Son yıllarda şehirlerde önemli sorun alanları mevcut ve bu sorun alanları birbirinden farklılaşıyor. Nüfus artışları, iklim değişikliği, çevre kirliliği, afetler, çarpık kentleşme gibi pek çok başlık, hiç durmadan şehirlerin dönüşümüne neden oluyor. Bunun yanında bir de dijitalleşme, küreselleşme, şehir ekonomileri gibi başlıklarda değişim tetikleyicileri mevcut. Hem sorun alanları hem tetikleyiciler, yeni şehir modellerini ve yeni yönetim anlayışlarını beraberinde getiriyor. Önceki yazıda yeni nesil şehircilik yaklaşımları üzerine durmuş ve sünger şehir, üretken şehir, akıllı ve dijital şehir gibi başlıklarda farklı modellerden bahsetmiştik. Sünger şehir, çevre sorunlarına duyarlı etkin su yönetimini ifade eden bir yaklaşım olarak seçilmişti. Üretken şehir ise şehir ekonomisi temelinde bir dinamizm hedefleyen model olarak ele alınmıştı. Akıllı şehirler ise dijitalleşmenin etkisiyle gelişen bir model olarak özellikle seçilmişti. Yani farklı sorun alanları temelinde ve farklı dönüşüm tetikleyicileriyle ortaya çıkan farklı modeller incelenmişti. Bu yazıda da yine farklı modeller ele alınacaktır. Bu kapsamda sakin şehir, kompakt şehir ve yeşil şehir bu yazının konusu olacaktır.
Sakin Şehir
Orijinal ifadesiyle “Cittáslow” aslında sürekli değişen şehirlere karşı tepkiselliği ifade eden bir yaklaşım. İtalya’da başlayan ancak dünyaya yayılan bir akım olarak kavram, İtalyanca “Cittá” (şehir) ve İngilizce “Slow” (sakin) kelimelerinin birleşmesiyle oluşuyor. Bir tür şehirler arası iş birliği ağı sayesinde yaygınlaşan sakin şehirler, hızlı küreselleşme ve hızla değişen şehirlere karşı bir durağanlık hareketini temsil etmektedir.
1986’da Roma’da fastfood kültürüne bir tepki olarak başlayan yavaş yemek hareketi, 1989’da bir manifestoyla hayata geçmiş, zamanla yerel değerlerin ve yerel kimliğin korunmasına ve şehirlerin değişim akımına karşı özgün ayaklarla sağlam durmasına yönelik bir oluşuma dönüşmüştür. 1999’da İtalya’nın Toscana bölgesinde küçük bir şehirde başlayan hareket, bugün nüfusu 50 binin altındaki 299 şehrin dahil olduğu küresel bir ağ halini almıştır.
Sakin Şehir Ağı’nın temel gayesi, şehirleri küresel ve ekonomi temelli yaşam alanları olarak görmemek, aksine insanların birlikte sosyalleştiği, tüketim odaklı yaşamadığı, hayatını idame ettirdiği bir alan olarak tanımlamaktır. Sakin şehir olabilmek için yedi başlık altında 73 kriter belirlenmiştir. Bu kriterler arasında; hava ve su kalitesinden ulaşım imkanlarına, yeşil alan miktarından tarıma, el sanatlarından yerel esnafların desteklenmesine pek çok başlık yer almaktadır. Temel odak ise yerel özgünlüğün korunması, yerel hayatın sakin bir şekilde sürdürülmesi, bu arada daha iyi yaşam koşullarının geliştirilmesi ve iş birliği olanaklarının artırılmasıdır.
