Kriter > Dosya > Dosya / Siyaset ve Seçimler |

Kürt Siyasetinin Değişen Yapısı ve AK Parti’nin Kürt Siyaseti


Örgütün baskı alanı ve kapasitesi azaldıkça; İslamcı, liberal ve muhafazakar yaklaşımlar, Kürt siyasi alanında daha fazla yer bulacaktır. Kürt siyasetinin çok sesli hale gelmesi süreci halihazırda başlamıştır. Bu hesaplaşma, önümüzdeki dönemde ivme kazanacak, Cumhurbaşkanlığı sistemi ile ortaya çıkan ittifaklar sistemi, yakın zamanda Kürt siyasi aktörlerini daha da çeşitlendirecektir.

Kürt Siyasetinin Değişen Yapısı ve AK Parti nin Kürt Siyaseti
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halka hitap ettiği AK Parti Diyarbakır Mitinginden bir kare (Volkan Furuncu/AA, 9 Mart 2019)

“Kürt sorununa” barışçıl ve kalıcı bir çözüm bulma çabası, AK Parti’nin 21 yıllık iktidarı döneminde üzerinde en fazla mesai harcadığı ve en fazla risk aldığı konuların başında geliyor. Bu 21 yıllık dönemde, “Kürt sorununa” kalıcı bir çözüm bulabilmek için neredeyse tüm seçenekler denenmiştir. AK Parti hükümetleri, Türkiye siyaseti denklemi içerisinde ve bölgesel dönüşümler bağlamında yaşanan değişimlere hızla tepki vererek, taktiksel ve stratejik yaklaşımlarını yenilemiştir. Bu çabalar sonucunda hem Kürt vatandaşlar hem de terörle mücadele ile sorumlu aktörler önemli kazanımlar elde etmişlerdir. Kaybeden ise başta kırsalda olmak üzere Türkiye sınırları içinde alanı daraltılan ve hareket edemez hale gelen terör örgütü ve bu örgüt ile farklı isimlerdeki muadillerini destekleyen dış güçler olmuştur.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlığı dönemindeki 12 Ağustos 2005 Diyarbakır konuşması ile sorunu tanımış ve kendi hükümetinin yaklaşımı ile tanımlamıştır. Erdoğan Diyarbakır konuşması ile sorunu sahiplenirken, ondan sonraki süreçte soruna kalıcı çözüm bulunabilmesi için önemli atılımlar yaptı. “Kürt Açılımı” ile “Kürt Sorununa” demokratik hukuk devleti sınırları içerisinde çözüm bulmaya yönelik önemli girişimlerde bulundu. Kürt açılımı, 2010 başlarında “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” adını aldı. Açılımla Kürt vatandaşların temel haklarından doğan ayrımcılıklarının giderilmesine yönelik önemli hukuki ve siyasi adımlar atılmıştır.

“Çözüm Süreci” (Mart 2013-Temmuz 2015) ise terör örgütünün temsilcileri (İmralı Cezaevinde bulunan örgüt lideri Abdullah Öcalan) ile yürütülen bir barış girişimi idi. Bu girişimin temel amacı, uzun orta ve uzun vadede bölgede Türk, Kürt ve diğer dost unsurların kalıcı ittifak ve uzlaşısını sağlamaktı. Cumhuriyet tarihimiz boyunca öğretilen birçok tabu, bu dönemde yıkılmış ve Kürt meselesine kalıcı çözüm bulunabilmesi için önemli siyasi adımlar atılmıştır. Ancak PKK, 2015 yazında son ateşkesini de sonlandırıp “devrimci halk savaşı” ilan etmiştir. Çözüm sürecinin sona ermesinin ardından, terörle çok yönlü bir mücadele süreci başlatılmıştır. Bu süreçte terörle mücadele konusunda güvenlikçi yaklaşım yeniden hakim perspektif haline gelmiştir. Ancak bu mücadele Kürt vatandaşların 15 yıl içerisindeki demokratik kazanımlarını geri döndürmemiştir. Başta hendekler ve terör örgütünün şehirlerdeki varlığı sonlandırılmıştır. Daha sonraki süreçte ise terör örgütünün Suriye ve Irak’taki varlığına yönelik kapsamlı sınır ötesi operasyonlar gerçekleştirilmiştir.

Fırat Kalkanı (Ağustos 2016), Zeytindalı (Ocak 2018) ve Barış Pınarı (Ekim 2019) operasyonları ile terör örgütünün Suriye’deki varlığına darbe indirilmiştir. Pençe operasyonları ile de terör örgütünün Irak’taki varlığı önemli ölçüde kısıtlanmıştır. Suriye ve Irak’a yönelik operasyonlar, terör örgütlerinin Türkiye’ye yönelik saldırılarını büyük ölçüde kısıtlamıştır. Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları ve SİHA’larla terör örgütünün üst düzeyine yönelik tasfiye operasyonları, etkili neticeler ortaya koymaktadır. Ancak bölge ülkeleri ve Batılı ülkeler, terör örgütü ve örgütün Irak ve Suriye kollarına destek vermeye ve koruma kalkanı oluşturmaya devam ettiği sürece bu mücadelenin kesin sonuç alıcı bir netice oluşturması oldukça zordur. Bugün için terör örgütü büyük ölçüde dış destekli bir tehdit konumuna indirgenmiştir. Örgüt, Türkiye sınırları içinde eylem yapma ve etkinliğini artırma çabası içerisinde olmaya devam etmektedir ancak güvenlik güçlerinin etkili mücadelesi bu aşamada buna imkan vermemektedir.

 

Kürt Siyasetinin Dönüşen Yapısı

Son 21 yılda atılan adımlar neticesinde daha öncelerde “Kürt sorunu” olarak ifade edilen mesele artık yapısal bir dönüşümden geçmiştir. Kürt vatandaşların temel insani talepleri, kimlik ve tanınma ile ilgili talepleri ve demokratik katılım konusundaki istekleri büyük ölçüde karşılanmış ve mesele temelde büyük ölçüde bir terör sorununa indirgenmiştir. Coğrafi açıdan ise mesele bir Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi sorunu olmaktan çıkmıştır. Bu bölgelerdeki sorunlar çözülmeye başlamış ve terör örgütünün siyasi uzantılarının örgütlenme ve propaganda çabaları daha çok İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Mersin gibi büyük şehirlere kaymıştır. Örgüt sivil toplum ve parti çalışmaları altındaki faaliyetleri ile büyük şehirlerdeki çalışmalarına ağırlık kazandırmıştır. Bu çabalarını da meşru görünen kurumları kullanarak ve istismar ederek sürdürmeye çalışmaktadır. Artık mesele bir bölge sorunu olmaktan çıkmıştır, ancak terör propagandası ve örgütlenme çabası büyük şehirlerde devam etmektedir.

Kürt meselesi ile ilgili diğer bir yapısal dönüşüm ise ABD’nin Irak’ı işgali ve Suriye’de yaşanan iç savaş nedeni ile oluşan yeni durumdur. Irak ve Suriye’de oluşan istikrarsızlık, terör örgütü için bu ülkelerin kuzeyinde bir coğrafi örgütlenme imkanı sunmuştur. Terör Türkiye sınırları dışında Suriye’de, Irak’ta ve Avrupa’nın birçok ülkesinde örgütlenmekte ve başta ABD ve Fransa olmak üzere dış güçler tarafından desteklenmektedir. Geçen 20 yıl içerisinde terör artık büyük ölçüde bir dış sorun haline gelmiştir. Bu durum Türkiye’nin sınır ötesi terörle mücadele operasyonları üzerinde uluslararası hukuk ve uluslararası güç rekabetinde doğan bazı kısıtlamaların oluşmasına neden olmaktadır.

Terör örgütünün siyasi kanadı, sivil toplumdaki uzantıları ve terör örgütüne müzahir yerli ve yabancı entelijansiya, bölge halkının dikkatini halen örgütün Suriye ve Irak’ta başta ABD olmak üzere diğer dış aktörlerin desteği ile elde etmiş oldukları kazanımlara odaklandırmaya çalışmaktadırlar. Halbuki bu kazanım gibi görünün durum, hem son derece kırılgan hem de dış güçlerin kendi aralarındaki mücadele dengesine bağımlıdır. Bölgede güvenlik ve huzurun gelmesi ile ortaya çıkan refah ve uzlaşı ortamı, asıl takip edilmesi gereken değişim hikayesidir.

HDP-CHP selamlaşması
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin TBMM Grup Toplantısına katıldı. Sancar, toplantı çıkışında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile karşılaşarak selamlaştı.  (Raşit Aydoğan/AA, 8 Kasım 2022)

 

İdeolojik Farklılaşma Görünür Hale Geldi

21 yıllık süre sonunda yaşanan bir diğer dönüşüm ise artık Kürt toplumsal tabanının ekonomik, kültürel ve ideolojik açıdan çeşitleniyor oluşudur. Oluşturulan güvenlik ve istikrar iklimi, ekonomik gelişmenin de önünü açmıştır. Bölgede ve Türkiye’nin genelinde yaşanan büyük kalkınma ve değişim ile bölgede artık Kürt vatandaşlar arasında da sınıfsal bir tabakalaşma ve çıkarların farklılaşması süreci yaşanmaktadır. Kürt girişimciler ve yatırımcılar, artık terör örgütü tarafından tehdit edilmek ve terör örgütüne haraç vermek istememektedirler. Kamu düzeni, hukuka ve devlete olan destek artmaktadır. Daha önceki dönemlerde bölgede “mahkemeler” kuran terör örgütü, artık bölge halkı tarafından kamu düzenine tehdit olarak görülmeye başlanmıştır. Bölgedeki Kürt aileler, çocuklarının daha iyi bir eğitim almalarına, daha güvenli ve huzurlu bir hayat yaşamaya odaklanmışlardır. Terör örgütü ise daha çok yoksul ve eğitimsiz ailelerin çocuklarını kandırmaya ve kaçırmaya odaklanmaktadır. Diyarbakır Annelerinin mücadelesi bu alanda da örgütün sahasını daraltmaktadır.

Kürt siyasetinde yaşanan bir diğer değişiklik ise Kürt toplumsal tabanındaki ideolojik farklılaşmaların giderek daha fazla görünür hale gelmesidir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanı olmasının ardından HDP ile CHP arasında bir yakınlaşma süreci yaşandı. İlk olarak 2018 mahalli seçimlerinde etkisini gösteren bu iş birliği zamanla daha da kökleşti. HDP destekçileri CHP’li belediye başkanları tarafından yönetilen büyükşehir belediyelerinde istihdam sağlamış ve çeşitli idari birimlerde nüfuz alanı oluşturmuşlardır. Bu iş birliği HDP’nin 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimlerinde cumhurbaşkanı adayı çıkarmayıp Millet İttifakı’na destek olma kararları ile neticelenmiştir.

CHP-HDP ilişkisi her iki partinin tabanını da dönüştürmüş ve birbirine yakınlaştırmıştır. Ancak bu iş birliği aynı zamanda her iki partinin tabanlarında da muarızlarını üretmiştir. Kürt siyasetinin seküler, sol ve etnik milliyetçilik dili üzerinden şekillendirilmesi artık kendi içerisinde yeni alternatifleri gündeme getirmektedir. Örgütün baskı alanı ve kapasitesi azaldıkça; İslamcı, liberal ve muhafazakar yaklaşımlar, Kürt siyasi alanında daha fazla alan bulmaya çalışacaktır. Kürt siyasetinin çok sesli ve çok ideolojili hale gelmesi süreci halihazırda başlamıştır. Bu hesaplaşma, önümüzdeki dönemde ivme kazanacaktır. Cumhurbaşkanlığı sistemi ile ortaya çıkan ittifaklar sistemi, yakın zamanda Kürt siyasi aktörlerini daha da çeşitlendirecektir. Bu süreç, Kürt siyasetinin HDP ve terör örgütünün tasallutundan kurtarılmasına yardımcı olabilir. Farklı siyasi aktörler arasındaki çapraz ve kesişen ilişkiler ve ittifaklar, siyasetin dilini yumuşatacağı gibi kutuplaşmanın da önünü açacaktır. Bütün bu dönüşümler, Kürt siyasetine ve AK Parti’nin Kürt siyasetine de yeni bir soluk getirecektir. Cumhur İttifakı ve Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) arasında ulaşılan son seçim uzlaşısı, bunun önemli bir göstergesidir. Bu ilişkinin diğer başka Kürt siyasal ve toplumsal aktörleri ile genişlemesi pek muhtemeldir. Bu genişleme terör örgütü ve bu örgütün siyasi kanadının bölgedeki tahakküm alanını daraltacaktır.

 

Huzur İklimi ve Bölgede Değişen Öncelikler

Bölgede güvenliğin sağlanması ile ortaya çıkan yeni huzur iklimi, bölge halkının önceliklerini de değiştirmiştir. Başta Diyarbakır olmak üzere bölge şehirlerinde güçlü bir altyapı ve imar çalışması sürdürülmektedir. Bölgedeki eğitim, sağlık ve otoyol altyapısı hızla gelişmektedir. Nerdeyse her şehre modern bir havalimanı kazandırılmış durumdadır. Daha önceki dönemlerde merkezi bütçeden terörle mücadeleye aktarılan kaynaklar ve HDP belediyelerinin terör örgütüne aktardığı kaynaklar, artık bölge halkının hayat şartlarını iyileştirmek için harcanmaktadır. Bu çalışmalar bölge halkının dışarıya göçünü azalttığı gibi bu şehirleri yeniden çekim merkezleri haline getirmiştir. Diyarbakır, Van, Urfa, Mardin gibi şehirler yerli ve yabancı turistler için bir çekim merkezi haline gelmiştir. Hakkari, Siirt, Şırnak ve Batman gibi şehirler de hızla kabuk değiştirmektedir. İstikrar ikliminin kalıcı olmasının anlaşılması ile bölgeye yönelik yeni büyük yatırımların gelişi de hızlanacaktır. Bu konuda devletin almış olduğu inisiyatifi, özel sektör de devam ettirecektir.

Bu değişim bölge halkı tarafından takdir ediliyor olmasına karşın, terör örgütü ve örgütün siyasi ve sivil toplum uzantıları halen bu değişimin kendi mücadeleleri ile olduğu söylemini yaymaktadırlar. Bu propagandanın da kısmi bir karşılık bulduğu tespitini yapmak durumundayız. Bölgede terör örgütü ve uzantılarının propagandası halen oldukça etkili durumdadır.

Terör örgütü üyeleri artık istedikleri gibi esnafı, iş adamlarını ve bölge halkını haraca bağlayamamaktadır. Bölge şehirlerinde, caddelerinde yürüyen vatandaşlar, bir takım karanlık güçlerin gölgesi altında tedirgin değildirler. Kırsalda kalmış olan ve sayıları artık onlarla ifade edilen teröristler, İHA ve SİHA’ların da etkisi ile kafalarını çıkaramamaktadırlar. Merkezi bütçeden daha önceki dönemlerde güvenlik ve terörle mücadele için aktarılan paranın bir kısmı artık bölge halkının refahını artırarak yeni altyapı ve girişim alanlarına aktarılmaktadır. Bölgede eğitim alanında çok önemli adımlar atılmaktadır. Her şehire en az bir üniversite kazandırılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı ve özel eğitim kurumlarının yatırımları ile bölge, eğitim konusundaki makus talihini kırmaya çalışmaktadır. Bütün bu gelişmeler, bölge halkının da önceliklerini değiştirmiştir.

Kırk yılı aşkın süredir devam etmekte olan “Kürt sorununu” bitirecek olan Kürt vatandaşların kendileri olacaktır. Ancak bu sefer kurtulmaları gereken boyunduruk, daha öncelerde ifade ettikleri gibi devlet baskısı değil, terör örgütü ve uzantılarının baskısı ile emperyalist aktörlerdir. Bu sınama daha öncekilerden çok daha farklı bir sınama olacaktır, zira artık devlet bu mücadeleyi yapabilecekleri bir güvenlik iklimi oluşturmuş ve demokratik mücadelenin yapılabileceği bir ortamı olgunlaştırmıştır. Bu iklimi bozmak ve yeniden kaosa sürüklemek, en çok bölge halkının aleyhine olacaktır. Son çırpınışlarını veren terör baronları, eğer varlıklarını sürdürebilirlerse, ilk olarak istedikleri desteği bulamadıkları Kürt vatandaşlardan hesap sormaya başlayacaklardır. Bölge halkı evlatlarını dağa, servetlerini ve gelirlerini terör baronlarına ve oylarını terör örgütünün uzantılarına vermek ile kendileri açısından güvenlik, huzur ve refahın oluşması arasında bir tercih yapacaklardır.

Terör örgütünün siyasi uzantıları, Çözüm Süreci ile ortaya çıkan Türkiyelileşme fırsatını elinin tersi ile itmiş ve Kürt sorununu yeniden bir türbülansa sokmuştur. Bu tavır, terör örgütü ve örgütünün dizginlerini elinde tutan dış destekçilerin kararı idi. Kürt siyasetinin yeniden Türkiyelileşmesi için Cumhur İttifakı’nın oluşturduğu denklemin terör örgütü çizgindeki siyasi aktörler üzerinde gerçekçi bir siyasi baskı ve alternatif oluşturmasıdır. 14 Mayıs seçimlerine giderken bu doğrultuda adımlar atılmaktadır ancak HÜDA PAR haricindeki Kürt siyasi aktörlerin de terör örgütünün tasallutundan kurtularak alternatif bir siyasi tahayyüle destek vermeleri gerekmektedir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası