Fransız dış politikası, ülke içerisindeki sınamalardan etkilenmeye devam ediyor. On dokuzuncu asrın ikinci yarısından itibaren başta Sahel olmak üzere Batı Afrika’daki hakim güç olan Fransa, bu konumunu son beş yılda kaybetti. Askeri araçlarla gücünü muhafaza etmeye çalışan Paris’in girişimi, 2022’de büyük bir hüsran ile sonuçlandı. Barkhane Operasyonu ile istediği çıktıları elde edemeyen Macron, devirdiği çamlarla da Fransa’nın kadim Batı Afrika ormanını budadı. Fransız karşıtlığının yeni bir eğilim haline geldiği bölgede, bir uyanış süreci yaşanıyor. Özgürlük mahmurluğunu üzerinden atan bölge devletleri, artık “şimdi ne yapmalıyız?” sorusuyla karşı karşıya.
Fransa’nın Sömürgecilik Mirası ve Post-Modern Sömürge Zihniyeti
İnsan hakları ve demokrasinin “beşiği” ve en büyük “savunucusu” olarak kendisini dünya siyasetine pazarlayan Fransa, kanlı sömürge tarihi ile artık yüzleşmek zorunda. Ancak, hakikat aynasına bakmaksızın karşılaştığı sınamaları, “şekillendirilmiş” gerçeklerle idrak etmesi giderek imkansızlaşıyor.
Günümüzün müreffeh Fransa’sının, bugünkü konumunun temelinde, 19. yüzyılda Batı Afrika’da yürütülen sömürge hareketleri yatmaktadır. Napolyon’un, kitleleri harekete geçirerek tüm Avrupa’yı kendi sancağı altında birleştirme hayali, Fransa’ya derin moral ve ekonomik travmalar getirmiş; bu travmayı telafi etmek, ancak Afrika’ya yönelik bir “çıkarma” ile mümkün olmuştur. 1815 Viyana Kongresi’nin ardından Fransa’nın karşılaştığı ekonomik sorunlar, sosyal çıktıları da beraberinde getirmiş; 1830 Temmuz Devrimi’nin (Trois Glorieuses) getirdiği ekonomik çöküntü, Cezayir’in “işgaliyle” hafifletilmeye çalışılmıştır. Aynı şekilde, 1848 Paris Komünü ile hallaç pamuğuna dönen Fransa, yegâne kurtuluş olarak Senegal’i sözde “medeniyet götürüyoruz” nidalarıyla işgal etmiştir. Louis Fadherbe’in başını çektiği Fransız ordusu, Dakar’dan başlayarak Senegal ve Volta nehirleri üzerinde ilerlemiş; günümüzde Senegal, Gine, Mali, Burkina Faso ve Nijer üzerinde sömürge “tahakkümünü” kurmuştur. Bugün de gördüğümüz gibi o dönemde de Fransız akademisi hakikati kendi zaviyesine göre eğip bükmekten hiç çekinmemiştir. Düşünür De la Touresse, 1897’de yayınladığı Senegal’in Sömürgeleşmesi adlı kitabında, Fransa’nın “medeniyetin ulaşmadığı coğrafyalara kültür meşalesini taşıdığını” okuyucularına empoze etmekten imtina etmemiştir.
Aradan geçen onca yıla ve insanlığın fikren katettiği bunca mesafeye rağmen Fransız siyasetinde her şey eski tas eski hamam ilerledi. François Mitterand döneminde denenen “ortaklık” yaklaşımı ve Jacques Chirac’ın “kültür merkezli iş birliği” modeli, Nicolas Sarkozy döneminde rafa kaldırıldı. François Hollande döneminde Afrika’ya uzatılan sözde “zeytin dalları”na rağmen, Barkhane Operasyonu ile Fransa’nın “büyüklüğü” ve “yol gösterici” havası değişmedi. Çanak çömlek patlatan Macron dönemi ise Napolyon’a dönüşün simgesi oldu.
Görevine, Fransız sömürge sisteminin çıpası “Franc CFA’yı kaldıracağız” diye büyük bir giriş yapan Macron, Afrikalıların umutlarını yıkarak, bırakın Franc CFA’yı kaldırmayı, 2013’te başlayan Barkhane Operasyonu’nu devam ettirip Fransız kuvvetlerin sayısını artırarak ülkesinin kolonyal gücüne referansta bulunmayı ihmal etmedi. 2018’de Senegal ziyareti sırasında Macron’un, “Afrikalı devletlerin istikrara ulaşmasını sağladıklarını ve Fransa’nın bölgedeki varlığının diğer devletlere kalkınma açısından rol model olduğunu” dile getirmesi, Fransa’nın 19. yüzyıldan beri sürdürdüğü “öğretici sömürgeci” mantığının Fransız bürokrasisinde hâlâ hakim olduğunun en önemli nişanesiydi.
Neoliberal Dünyada Sömürünün Form Değiştirmesi
Fransa, 1960’ta başlayan dekolonizasyon hareketi sırasında Sahel bölgesindeki devletlere bağımsızlığını birer birer vermek zorunda kalsa da elini bir türlü bu coğrafyadan çekmedi. Bağımsızlık süreci sırasında imzalanan “Accords de défense (savunma anlaşmaları)” temelinde bir güvenlik mimarisi oluşturduğunu iddia eden Fransa, başta Senegal, Mali, Nijer, Çad ve Burkina Faso olmak üzere çıktığı coğrafyalarda hukuki ve ekonomik mevzuat yapısını korudu. Bu anlaşmalarla, askeri varlığını “söz konusu ülkelerde istikrar sağlanana kadar destek misyonu” olarak yerine getireceğini, karşılığında ise “ticarete konu olan mallarda çeşitli imtiyazlar” alacağını kabul ettiren De Gaulle yönetimi, imzasını ise Franc CFA ile attı. Bu mekanizma ile ülkeler, dış ticaretlerinde elde ettikleri gelirlerin yarısını, Fransız Merkez Bankası Banque de Paris’e teminat olarak vermek durumunda kaldı, nakdi çeyreğini ise ayni olarak ancak elde edebildi. Egemenliğin nişanesi olan para basma yetkisi de Banque de Paris’te kaldı. Bugün Paris entelijansiyasının zaman geçirdiği bir bistroda konuşulanlara kulak kabartırsanız “Champs-Élysée’nin ışıkları Nijer’den aydınlanıyor” cümlesini mutlaka işitirsiniz.
Grafik 1’de açıkça görüldüğü üzere, Fransa bölgedeki tahakkümünü yirmi birinci asrın başındaki neoliberal dönüşüm dalgası esnasında muhafaza etmenin ötesine geçmiş ve ekonomik sultasını daha da güçlendirmiştir. Bahse konu ülkelerin Fransa’ya ihracatı oransal olarak düşerken Fransa’nın bu ülkelere ihracatı artmıştır. Ürün gruplarına bakıldığında, Fransa’nın bölgedeki enerji kaynakları ve değerli madenleri alarak karşılığında makine ve ekipman, işlenmiş madeni yağlar ve tekstil ürünleri satması, Immanuel Wallerstein’ın sıkça zikrettiği dünya-sistemi düşünce ve merkez-çevre sömürüsünün devam ettiği fikrini net bir biçimde karşılamaktadır.
Sahel-Fransa ilişkilerinde, Fransa’nın nominal kazancı artsa da bu devletlerin uyanış süreçleri devam ediyor. Fransa’nın söz konusu ülkelerin ticaretinden yıllık bazda aldığı pay hızla düşüyor (Grafik 2). Bu da akıllara, neoliberal düzenin en büyük faydası olan ticaret önündeki engellerin kalkması ve bağlantısallık ağlarının güçlenmesinin Fransa’nın bölgedeki nüfuzunu günden güne azalttığını getiriyor.
Persona Non Grata Fransa!
