Her geçen gün Mart 2019’da yapılacak yerel seçime bir adım daha yaklaşıyoruz. Ülke gündemi her ne kadar uluslararası gelişmelerle meşgul olsa da seçim çarkı arka planda dönmeye devam ediyor. AK Parti’nin yerel seçimler için oluşturduğu strateji ekibi çalışmalarına çoktan başladı. AK Parti’nin en büyük rakibi olacak CHP’de ise mutat olduğu üzere adaylık kazanı kaynıyor. AK Parti karşıtı siyaset yerel seçimleri özellikle İstanbul ve Ankara’da AK Parti için bir ölüm kalım meselesi olarak sunmaya gayret ediyor. Her seçimden önce olduğu gibi bu seçimde de muhalefet “AK Parti’nin artık kazanamayacağı, düşüş trendine girdiği” havasını pompalamaya devam ediyor. “AK Parti İstanbul ve Ankara’da kaybederse bu sonun başlangıcı olur” ham hayali çoktan aldı başını gidiyor. Hal böyle olunca özellikle büyükşehirler adayları hakkında tahminler ve tabii kulisler de her geçen gün biraz daha hızlanıyor.
Tahminleri ve kulisleri bir kenara bırakırsak Türkiye’nin 2002’den bu yana geçen on altı yıllık AK Parti siyaseti birikimine dayanarak aday profilleri üzerine konuşabiliriz. Kimler aday olmalı, adaylar hangi özellikleri taşımalı, seçmeni tatmin eden veya etmeyen aday tercihlerinin sonuçları neler olur soruları cevap bekliyor. AK Parti’nin nüvesinde yerel yönetimlerin çok önemli bir yeri var. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Türk milleti arasındaki ilişki her şeyden önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığındaki başarılı icraatları ve çizdiği siyasetçi profiline dayanıyor. Keza AK Parti hareketinin Milli Görüş siyasetinden aldığı en önemli miras belki de yerel yönetim tecrübesidir. Tüm bunlar yerel seçimleri ve aday profillerini AK Parti için oldukça önemli hale getiriyor.
Yerel Yönetimlerden Taze Kan
19 Nisan 2017’de yapılan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş referandumunun hemen uygulamaya geçen maddelerinden birisi de partili cumhurbaşkanlığıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan referandumun ertesinde vakit kaybetmeden tekrar AK Parti genel başkanı oldu. Genel başkan olduğu olağanüstü kongreden başlayarak partide eskisi kadar sağlam işlemeyen noktaları işaret etti. Teşkilat ve yerel yönetimlere dönük “metal yorgunluğu” tespiti bu süreçten sonra duyulur oldu. Erdoğan tespitte bulunmakla kalmadı hızlıca tedaviye dönük adımlar da attı. Memnuniyetsizliğin had safhaya ulaştığı belediye başkanlarının istifası istendi, göreve devam edecek olanlar ise muhasebe ve toparlanmaya davet edildi ve parti teşkilatları yenilendi.
Yaraya ilk müdahale yapıldı ancak hastanın tam olarak iyileşmesi için başka uygulamalar da gerekiyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan siyasetin doğal seyri içerisinde gerekli müdahaleleri yapmaya devam etti. 24 Haziran seçimlerinde milletvekili listeleri büyük oranda yenilendi. Özellikle seçilme yaşının 18’e inmesinin tanıdığı imkanla milletvekili listeleri üzerinden partiye gençlik aşısı yapıldı. Listelerde birçok genç milletvekili yer aldı. Partinin yetkili organlarında da gençlerin sayısı arttırılarak genç isimlerin sadece listelerde göstermelik olarak yer almadığı kanıtlandı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin sağlamış olduğu bir diğer avantaj olan bakanların milletvekili olmamaları ilkesi de AK Parti siyasetine taze kan sağlamanın bir yolu olarak işlev gördü. Siyasi temsili yüksek olan bakanların yanında profesyoneller ve teknik yönü ön plana çıkan isimlerin Cumhurbaşkanlığı kabinesinde yer almasıyla AK Parti siyasetine yeni isimler kazandırılmış oldu.
Teşkilat, parti üst yönetimi, milletvekilleri ve bakanlarla başlayan yenilenme süreci yerel yönetimlerle devam ederek AK Parti’nin tazelenme sürecinin bu aşaması başarılı bir şekilde nihayete erebilir. Nitekim parti sözcüsünün üç dönem belediye başkanlığı yapanların bir daha aday adayı olmaması çağrısına kulak verilerek parti yönetiminin de bu doğrultuda düşündüğü sonucuna varılabilir.
