Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının uluslararası siyasal sistem üzerinde çok ciddi etkiler ortaya çıkardığı ve bundan sonraki süreçte de bu etkinin devam edeceği açıktır. NATO’nun Avrupa’daki konumu, Almanya’nın silahlanma kararı alması ve AB’nin Ukrayna’yı aday ülke olarak kabul edip Rusya karşısında bu ülkeye kararlı bir şekilde destek vermesi bu etkilerden bazılarıdır. AB’nin Rusya’ya karşı ABD’nin öncülük ettiği yaptırımlara katılması karşılığında Moskova’nın enerji alanındaki karşı yaptırımlarına maruz kalması ise Avrupa ülkelerinin bazıları açısından çok yıkıcı etkilerin ortaya çıkmasına neden oldu.
Enerji alanında Rusya’ya olan bağımlılık sorununu çözmeden Moskova ile böyle bir güç mücadelesi içerisine girilmesi, birçok AB ülkesinin tüm ekonomik zenginliklerine rağmen başa çıkmakta zorlandıkları bir enerji krizi ile karşı karşıya kalmalarına yol açtı. Bu sorunun üç boyutundan bahsetmek mümkündür. Her şeyden önce bazı Avrupa ülkeleri kışa girilirken ciddi bir enerji tedarik riskine sahiptirler. İkinci olarak, kriz nedeniyle aşırı şekilde yükselen enerji fiyatları, dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi Avrupa’da da özellikle bu açıdan dışa bağımlı ülkelerde hayat pahalılığının, ona bağlı yoksulluğun ve bunun sonucu olarak istikrarsızlığın artması endişesini de beraberinde getirmektedir. Üçüncü olarak, Rusya ile yaşanan bu gerginliğin Moskova’ya karşı izlenecek politika konusunda AB ülkeleri arasındaki çatlağı derinleştirdiği, yaptırımların olumsuz sonuçlarından korkan bazı AB ülkelerinin bu alanda alınmak istenen ortak kararlara uymak istemediği ve hatta bazı AB ülkelerinde bu konuda iç aktörler arasında da ciddi tartışmalar yaşandığı görülüyor.
Bu sorunlara yakından bakmadan önce AB-Rusya enerji ilişkilerinde gelinen son noktaya dair birtakım tespitler yapalım. Öncelikle savaş öncesinde AB’nin enerji tedarikinde Rusya’nın çok önemli bir yere sahip olduğunun altını çizmek gerekir. 2020 verilerine göre, AB ihtiyaç duyduğu toplam enerjinin yüzde 58’ini ithal etmek zorunda kalmıştır. Aynı yıl içinde ithal ettiği kömürün yüzde 54’ünü, doğal gazın yüzde 43’ünü ve petrolün yüzde 29’unu Rusya’dan temin etmişti. Bu rakamlar, dünyanın en büyük enerji tüketicileri arasında yer alan AB ülkelerinin bu alanda Rusya’ya ciddi bir bağımlılığı olduğunu göstermekteydi. Ancak bütün AB üyelerinin bu konuda aynı pozisyonda olmadığını, bazılarının bağımlılık düzeyi çok yüksek iken bazıları açısından bir bağımlılıktan bahsetmenin söz konusu olmadığını da ifade etmek gerekir. Örneğin doğal gaz konusunda Finlandiya, Baltık ülkeleri, Polonya, Macaristan, Slovakya, Bulgaristan, Avusturya ve Almanya’nın savaş öncesinde alternatif kaynaklarla telafi edilmesi zor düzeyde Rus gazına bağımlılıkları söz konusuydu. Finlandiya, Estonya ve Bulgaristan için bu bağımlılığın derecesi yüzde 100’e ulaşıyordu.