Bölgedeki son gelişmeler, Sahel’in dünya siyasetindeki ağırlığının artması ve Macron’un kırdığı potların sahaya yansıması olarak ön plana çıkıyor. 15 Ağustos 2022’te Fransız askerlerini kibarca kapının dışına çıkmasını “rica” eden Mali, Barkhane Operasyonu’nda Fransa’nın “sözde” cihatçı unsurlarla mücadele etme bahanesiyle ülkesini istikrarsızlaştırdığını belirtti ve bölgedeki uyanışın fitilini ateşlemiş oldu. Mali’yi 2022’deki siyasi çalkantının sona ermesiyle beraber Burkina Faso takip etti. Ocak 2023’te Fransız askerlerinin ülkesinden ayrılması için bir aylık süre tanıyan Tambèla hükümetinin isteği üzerine Şubat 2023’te Fransa pılını pırtısını toplayıp gitmek durumunda kaldı. Nijer’de de benzer bir durum yaşandı. Temmuz 2023’te yönetimin el değiştirmesi sonucu Zeine hükümeti, Eylül 2023’te Fransız askerleri ve büyükelçisinin ülkesinden çıkmasını rica etti ve Ekim 2023’te Fransa’nın yüz yılı aşkın Nijer’deki “fiziki” varlığı son buldu.
Bu uyanış dalgası sonrası Mali, Burkina Faso ve Nijer Fransa’dan gelebilecek herhangi bir olumsuz baskıyı kırabilmek için Eylül 2023’te “Sahel Devletleri İttifakı – Alliance des États du Sahel (AES)” teşkilatını ihdas ettiler. Bu üç devlet, Fransız sultasının kırılması için başta Franc CFA olmak üzere yapısal tahakküm ağlarının yok edilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Gündemlerinde dış politikada tam bağımsızlık, gümrük serbesti ve başta Türkiye olmak üzere yeni yatırımcıların bölgeye çekilmesi maddeleri yer alıyor.
Son olarak, 6 Ocak 2025’te Paris’te tertip edilen Büyükelçiler Konferansı’nda Macron’un “Barkhane Operasyonu’nda cihatçılar (!) ile mücadele etmemize rağmen Afrika ülkeleri bize teşekkür etmeyi unuttular” açıklaması, Fransız karşıtlığının yükselişte olduğu bölgede öfke oklarının yeniden Fransa’ya çevrilmesine sebep oldu. Senegal’den Fildişi Sahili’ne geniş bir coğrafyada ülke başkanları, Macron’un sömürgeci zihniyeti derhal terk etmesi gerektiğini ve bu açıklamanın diplomatik bir facia olduğunu dile getirdiler. Gergin siyasi atmosferi fırsata çeviren AES ise 22 Ocak 2025’te 5 bin askerden müteşekkil bir gücün kurulacağını ve bölgedeki sorunlara kendilerinin çözüm üretmesi gerektiğini belirttiler. 2025 içerisinde Senegal’in de savunma anlaşmasını yenilemeyeceği ve Fransız askerlerinin ülkesinden çıkması gerektiğini belirtmesi, Fransız sömürge tarihinin nihayet sonuna geldiğimize işaret ediyor.

Sonuç
Fransa, Sahel bölgesinde yüzyılı aşkın bir süredir sürdürdüğü hakimiyetini hızla yitiriyor. Mali, Burkina Faso ve Nijer’in Fransız askerlerini ülkelerinden çıkarması, bölgedeki post-kolonyal düzene karşı yükselen bir uyanışın en somut örnekleri olarak öne çıkıyor. Bu gelişmeler, Sahel’in Fransa’ya bağımlılığını azaltma ve bölgesel iş birliğiyle tam bağımsızlık hedefleme çabalarının ivme kazanmasına da vesile oluyor.
Eylül 2023’te kurulan Sahel Devletleri İttifakı, Fransa’nın ekonomik ve askeri tahakkümüne karşı kolektif bir direnç mekanizması oluşturmayı hedefliyor. Bölge devletleri, yapısal bağımlılık ağlarını kırarak dış yatırımları çeşitlendirmeye ve özellikle enerji, madencilik ve ticaret alanlarında yeni ortaklıklar geliştirmeye odaklanıyor.
Bu dönüşüm, sadece bölgenin değil, Fransa’nın Afrika’daki varlığını da kökten değiştirecek bir süreci başlatıyor. Paris’in Sahel’deki son fiziksel varlıklarını kaybetmesi, Fransa’nın Batı Afrika’da artık bir güç merkezi olmaktan çıktığı bir tablonun da ana hatlarının çizildiğini ilan ediyor.
[1] ITC tarafından Mali için 2009, 2013, 2014 ve 2015 yıllarında ekonomik veri sunulmamıştır.