap verilmesi gereken en önemli konudur. Bakıldığında denizle hiçbir bağı olmayan bir ülkenin bütün coğrafyayı bu kadar basit bir şekilde kilitleyebilecek duruma gelmesi beklentilerin çok ötesinde bir gelişmeydi.
Uluslararası dengeler açısından bölgede çıkarı olan ülkelerin, Mısır ve Etiyopya arasında nasıl bir tercih yapacağı, mevcut gelişmeler içerisinde kendini göstermiş olsa da önümüzdeki birkaç yıl içinde kararların revize edileceği de bir gerçektir. Bölgenin kadim devleti olan Mısır’ın kaderini Etiyopya’ya bırakmak elbette ki ne Batılı ülkelerin ne de Körfez ülkelerinin çıkarlarına olacaktır. Ama her ne olursa olsun baraj inşaatı tamamlanmak üzere ve Nil havzası ile Afrika Boynuzu’ndaki kimi ülkeler de suyun adil kullanılması hususunda Etiyopya’ya hak vermekteler.
Özellikle Temmuz 2020’de Etiyopya’nın baraj suyunu tutma girişimleri üç ülkenin ortak uzlaşması olmadan başlatıldı. Barajın su tutması dönemin ABD başkanı Trump tarafından tepkiyle karşılandı ve Etiyopya’ya karşı, gerekirse barajın havaya uçurulabileceği tehdidi yapıldı. Şu ana kadar böylesi bir girişim olmasa da ABD medyası Etiyopya’ya yapılacak 264 milyon dolarlık kalkınma yardımının askıya alındığını açıkladı.
Nil Sularının Paylaşımına Yönelik 1929 ve 1959 Tarihli Anlaşmalar
20’nci yüzyılın ilk döneminin en büyük pamuk üreticilerinden birisi olan Mısır’ın düzenli bir üretim yapabilmesi Nil Nehri sularının kullanımına bağlıydı. 1929’daki Mısır-İngiltere ve 1959’da Mısır-Sudan arasındaki anlaşma çok uzun bir süre Nil suyunun paylaşımı hususunda bir uzlaşma sağlamış olsa da bugün başta Etiyopya olmak üzere birçok havza ülkesi bu anlaşmayı reddediyor. Mısır bu zamana kadar yapılan müzakerelerde bu anlaşmaları temel almayı tercih etse de barajın neredeyse tamamlanmış olması, bu anlaşmadan kaynaklanan hakların geçerliliğini fiili olarak ortadan kaldırmış oldu.
İngiltere Hükümeti ile Mısır Hükümeti arasında Nil Sularının Sulama Amaçlı Kullanımına İlişkin anlaşma Muhammed Mahmud Paşa ile Lord Lloyd tarafından nota teatisiyle 7 Mayıs 1929'da Kahire'de imzalanmıştır.
Mısır’ın halen müzakerelerde kullandığı “doğal ve tarihi haklar” hususu 1929 anlaşmasıyla kayıtlara geçmiş oldu. Bu anlaşma ile Mısır’a yıllık 48 milyar metreküp, Sudan’a ise 4 milyar metreküp su tahsisi sağlanması kabul edilmişti. Ayrıca anlaşma Nil Nehri üzerindeki su akışına herhangi bir müdahaleyi en aza indirmek amacıyla, Mısır’a nehir üzerindeki inşaat projelerini veto yetkisi de vermekteydi.
Sudan’ın bağımsızlığını kazanması sonrasında 1929 tarihli anlaşmayı teyit etmek ve güçlendirmek amacıyla 1959’da Mısır ve Sudan arasında yeni bir anlaşma imzalandı. Mısır’a yıllık 55,5 milyar metreküp Sudan’a ise yıllık 18,5 milyar metreküp su tahsisi öngören bu anlaşma, Etiyopya dahil diğer kıyıdaş hiçbir ülkeyi kapsamıyordu. Bu nedenle Mısır yakın bir zamana kadar suyun kullanımı hususunda tamamen Sudan ve kendilerinin haklarının olduğunu ifade etmekten çekinmiyordu. Mısır bu iki anlaşmaya istinaden sahip olduğu doğal ve tarihi haklar nedeniyle Etiyopya’nın GERD’i yapmaya hakkı olmadığını da iddia ediyordu. Lakin Etiyopya başta olmak üzere Kenya, Tanzanya ve Uganda ise bu anlaşmanın tarafları olmadıkları için anlaşmanın kendilerini bağlamadığını belirtiyordu.
Nil Havzası Girişimi (NBI) ve Kooperatif Çerçeve Anlaşması (CFA)
“Ortak Nil Havzası su kaynaklarının” kullanımı konusunda iş birliğini geliştirmek amacıyla ilgili ülkeler 1999’da Nil Havzası Girişimi'ni (NBI) imzaladılar. NBI'nın himayesi altında, Burundi, Etiyopya, Kenya, Ruanda, Tanzanya ve Uganda Nil Nehri Havzasını yönetmek, kalıcı yasal ve kurumsal bir çerçeve oluşturmak amacıyla 10 Mayıs 2010’da Kooperatif Çerçeve Anlaşması’nı (CFA) imzaladılar.
