Kuruluşundan bu yana İsrail’e yaklaşık 300 milyar dolar askeri yardım yapan ABD, kuşkusuz Tel Aviv’in dünyadaki en güçlü “hamisi” konumunda. 7 Ekim’deki HAMAS saldırılarını “kendi 11 Eylül’ü” olarak tanımlayan ve ABD’nin 11 Eylül’den sonra verdiği orantısız şiddete benzer bir şiddet dalgasını Gazze’de hayata geçiren İsrail, bu süreçte Washington’dan ne istediyse fazlasıyla aldı ve almaya da devam ediyor. Gerek Biden yönetimi gerekse ABD Kongresi, Netanyahu yönetimine koşulsuz destek verirken, İsrail’in Gazze’de sebep olduğu devasa insani krizin faturası her geçen gün ağırlaşıyor. Bu faturanın büyük bölümü İsrail’e çıkarken, ona kayıtsız şartsız destek veren ABD de insanlığın vicdanında yargılanacaklar listesine eklenmiş durumda. Kasım’da başkanlık seçimlerinin de yapılacağı ABD’de Biden yönetimi, kameralar önünde İsrail’e “sarsılmaz” desteğini vurgulamaya devam ederken, arka planda ise Netanyahu’nun aşırı sağcı savaş kabinesinin amaçlarına kendini fazla kaptırıp kaptırmadığını sorguluyor.
Washington’ın 7 Ekim’i Okuma Biçimi ve İsrail’e Desteği
ABD’nin hem içeride hem de uluslararası kamuoyunda ciddi şekilde artan Gazze baskısına rağmen neden İsrail’e bu kadar güçlü destek verdiğini anlamadan konuyu doğru bir çerçeveye oturtamayız. Amerikan elitleri ve karar vericilerinde 7 Ekim’deki HAMAS saldırıları, ABD’nin 11 Eylül’üne benzer bir etki doğurdu, zira “dış tehdit” algısı bakımından Washington’daki psikolojik atmosfer ile Tel Aviv’deki birbirine gerçekten çok benziyor. Gerek siyasiler üzerindeki yıllara sari güçlü Yahudi lobisi etkisi, gerekse Amerikan finans sistemi içindeki etkileri sebebiyle Washington’daki karar alma mekanizmalarında İsrail’in/Yahudilerin gözle görülür bir etkisi var. 7 Ekim’in İsrail’de meydana getirdiği “travma” öyle derin oldu ki, Washington da aynı duyguyla “HAMAS’ı bitirene kadar arkandayız” dedi. 7 Ekim’in hemen ardından ABD’nin İsrail’e verdiği bu mesaj öyle varoluşsal bir yere oturdu ki, Netanyahu’nun “savaş makinesinin” Gazze’deki katliamlarının sesi arşa yükselirken Amerikan siyasetindeki en küçük bir sorgulama hemen “Ama HAMAS…” barikatına çarptı. İsrail hastaneleri bombaladı, ABD Dışişleri sanki Tel Aviv’den konuşuyor gibi “içeride HAMAS tüneller kazmıştı ve sivilleri kalkan yapmıştı” dedi. İsrail keskin nişancıları Filistinli sivilleri öldürdü, ABD sadece “bu tür görüntüler rahatsızlık yaratıyor” demekle yetindi. Bu bakımdan Biden yönetimi, 7 Ekim’de tepesine asılan ve kendisinin de razı olduğu “Demokles’in kılıcı” HAMAS bariyerini halen aşamıyor. Halbuki bu süreci aklı selim ile izleyen herkes, ABD’nin İsrail’e desteği ile ortaya çıkan insani krizin faturasının 7 Ekim’den onlarca kat büyük olduğunu ve hem İsrail’in hem de ABD’nin bu faturayı bir şekilde ödeyeceğini bağırarak söylüyorlar.
Gazze’de Katledilen Siviller, İzin Verilmeyen İnsani Yardımlar ve Kıtlık
Amerikan yönetiminin ilk aylarda İsrail’e verdiği kayıtsız destek, Netanyahu’nun Gazze’nin kuzeyinde neden olduğu devasa sivil katliamının akabinde insani yardımları da engellemesiyle tüm dünyada ciddi tepkiler toplamaya başladı. ABD içinde yapılan anketlerde ilk aylarda Amerikan kamuoyunun İsrail’e desteği daha yüksek iken, bu destek her geçen hafta düşmeye başladı. Gazze’den gelen sivillerin katliam görüntüleri kadar özellikle açlıktan ölmeye başlayan çocukların görüntüleri, İsrail’in Gazze’de yaptıklarını savunulamaz hale getirdi. Kuşkusuz Biden yönetimi üzerinde artan Gazze baskısı, Biden’ın dahi birkaç kez dile getirdiği ancak bir sonuç alamadığı ateşkes anlaşması ve rehineler konusunda daha da arttı. BM Güvenlik Konseyi’nde ABD, “Gazze’de ateşkes” tasarılarını veto ederken, İsrail ve İngiltere ile birlikte giderek uluslararası kamuoyunda yalnız kalmaya başladı. Özellikle İsrail’in kasten insani yardımları engellemesi konusunda adeta çaresiz kalan Biden yönetimi, büyük bir acizlikle havadan insani yardım atma noktasına kadar geldi. Son olarak ABD menşeli World Central Kitchen’a bağlı insani yardım görevlilerinin vahşice öldürülmeleri tüm dünyada büyük tepki toplarken, Washington’da da İsrail’e karşı daha yüksek sesle tepkilerin ortaya çıkmasına neden oldu.
Amerikalı Müslüman Seçmenler Faktörü
İsrail’in Gazze’deki orantısız şiddeti, insani yardımları engellemesi dolayısıyla neden olduğu kıtlık ve 1,5 milyon sivilin sığındığı Refah’a saldırı tehdidi zaten Biden yönetimi üzerinde ciddi şekilde iç ve dış baskıyı artırmışken, 5 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimlerinde Amerikalı Arap ve Müslümanların Biden’a oy vermeyeceklerini ön seçimlerde açıkça göstermeleri de bir başka unsur oldu. Anketlerde Biden ile Trump kafa kafaya gözükürken, bir eyaletin kazanılması ya da kaybedilmesi belki de Beyaz Saray’ın kazanılması veya kaybedilmesi anlamına gelebilir. Bu sebeple Biden, Gazze’de katliam yapan İsrail’e silah desteğini artırarak sürdürmesi nedeniyle Amerikalı Arap ve Müslümanlar nezdinde ciddi bir itibar kaybına uğramış durumda ve siyaseten bunun faturasını ödeyebilir.
Beyaz Saray Kan Kaybının Farkında, Peki Çözüm “Orta Yolu” Bulmak mı?
İç kamuoyunda ve uluslararası düzlemde ABD üzerinde biriken tüm bu baskının farkında olan Beyaz Saray, bir yandan İsrail’e desteğini sürdürmek, diğer yandan Gazze’de Netanyahu yönetiminin neden olduğu devasa insani krizin etkilerini kontrol edebilmek arasında bir “denge” arayışında. İsrail’e açıktan dur diyemeyen Biden yönetimi, Yahudi lobisinin ve genel anlamda İsrail destekçisi güçlü çevrelerin desteğini kaybetmekten korkuyor ve HAMAS konusunda aşırı dikkatli davranmaya çalışıyor. Öte yandan İsrail’e bu koşulsuz desteğin çıkardığı kabarık faturayı nasıl ödeyeceğini de bilemeyen Biden, açıkçası bu yönüyle bıçak sırtı bir durumda siyaset yapmaya çalışıyor ve işin doğrusu bunu beceremiyor da.
Yönetemediği ya da kötü yönettiği bu insani krizin faturası konusunda kafası karışık olan Biden yönetimi, tam da bu sebeple kameralar önünde “İsrail’e desteğimiz tam” derken, kapalı kapılar arkasında Netanyahu’nun aşırı sağcı savaş kabinesine kolunu kaptırmış olmaktan dolayı kızgın. Biden’ın birkaç kez basına kapalı etkinliklerde Netanyahu aleyhinde kullandığı küfürlü ifadeler, Amerikan medyasına yansıyan ve ABD’li yetkililerin Netanyahu’dan ağır sözlerle şikayet etmeleri ve bazı İsrailli yetkililerle yaşadıkları tartışmalar, bu açmazın oluşturduğu iç gerilimin ve rahatsızlığın dışarıya yansıması aslında. Şu ana kadar bu rahatsızlığı mümkün olduğunca “kibarca” yansıtan Biden yönetimi, son 2-3 aydır belki de mecburen sürdürdükleri bu denge politikasının uluslararası ilişkiler ve ABD iç politikası açısından hiçbir işe yaramadığını ve sadece Netanyahu’nun siyasi hayatının uzamasına yardım ettiğini ya göremiyor ya da görmek istemiyor.
Sonuç: Bu Faturayı Biden ile Netanyahu Ödeyecek
Dünya siyasetine günlük değil bir bütün olarak bakan siyaset bilimcileri ve tarihçiler, Gazze’deki 35 bine yakın sivil can kaybının, insani yardımların engellenmesiyle ortaya çıkan insani krizin ve Netanyahu’nun halen devam eden Refah’a yönelik saldırı tehdidinin neden olduğu bu siyasi faturayı günün sonunda hem Netanyahu’nun hem de Biden yönetiminin ödeyeceğini söylüyor. Bu durumun farkında olan Netanyahu’nun kendi açısından tek yolu, krizi olabildiğince uzatarak siyasi hayatını uzatmak. Peki bu durumun gayet farkında olan Biden ne yapmayı düşünüyor? Ya da zihni melekeleri tartışılan ABD Başkanı Biden yerine bu konuyu derinlemesine düşünenler ne yapmayı planlıyor? ABD yönetimi bugün kalkıp İsrail’e yeni silah yardımı yapmayabilirim ya da verdiğim silahların insan hakları ihlallerinde kullanılıp kullanılmadığından emin olmak istiyorum dese bu bile bir nebze “kredisini” kurtarabilirdi. Ancak Biden yönetimi bunu dahi ya İsrail’le köklü bağı ve 7 Ekim-HAMAS bağlantısı dolayısıyla yapmıyor/yapamıyor ya da zaten Tel Aviv üzerinde böyle bir iktidarı ve gücü yok. Hangisinin daha önemli bir etken olduğunun tartışmasını size bırakıyorum, ABD-İsrail ilişkilerini okuma biçimine göre herkesin cevabı farklı olabilir. Önümüzdeki süreçte hem Amerikan iç politikasında hem de uluslararası ilişkiler düzleminde bu faturanın Biden tarafından bir şekilde ödenecektir. Gazze’deki insani krize neden olan Netanyahu ile ona koşulsuz destek olan ABD yönetimi, insanlık vicdanında çoktan yargılanıp cezalarını aldı. Bundan sonrasını ise tarih yazacaktır.