Peki Ama Hangi Yeni?
Yeni yüzler her zaman iyidir. Ancak değişen sadece yüzler olmamalı. Yüzlerle birlikte anlayış da değişmeli. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk kabinesinde siyasi temsil, teknik bilgi ve profesyonelliğin ilgi çekici bir karışımını gördük. Kabinedeki bazı bakanlar belli bir süredir AK Parti siyasetinin ön saflarında yer alan isimler arasından seçildi. Bu isimler aynı zamanda daha önceki bakanlık tecrübelerinde başarılı bir karneye sahipti. Ayrıca iş hayatı veya bürokraside başarı hikayesine imza atmış ancak siyasetin ön saflarında yer almamış isimler de ilk Cumhurbaşkanlığı kabinesinde yer aldı. Akademik bilginin yanında uygulama bilgisine de sahip olan akademisyenler de kabineye girdi.
Bu formül yerel seçim adayları için de geçerli. Türkiye siyasetine damga vuran Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi kariyerindeki en önemli duraklardan birisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı olduğu düşünülürse belediye başkanlığının sadece asfalt dökmek, çöp toplamak, kaldırım yapmaktan ibaret teknik bir iş olmayacağı anlaşılır. Evet, yerel yönetimler belediyecilik hizmetlerinden ibaret değildir ancak en başta belediyecilik hizmetleridir. Görünürlüğü yüksek, imajı parlak ve siyasi geleceği umut vadeden başkanların yönettiği belediyelerin bir kısmında temel belediyecilik hizmetlerinde sıkıntı yaşandığı bugün artık bir sır değil. Siyasi temsille teknik becerinin kesişme noktasında yer alan, temel belediyecilik hizmetlerini yürütmenin yanında on altı yıldır Türkiye’yi yöneten AK Parti’yi temsil edecek siyasi becerilere sahip olan adaylar avantajlı olacaktır.
Yereli Merkeze Taşımak
Türkiye’nin kendi halinde bir Kuzey Avrupa ülkesi olmadığı hakikati sık sık dile getirilir. Gündem hızlı, başlıklar ağır, meseleler çok boyutludur. Belediye başkanı da olsa seçilmiş bir siyasetçinin bu gündemden uzak kalması mümkün değil. Öte tarafta ülkenin hızla akan makro gündemiyle meşgul olup bulunduğu mahallin yerel gündemini ıskalayan yani yeteri kadar halkla iç içe olmayan yerel yönetici profillerinin tercih edilmesi mümkün gözükmüyor. Birçok belediyecilik hizmetinin eksiksiz sağlandığı durumda bile seçmen belediye başkanını düğünü, taziyesi, mahallesi ve sokağında görmek istiyor. Yerel yöneticilerin halkla iç içe olması sadece yerel siyaset açısından değil seçmenin ülke siyasetine dair talep, beklenti ve eleştirilerini iletmesi açısından da yeri doldurulamaz bir öneme sahip. Yerel siyaset kanalıyla ifade edilen talep, beklenti ve eleştiriler siyasetin ideal doğrultusu olan tabandan tavana iletişimi sağlıyor ve sağlıklı bir siyasal katılım ortamı oluşturuyor.
Şüphesiz seçmeniyle iç içe olan yani sık sık onlarla yan yana gelen yerel yöneticinin buluşma anlarında nasıl bir tavır takındığı da önemli. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “gurur, kibir abidesi” olarak isimlendirdiği profilin başarılı bir yerel yönetim performansı ortaya koyması mümkün değil. Belediyeciliği bir makam ya da unvan olarak değil halka hizmet vazifesi, yükümlülüğü hatta fırsatı olarak gören ve bu görüşe uygun olarak kibirle değil tevazuyla seçmenle temas kuran yerel yöneticiler AK Parti siyasetine daha uygun olacaktır.
Şüphesiz yerel yöneticilerde bulunması gereken olumlu özellikler listelemekle bitmez. Ancak AK Parti siyaseti söz konusu olduğunda muhakkak zikredilmesi gereken özelliklerden biri de cesarettir. Yenilik de tevazu da belediyecilik hizmetleri de hepsinden fazla cesaretle mümkündür. Rutinin dışına çıkmak, standart kalıplardan kurtulup bakmak ve sorunları teşhis edip üzerine gitmek her şeyden fazla cesaret gerektirir.