Görünenin Ötesindeki Bağımlılıklar
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ardından bu saldırıya karşı çıkan ve kendisini Ukrayna’nın yanında konumlandıran AB’nin Rusya’ya karşı yaptırımları neticesinde bu ülkeden AB ülkelerine yönelik enerji arzında ciddi azalmalar söz konusu oldu. Bu azalmanın nedenlerinden biri AB’nin aldığı kararlarla Rusya’dan kömür ve petrol ithalatına yasak getirmesi iken diğer bir sebep de Moskova’nın bazı boru hatlarından AB ülkelerine yönelik gaz akışına son vermesiydi. Bu çerçevede Kuzey Akım 2 hayata geçirilmez ve Yamal Boru hattından gaz akışı tamamen kesilirken Ukrayna ve Türkiye üzerinden bazı AB ülkelerine gaz akışı sınırlı da olsa devam etti.
Rusya’dan AB’ye petrol akışı konusunda ise ilginç bir tablo söz konusudur. Başta Almanya olmak üzere bazı AB ülkeleri savaşa rağmen 2022’nin ilk yarısında bir önceki yıla göre Rusya’dan aldıkları petrol miktarını artırdılar. Almanya’nın Rusya’dan petrol ithalatı 2021’in ilk altı ayında 15,7 milyon ton iken 2022’nin aynı döneminde 16,4 milyon tona yükseldi. Bu dönemde petrol fiyatlarında yaşanan ciddi artış da göz önüne alındığında, Almanya gibi Rusya’dan petrol ithalatını artıran ülkelerin, söylemlerinin aksine Moskova’nın savaş bütçesine önemli katkıda bulundukları anlaşılır. 3 Haziran 2002’de AB, Rusya’dan petrol alınmasını yasaklayan bir yaptırım kararı alsa da yılın ikinci yarısında da AB ülkeleri bu ülkeden petrol ithalatını sürdürdüler. Zira söz konusu yaptırım kararı sadece deniz yoluyla Rusya’dan petrol alınmasını yasaklıyordu ve bu yasak ham petrol için 5 Aralık 2022’de petrol ürünleri için ise 5 Şubat 2023’te başlayacaktı. Yani 4 Haziran 2022’den önce anlaşması yapılan ham petrol ve petrol ürünlerinin Rusya’dan ithal edilmesine ve Druzhba Boru Hattı’ndan AB ülkelerine petrol satılmasına bir yasak getirilmiyordu. Rusya’dan kömür ithalatında da benzer geçiş süreleri söz konusu olmuş ve Nisan’da yasak kararı alınmasına rağmen 11 Ağustos 2022’ye kadar Rusya bazı AB ülkelerine kömür satışını sürdürmüştür.
AB’nin Rusya’ya karşı aldığı yaptırım kararlarına rağmen 2022’nin ilk altı ayında Almanya’nın Rusya’dan doğal gaz ithalatı 10,3 milyar, petrol ithalatı 8,1 milyar ve kömür ithalatı 510 milyon avroya ulaşmıştır. Aynı dönemde Hollanda’nın Rusya’dan petrol ithalatı 10,2 milyar avro olurken; İtalya, Rusya’dan 4,7 milyar avro değerinde doğal gaz ve 4,2 milyar avro değerinde petrol ithal etmiştir. Polonya’nın aynı dönemde Rusya’dan ithalatı 7, Fransa’nın 5,3 ve Bulgaristan’ın 5,2 milyar avro tutarında olmuştur.
Enerji Krizinin Sert Geçişleri
Rusya’ya karşı yaptırım uygulayarak bu ülkeyi Ukrayna’daki saldırgan politikasından vazgeçirmeye çalışan AB’nin, Moskova’nın saldırgan politikası sürerken bu ülkeden enerji ithalatını sürdürmesi üye ülkelerin Rusya ile böyle bir krize hiç hazır olmadıklarının açık göstergesi olmuştur. Bu şekilde hazırlıksız olmaları yaptırımlara rağmen Rusya’dan enerji ithalatını sürdürmelerine ve istemeden de olsa bu ülkenin savaşını finanse eder pozisyona düşmelerine yol açmıştır.
