Kriter > Dış Politika |

21. Yüzyılda NATO Türkiye’ye Ne Sunuyor?


Türkiye sabırla “müttefiki” ABD’nin, 21. yüzyılın 20. yüzyılın ikinci yarısına göre çok farklı şartlara sahip olduğunu anlamasını bekliyor. Artık ABD’nin dünya güç dengelerindeki ağırlığı değişti, Türkiye de dış müdahale ve manipülasyonlara karşı ciddi bir direnç geliştirdi, Çin yeni bir küresel aktör olarak uluslararası politikada kendine yer edindi ve en önemlisi de yaklaşık 250 yıldır devam eden uluslararası siyasal sistemde “Batı’nın üstünlüğü” olarak adlandırılan olgu sona eriyor.

21 Yüzyılda NATO Türkiye ye Ne Sunuyor
(Yves Herman/AFP-Getty Images, 14 Haziran 2021)

Uluslararası İlişkiler bilimi, devletlerin ittifak yapma ya da bir ittifaka dahil olma davranışlarını açıklarken çok fazla gerekçeden bahseder. Bazen başka devletlerden gelen tehditlere karşı kendi gücü yetersiz kalınca ittifak ihtiyacı ortaya çıkar, ittifaklar bazen saldırgan hedeflerin, bazen savunmacı arayışların sonucudur, bazen ise daha güçlü bir devletle ittifak kuran devlet ondan gelebilecek zararları bu şekilde bertaraf etmek istiyordur. Ama her durumda, eğer bir devlet bir ittifaka kendi isteğiyle dahil oluyorsa, bu kararı almasında temel belirleyici faktör, kendi çıkarlarıdır. Çıkarların hangi politikayı izlemekten geçtiğini belirlemek ise dönemin karar vericilerinin görevi ve yetkisidir.

Türkiye’nin NATO’ya üye olması da o zamanki yöneticilerin, Türkiye’nin güvenliği için en uygun olarak bu yolu görmelerinin sonucu olarak gerçekleşmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyet Rusya’nın tehdidi altında kalan Türkiye, bu tehdide kendi imkanlarıyla karşı durmasının zor olduğunu düşündüğü için, dönemin en büyük küresel gücü olarak öne çıkan ABD ile ittifak arayışına girmişti. O zaman iki ülke arasındaki güç dengesizliği ve Washington’ın Türkiye ile ittifak ilişkisine yüklediği anlam, Türkiye ile ABD arasında sağlıksız bir ilişki kurulması sonucunu doğurmuştu. Sovyetler Birliği karşısında Ankara’ya koruma desteği sağlayan Washington yönetimi, bu desteği karşısında Türkiye’yi Sovyet Bloku’na karşı çevreleme politikası kapsamında istediği gibi şekillendirme hakkı elde ettiğini ve istediği zaman iç ve dış politikasına müdahale edebileceğini düşündü. Soğuk Savaş dönemi boyunca da bu şekilde davrandı. Hatta artık iki kutuplu sistemin sona erdiği 1990’larda bile Washington’ın bu alışkanlığı ve Türkiye’nin iç işlerinelerine müdahaleleri devam etti. AK Parti iktidarı döneminde Türkiye’nin bu müdahalelere karşı çıkması ve egemen eşitliğe dayalı bir ittifak ilişkisinde ısrarcı olmasının Washington’da kabul görmemesi sonucu iki ülke arasında ne tür sorunlar yaşandığına özellikle son on yıl içerisinde şahitlik ettik.

NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi aile fotoğrafı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Belçika'daki NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nde çekilen aile fotoğrafında yer aldı. (NATO/AA, 14 Haziran 2021)

 

 

“Batı’nın Üstünlüğü” Olgusu Bitti

Türkiye, sabırla “müttefiki” ABD’nin, 21. yüzyılın 20. yüzyılın ikinci yarısına göre çok farklı şartlara sahip olduğunu anlamasını bekliyor. Artık ABD’nin dünya güç dengelerindeki ağırlığı değişti, Türkiye de dış müdahale ve manipülasyonlara karşı ciddi bir direnç geliştirdi, Çin yeni bir küresel aktör olarak uluslararası politikada kendine yer edindi ve en önemlisi de yaklaşık 250 yıldır devam eden uluslararası siyasal sistemde “Batı’nın üstünlüğü” olarak adlandırılan olgu sona eriyor.

Bu şartlarda NATO, 21. yüzyılın kalan kısmında Türkiye’ye ne sunabilir? Sovyet tehdidi karşısında Türkiye, ABD’nin iç işlerinelerine müdahalelerine katlanmak zorunda kalmıştı. Şimdi hala Washington yönetimi Türkiye’nin iç işlerinelerine müdahil olma arzusu içerisinde ve aynı zamanda NATO yeni küresel güç mücadelesinde Türkiye’yi kendi safında tutmak istiyor. Bu ikisinin birlikte yürümeyeceğini, yani Türkiye’yi sürekli iç işlerinelerine müdahale ederek yanlarında tutamayacaklarını görmüyor olabilirler mi? Türkiye’yi eşit egemenliğe sahip bir ortak olarak kabul etmedikleri sürece, NATO’dan ve Batı’dan uzaklaştıracaklarını ve bunun da aslında rasyonel olmayan bir tavır olduğunu anlamıyorlar mı?

Bu soruların iki cevabı olabilir. Ya ABD ve Avrupa’daki karar vericiler Türkiye konusunda her şeyin farkındalar, rasyonel olan siyasetin Ankara’yı Batı’dan ve NATO’dan uzaklaştıracak adımlardan uzak durmak olduğunu biliyorlar ama başta İsrail ve Ermeni lobisi olmak üzere birtakım çıkar gruplarının Türkiye konusundaki politikalarını esir almalarına karşı koyamıyorlar. Ya da Çin’e karşı hazırlandıkları güç mücadelesinde önce kendi saflarını düzenleme kaygısı içerisinde, Türkiye’de yeniden kendileriyle uyumlu bir iktidar getirme hedefiyle, mevcut hükümeti devirme çabası içerisindeler.

NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi
Belçika'nın başkenti Brüksel'de NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi düzenlendi. (Dursun Aydemir/AA,14 Haziran 2021)

 

Türkiye’nin Denge Siyaseti

Bu tespitler ışığında, şimdi başlıktaki soruyu biraz değiştirerek yeniden soralım: NATO, Ankara’ya karşı müttefiklik hukukundan ve karşılıklı egemenliğe saygı anlayışından uzak davranan ABD ve bazı Avrupalı üyeleri varken 21. yüzyılda Türkiye’ye ne sunabilir? Rusya kaynaklı tehditler karşısında, Türkiye NATO’ya güvenebilir mi? 21. yüzyılın yükselen gücü Çin’den gelebilecek tehditlere karşı NATO, Türkiye’ye ne kadar güven verebilir? Başta PKK ve onun türevleri olmak üzere, terör örgütlerine karşı mücadelesinde Türkiye, NATO’daki “müttefiklerinin” desteğine güvenebilir mi?

Bu soruların neredeyse tamamının cevabı maalesef “Hayır, NATO bu tehditler karşısında Türkiye’ye güven verecek bir örgüt değil” şeklindedir. Bu durumda sorulması gereken bir başka soru şudur: O zaman Türkiye neden NATO üyesi olarak kalmakta ısrar ediyor? Bu sorunun cevabı verilirken öne çıkan hususlar ise şu şekildedir: Her şeyden önce, bir “bölgesel güç” olarak “denge siyaseti” izlemek zorunda olan Türkiye’nin bu siyaset çerçevesinde Batı ülkelerine sırtını dönme lüksü yoktur. Zira denge siyaseti hem Batılı ülkeler hem de Rusya, Ortadoğu ülkeleri ve diğer bölgesel ve küresel güçlerle belirli düzeyde iş birliği ilişkisi içerisinde olmayı gerektirir. Türkiye’nin NATO’dan ayrılması ya da Batılı ülkelerle ilişkilerinin kopma noktasına gelmesi, Rusya ve Çin gibi ülkeler karşısında denge politikası uygulamasını zorlaştıracaktır. İkinci olarak Türkiye’nin güvenlik ilişkilerinin yanında ekonomik ilişkilerinin ağırlıklı olarak Avrupa ülkeleriyle olması da NATO ile bağlarına dair karar verirken dikkate alması gereken bir husustur. NATO üyeliği konusunda Batı ile ilişkilerini krize sokacak türden kararlar alması, Türkiye’yi ekonomik açıdan da zora sokacaktır. Üçüncü olarak ise Türkiye, NATO üyesi kalarak İttifak’ın bazı üyelerinin bu örgütü kendisine karşı harekete geçirmesinin önüne geçme ve GKRY gibi bazı aktörlerin NATO’ya üye olmasını engelleme imkanına sahip olmuş oluyor.

Bütün bunlara rağmen özellikle son yıllarda, Türkiye’nin ABD ve diğer bazı Batılı ülkelerle yaşadığı sorunların Ankara’nın gerek NATO gerekse diğer bazı Batılı örgütlerle ilişkilerini ciddi şekilde yıprattığı ve geçmişe göre daha sık bir şekilde bir “kopma”dan bahsedildiği görülüyor. Yukarıda sayılan sebeplerden dolayı Türkiye’nin NATO’ya ve Batı’ya sırt çeviremeyeceğini düşünen Washington ve bazı Avrupa başkentlerinin attıkları yanlış adımlarla Türkiye ile ilişkilerini her geçen gün yeni bir teste tabi tuttuklarından bahsetmek mümkündür. Ankara’nın Doğu Türkistan sorunu nedeniyle Çin’e ve Suriye gibi sorunlar nedeniyle de Rusya’ya daha fazla yakınlaşamayacağını düşünmeleri de bu konuda rahat davranmalarına yol açıyor olabilir. Ancak özellikle yerli savunma sanayii ve enerji keşifleri konusunda attığı adımlarla giderek daha bağımsız hareket etme kabiliyeti kazanan Türkiye’nin NATO çatısı altındaki müttefiklik ruhuyla bağdaşmayan politikalara daha ne kadar tahammül göstereceğini de iyi hesaplamaları gerekir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası