2017’nin Mayıs ayı Türk diplomasisi açısından tarihi bir ay olarak kayda geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir ay içerisinde ABD, Rusya, Çin ve Hindistan gibi dünya devlerinin liderleri ile birebir görüşmelerde bulundu. Kuveyt’e ekonomik yönü ağır basan bir resmi ziyaret gerçekleştirdi. 25 Mayıs’taki NATO zirvesinde önemli görüşmeler yapıldı.
Türkiye, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın 25. kuruluş yıldönümüne ev sahipliği yaptı ve zirve bünyesinde önemli üst düzey temaslar gerçekleşti.
Mayıs ayının dış politika açısından bu denli önemli olmasının sebebi yapılan görüşmelerin içeriklerinin kritik olmasının ötesinde görüşmelerin sayısı, çeşitliliği ve zamanlamasıdır. Bu görüşmelerin Türk dış politikasının geleceği açısından yön tayin edici rolleri olabilir. 2014’ten bu yana Suriye iç savaşı ve iç siyasi sorunlar nedeni ile daha çok savunmacı bir tarza sıkışan dış politikanın, yeni açılım hamleleri ile bu sıkışmışlık içerisinden sıyrılması planlanmaktadır.
Önümüzdeki dönemin dış politika vizyonunu şekillendirmek ve çerçevesini çizmek açısından atılan bu adımlar Türkiye açısından yön belirleme arayışı olarak tanımlanabilir.
Bu adımlar daha çok son dönemde daralan ekonomik ve stratejik oyun alanının genişletilmesine yönelik taktik hamlelerdi. Bu adımların stratejik bir mahiyet kazanabilmesi Türkiye’nin son dönemde iniş çıkışlı ilişkiler yaşadığı Rusya, ABD ve AB’den en azından biri ile yeni bir alanda stratejik mutabakata varabilmesi ile mümkün olabilir. Bu üç aktör arasındaki ilişkilerde mevcut durumdan yapısal bir şekilde daha olumlu yöne değişim ihtimalinin en yüksek olduğu aktör Rusya’dır. Rusya ile stratejik alanlarda iş birliği yapılıp yapılamayacağı konusu Türkiye açısından önemli soruların başında gelmektedir. Bu sorunun cevabı Türkiye’nin AB ve ABD ile olan ilişkilerini doğrudan etkileme potansiyeline sahiptir. Ancak ekonomik alandaki ilişkilerin aksine Rusya’nın yakın dönemde stratejik alanda kendini bağlayacak diplomatik adımlardan kaçındığı görülmektedir.
Stratejik İş Birliğinin Sınırları
Mayıs ayındaki diplomatik temaslar içinde en önemlileri ABD ve Rusya liderleri ile olanlardı. Her iki görüşmenin temel odağı da Suriye’deki iç savaşın Türkiye açısından etkilerini yönetmek ve terör örgütü PYD-YPG’nin bu iki ülke tarafından desteklenmesinin sınırlanmasını sağlamaktı. Kasım 2015’te Türkiye sınırlarını ihlal eden Rusya’ya ait SU-24 jetinin düşürülmesinin ardından yaşanan kriz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mayıs başında Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Putin ile yaptığı görüşmenin ardından sona erdi. İki ülke arasındaki normalleşme sürecinin tamamlandığı söylense de ikili ilişkilerdeki görüş ayrılıkları henüz tam olarak giderilebilmiş değil. Türkiye bu süreçte ABD ve AB ile yaşamış olduğu fikir ayrılıkları ve gerilimlerden dolayı süreç yönetimini daha esnek bir pozisyonda sürdürmüştür. Türkiye, Rusya ile ilişkilerini Batı ile gerilimli durumu dengelemek için kullanmaya çalışmıştır. Rusya ise Türkiye’nin Batılı müttefikleri tarafından izole edilmişlik durumunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanma çabası içinde olmuştur.
Türkiye’nin yaşamış olduğu stratejik sıkışıklıktan çıkma konusunda karşılaştığı sorun şudur: Batı ile ilişkilerinde ciddi bir kopma olmadan Rusya ile stratejik mahiyetli bir ilişki geliştirmesi oldukça güçtür. Batı ile böylesi bir kopuş yaşaması durumunda ise Rusya karşısında fazla korumasız ve dezavantajlı kalacaktır. Çünkü Türkiye ile Rusya’nın Ortadoğu, Balkanlar ve Karadeniz bölgesine dair stratejik vizyonu büyük ölçüde çelişmektedir. Rusya Türkiye’nin Batı ile yaşayacağı bir kopuşu kullanarak Türkiye’ye daha üst perdeden yaklaşacaktır. Türkiye’nin son dönemde AB ve ABD ile yaşamış olduğu gerilimlerin daha fazlasını Rusya ile de yaşaması muhtemeldir. Türkiye’nin yakın zamanda bu paradoksu aşması zor görünmektedir. Bütün bu aktörlerle birbirlerinin aleyhine olmayacak şekilde ince bir diplomasi yürütmek Türkiye’nin temel önceliği olmak durumundadır.
Türkiye ile Rusya arasında Suriye’nin geleceğine dair fikir ayrılığı sürmektedir ancak iki ülkenin Astana sürecinde ortak bir siyasi platform oluşturabilmeleri olumlu bir gelişmedir. Rus tarafı Türkiye’nin PYD konusundaki hassasiyetini dikkate almakta ancak iş birliği imkanlarını da sürdürmeye çalışmaktadır. Rusya bir yandan Türkiye ile ilişkilerini belli bir düzeyde tutmaya çalışırken diğer yandan PYD üzerindeki nüfuzunu tamamen ABD’ye kaptırmamak istemektedir. Rusya açısından Türkiye ile Suriye konusundaki kısmi mutabakat, İran’ın Suriye’deki etkisini dengelemek açısından önemlidir. İran’ın dizginlenmesi Esed rejiminin de işine gelmektedir. Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekatı ve benzeri operasyonlar ile Rusya’nın Suriye’deki varlığı iki ülke ilişkileri açısından riskli bir alanı oluşturmaktadır. Bu karmaşık tablo incelendiğinde başta Suriye konusunda olmak üzere bütün aktörlerin birbirlerini dengelemeye çalıştıkları gözlemlenmektedir. Türkiye, ABD ve AB ile yaşamış olduğu gerilimler nedeni ile bu denge oyununda daha dezavantajlı konumdadır. Trump yönetimi ile yeni ve daha yapıcı bir ilişki sürecinin başlatılması bu açıdan önem kazanmaktadır. ABD’nin, Obama döneminde küstürdüğü ve köşeye sıkıştırdığı müttefikleri ile yeniden olumlu ilişki geliştirme çabası Türkiye açısından ümit vadetmektedir.
Ekonomide Denge Arayışı
Ekonomik alanda Türkiye’nin Rusya’ya ihraç ettiği tarım ürünlerine getirilen sınırlamalar büyük ölçüde kaldırılmış ve vize serbestisi konusunda kısmi mutabakata varılmıştır. Rus tarafı Türkiye’nin tarım ihracatı açısından önemli bir yeri olan domatese uyguladığı kısıtlamayı ise halen sürdürmektedir. Türk turizmcisi bu görüşmenin ardından derin bir nefes almış ve turizm sezonuna daha umutla girmiştir. Ekonomi ve turizm gibi karşılıklı çıkarın işlediği alanlardaki sorunlar daha hızlı çözümlenmiş ve belirli alanlarda eşgüdüm sağlanmıştır. Ancak stratejik yönü olan konularda benzeri bir ilerleme ve mutabakatın henüz sağlandığı söylenemez. Türkiye ile Rusya arasında stratejik önem taşıyan en önemli iş birliği alanı enerji meselesidir. Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve Şangay İşbirliği Örgütleri gibi çok uluslu platformlar Türkiye’nin ekonomik ve diplomatik ilişkilerini nitelik ve nicelik açısından zenginleştirmekte ancak bu platformların stratejik değerleri oldukça sınırlı kalmaktadır.
Dış ticaretinin büyük kısmını AB üyesi ülkelerle yapan Türkiye, ekonomik alanda AB’ye fazlaca bağımlı durumdadır. Türkiye açısından Hindistan, Çin ve özellikle de Körfez pazarları giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Ancak Türkiye’nin bu ülkelere ihracatı istenen seviyenin gerisindedir. Çin ve Hindistan pazarları kısa ve orta vadede Türkiye açısından istihdam yaratabilecek imalat ürünleri açısından zengin bir potansiyel sunamamaktadır. Türkiye ihracat konusunda halen AB ile ticaretinde meydana gelebilecek aksamaları ikame edebilecek alternatif pazarlar bulabilmiş değildir.
Türkiye’nin temel ikilemi ise özellikle Suriye nedeni ile sıkışmış olan dış politika ve güvenlik önceliklerini aşma konusunda Rusya ile mi yoksa ABD ile mi stratejik iş birliği hamlesinin zorlanmasının doğru olacağıdır. Bu iki aktörün Suriye konusunda fikir birliğine varamamaları savaşın uzamasına neden olmaktadır. İki aktörün uzlaşmaları ise Türkiye’yi Suriye konusunda daha zor bir duruma sokabilir. Türkiye’nin yaşadığı diğer bir ikilem ise ekonomi ile stratejik konular arasında denge tutturabilmesi ile ilgilidir. Türkiye’nin hem Rusya hem de Avrupa ile ekonomik çıkarlar ve stratejik öncelikleri arasında bir ayrışma söz konusudur. Bu ikilemi aşmanın yolu ise Türkiye’nin pazar çeşitliliğini artırmasıdır. Çin, Hindistan ve diğer bölgelerle geliştirilecek ilişkiler bu açıdan önem kazanmaktadır.
Türkiye, Rusya ile jeopolitik konularda stratejik iş birliği sağlama alanında halen beklenen seviyeye uzak bir yerdedir. Öte yandan Rusya stratejik konularda Türkiye ile eşit düzlemde ilişki geliştirmeye sıcak bakmamaktadır. Rusya ile Türkiye ancak somut konularda ortak başarı hikayesi yazabilirlerse böylesi bir iş birliğinin önünü açabilirler. Suriye böylesi bir hikayenin oluşması konusunda hem belirli imkanlar sunmakta hem de çeşitli riskler taşımaktadır. Bu yönü ile iki ülkenin Suriye’deki sorunun çözümü konusunda oynayabilecekleri ortak rol önemli bir referans noktası olacaktır. Türk-Amerikan ilişkilerindeki olumlu adımlar Türkiye’yi Suriye nedeni ile sıkışmışlık görüntüsünden kurtaracağı için, beklenenin aksine Rusya’nın Türkiye’ye yaklaşımını da olumlu etkileyebilir. Yakın dönemde Türkiye’nin diplomatik açıdan önündeki seçenek ince bir denge siyaseti yürütmek ve konu bazlı müttefiklerinin sayısını artırma olmak durumundadır.