Türkiye ile Yunanistan arasında istişari görüşmelerin 63. Turu, 6 Ekim’de Ankara’da gerçekleştirilirken, Yunanistan Parlamentosu 7 Ekim’de Fransa ile yapılan savunma ve güvenlik iş birliği antlaşmasını onayladı. Bundan bir hafta sonra Yunan hükümeti ABD ile 1990’da yaptığı ve belirli aralıklarla yenilediği savunma ve iş birliği anlaşmasını süresiz hale getiren yeni bir anlaşmaya daha imza attı.
Bu gelişmeler Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki ve bölge dışındaki ülkelerle geliştirdiği angajmanlarla birlikte düşünüldüğünde, Atina yönetiminin önümüzdeki döneme yönelik büyük bir hazırlık içinde olduğu görülmekte. Zira 10 milyon civarındaki nüfusuyla dünyanın en borçlu üçüncü ülkesi konumunda bulunan Yunanistan, buna rağmen son 10 yılda savunma harcamalarını ve silah alımlarını “istikrarlı” bir şekilde artırmaya devam ediyor.
Yunanistan’ın başta savunma harcamaları ve giriştiği ittifaklar olmak üzere bu agresif adımlarının nedeni, Türkiye’den başkası değil. Özellikle 2020’de Doğu Akdeniz’de kendisini gösteren yapay gerginlik, Yunanistan’ın önemli çıkarımlar yapmasına neden oldu. Zira geçtiğimiz yıl yaptığı bütün girişimlere rağmen, askeri ve diplomatik açıdan Türkiye’yi caydırmada ne kadar başarısız olduğunu fark eden Atina, aynı klasmanda olmadıklarını dikkate almaksızın, Türkiye’yi dengelemek için yeni hamlelerde bulunmaya başladı.
“Megali İdea”nın Önündeki Engel: Türkiye
Aslında Türkiye, Yunanistan açısından doğrudan bir tehdit olmaktan ziyade amaçlarının önünde duran büyük bir engel niteliğinde. Bu amaçlar ise Yunan devleti kurulmadan önce geliştirilmeye başlanan ve günümüzde hala etkilerini gördüğümüz megali idea düşüncesinde özetlenebilir.
Büyük ülkü anlamına gelen megali idea, tüm Rumları tek bir devlet altında birleştirmeyi ve İstanbul merkezli büyük Yunanistan’ı kurmayı amaçlayan bir düşünce. Yunanistan’ın bağımsızlığı öncesinde 1790’larda pratiğe dökülen megali ideanın düşünsel temelleri ise 1453’teki İstanbul’un fethine dayanıyor.
Megali idea bir politik araç olarak Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasında, ulus-devlet inşa sürecinde ve bu devletin topraklarını üç katına çıkarmasında oldukça etkili olarak kullanıldı. Ancak megali ideanın gerçekleştirilmesi aşamasında iki önemli dönüm noktası Yunanistan için kabus oldu. Bunlardan birincisi Kurtuluş Savaşı sonucunda “Küçük Asya Felaketi” olarak adlandırılan hezimet. İkincisi ise Kıbrıs adasını Yunanistan’la birleştirme anlamına gelen “enosis”i gerçekleştirmek üzereyken Türkiye’nin 1974’te adaya düzenlediği barış harekatı.
Normal şartlar altında bu iki olay, Yunanistan’ın artık megali ideadan ve dolayısıyla maksimalist heveslerinden vazgeçmesi için yeterli olmalıydı. Ancak Yunanistan bunun yerine resmi olarak dile getirmese de zihinsel geri planda diri bir şekilde duran megali ideayı gerçekleştirmek için farklı yollar aramaya başladı.
Bir yandan Soğuk Savaş koşullarında Türkiye ile aynı ittifak sistemi içinde yer alırken, diğer yandan bütün askeri kapasitesini Türkiye’den algıladığı tehdide yönelik geliştirmeye başladı. Gayri-askeri statüde bulunması gereken adaların silahlandırılması da bu dönemde oldu. Ayrıca Türkiye ile en iyi ilişkiler içinde olduğu dönemlerde bile küçük ama etkili bazı maksimalist adımlar da attı. Örneğin hava sahasını karasularından farklı olarak 1931’de 10 mile çıkardı, karasularını ise 1936’da 6 mile çıkardı.
2000’lerde ise megali ideanın önemli bir ayağı olan Kıbrıs ile olan ilişkisini AB üzerinden farklı bir formatta ilerletti. Nitekim Kıbrıs sorununun çözümü için hiçbir girişimi desteklemesine gerek kalmadan, hatta çözüm girişimlerini baltalamasına rağmen Güney Kıbrıs 2004’te AB’ye üye oldu. Bazı üyeler bu duruma itiraz edecekken, Atina’nın AB’ye katılacak diğer dokuz ülkenin üyeliğini veto edeceği tehdidi nedeniyle sonuç alınamadı. Dolayısıyla AB üyeliği Yunanistan’a Türkiye’den algıladığı tehditleri siyasi açıdan dengelemek için iyi bir fırsat sundu ve aynı zamanda maksimalist amaçlarını gerçekleştirmek için de uygun bir zemin hazırladı.