Mısır’ın Nil üzerindeki 1929 ve 1959 tarihli anlaşmalardan kaynaklanan hakimiyetine son vermek üzere başlatılan süreçle birlikte, Nil nehri üzerinde Mısır’ın izni olmadan baraj ve başka projeler yapabilme hususunda uzlaşmaya varıldı. NBI ve CFA’nın amacı, su kaynaklarını adil ve sürdürülebilir bir şekilde yönetmek ve ülkelerin refah, güvenlik ve barışına katkı sağlamaktı.
Mısır, Sudan ve Etiyopya Arasındaki Uzlaşma Görüşmeleri
Uzunca bir süredir sonuçsuz bir şekilde devam eden görüşmeler, baraja su tutulma süreciyle birlikte tekrar alevlendi. En son 10 Ocak 2021’de bir araya gelen taraflar yine uzlaşamadan ayrıldı. Etiyopya bir taraftan barajın siyasi, ekonomik ve askeri bir tehdit olarak kullanılmayacağını diğer taraftan da kuraklık, iklim değişikliği gibi nedenlerle GERD’in bölgenin bütün ülkelerine katkı sağlayacağını ifade etse de bugün ve yarın Nil’den gelen her metreküp suya ihtiyaç duyan Mısır’ın endişelerini ortadan kaldırmak mümkün görünmüyor.
Mısır, artık neredeyse bitmiş olan barajı kabullenerek dolum süresi hususunda Etiyopya ile pazarlık yapmaya başladı. Etiyopya barajı üç yılda doldurmaya niyetlenirken, Mısır tarafı on beş yıl üzerinde pazarlıklarını sürdürmekte. ABD, Avrupa Birliği ve Afrika Birliği gözetiminde devam eden görüşmelerden şu an itibariyle bir sonuç elde edilemedi. Mısır şunun farkında ki suyun tutulma süresi ne kadar olursa olsun, havza ülkelerinin sudan faydalanma arzuları da işin içine girdiğinde, doğal olarak su kullanım hakkında hatırı sayılır bir düşüş yaşanacak.
Çözüm mü? Çatışma mı?
Bölgenin belki de binlerce yıldır en tartışmasız egemen devleti olan Mısır’ın bugünlerde yaşadığı bu stratejik bitkinlik dönemi, sadece kendi içindeki tükenmişliği değil, aynı zamanda uluslararası alandaki etkinliğini de sorgulanır hale getirecek. Bölgenin egemen güçlerinin hiçbir ülkeye haddinden fazla kutsiyet vermemek amacıyla, son dönemde Etiyopya’nın yolunu açtığı unutulmamalı.
Mısır, barajın dolum süresiyle ilgili bir uzlaşmaya ya evet diyecek ya da bir çatışmaya girecek. Dolum süresi hususunda varılan bir uzlaşı, doğal olarak iki ülkeyi de memnun etmeyecektir. Ama her halükarda bunun siyasi ve ekonomik sıkıntısını çeken Mısır olacaktır. Etiyopya ise makul şartlar içinde bir uzlaşma yolunu kabul edecektir. Belki de her iki taraf barajın 7-8 yıllık bir süre zarfında dolmasına razı olacak. Aksi takdirde her iki ülke de tahminlerin ötesinde bir sorun yumağı içinde kaybolacaklar.
Bu Havzaya Sahip Olan Geleceğin Gıda Kalesi Olur
Liman ve boğaz savaşları yaşadığımız günümüz uluslararası politikasında bu alanları kıtaya bağlayabilen nehirler her geçen gün daha önemli hale geliyor. Bunlar sadece kıtaların derinliklerine nüfuz etmek için değil, aynı zamanda geleceğin gıda merkezlerine de sahip olmayı beraberinde getiriyor. O yüzden Etiyopya, Mısır ve Sudan bugün Körfez ülkelerinin bile dikkatini çekiyor. Bu havzaya sahip olana ya da ziyadesiyle kullanım hakkına sahip olabilenler, uluslararası arenada kendisine sağlam bir gıda kalesi elde etmiş olacak. Zira bu yaşananlar Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’na kadar olan bölgenin kaderiyle özdeştir.
Batılılar uzlaşma için Etiyopya’ya bir taraftan siyasi baskı yapıyor diğer taraftan Tigray krizi nedeniyle Yugoslavya örneğini tehdit olarak gündeme getiriyor. Lord Llyod’un mektubunda “zaman ve şartlara bakılmaksızın hükümlere uyulacaktır” vaadi hala geçerliliğini koruyor ise İngiltere bu bölgedeki en temel aktör olacaktır. Etiyopya’nın barajın kullanılabilir hale gelmesi şartıyla, her türlü uzlaşma yaklaşımlarına açık olduğunu kabul edersek, müdahil devletlerin daha ziyade Mısır üzerinden politika üreteceğini söyleyebiliriz. Bu durumda, Türkiye’nin Mısır’a çözüm önerileri hususunda katkıda bulunması, bölgedeki varlığını ve etkinliğini arttıracaktır. Böylesi bir diplomasi muhtemeldir ki Türkiye’ye Sevakin, Massava, Tacura, Zeyla ve Berbera güzergahında bölgesel iş birliklerinin de kapısını açacaktır.
Yazının birinci bölümü için bakınız...
https://kriterdergi.com/dis-politika/tigray-krizinin-etiyopya-ve-afrika-boynuzuna-etkileri-1