AB ülkelerinin daha fazla enerjiye ihtiyaç duyacakları kışa girilirken içinde bulundukları sorunlara biraz daha yakından bakarsak, sorunun en önemli boyutunun doğal gaz tedariki alanında yaşandığını söyleyebiliriz. Yukarıda açıklanan politikalar çerçevesinde hareket eden AB ülkelerinin Rusya’dan da gaz almak suretiyle kışa hazırlanmak için doğal gaz depolarını büyük oranda doldurdukları görülüyor. Ancak bu açıdan bakıldığında da bazı ülkelerin doğal gaz depolama kapasitesinin yüksek, bazılarının düşük olduğu ve hatta Finlandiya, Estonya, Litvanya gibi Rus doğal gazına bağımlılığı çok yüksek düzeyde olan bazı AB ülkelerinin hiç doğal gaz depolama kapasitesinin olmadığı görülmektedir. Bu durum özellikle bu ülkeler için kışın çok sert geçeceğinin habercisidir. Depolama kapasitesi yüksek olan ve depolarını büyük ölçüde dolduran ülkeler için de bu miktarların ve buna ek olarak LNG ithalatıyla gelecek doğal gazın yeterli olmayabileceği biliniyor. Bu durumda Avrupa’da siyaset açısından kışın ne kadar “sert” geçeceği iklim şartları açısından kışın ne kadar “sert” geçeceğine bağlı olacak gibi görünüyor.
Kışın her iki açıdan da sert geçmesini önlemek isteyen AB liderlerinin, geçmişte silah ambargosu uyguladıkları ülkelerin “diktatör” diye nitelendirdikleri liderlerine ziyaretler düzenledikleri ve Rusya gazına alternatif arayışını hızlandırdıkları görülüyor. Zira özellikle enerji ve gıda fiyatlarında yaşanan aşırı artışların Avrupa’da aşırı sağ ve popülist kesimleri yeniden hareketlendirdiği görülüyor. Halkı enerji tasarrufu yapmaya çağırmakla ve kamu binalarını 19 dereceye kadar ısıtmak gibi tedbirlerle bu krizin üstesinden gelemeyeceklerini gören Avrupalı liderlerin gecikmiş alternatif gaz arayışlarının ne kadar başarılı olacağını zaman gösterecek. Ancak Rusya’dan gelen boru gazına alternatif olacak düzeyde LNG ithalatının gerçekleştirilebilmesi için ne LNG tankerleri ne tedarikçi ülkelerin LNG tesisleri ne de ithalatçı AB ülkelerinin yeniden gazlaştırma tesisleri yeterlidir. Ayrıca boru gazına alternatif olarak alınan LNG’nin fiyatının da çok yüksek olduğunu, ABD gibi LNG tedarikçisi ülkelerin fırsatı kaçırmadıklarını da vurgulamak gerekir. Yenilenebilir kaynakların da Rusya ile kriz nedeniyle oluşan enerji açığını kapatması mümkün değil. OPEC+ ülkelerinin petrol arzını daraltma konusunda aldıkları karar da dünyadaki bütün enerji ithalatçısı ülkeler gibi AB ülkelerini de zorlayan bir adım oldu.
Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle özellikle enerji ve temel gıda ürünlerinin tedarikinde ve fiyatlarında yaşanan kriz, sağlıklı ekonomilere ve kriz yönetimini iyi bilen liderlere sahip oldukları düşünülen Avrupa ülkelerinin zannedildiği kadar kriz yönetimi konusunda başarılı olmadığını gösterdi. Avrupalı liderlerin kriz yönetimi konusunda gösterdikleri bu başarısızlığın hem kendi siyasi geleceklerini hem de AB’nin geleceğini tehlikeye attığını ifade etmek gerekir.