Kriter > Dış Politika |

Sudan Baharı mı?


2017’de Sudan yönetiminin Batı blokuyla normalleşmesi sonrasında Katar’ın Körfez blokundan dışlanması, Ömer Beşir’i yeni oluşan Suud-BAE-Mısır ile Katar-Türkiye eksenleri arasında hassas bir şekilde denge kurmaya itmiştir.

Sudan Baharı mı

Sudan’da 11 Nisan sabahı gerçekleşen askeri darbeyle 1989’dan beri ülkeyi yöneten Ömer Beşir başkanlık görevini bırakmak zorunda kaldı ama ülke hala sivil idareye geçebilmiş değil. Siyaset üzerinde otoritesini hissettiren genarellere göre 11 Nisan’da bir “devrim” gerçekleşti lakin Savunma Bakanlığı önünde oturma eylemini sürdürmeye kararlı halka göre sivil bir idareye geçilene kadar devrimden bahsetmek henüz mümkün değil. Bu nedenle 19 Aralık’tan bu yana sokağı terk etmeyen Sudan halkı iyi bir yönetim ve temiz bir idareye yönelik taleplerine gerçeklik kazandırabilmek için mücadeleye devam ediyor.

Sudan’da darbe/devrim tartışmaları her zaman olmuştur. 1964’te sokağa dökülen halkın baskısıyla Ekim Devrimi gerçekleşirken 1969’da Cafer Nimeyri’nin gerçekleştirdiği askeri darbe rejim tarafından Mayıs Devrimi olarak adlandırılmıştır. 1989’da Hasan Turabi liderliğinde İslami Hareket’in de dahil olduğu askeri darbe sonrasında da darbe/devrim tartışması yeniden yaşanmış, bu askeri girişim İslami Hareket açısından İslam Devrimi olarak kabul görürken muhalifler ise 1986’dan sonra başlayan demokratikleşmeye bir darbe olarak yorumlamıştır.

Sudan’da vuku bulan bu kırılma noktaları ülkede ayrıca asker-sivil ilişkisinin her daim devinim halinde olduğunu göstermektedir. Açıkçası bu durum Afrikalı akademisyen Ali Mazrui’nin sarkaç modelini akıllara getirmektedir. Mazrui bağımsızlık sonrası Afrika devletlerinin durumunu asker-sivil ve tek parti-çok parti arasında salınım gösteren sarkaçlarla izah etmektedir. Bu izahate göre çok parti sisteminin getirdiği rahatlık, istikrarsızlık ve yolsuzluk askerin siyasete girişine zemin hazırlarken askeri yönetim altında vuku bulan baskılar ülkede yeniden demokratik talepleri ve çok partili sisteme geçiş isteklerini canlandırmaktadır. Böylece Afrikalı devletler için bir gelgit hali sürekli cereyan etmektedir.

Sudan siyasi tarihi de bu gelgit hallerine aşinadır. 1956’da İngiliz-Mısır idaresinden bağımsızlık kazanan ülke iki yıllık parlamenter sistemin ardından 1958’de ilk kez askeri darbeyle tanışmıştır. 1964’e kadar süren İbrahim Abboud rejimi İslami Hareket ve Sudan sol oluşumlarının destek verdiği sokak protestoları sonucu istifa etmek durumunda kalmıştır. 1964-1969 arası çok partili sistemin doğurduğu istikrarsızlığa binaen 1969’da bu sefer de Cafer Nimeyri askeri bir darbeyle sahneye çıkmıştır. Sovyet blokunun adamı olarak beliren Sudan Sosyalist Partisi Başkanı Nimeyri’nin saf değiştirip ABD blokuna kayması 1985’te başlayan sokak protestolarıyla devrilmesine yol açmıştır. 1986-1989 arasında çok partili sistem ve koalisyonlara sabredemeyen ordu bir kez daha harekete geçerek 1989’da Ömer Beşir liderliğinde yeniden kendini göstermiştir.

 

Parlayan Yıldız Dönemi

1989’da başlayan Ömer Beşir dönemi Sudan’da en uzun iktidar dönemidir. Ülkenin son otuz yılı İslami Hareket’in destek verdiği asker kökenli Beşir tarafından şekillendirilmiştir. 1999’a kadar süren Hasan Turabi ile Ömer Beşir ittifakının çökmesiyle Turabi sahnenin dışına çıkarken Beşir gücünü ve tek adamlığını daha da pekiştirmiştir. Ülkede yürürlükte olan İslamileştirme projesi nedeniyle Batılı ülkelerin dışlama ve ambargosuna maruz kalan Sudan 1999’dan itibaren bu ablukayı Çin’e yaslanarak dengeleyebilmiştir. Çin’in petrol sektörüne yaptığı yatırımlar Sudan’ı Afrika’nın parlayan yıldızı haline getirirken petrole bağlı gerçekleşen sıcak para akışı 2003’te başlayan Darfur Krizi’ne rağmen halk üzerinde memnuniyet doğurmuştur. Ömer Beşir’in halk nazarında popülaritesi dış baskılara rağmen 2011’e kadar büyük oranda sönmeden devam etmiştir. 2010’da Kuzey Afrika’da başlayan Arap Baharı süreci ve 2011’de ülkenin referandumla bölünmesi 2011-2013 arasında cılız protesto gösterilerine yol açsa da henüz ekonomik göstergelerin pek şaşmadığı ülkede rejimin bu hareketliliği bastırması zor olmamıştır.

2011’de yaşanan bölünme 1940’lardan beri ülkeyi istikrarsızlaştıran Güney Sorunu için belirleyici olmuş ve bu tarihi sorun artık gündemden düşmüştür. Ancak unutulmamalıdır ki ülkenin bölünmesi esasında sadece Güney Sudan’ı ortaya çıkarmamış, kuzey ve güney olarak iki yeni ülkenin doğmasına imkan vermiştir. Petrol kaynaklarının büyük oranda güneyde kalması ise Hartum açısından ekonomik kriz olarak tecelli etmiştir. 2000’lerde Çin ve Malezya gibi ülkelere petrol satışından sağlanan sıcak para Sudan devletinin obezleşmesine yol açarken 2011’den sonra hükümet devlet harcamalarını sübvanse etmekte zorlanmaya başlamıştır. Eski savurgan alışkanlıkların sürdürülmesi giderek zorlaşırken bu durum dış politikada Sudan’ın Körfez ülkeleriyle daha fazla ilişkiye girdiği bir süreç getirmiştir.

Suudi Arabistan’ın baskıları doğrultusunda İran ile ikili ilişkilerini sonlandıran Sudan, Arap aktörlerden daha fazla sıcak para ve yatırım temin edebilmek için tarım arazileri ve limanlarını açmakla kalmamış aynı zamanda Yemen Koalisyonu’na katılarak cepheye asker göndermeye de başlamıştır. Suud ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) yardımıyla ABD ile ilişkileri düzeltme arayışına giren Ömer Beşir yönetimi 2017’de Washington’ın Hartum’a uyguladığı yirmi yıllık ambargoyu kaldırma kararı almasıyla Batı bloku ile normalleşme sinyalleri vermeye başlamıştır. Ancak bu gelişmenin paralelinde Katar’ın Arap bloku içinde dışlanması Ömer Beşir’i yeni oluşan Suud-BAE-Mısır ile Katar-Türkiye eksenleri arasında hassas bir şekilde denge kurmaya itmiştir.

Sudan’ı 26 yıl boyunca yöneten Ömer Beşir koltuktan ayrıldı.

 

Ekonomik Kriz Dönemi

ABD’nin Sudan’a yönelik yumuşama dönemine girmesi kuşkusuz Yemen’e karşılık Suud’un desteklediği bir hamledir. Bu hamle sonrasında Sudan içeride ekonomik daralmayı sona erdirerek rahatlama beklentisi içine girmiştir. Bu noktada IMF uzmanlarının ülkeye gelişi ve devlete yük oluşturan sübvansiyonların kesilmesine yönelik program önerisi ise son derece kritik görünmektedir. Bu öneri doğrultusunda atılan adımlar temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarında yükselmeye yol açarken 2018 başından itibaren de sokakların hareketlenmesini başlatmıştır. Yıl içerisinde defaatle gerçekleşen protestolar küçük ve lokal düzeyde kalırken rejim için ciddi bir tehlike oluşturmamıştır. Rejim, devletin verdiği sübvansiyonların kaldırılmasına yönelik programı uygulanmaya devam etmiştir.

Ne var ki 2018 Ramazan ayı öncesinde durum daha kritik hale gelirken ülkede ekmek, gaz ve benzin kuyrukları oluşmasının yanında nakit sıkıntısı nedeniyle banka ATM’leri de işlemez hale gelmiştir. Dönemin Dışişleri Bakanı İbrahim Gandour’un bakanlığın aylardır memurlara maaş ödeyemediğini beyan etmesi ekonomik krizin esasında sanıldığından daha büyük olduğunun anlaşılmasına yol açmıştır. 19 Aralık 2018’de dikkat çekici ilk protesto gösterileri Atbara’da başladığında mesele tamamen ekonomik kaynaklıdır. Ancak ekmek protestosuna katılan bazı göstericilerin iktidar partisinin Atbara binasını ateşe vermesiyle olay kısa sürede siyasal bir form kazanarak Ömer Beşir ve onun temsil ettiği rejim karşıtlığı haline gelmiştir. Yeraltına inmiş tüm muhalif oluşumlar hızla sokağa çıkarak Özgürlük ve Değişim Deklerasyonu çatısı altında birleşmiştir.

Sudan halkının önemli bir bölümü aylardır sokak üzerinden deklare edilen değişim talebini gerçekleştirmek arayışı içerisinde. Daha işin başında Özgürlük ve Değişim Deklerasyonu çatısı altında birleşen oluşumlar 2020 seçiminde yeniden başkan olmaya hazırlanan Ömer Beşir’in artık istifa etmesi ve yönetimi tarafsız bir isme devrederek demokratik bir geçiş süreci başlatması gerektiğini defalarca beyan ettiler. Bu talebi dikkate almayan Ömer Beşir 2011-2013 döneminde olduğu gibi çeşitli taktiklerle sokağın tansiyonunu düşürmeyi ve yoluna devam etmeyi planlıyordu. Rejimin es geçtiği önemli bir detay ise ülkenin 2011-2013 dönemine kıyasla ciddi bir ekonomik krizin içinde olduğuydu. Uluslararası aktörler nezdinde Sudan gösterilerinin pek ilgi bulmaması Ömer Beşir’in iyi-kötü bir istikrar sağlayıcı olarak devam edebileceği şekilde yorumlandı. Ne Batılı ne de Doğulu merkezlerden halkın gerçek değişim talebine destek gelmedi.

Ömer Beşir iktidarının devam edeceği yönündeki güçlü kanaat tarafları zayıf da olsa istikrar sağlayan ve eksenler arası dengeyi gözeten statükonun devamından yana tavır almaya itti. Açıkçası bugüne kadar pek çok badire atlatmış, ambargoya maruz kalmış, ülkesi bölünmüş ve hakkında tutuklama kararı bulunan Ömer Beşir’in sokaktaki gençler tarafından bu kadar köşeye sıkıştırılabileceğine ihtimal verilmiyordu. Ne var ki Şubat’ta durum daha da netleşmeye başlayarak esasında zayıf bir ekonomiyle sokak hareketliliğinin kolay kolay sona erdirilemeyeceği anlaşılmaya başladı.

Başta Mısır olmak üzere Ömer Beşir’e dışarıdan akıl veren odakların süreci kendi lehlerine çevirme arayışlarının da bu noktadan itibaren devreye girdiği anlaşılmaktadır. Hükümetin fesh edilmesi, bir yıl sıkı yönetim ilan edilmesi, Abdülfettah Sisi’nin askeriyeden sınıf arkadaşı İbn Avf’ın savunma bakanı görevine atanması, Ömer Beşir’in Ulusal Kongre Partisi başkanlığını Ahmet Harun’a devretmesi gibi hamleler ve alınan sert önlemler kararlı bir şekilde protestoları sürdüren gençleri bastıramadı. 6 Nisan’a gelindiğinde artık sokak büyük bir ivme kazanmış, ordu içinde hareketlenme başlamıştı.

Protesto sürecini ve Sudan siyasetini sıkı takip edenlerin kolaylıkla kestirebildiği gibi 6 Nisan’dan sonra ülkede askerin siyasete müdahale olasılığı iyice belirginlik kazandı. Ama cevap verilemeyen olgu ordu içinde hangi kanadın bu müdahaleyi üstleneceğiydi. 11 Nisan’da İbn Avf’ın Askeri Konseyin başında ekrana çıkması ve bir gün sonra istifa ederek Abdülfettah Burhan’ın gelişi ordu içinde Suud’a yakın kanadın sürece dahil olduğunu açığa çıkarmış oldu. Gücü ele geçiren askerlere yönelik Mısır, Suud ve BAE eksenli gelen yardım talepleri de bu noktada dikkat çekici çünkü bu odaklar ne pahasına olursa olsun Sudan’ı Yemen Savaşı’nın içinde tutmak istiyor. Ne var ki Ömer Beşir’in saha dışına çıkmış olması halkın beklentisinin karşılandığı anlamına gelmiyor. Protesto sürecinde yer alan aktörlerin talepleri çok net ve askerin yönetimi tarafsız sivil bir idareye bırakması arzulanıyor.

Sivil oluşumlar ile asker arasında süren on günlük müzakere süreci anlaşma sağlanamadığı için şimdilik durduruldu. Abdülfettah Burhan liderliğindeki Askeri Geçiş Konseyinin halkın beklentilerini karşılamada başarısız kaldığı her geçen gün daha fazla belirginlik kazanıyor. Konseyin öyle ya da böyle halkla barışarak meşruiyet sağlaması gerekirken Sudan Profesyoneller Birliği’nin başını çektiği protesto organizatörleri Savunma Bakanlığı önüne daha fazla insan yığarak baskıyı artırma yolunu seçti. Atbara gibi şehirlerden kafileler akın akın Hartum’a gelmeye başladı. Bu haliyle ülkede tamamlanmamış bir süreç söz konusuyken ne asker ne de halk henüz son sözünü söylememiş görünüyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası