3 Kasım’da, Amerikan vatandaşları oylarını önümüzdeki dört yıl boyunca ülkeyi yönetecek olan başkanı seçmek için kullanacak. 2020 başkanlık seçimlerinin Amerikan tarihinin en çekişmeli seçimi olarak görülmesinin yanı sıra, rekor bir katılım da beklenmektedir. Bunun arkasında yatan sebepler, esas olarak birçok önemli mesele ile ilgilidir. Hem Donald Trump hem de Joe Biden önümüzdeki dört yıl için kapsamlı bir ilerleme vaat ederken, izlemeyi düşündükleri yollar tamamen farklıdır.
Bir yandan Trump, ikinci döneminde ne yapmak istediğine dair ayrıntılı bilgi vermemekte ve daha çok Biden ve partisinin Amerikan politikasını sol kanada doğru itmesini durdurması gerektiği gerçeğine odaklanmaktadır. Öte yandan Biden, çoğunlukla Trump öncesi Amerika’yı nasıl geri getirmek istediğine odaklanmaktadır.
Bu seçim, ekonomik, sosyal ve sağlık krizlerinin her geçen gün derinleştiği Amerikan tarihinin en çalkantılı zamanlarından birinde gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda; ekonomi, ticaret, Covid-19, göç, ırkçılık, polis reformu ve ulusal güvenlik gibi konular, başkan adaylarının ana odak noktasıdır.
İki Uç Kutbun Adayları
Büyük oranda Covid-19 salgınından etkilenen Amerikan ekonomisi, halihazırda yüzde 7.9'luk işsizlik oranı ve neredeyse 10 milyonu bulan iş kaybı ile yeni dip noktalarını görmektedir. Bu durum, düşük oranlı işsizliği başlıca kozu olarak kullanan Trump için iyi olmadı. Buna rağmen Trump, ekonominin 2020’nin ikinci yarısında toparlanacağını ve 2021’de bir “roket gemisi” gibi havalanacağını öngörmektedir. Ayrıca ilk döneminde vergileri düşürme sözünü tutan Trump, ikinci döneminde de aynısını yapacağının sözünü veriyor. Biden ise ekonomik iyileşme konusunda daha kötümser ve ekonominin, Covid-19 tamamen kontrol altına alınana kadar düzelemeyeceğini savunuyor. Biden, uzun vadeli iyileşme için, yayılmış bir resesyondan kaçınmak ve beyaz olmayan Amerikalıları orantısız bir şekilde etkileyen süregelmiş servet eşitsizliğini ele almak amacıyla kapsamlı bir federal eylemin gerekliliğini desteklemektedir. Vergiler konusunda ise Biden, geliri 400 bin dolardan fazla olan hane halkları üzerindeki vergilerin artırılması çağrısında bulundu.
Öte yandan uluslararası ticaret, Trump ve Biden’ın birbirinden çok da farklı olmadığı bir diğer konu. İlk döneminde Trump, korumacı bir politika izledi: rakiplerden ve müttefiklerden yapılan ithalata gümrük vergisi koydu, Çin ile bir ticaret savaşı başlattı, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nı yeniden müzakere etti ve ABD’yi Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan çekti. Biden’ın, Trump’ın radikal adımlarını takip etmesi pek olası görünmese de korumacı bir politika izlemesi ve daha stratejik bir şekilde vergi koyması beklenmektedir. Daha spesifik olarak Biden, Ronald Reagan’dan Barack Obama’ya kadar başkanlar tarafından takip edilen ve ülkeleri, ticaret ve yatırım yoluyla birbirine bağlayan “düz dünya” kavramından kaymış gibi görünmektedir. Bu bağlamda Biden, “yerli üretim kapasitesini yeniden inşa etmek” için bir ekonomik strateji sunuyor ve işleri başka ülkelere kaydıran şirketlerin vergi cezası ödemek zorunda kalacağını savunuyor.
Covid-19 her bir Amerikan vatandaşının hayatını etkilemiş vaziyette ve bunun kasım seçimlerinde belirleyici bir husus olduğunu iddia etmek hata olmaz. Eğer bu pandemi başlamasaydı, seçim kampanyası ve belki de nihai sonuç çok farklı olabilirdi. Pandeminin başlangıcından bu yana Trump, bu salgının etkisini hafife aldı ve yönetme sorumluluğunu valilere verdi. Trump, kendi seçim kampanyası sırasında Ocak 2021’e kadar 300 milyon doz temin etmeyi taahhüt eden Covid-19 aşısının geliştirilmesine odaklanırken, ikinci döneminde Çin’i virüsten tamamen sorumlu tutacağına söz vermekte. Ancak Biden, federal hükümetin daha aktif bir rol oynaması gerektiğini savunuyor ve bu bağlamda, eyalet yönetimleri ve yerel yönetimlerin yanı sıra işletmelere ve bireylere yardım etmek için federal harcamaların yapılmasını destekliyor. Bunların yanı sıra Biden'in planı, tüm Amerikalılara testleri ücretsiz sunmayı, Savunma Üretim Yasası’nı (bir başkanın belirli özel sektör faaliyetlerini yönetmek için kullanabileceği bir savaş zamanı yasası) agresif bir şekilde kullanmayı, Dünya Sağlık Örgütü'ne yeniden katılmayı ve son olarak, ulusal çapta maske takma zorunluluğunu getirmek için yürütme yetkisini kullanmayı içermektedir. Sağlık konuları açısından bile Trump ve Biden’ın anlaşmazlığa düştüğünün altını çizmek gerekir. Trump, Makul Fiyatlı Bakım Yasası’nı (Obamacare olarak da bilinir) yürürlükten kaldırmayı ve yeni bir planla değiştirmeyi hedeflerken, Biden, Makul Fiyatlı Bakım Yasası’nı genişleten bir kamu sağlık bakımı seçeneği planı oluşturma sözü vermektedir.
Amerika’nın Irkçılık Sorunu
İki başkan adayı, göçmenlik konusundaki tutumlarıyla da anlaşmazlık içindedir. Basitçe söylemek gerekirse, Biden’ın göç planı esas olarak Trump’ın ilk dönem politikalarının çoğunu tersine çevirmektedir. 2016 kampanyasından bu yana, Trump’ın göçmenlik politikasının ilkesi, ABD-Meksika sınırı boyunca duvarın inşası olmuştur. Daha sonra Trump, Müslümanların çoğunlukta olduğu bir dizi ülkeden insanların girişini 90 gün süreyle askıya alan bir başkanlık emri imzalamış ve yönetim, sınırı yasadışı yollardan geçen göçmenler için “sıfır tolerans” politikası uygulamıştır. Son olarak Trump, ülkeye çocukken getirilen belgesiz göçmenler için Obama döneminde sunulan yasal korumaları da resmen sona erdirdi. Trump aynı politikayla ilerlemeyi hedeflerken, Biden, duvar yapımını durdurma, ABD’ye seyahat eden Müslüman çoğunluklu bazı ülkelerdeki insanlara uygulanan mevcut yasakları sona erdirme ve sabıka kaydı olmayan belgesiz göçmenlerin vatandaşlığını destekleme sözü vermektedir. Göç sorunu, ırksal adaletsizlik ve politika vahşeti ile oldukça bağlantılı. George Floyd'un mayısta Minneapolis polisi tarafından öldürülmesi, ABD’de ırkçılığı ön plana çıkaran büyük protestoları başlattı. Trump kendi bakış açısından ırkçılığı ABD’de bir sorun olarak kabul etmiyor ve politikalarının Siyahi Amerikalılara yardımcı olduğunu savunuyor. Biden ise ırkçılığı bir sorun olarak kabul ediyor ve bunu kampanyasının önemli bir parçası olarak görüyor. Bu konuda ayrıntılı bir plan sunmasına rağmen Biden, Senatör Kamala Harris'i başkan yardımcısı adayı olarak seçerek onu büyük bir partinin adayı olan ilk “siyahi” kadın yaptı. Daha önce de belirtildiği gibi göç ve ırksal adaletsizlik sorunları, özellikle George Floyd ve Breonna Taylor’ın polis tarafından öldürülmelerinin ardından, polis vahşeti ile güçlü bir şekilde ilişkilendirilmektedir. ABD’de polis fonlarını iptal etme çağrıları artarken, ne Trump ne de Biden bu çağrıları desteklemedi. Ancak ikisi de bazı reformların gerekli olduğu gerçeğini kabul ediyor.
Son olarak, ulusal güvenlik, 2020 başkanlık kampanyasının en hararetli konularından biri olmaya devam ediyor. Trump, Amerikan birliklerinin “bitmeyen savaşlardan” çekilmesi ve NATO’nun parçası olan ülkeleri mali katkılarını artırmaya zorlaması da dahil olmak üzere, çoğunlukla ilk döneminde uyguladığı politikaları sürdürmeyi planlamaktadır. Biden’ın dış politika planı ise; diplomasi, ABD’nin uluslararası itibarını güçlendirme ve Trump yönetimi sırasında gergin olan ittifakları inşa etme üzerine odaklanıyor. Ayrıca Biden, Ortadoğu’daki ABD askeri varlığını yeniden şekillendirerek askerlerin büyük çoğunluğunu çekmeyi, İran nükleer anlaşmasına ve Paris İklim Anlaşmasına yeniden katılmayı hedeflemektedir ve son olarak, Trump’a kıyasla Çin’e karşı daha yumuşak olacak gibi görünmektedir.
ABD’deki anket sonuçları dikkate alındığında, yukarıda sayılan konuların her birinde Biden’ın üstün olduğu görülüyor; ancak yarışı kimin kazanacağına dair nihai bir fikir vermek için hala erken. Söylenebilecek tek şey, seçmenlerin büyük ölçüde farklı olan politika yolları arasında seçim yapacaklarıdır.