Yayılmacılıkta Yeni Hedef: Doğu Akdeniz
Günümüzde megali idea düşüncesinin Yunanistan’ın maksimalist hedefleri üzerinde etkisi olmadığını iddia etmek oldukça zor. Zira Yunanistan karşılaştığı bütün engellere rağmen, megali ideada form değiştirerek yeni kazanımlar elde etmek istiyor. Bunun en bariz örneği günümüzde Doğu Akdeniz’de yaşanıyor.
Normal şartlar altında adalarının Doğu Akdeniz’e bakan kıyısı 200 kilometrenin altında olan Yunanistan, Doğu Akdeniz’de bin 800 kilometreden fazla kıyı uzunluğuna sahip olan Türkiye’yi Anadolu kıyılarına hapsetmeyi hayal ediyor. Türkiye’ye 2 kilometre uzaklıktaki 10 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip Meis adasına 40 bin kilometrekarelik bir kıta sahanlığı iddia edecek kadar maksimalist olan Yunanistan, Güney Kıbrıs’ın AB üyesi olmasıyla sağladığı dolaylı enosisi, şimdi deniz yetki alanları üzerinden fiili olarak gerçekleştirmek istiyor. Zira Yunanistan’ın tahayyülünde kendi toprakları ile Kıbrıs adası arasında kesintisiz bir deniz yetki alanı bulunuyor.
Dolayısıyla aslında 1922’de “Küçük Asya Felaketi” ile son bulması gereken megali ideanın hayaleti şu anda Doğu Akdeniz’de dolaşıyor. Ancak 1922’de ve 1974’te olduğu gibi günümüzde de Yunanistan’ın karşısında aynı “engel” var: Türkiye.
Türkiye’nin 27 Kasım 2019’da Libya ile imzaladığı muhtıra, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki maksimalist hayallerine büyük bir darbe vurdu ve Yunanistan için bir şok etkisi oluşturdu. Bu anlaşmayla birlikte Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de kendisi için tahayyül ettiği deniz alanları ortadan kalktı. Bunun da ötesinde Yunanistan’ın Güney Kıbrıs ile birlikte deniz yetki alanları üzerinden oluşturmak istediği örtülü enosis, imkansız hale geldi. Zira Türkiye ile Libya arasında kesintisiz bir deniz yetki alanı oluşması, coğrafyanın ve hakkaniyetin doğal bir sonucu olarak Yunanistan’ı Doğu Akdeniz’den soyutladı.
Şüphesiz bu durum Yunanistan için kolayca kabul edilebilecek ve sindirilebilecek bir durum değil. Bu nedenle Yunanistan Libya’da darbeci Hafter’i destekledi ve Libya’nın Atina Büyükelçisini istenmeyen kişi ilan etti. (O dönem istenmeyen kişi ilan edilen Libyalı Büyükelçi Abdülhamid Muhammed Dibeybe’nin bu olaydan yaklaşık üç ay sonra Libya Başbakanı olması ise Yunanistan için büyük bir trajedi oldu.)
Yunanistan bunun yanı sıra konjonktürü lehine kullanarak, Mısır üzerinden de bir hamlede bulundu. Nitekim 6 Ağustos 2020’de Mısır ile bir deniz sınırı anlaşması yaptı ve Türkiye-Libya anlaşmasını by-pas etmeye çalıştı. Ayrıca AB içinde Fransa’nın desteğiyle Türkiye’ye yaptırım kararları çıkarmaya çalıştı ve Türkiye ile jeopolitik rekabet içinde olan bütün aktörlerle iş birliği yapma yoluna gitti. Ancak bütün bu girişimlere rağmen Yunanistan amaçlarına ulaşamadı ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki caydırıcılığını ve kararlılığını etkileyemedi.
Amaç Limitleri Test Etmek
Yunanistan, Doğu Akdeniz’deki maksimalist taleplerinden vazgeçmiş değil. Sadece 2020’de yaşadığı gerilemeyi dikkate alarak yeni bir hazırlık dönemi geçiriyor. Bu sürecin üç sütunu bulunuyor.
Birincisi askeri kapasitesini artırmak için agresif bir silahlanma döngüsüne girmek. Satın alınan ve alınması planlanan savaş gemileri ve uçaklarla, Türkiye ile Ege veya Doğu Akdeniz temelli bir karşılaşmada özellikle orta ve uzun vadede avantajlı olmayı amaçlıyor.
