Kriter > Dosya > Dosya / CHP İttifakının Bileşenleri |

Kürtlerin CHP Hafızası


İsmet İnönü’nün 1935’te doğuya gerçekleştirdiği seyahatlerin akabinde yayımladığı rapor hakim söylemi belirlemiştir. İnönü bir yandan doğu ve güneydoğu illerinin sınırlarının yeniden çizilmesi gerektiğini ifade ederken diğer yandan da nüfus mühendisliği yapmıştır.

Kürtlerin CHP Hafızası

31 Mart yerel seçimlerine yaklaşılmasıyla partiler siyasi alanda çeşitli iş birlikleri yaparak seçmenlerin desteğini almak için çabalıyor. Bu doğrultuda partiler kampanya sürecinde seçmen tabanlarını genişletecek siyasi söylem üretmeye odaklanıyor. AK Parti diğer partilere kıyasla bu söylemi üretme ve farklı seçmen kitlelerinin desteğini almakta daha başarılı olsa da diğer partiler de bu yönde çeşitli çalışmalar yapıyor. Seçimlere İYİ Parti ile iş birliği yaparak katılacak CHP de tıpkı önceki seçimlerde olduğu gibi seçim stratejisini Kürt oylarını alma üzerine kuruyor. Fakat bu noktada Kürtler nezdinde CHP’nin sahip olduğu olumsuz algının bu çabaları başarısız kılacağı anlaşılıyor. 24 Haziran seçimlerinde doğu ve güneydoğu bölgelerinde neredeyse hiç milletvekili çıkaramayarak AK Parti, HDP ve MHP’den sonra dördüncü parti olan CHP’nin yine benzer bir sonuçla karşılaşacağı bekleniyor.

 

Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Kürtler

Kürtlerin CHP’ye yönelik olumsuz tutumunu anlamak için biraz geriye gitmek ve Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Kürtlere yönelik hakim bakış açısını incelemek gerekmektedir. Zira Kürtlerin CHP hafızasının oluşmasında partinin Kürtlere yönelik yaklaşımını belirleyen kırılma noktaları hayati öneme sahiptir. Atatürk’ün 1923’te Ahmet Emin Yalman’a verdiği bir mülakatta söylediği şu sözler Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Kürtlere yönelik bakış açısını net bir biçimde ortaya koymaktadır: “Kürt sorunu, bizim yani Kürtlerin çıkarları için kesinlikle söz konusu olmaz. Çünkü bizim ulusal sınırlarımız içinde Kürt ögeleri öylesine yerleşmişler ki, pek sınırlı yerlerde yoğun olarak yaşarlar. Bu yoğunluklarını kaybede kaybede ve Türklerin içine gire gire öyle bir sınır oluşmuş ki, Kürtlük adına bir sınır çizmek istesek, Türkiye’yi mahvetmek gerekir.” Bu ifadelerden Atatürk’ün Türkleri ve Kürtleri birbirlerinden ayrılamayacak iki unsur olarak gördüğü anlaşılmaktadır.

Fakat Cumhuriyet’in kuruluş döneminde hakim olan bu bakış açısı çok uzun süre devam etmedi. Gerek Erken Cumhuriyet Dönemi’ndeki kırılma gerekse CHP’nin Kürtlere yönelik algısındaki farklılaşmanın temel sebebi 1923-1938 arasında yaşanan on yedi Kürt isyanı oldu. Özellikle 1925’teki Şeyh Said İsyanı yalnızca CHP’nin değil devletin de Kürt hafızasının oluşmasında önemli bir rol oynadı. Şeyh Said İsyanı sonrasında İsmet İnönü’nün başbakanlığa geçişi ve aynı yıl içerisinde Şark Islahat Planı Kararnamesi’nin yayımlanmasıyla CHP’nin Kürtlere yaklaşımı güvenlikçi politikalar etrafında şekillenmeye başladı.

 

CHP’nin Kürt Hafızası: Kürt Raporları

Kürtlerin CHP’ye yönelik hala süregelen mesafeli duruşunun arkasında güvenlikçi söylem ve bu bakış açısıyla oluşturulan politikalar etkili oldu. Bu bağlamda CHP yönetimi tarafından Tek Parti Dönemi’nde doğu illerinin ıslahını ve Kürtlere yönelik politikaların esasını kapsayan yaklaşık on dört rapor yayımlandı. Abdulhalik Renda Raporu (1925), Şükrü Kaya Raporu (1931) ve İsmet İnönü Raporu (1935) en çok gündeme gelen raporlar olurken bu raporlarda güvenlikçi bakışa paralel bir şekilde reform önerileri yer aldı. Bu raporların ortak noktası toplumda “Kürtleşme” ve Kürtlerin ayaklanmasına yönelik bir kaygı duyulması ve Kürtlerin Türk toplumuna adaptasyonu amacıyla çeşitli önerilerin getirilmesiydi.

İsmet İnönü’nün 1935’te doğu ve güneydoğu illerine gerçekleştirdiği kapsamlı seyahatlerin akabinde yayımladığı rapor hakim söylemin oluşmasında belirleyici oldu. İnönü bu raporda bir yandan doğu ve güneydoğu illerinin sınırlarının yeniden çizilmesi gerektiğini ifade ederken diğer yandan da bir nüfus mühendisliği yapıyordu. Örneğin İnönü’ye göre Diyarbakır her açıdan bir “Türklük merkezi” olmaya elverişliydi. İnönü bu husustaki önerisini “Diyarbakır, kuvvetli bir Türklük merkezi olmak için tedbirlerimizi kolaylıkla işletebileceğimiz bir olgunluktadır” sözleriyle dile getiriyordu.

Erken Cumhuriyet Dönemi’nde hazırlanan raporların yalnızca bilgilendirici bir vasfa sahip olmayıp bu raporlar aracılığıyla politikaların geliştirildiği ve uygulandığı akılda bulundurulmalıdır. Örneğin 1934’te çıkan ve Kürtlerin Türk toplumuna adapte olması amacıyla çeşitli düzenlemeler getiren İskan Kanunu o döneme değin hazırlanan raporlarda dile getirilen önerilerin bir yansımasıydı. Yine İsmet İnönü’nün raporunda önerildiği şekilde 1935’in sonunda “Tunceli Vilayeti’nin İdaresi Hakkında Kanun” çıkarılarak Dersim’in adı Tunceli oldu ve bu bölgede oluşturulan Dördüncü Umumi Müfettişliğinin başına bir askeri vali atandı.

 

Kürtlerin CHP Hafızası: Dersim Olayları

Kürtlerin CHP hafızasını oluşturan bir diğer dönüm noktası da 1937’de Dersim’de (şimdiki adıyla Tunceli) yaşanan olaylar oldu. Dördüncü Umumi Müfettişliğin kurulmasının ardından bölgede giderek artan gerginlik 1937’de zirveye çıktı. Bölgedeki Kürt aşiretlerinin ayaklanması sonucu başlayan isyan sert bir biçimde bastırıldı. Fakat bu süreçte kadın ve çocukların da içerisinde bulunduğu pek çok sivil hayatını kaybetti. Sivil kayıplarının çok yüksek olmasında bölgenin tamamının havadan bombalanması etkili oldu. Mustafa Kemal’in manevi kızı ve Türkiye’nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen de hava operasyonlarında yer almıştı. Sabiha Gökçen’in Dersim olaylarıyla ilgili olarak verdiği bir röportajda söylediği “Canlı ne görürseniz ateş edin emrini almıştık. Asilerin gıdası olan keçileri dahi ateşe tutuyorduk” sözleri ilerleyen yıllarda büyük tepki toplarken bölgede yaşanan olaylar yalnızca Kürtlerin değil Alevilerin de hafızasında CHP’ye yönelik büyük bir kırılma yarattı. Dolayısıyla 1937’de yaşananlar CHP’nin Kürtler nezdindeki itibarını geri döndürülemez biçimde sarstı.

Kürtler nezdinde CHP’nin itibarının sarsılmasının nedeni yalnızca 1937’de Dersim’de yaşanan olaylar değildi. Bu olayların CHP tarafından görmezden gelinmesi ve üzerinin örtülmeye çalışılması daha büyük bir kırılma yarattı. CHP’nin tavrı devletin bu durumla uzun süre yüzleşememesine neden oldu. Cumhuriyet tarihinde Dersim’de yaşananlarla ilgili ilk yüzleşme ise AK Parti iktidarı döneminde yaşandı. 2011’de Erdoğan CHP’ye geçmişiyle yüzleşme çağrısında bulundu.