Türkiye’de de bu ağ gittikçe daha popüler hale gelmektedir. Halihazırda 23 kentsel alan, Sakin Şehirler Ağına dahil olmuş durumdadır. Bunlar; Ahlat, Akyaka, Arapgir, Eğirdir, Finike, Foça, Gerze, Gökçeada, Göynük, Güdül, Halfeti, İznik, Kemaliye, Köyceğiz, Mudurnu, Perşembe, Seferihisar, Şarköy, Şavşat, Uzundere, Vize, Yalvaç ve Yenipazar. Türkiye’deki üye profiline bakıldığında farklı bölgelerden farklı niteliklerin öne çıktığı görülüyor. Dolayısıyla bu sakin şehirler ağı, farklılıkları içerisinde barındıran ve yereli korumayı hedefleyen bir oluşum olarak öne çıkıyor. Öte yandan sakin şehirlerin turistik olarak dikkat çekici hale gelmesi, bu şehirlere yönelik insan hareketliliğini artırıyor. Bu da sakin şehir imgesinin yavaş yaşam ve yerel değerler söylemine bir tezatlık doğuruyor. Ancak yeni kriterlerle bu eleştirinin önüne geçilmeye çalışılıyor. Aynı zamanda üyelik profili çeşitlendirilerek “Cittáslow Metropol” oluşumu başlatılmış, böylece 50 bin olan üyelik nüfus kriteri de farklılaştırılmıştır.
Kompakt Şehir
Büyüyen şehirler dolayısıyla ortaya çıkan çevresel sorunları azaltma gayesiyle gelişen kompakt şehir modelinde doğayı ve çevreyi korumak, etkin bir altyapı tesis etmek ve insanların ihtiyaçlarını daha az zaman, çaba ve maddi kaynakla sağlamak temel amaçlardandır. 1990’lardan itibaren çevre sorunlarına karşı bir çözüm önerisi ve kentsel sürdürülebilirliği sağlama gayesiyle ortaya çıkan kompakt şehirler; yoğunluk, erişebilirlik ve toplu taşıma gibi unsurlardaki değişimlerle öne çıkmaktadır. Buna göre kısa mesafelerde kapsamlı hizmet sunumunu, çevre kirliliğinin azaltılmasını, otomobil yerine bisiklet ya da yaya ulaşımını, tüm kamusal alanlara erişebilirliği, iyi organize edilmiş bir kentsel yapıyı ve etkin enerji kullanımını önceleyen bir model olarak öne çıkmaktadır.
Bu modeli kurabilmenin temelinde ise nüfus yoğunluğunu belirli ölçeklere göre sağlamak yatmaktadır. Tabi nüfus yoğunluğunun getireceği sorunlar, bir açmaz olarak gözükmektedir, ancak yoğun nüfuslu bölgelerde bu yaklaşımın önceliklerini sağlayabilmek yaşam kalitesini arttıracaktır. Örneğin şehrin sokaklarını rahatlıkla yürünebilir kılmak, erişebilirlik imkanlarını artırmak, araç trafiğini azaltacak şekilde toplu ulaşımı geliştirmek, yoğun bölgelerdeki araç trafiğini kaldırarak yayalara konfor alanları açmak, şehirlerde kısa mesafede hizmet görülmesini sağlayacak ihtiyaç temelli yaşam alanları planlamak bu yaklaşıma uygun, aynı zamanda da modern belediyeciliğin gereklerindendir. Türkiye özelinde bu alanda atılabilecek çok adım olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Yeşil Şehir
Şehirlerde gündeme gelen sorunların önemli bir kısmı çevre başlığı altında toplanmaktadır. Hava kalitesi, su arzı, ulaşım gibi pek çok başlık en nihayetinde çevresel sorunları meydana getirmektedir. Yeşil şehir modeli de bu sorunlara çözüm üretmek için ortaya atılmış alternatif modellerden birisidir. Yeşil şehirler, merkezine çevreyi alarak yeşil şehirleşme bağlamında doğayla uyumlu yapılar ve doğayla savaşmayan aksine birlikte büyüyen bir yaklaşımı benimser.
Sanayi devriminin yıkıcı çevresel etkilerini indirgemek için geliştirilmiş “bahçe şehir” gibi modellerle de bağlantılı olarak tanımlanan yeşil şehirlerde; yenilenebilir enerji kullanımı, sıfır atık prensipleri, sıfır karbon emisyonu, etkin su yönetimi, biyolojik çeşitliliği korumak, sürdürülebilir ulaşım ve şehir yönetimini benimsemek, daha kompakt yaşam alanlarına dayalı, yerel gıda temini ya da kısa tedarik zincirleriyle ekonomik hareketlilik sağlamak, kültürel mirası ve yeşil alanları korumak gibi ilkelerden söz edilebilir. Özellikle çevreye duyarlı kentsel planlama, etkin ulaşım, çevre koruma, sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynakları temelinde biçimlenen bu modelin gelişmekte olan şehirler için koruyucu ve geliştirici boyutları dikkate alınabilir.
Gündem: Rekabet Eden Şehirler
Şehirlerin kontrolsüz gelişiminin tarihi genellikle sanayi devrimine atfedilse de özellikle son elli yılda şehirler kontrolsüz büyümekte ve sorunları katlanmaktadır. Küreselleşen dünyada bir yandan ülkeler arası iş birlikleri ve rekabet artarken, diğer taraftan bu rekabet şehirlere kadar uzanmıştır. Rekabet ve küreselleşme sosyoekonomik eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı vadederken bir yandan şehirler içerisinde diğer yandan şehirler arası eşitsizlikler artmıştır. Değişen ekonomik yaklaşımlar ve şehirlerde yoğunlaşan ticari faaliyetler bir yandan şehirler arasında ve şehrin farklı bölgeleri arasında sosyoekonomik eşitsizliklere yol açmakta, farklı dezavantajlı grupların ortaya çıkmasına neden olmakta öte yandan şehirler arası ciddi gelişim farklılıkları meydana gelmektedir.
Bir yandan da gelişen veya gelişmekte olan şehirler hem birbirleriyle hem daha gelişmiş şehirlerle bir rekabet içerisine girmektedir. Burada benzeşimler olmakla birlikte farklılaşan ve özgünleşen alanlar üzerinden de rekabet ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle rekabetin hırçınlığını dizginleyecek bir yaşanabilirlik boyutuna ihtiyaç duyulmuştur. Rekabet edebilirliği düzenleyen iş birlikleri ve ağlar farklı önceliklerle şehirleri farklı boyutlara yöneltmektedir. Bu yönelim dolayısıyla da marka şehirler, yarışan şehirler, rekabet eden şehirler gibi farklı kavramlar ve yaklaşımlar öne çıkmakta öte yandan farklı şehircilik yaklaşımları kapsamında yeşil şehir, sakin şehir, sünger şehir, üretken şehir, akıllı şehir gibi başlıklar dikkat çekmektedir.
Bu şehirler, iş birliği içerisinde uluslararası alanda daha fazla öne çıkmaya; turizm, ekonomik ve ticari gelişme, girişimci hareketliliği, sanayi yatırımları gibi alanlarda gelişerek şehrin değerini artırmaya çalışmakta, diğer taraftan şehirlerin yaşanabilirliğini çoğaltacak yöntemler sorgulanmaktadır. Bu alanlarda kimi zaman üstünlüklere bağlı olarak şehrin değerinin artırılması ve rekabet unsurlarının güçlendirilmesi hedeflenmekte, kimi zaman girişimcilik teşvikleri yoluyla hem şehir bizatihi kendisinin hem de şehirdeki girişimci niteliğinin yükseltilmesi planlanmaktadır. Şehirlerin odak noktası da sektörel, bölgesel ya da ticari açıdan farklı boyutlarla öne çıkmaktadır.
Yerel seçimler de işte rekabetin yoğunlaştığı, şehirleri iyileştirecek projelerin yarıştığı süreçler. Bu seçimlerde de projeler yarışacak ve şehirlerin yeni yöneticileri seçilecek. Seçimler sonrasında ise projelerin hayata geçip geçmediğini izlemeye devam edeceğiz. Şehirlerimizi geliştirmek yöneticilerin boynunun borcu. Yaşam alanlarımızı iyileştirmek, yaşam kalitemizi yükseltmek, daha yaşanabilir alanları bize sunmak yöneticilerimizin yükümlülüğü. Görüldüğü üzere farklı modeller, farklı yaklaşımlar, farklı tecrübeler var şehirlerimizi ihya etmek için. Sorunlar olduğu kadar çözümler de mevcut. Dolayısıyla hangi yöneticilerin çözüm üretmek istediğini hangilerinin günü geçirmek niyetinde olduğunu zaman bir kez daha gösterecek.