İkincisi, silahlanmasıyla da ilişkili olarak kalıcı ittifaklar kurmak ve bu sayede Türkiye’yi dengelemek ve caydırmak. Bu noktada Fransa ile yaptığı antlaşma, olası bir işgal durumunda iki ülkenin birbirine askeri destek göndermesini öngörüyor. ABD ile yaptığı antlaşma ise bir yandan ülkesindeki Amerikan üslerini güçlendirirken diğer yandan süresiz bir iş birliğini öngörüyor. Mısır ile yaptığı anlaşmayla da Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hareket alanını daraltmayı amaçlıyor.
Üçüncüsü ise başta AB olmak üzere uluslararası bütün platformların Doğu Akdeniz’deki Yunan maksimalist hedeflerine destek vermesini sağlamak ve Türkiye’yi yalnızlaştırmak. Ancak bunu yaparken de Türkiye ile siyasi açıdan gerginliği artırmamaya özen gösteriyor. Bu nedenle bir yandan istişari görüşmeleri devam ettirirken diğer yandan zaman zaman Türk kamuoyuna olumlu mesajlar veriliyor. Bu mesajlar kimi zaman medyada ve Türk kamuoyunun bazı kesimlerinde sempatiyle karşılansa da Türkiye’de devlet aklının Yunanistan’ın bu tarz mesajlarına ihtiyatla yaklaştığı görülüyor.
Hazırlık döneminde Yunanistan’ın amaçlarından birisi de Türkiye’nin limitlerini test etmek. Ege’de ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ilan ettiği kıta sahanlığını içeren NAVTEX’ler ilan edilmesi, gayri-askeri statüde olması gereken adaları içerecek tatbikatlar düzenlenmesi ve Güney Kıbrıs’ın Türk kıta sahanlığında deniz sondaj faaliyetlerinde bulunma girişimi gibi gelişmeler, Türkiye’nin reaksiyonunu ölçmek ve sabrını sınamak için girişilen hamleler.
Yunanistan Türkiye’nin Karşısına Çıkabilir mi?
Yunanistan’ın hazırlık dönemini bitirmeden Türkiye ile askeri bir restleşmeye girmesi oldukça düşük bir ihtimal. Kısa vadede ise hazırlık sürecini tamamlaması zor. Hazırlık sürecini tamamladığında Yunanistan’ın denizlerde Türkiye’ye karşı daha “cesur” bir tutum takınması olası.
Bununla beraber tarihi olaylardan hareketle bazı çıkarımlar yapmak da mümkün. Öncelikle, Yunanistan yanında bir güç olmadan tek başına Türkiye ile ciddi bir restleşmeyi göze alamaz. Bu güç, Yunanistan’a “somut, sürekli ve etkili” bir destek sunmadan, Yunanistan’ın Türkiye ile gerginliği tırmandırması oldukça zor. Yunanistan’a destek verecek böylesi bir gücün günümüz şartlarında karşılaşacağı maliyetleri göze alması da oldukça zor.
Yunanistan’ın son dönemdeki girişimleri, Türkiye için kısa vadede büyük bir risk içermese de orta ve uzun vadede Türkiye’nin deniz politikaları için bazı riskler ortaya çıkarma potansiyeli barındırıyor. Bu nedenle bölgede çok boyutlu meydan okumalarla karşı karşıya kalan Türkiye’nin, bütün enerjisini bu alana vermese de Yunanistan’ın girişimlerini göz ardı etmemesi önemli. Yunanistan ile ittifaka giderek cesaretlendiren aktörlere ise olası bir gerginliğin maliyetli olacağı hatırlatılmalı. Bununla beraber Yunanistan olası bir gerginlikten bir kez daha yenilgiyle çıksa da megali ideanın hayaletiyle birlikte yaşamaya devam edeceği unutulmamalı. Zira bu düşünce ne olursa olsun Yunan devlet aklının bir köşesinde canlı tutulmaya devam edecek ve yeri geldiğinde uygulamaya sokulmak için bekletilecektir.
Sonuç olarak Türkiye ile Yunanistan arasında istişari görüşmeler devam etse de etmese de önümüzdeki günlerde denizlerde Yunanistan kaynaklı provokatif bazı adımlar görmek şaşırtıcı olmayacak. Yunanistan hazırlık süreci boyunca Türkiye’nin reaksiyonunu ve sınırlarını zorlamaya devam edecek. Ancak göz ardı edilmemesi gereken husus, Yunanistan her ne kadar agresif bir hazırlık sürecinde olsa da Türkiye’nin askeri kapasitesi de statik kalmayacak. Diğer bir ifadeyle Yunanistan’ın Türkiye’yi denizlerde veya başka bir bölgede dengelemesi o kadar çabuk ve kolay olmayacak. Zira Türkiye, karşı karşıya kaldığı meydan okumalarda bedel ödese bile önemli tecrübeler ve kazanımlar elde ediyor.