24 Haziran seçimleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi

 

24 Haziran seçimleri, Doğu Anadolu Bölgesi

 

Çok Partili Hayata Geçiş ve Kürtler

Kürtlerin CHP’ye yönelik hafızasındaki kırılmalar çok partili hayata geçişle somut bir biçimde görüldü. 1946’da ilk kez seçimlere katılan ve 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti (DP) gerek Kürtler gerekse Aleviler için bir umut kaynağıydı. 1954 ve 1957’deki seçimlerde DP Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde CHP karşısında çoğunluğu ele geçirerek açık ara farkla birinci parti oldu. Ayrıca DP’nin Alevilere yönelik olumlu yaklaşımı Alevilerin desteğini de almasını sağladı.

Tam bu noktada Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş ilk askeri darbe olan 1960 Darbesi Türk siyasal hayatında yeni kırılmalar yarattı. 1960’ların sonlarına doğru Türkiye’de başlayan sağ-sol çatışması Kürt ve Alevi toplumlarının bir bölümünde radikalleşmeye de yol açtı. Bu radikalleşme 1980’de gerçekleşen bir diğer askeri darbe, 1978’de kurulan PKK’nın silahlı bir terör örgütüne evrilmesiyle sonuçlandı. PKK’nın 1984’ten itibaren silahlı terör eylemleri gerçekleştirmesi ise Kürt meselesini de farklı bir boyuta taşıdı.

1980 Darbesi’nden sonra halihazırdaki tüm siyasi partiler kapatılınca CHP’nin yerini SODEP ile Halkçı Parti’nin birleşmesi sonucu kurulan SHP aldı. SHP, CHP’nin Kürtler nezdindeki olumsuz algısını kırmak için pek çok Kürt siyasetçiye de partide yer verdi. Hatta bu konudaki adımlarını öteye taşıyarak Deniz Baykal’ın başkanlığında bir kurula Kürt sorunuyla ilgili bir rapor hazırlattı. “SHP’nin Doğu ve Güneydoğu Sorunlarına Bakış ve Çözüm Önerileri” başlıklı raporda Kürt sorunu demokratikleşme sorunu çerçevesinde ele alınırken ana dil kullanımıyla ilgili düzenlemeler başta olmak üzere pek çok hususta yasal değişiklik gerektiği vurgulandı. SHP daha sonrasında 1991 seçimlerinde HEP ile ittifak yaparak Kürt oylarını hedeflediğini açıkça ortaya koydu.

Gerek SHP gerekse akabinde siyasi hayata geri dönen CHP döneminde Kürtlerin desteğini almaya yönelik adımlar atılmaya devam edildi. Fakat CHP Kürtler nezdinde sahip olduğu olumsuz algıyı kıramadı. AK Parti’nin kurulmasının ardından da Kürtlerin esas partisi AK Parti oldu. AK Parti uzun yıllar içerisinde girdiği seçimlerin neredeyse tamamında doğu ve güneydoğuda birinci parti oldu. CHP ise bölge genelinde neredeyse hiç milletvekili çıkaramadı.

CHP Kürtler nezdindeki itibarını düzeltemese de özellikle son beş yılda parti içerisindeki sol gruplar radikal Kürt siyasetiyle karşılıklı iş birliğine gitti. Bu iş birliğinin bir parçası olarak HDP bazı seçim bölgelerinde CHP adaylarını örtük bir biçimde destekledi. Son olarak bu iş birliği kapsamında 31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara ve İzmir’in de dahil olduğu on bir ilde aday çıkarmayarak CHP’ye desteğini aleni biçimde ortaya koydu. Tam bu noktada HDP ile CHP arasındaki bu iş birliğinin CHP’nin Kürt oylarını kazanmasında ne kadar etkili olacağı sorusu gündeme geldi. Bu soruya verilen ağırlıklı yanıt CHP’nin bu seçimlerde de Kürtler nezdindeki olumsuz algıyı kırmasının zor olduğu yönündeydi. Bu sebeple 24 Haziran seçimlerinde Kürt nüfusunun yoğun olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde AK Parti, HDP ve MHP’den sonra dördüncü parti olarak çok düşük bir oy oranı elde eden CHP’nin 31 Mart seçimlerinde de benzer bir sonuç elde etmesi bekleniyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası