Kriter > Dış Politika |

Türkiye-ABD İlişkilerinde Suriye Virajı


Türkiye-ABD ilişkileri denildiğinde son üç dört senedir akla hep kriz ve gerginlik geliyor. Çok kısa süren iyileşmelere rağmen özellikle Suriye konusunda iki ülkenin yaşadığı görüş farklılıklarının stratejik bir boyuta tırmanmasını müteakiben iki ülke ilişkileri oldukça sert iniş çıkışlar yaşadı.

Türkiye-ABD İlişkilerinde Suriye Virajı

Türkiye-ABD ilişkileri denildiğinde son üç dört senedir akla hep kriz ve gerginlik geliyor. Çok kısa süren iyileşmelere rağmen özellikle Suriye konusunda iki ülkenin yaşadığı görüş farklılıklarının stratejik bir boyuta tırmanmasını müteakiben iki ülke ilişkileri oldukça sert iniş çıkışlar yaşadı.

Bu durum elbette kısmen ABD yönetiminin o dönemde yaptığı jeopolitik tercihlerin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Bölgede özellikle İran, proxyleri ve müttefiklerine karşı sergilenen tolerans ve nükleer anlaşma imzalanana kadar izlenen “denge” politikası bölgedeki geleneksel ABD müttefiklerinin güvenliğini tehdit eder hale geldi. Her ne kadar bölgedeki müttefikler bu durumun yaratacağı sorunları sıklıkla gündeme getirse de Obama yönetimi o dönemde müttefiklerle ilişkiler konusunda yaşanan sorunları kontrol edilebilir bir kriz olarak gördüğü için meselenin üzerinde durmamayı tercih etti. Dahası bölgedeki ABD müttefiklerinin bu konudaki politikalarını değiştirmesi konusundaki ısrarları Beyaz Saray yönetimi tarafından ABD’nin bölgedeki politikalarını yoldan çıkarma çabası olarak görüldü. Bu da Washington’da Amerikan müttefiklerine karşı neredeyse bir hasmane tutumun ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu dönemde Obama yönetimi İran ve bölgede izlediği eylemsizlik politikasını eleştiren çevreleri de -ki buna sadece Türkiye gibi müttefik ülkeler değil aynı zamanda bu konuda Obama’ya eleştirel yaklaşan Washington’daki düşünce kuruluşları da dahil- kendi dış politika çerçevesinin önündeki en büyük tehdit olarak görmeye başladı.

Olumlu Atmosferin Nedeni Obama’nın Gidişi

Trump’ın seçim zaferinden sonra -Obama politikalarının bölgede yarattığı bu ağır güven erozyonu göz önüne alındığında- bölgede ortaya çıkan Trump’a karşı ilgi de oldukça normal bir durumdu. Bu durum Trump’ın dış politika ile ilgili fikirleri ve vaatlerinden ziyade Obama’ya karşı bölge ülkelerinde duyulan rahatsızlığın da bir sonucuydu. İlk yüz yüze görüşmeden hemen sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkan Trump’ın seçilmesinin bölgede yarattığı olumlu atmosferden bahsetmesinin en önemli sebebi de bu durumdu.

Seçimlerden sonra herkes Trump konusunda bölgede daha farklı bir politika izleyip izlemeyeceğini konuşurken Suriye rejiminin kullandığı kimyasal silah sonrasında Trump bu soru işaretlerini ortadan kaldırırcasına oldukça hızlı bir şekilde -sınırlı da olsa- Suriye’ye karşı bir operasyon gerçekleştirdi. Her ne kadar saldırılan hava üssü birkaç gün sonra yeniden operasyonel hale getirilse de bu konuda gösterdiği kararlılık belki de Trump için kendisini Obama’dan dış politika ve özellikle de Suriye konusunda ayıran en önemli adım olarak algılandı. Bölgedeki geleneksel ABD müttefikleri hem bu adım hem de ittifaklara vurgu yapan açıklamaları sonrası Trump’tan daha ciddi adımlar beklemeye başladı.

Trump yönetiminin Mayıs ayı başında YPG’yi doğrudan silahlandırmak konusunda verdiği karar ise bu noktada özellikle Türkiye’de oluşmaya başlayan olumlu havayı olumsuz etkileyen en kritik adım oldu. Obama döneminde hazırlandığı bilinen ve temel olarak terör örgütü YPG’nin desteklenerek başka bir terör örgütü olan DEAŞ’ı ortadan kaldırması fikrine dayanan strateji tüm eksiklikleri ve sorunlarına rağmen Trump’ın Ulusal Güvenlik Takımı tarafından da bu noktada satın alındı. Aslında böyle bir stratejinin uzun vadede DEAŞ’ı tamamen ortadan kaldırmak için ne kadar yetersiz olduğu konusunda geniş bir mutabakat bulunuyor. Nasıl ki El-Kaide gibi bir terör örgütü ile mücadele hem uzun yıllar süren bir uluslararası çaba hem de Afganistan’daki operasyondan fazlasını gerektiriyorsa aynı şekilde DEAŞ ile mücadele Rakka operasyonundan fazlasını ve büyük bir uluslararası koalisyonu gerekli kılacak. Bu şekilde DEAŞ ile mücadelede YPG’yi olmazsa olmaz gören ve bu iş birliği uğruna en önemli NATO müttefiklerinden birini yabancılaştırma riski taşıyan bir operasyona farklı kesimlerden uzmanlar uzun vadede sıcak bakmıyor. Ancak Obama dönemi yapılan siyasi ve askeri yatırımların da yarattığı ayrı bir baskı grubu ve ağırlık merkezi bu noktada böyle bir operasyonu oldukça önemli görüyor. Özellikle askeri kesimin içinde bulunduğu bir grubun bu operasyonun ikili ilişkilerde Türkiye ile yaratacağı sorunlar hakkındaki sorulara fazla da cevabı yok.

İlişkilerin Geleceği Suriye’de Belli Olacak

Peki bu noktadan sonra ilişkilerde nasıl bir seyir bekleyebiliriz? Bu konuda en önemli gösterge Trump yönetiminin hangi noktada kendi siyasi pozisyonunu askeri anlamda operasyonel hale getireceği olacak. Kuzey Suriye’de PKK’nın Suriye kolu PYD’ye endeksli operasyonların ABD stratejisini şekillendirmeye devam ettiği bir süreçte Trump yönetiminin Türkiye ile ilişkilerini düzeltebilmesi için ayrı bir Suriye stratejisi ortaya koyarak bunu yönlendirmesi şart. Türkiye’nin bu konudaki sabrının taşmaya başladığının herkes farkında. Bunun için geçen hafta bazı yetkililer YPG ile ABD arasındaki ilişkinin tamamen taktiksel ve geçici olduğunun altını çizmeye çalıştı. Bu politikanın önümüzdeki dönemde değişmesi durumunda iki ülke açısından bundan sonrası için önemli iş birliği alanları ve fırsatlar bulunuyor. Öncelikle elbette uzun vadeli olarak güvenlik ve özellikle de terörle mücadele konusunda iki ülke arasındaki iş birliği ilişkilerin en önemli ayaklarından biri olacak. İki liderin basın toplantısında belirttiği gibi tüm terör örgütleri ile mücadele bu noktada en önemli ortak tehdit paydasını oluşturacak. Bu mücadele sırasında hem güvenlik güçleri hem adli makamlar hem de istihbarat kurumlarının yakın münasebeti ve ilişkisi en önemli gereklilik olacak. Bu karşılıklı diyalog da beraberinde önemli bir ilişki dinamiğini beraberinde getirecek.

Türkiye’nin hem DEAŞ tehdidini yakından tanıyor oluşu hem de kara muharip güçlerini doğrudan kullanan tek ülke olması nedeniyle bu örgüte karşı mücadelede kilit bir rol oynayacağından kimsenin şüphesi bulunmuyor. Bunun yanında bu mücadele sürerken aynı zamanda Suriye konusunda iki ülkenin aynı anda ölçek büyüterek problemin çözümü konusunda daha koordineli davranması ikili ilişkiler açısından oldukça ciddi bir ilerleme sağlayacak. Bu hem Esed rejimi konusundaki pozisyonların uyuşması hem de Suriye’de uzun vadede istikrarın sağlanması konusunda atılan adımların senkronizasyonunu içinde barındırıyor. Bu durum aynı zamanda hem bölgede yayılmacı politikalar sürdüren aktörlerin manevra alanlarının sınırlandırılması hem de ekonomik ve siyasi istikrarın sağlanması açısından oluşturulması gereken uluslararası çabaya katkı ve liderlik unsurlarını da içeriyor.

Bunun yanında hem Irak geneli hem de Kuzey Irak konusunda iki ülkenin beraber oluşturacağı çalışma grupları ve istikrarlaştırıcı adımların atılması önümüzdeki dönem açısından önemli bir gelişme yaratacak. Bununla birlikte başta Doğu Akdeniz olmak üzere Türkiye’nin yakın çevresindeki farklı jeopolitik tıkanma noktalarında iki ülke arasında ilişkilerde yaşanacak gelişmeler ittifak ilişkisinin güçlenmesi ve iş birliği alanının çeşitlendirilmesi konusunda oldukça etkili olacak. Türkiye-ABD ilişkileri bu açıdan bakıldığında sadece bölgesel anlamda yeni bir dinamizmi getirmekle kalmayacak aynı zamanda Washington’ın ittifak ilişkilerine verdiği önemi göstermesi açısından da diğer ABD müttefiklerinin yakından izleyeceği bir ilişki şekli olacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’de yaptığı açıklamalar ve Trump’ın ittifak ilişkisinin tarihi arka planına vurgu yaptığı konuşması bu noktadan bakıldığında iki ülke ve bölge açısından da önemli bir dönüm noktası olabilir. Bu noktada Trump’ı Obama’dan ayıracak en önemli özellik bu sözleri sadece söz olarak bırakmaması ve en kısa zamanda aksiyona dönüştürmesidir. Türkiye ile bölge ülkelerinin ABD konusundaki tutumunda her şeyden fazla bu güven ilişkisinin yeniden tesisi etkili olacaktır. Bu noktada bölgede oluşan iyi niyet ve yüksek beklenti ABD’deki yeni yönetim açısından oldukça rahatlatıcı bir kredidir. Bu krediyi yeni yönetimin ne kadar kullanabileceği ise önümüzdeki aylarda belli olacak.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası