Günümüzün hızla gelişen dünyasında, iki önemli mesele —teknolojik gelişmeler ve iklim değişikliği— küresel tartışmaların başlıca konuları haline gelmiştir. ABD ile Çin arasında giderek artan teknolojik rekabet, uluslararası ilişkilerin pek çok boyutunu etkileyerek geniş çapta dikkat çekmektedir. Ancak bu rekabetin başka bir kritik başlığı da son dönemde dikkatleri üzerine toplamaya başlamıştır: İleri teknoloji ürünlerinin geliştirilmesinde ve sürdürülebilir enerjiye geçiş sürecinde kilit rol oynayan nadir toprak elementlerinin (NTE) kontrolü için verilen mücadele. Bu rekabet, sadece teknolojik üstünlük mücadelesini değil, aynı zamanda geleceğin sürdürülebilir enerji politikalarını da şekillendiren önemli bir yarışın parçasıdır.
Çin, NTE’nin küresel tedarik zincirinde etkili bir konuma sahiptir. Kovid-19 döneminin neden olduğu problemler ve Çin'in uyguladığı bir dizi ihracat yasağı, bu tedarik zincirinin ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne sermiştir. Bu gelişmeler, özellikle ABD için, kritik kaynaklara erişimin sürekliliği ve güvenliği konusunda ciddi endişeler doğurmuştur.
Bu bağlamda, son yıllarda teknolojik ilerlemelere yoğun bir şekilde odaklanan ve NTE’nin stratejik öneminin farkına varan Türkiye, önemli politikalar hayata geçirmiştir. Eylül’ün sonunda ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, konu ile ilgili mühim bir gelişme olarak, Türkiye’nin Kritik Mineral Güvenliği Ortaklığı’na (MGO) katıldığını duyurdu. MGO; ABD, Avrupa Birliği ve 13 diğer ülke ile kritik ham maddelerin ve NTE’nin üretimi konusunda iş birliği inşası amacıyla kurulan bir forum. Biden yönetimi tarafından başlatılan bu girişim, küresel tedarik zincirini çeşitlendirmeyi ve Çin gibi baskın aktörlere olan bağımlılığı azaltmayı hedefliyor.
Henüz resmi olarak doğrulanmamış olsa da böyle bir adımın son derece stratejik olduğu açıktır. Bu hamle, Türkiye'nin yalnızca tek bir tedarikçiye olan bağımlılığını azaltmakla kalmayacak, aynı zamanda NTE’nin küresel tedarik zincirinin güçlendirilmesine de katkı sağlayacaktır. Türkiye, MGO’ya katılarak hem ulusal çıkarlarını hem de tedarik zincirini çeşitlendirme konusunda uluslararası çabaları destekleyerek, bu hayati kaynaklara erişimi güvence altına alan kilit bir aktör konumuna gelmektedir.
Â
Nadir Toprak Elementlerinin Önemi
Toplam 17 kimyasal elementten oluşan nadir toprak elementleri, modern teknolojik ilerlemeler için hayati kaynaklardır. Telekomünikasyondan savunma sanayine kadar geniş bir yelpazede kullanımı olan bu elementler, günlük hayatın pek çok alanında önemli bir rol oynamaktadır. Bahsi geçen elementler; yarı iletkenler, akıllı telefonlar, bilgisayarlar, elektrikli araç motorları ve rüzgâr türbinleri gibi ürünlerde kullanılmaktadır. NTE; yenilenebilir enerji teknolojileri, tıbbi cihazlar ve askeri uygulamalar için de büyük öneme sahiptir. Lazerler, radar, sonar, gece görüş sistemleri, füze güdümü, jet motorları ve zırhlı araç alaşımları gibi askeri sistemlerde de kritik bir rol üstlenmektedir.
Ancak, NTE’ye dair süregelen tartışmalar, yalnızca bu elementlerin geniş uygulama alanları ve sanayiler üzerindeki büyük etkisiyle sınırlı kalmamaktadır. NTE hakkında gerçekleştirilen tartışmalar, elementlerin tedarik zincirlerindeki kritik sorunları da değerlendirmektedir. Bahsi geçen elementler, genel algıya nispeten, bol miktarda bulunmaktadır. Bununla birlikte, NTE yer kabuğunda yaygın olsa da bu elementlerin ekonomik olarak işletilebilir yatakları nadirdir. Üstelik bu elementlerin çıkarılması ve işlenmesi, ciddi çevresel problemlere neden olmakta ve yüksek maliyetler gerektirmektedir ki bu süreç madencilik, ayrıştırma ve rafine etme gibi profesyonelleşmenin gerek duyulduğu karmaşık adımları içermektedir. Dünyada yalnızca birkaç ülke, bu kaynakları verimli bir şekilde kullanacak bilgi birikimi ve altyapıyı geliştirebilmiştir ve Çin, bu alanda küresel tedarik zincirinin baskın aktörü olarak öne çıkmıştır.
Bu durumu daha iyi anlamak için; ABD Jeolojik Araştırma Kurumu'nun son verilerine göre, 2023 sonu itibarıyla Çin, 44 milyon metrik ton (küresel toplamın yüzde 40'ı) ile en büyük nadir toprak minerali rezervlerine sahip ülkedir. Çin'i sırasıyla 22 milyon metrik ton (yüzde 20) ile Vietnam ve 21 milyon metrik ton (yüzde 19) ile Brezilya takip etmektedir. Buna karşılık, ABD’nin rezervleri 1,8 milyon metrik ton (yüzde 1,6) ile bahsi geçen ülkelere kıyasla çok daha küçüktür. Üretim açısından da Çin’in hakimiyeti devam etmektedir; 2023’te dünya üretiminin yaklaşık yüzde 70’ini gerçekleştiren Çin, piyasa üzerindeki kontrolünü büyük ölçüde sürdürmektedir.
Çin'in nadir toprak elementleri piyasasındaki baskın konumu, ona hem tedarik hem de fiyatlandırma üzerinde önemli bir kontrol sağlamaktadır. Bu durum, özellikle ABD başta olmak üzere Batılı ülkeler tarafından, iki güç arasında artan teknoloji rekabeti dahilinde bir ulusal güvenlik meselesi olarak görülmektedir. Çin, bu elementlerin üretimini istediği şekilde artırma veya azaltma kabiliyetine sahiptir ve böylece NTE’nin fiyatlarını da manipüle edebilir bir konuma ulaşmıştır. Hatta Çin, ilerde alacağı siyasi bir kararla NTE’nin ihracatına yasaklar da getirebilir. Özellikle bu materyallerin ileri savunma teknolojileri ve askeri sektörlerde vazgeçilmez olduğu kayda alındığında Çin’in gelecekteki olası bir yasağı, ABD için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Özellikle yeşil enerji sektöründeki teknolojik ilerlemeler sonucu NTE’ye olan küresel talep, hızla artmakta ve böylece durum çok daha karmaşık bir hal almaktadır. Uluslararası Enerji Ajansı'na göre, NTE’ye dönük talebin 2040’a kadar mevcut seviyenin üç ila yedi katına çıkması beklenmektedir.
Â
NTE: ABD ve Çin Arasında Bir Rekabet Alanı
Küresel jeopolitik bağlamda, NTE, ABD ile Çin arasında önemli bir rekabet alanı haline gelmiştir. Tarihsel olarak, ABD nadir toprak üretiminde lider konumundaydı ve Kaliforniya’daki Mountain Pass madeni 1980'lerin ortalarına kadar dünya üretiminin öncüsüydü. Ancak, ABD'deki çevre düzenlemelerinin sıkılaşması ve denizaşırı ülkelerdeki iş gücü maliyetlerinin daha rekabetçi hale gelmesiyle üretim Çin'e kaymıştır. NTE’nin stratejik önemini fark eden Çin hükümeti, bu sektöre yatırım yapmaya başlamış ve o dönemde büyük miktarlarda ve düşük fiyatlarla nadir metal ihracatı yapmıştır. Bu durum, dünya genelindeki diğer üreticilerin kapanmasına veya üretimlerini azaltmalarına yol açmıştır. 1990'lardan itibaren Çin, NTE üretimindeki payını sürekli olarak büyütmüş ve bir dönem küresel tedarikin yüzde 85-95'ini karşılar hale gelmiştir. 2000'lerin başlarına gelindiğinde ise Çin, neredeyse sektörde tekel konumuna ulaşarak NTE’nin çıkarılmasının yanı sıra bu minerallerin işlenmesi, rafine edilmesi ve dolayısıyla fiyatlandırmasını da kontrol eder hale gelmiştir.
Çin'in nadir toprak üretimindeki hakimiyeti, önemli jeopolitik sonuçlar doğurmaktadır. Çin, bu elementler üzerindeki kontrolünü yeri geldiğinde siyasi bir araç olarak da kullanmış ve uluslararası anlaşmazlıklar sırasında tedarik kesintileri tetikleyerek tartışmaları şekillendirmeye çalışmıştır. Bu durumun çarpıcı bir örneği, 2010’da Senkaku Adaları üzerindeki gerilim sırasında Çin’in Japonya’ya NTE ihracatını geçici olarak durdurmasıdır. Bu hamle, küresel fiyatların hızla yükselmesine neden olmuş ve NTE fiyatları yüzde 500’e kadar artmıştır. Bu olay, Çin’in NTE üzerindeki hakimiyetini gelecekteki jeopolitik çatışmalarda bir silah olarak kullanabileceği yönündeki endişeleri artırmıştır.
Bu endişeleri doğrulayan bir yeni örnek de geçtiğimiz yıl yaşanmıştır. Çin yarı iletken üretimi için hayati öneme sahip iki stratejik metal olan galyum ve germanyum üzerinde ihracat kısıtlamaları uygulamıştır. Çin, küresel galyum üretiminin yüzde 98’ini ve germanyum üretiminin yüzde 60’ını karşılamaktadır. Bu kısıtlamalar, Batı pazarlarında fiyatların iki katına çıkmasına neden olmuştur.
ABD, Çin’e aşırı bağımlılığın risklerini fark ederek tedarik zincirini çeşitlendirme yönünde adımlar atmıştır. Bu kapsamda, 2012’de Mountain Pass madenini yeniden faaliyete geçirmeye çalışmıştır ve Biden yönetiminin NTE’nin güvenliğini öncelik haline getirmesinin ardından, kritik mineraller için alternatif kaynaklar bulmak amacıyla müttefikleriyle birlikte Kritik Mineral Güvenliği Ortaklığı'nı başlatmıştır.
Ancak, Çin’in piyasadaki hakimiyetini kırmak kolay olmayacaktır. Çin'in gelişmiş işleme yetenekleri ve düşük iş gücü maliyetleri, küresel pazarda kendisine hâlâ büyük bir avantaj sağlamaktadır. Ayrıca, nadir toprak elementlerinin madenciliği ve rafinasyonu teknik olarak son derece karmaşık olduğundan, alternatif kaynakların tam anlamıyla gelişmesi onlarca yıl sürebilmektedir. Avustralya, ABD, Kanada ve AB üyeleri gibi ülkelerde bu yönde çabalar sürse de, Çin'in nadir toprak üretiminde yıllar boyunca hakim oyuncu olarak kalması beklenmektedir.
Â
Türkiye'nin Nadir Toprak Elementleri Stratejisi
Nadir toprak minerallerinin stratejik önemini fark eden Türkiye, kendisini bu alanda küresel piyasanın önemli bir oyuncusu olarak konumlandırmak için aktif adımlar atmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’nin son yıllarda gerçekleştirdiği en önemli keşiflerden biri, 2023’te açılan Eskişehir'in Beylikova ilçesindeki NTE yatağıdır. Beylikova Florit, Barit ve Nadir Toprak Elementleri Pilot Tesisi’nin, Çin’in Bayan Obo’sundan sonra dünyanın en büyük ikinci tekil NTE rezervine sahip olduğu düşünülmektedir ve yaklaşık 694 milyon ton ham kapasiteye sahip olduğu tahmin edilmektedir.
Bu gelişme, Türkiye'yi ileri teknolojiler için önemli bir NTE tedarikçisi konumuna getirerek ithalata olan bağımlılığını azaltabilir ve yerli inovasyon kabiliyetine hız kazandırabilir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar'a göre, Türkiye, nadir toprak elementlerinde ilk beş üretici arasına girerek bu kritik sektörde, küresel ölçekte önemli bir ihracatçı konumuna yükselecektir.
Henüz teyit edilmemiş olmakla birlikte, Türkiye ile Çin arasında devam eden görüşmeler, Türkiye'nin nadir toprak elementi yataklarının işlenmesi konusunda potansiyel bir iş birliğine işaret etmektedir. Aynı zamanda, daha önce belirtildiği gibi, Türkiye kısa bir süre önce Kritik Mineral Güvenliği Ortaklığı'na katılmıştır. Bu stratejik adım, Türkiye'nin ABD, AB ve diğer ortaklarla iş birliği yaparak Çin'e olan bağımlılığını azaltma ve kendi kalkınması için kritik minerallerin istikrarlı tedarikini güvence altına alma konusundaki kararlılığını ortaya koymaktadır.
Bu stratejik hamleler, Türk dış politikasının daha geniş bir bağlamında değerlendirilmelidir. Türkiye, yıllardır yeni teknolojiler de dahil olmak üzere çeşitli sektörlerde tekel oluşumuna karşı duruş sergilemiştir. Bu doğrultuda, dış politikasının temellerinden olan bağımsızlık ve egemenlik ilkeleri ekseninde, tedarik kaynağı çeşitlendirmesi oluşturarak tek bir aktöre olan bağımlılığını azaltmaktadır. NTE konusunda Türkiye’nin yaklaşımı, Çin ile ölçülü bir iş birliği yaparken ABD ve diğer müttefiklerle birlikte Çin’in tedarik zincirleri üzerindeki olası hakimiyetinin dengelenmesidir. Stratejik bu yaklaşım ile Türkiye'nin iç dinamikleri güçlendirilmekte ve aynı zamanda, küresel piyasanın istikrarına da katkı sağlanmaktadır.
Â