Kriter > Dış Politika |

Türkiye’de Afrika Algısı


Türk Hava Yolları, 39 ülkeye yaptığı uçuşla Türkiye’yi doğrudan kıtaya bağlıyor. Yunus Emre Enstitüsü kültür merkezleri, kültürel iş birliği ve Türkçe eğitimi gibi farklı konularda çalışmalar yürütüyor. Anadolu Ajansı ise son yıllardaki açılımıyla Afrika ile Türkiye arasındaki bağlantının önemli bir ayağını oluşturuyor. Afrikalı öğrencilere sağlanan burslardan binlerce öğrenci faydalandı ve Türkiye’de eğitim aldı.

Türkiye de Afrika Algısı
(TİKA/AA, 12 Mayıs 2021)

Türkiye için Afrika aslında çok yakından biliniyor gibi görünse de son zamanlarda “Afrika” söylemi ve algısı ile ilgili yaşanan tartışmalar, bu kıtaya yönelik bakış açısını yeniden gündeme getirdi. Afrika ya da Afrikalılara yönelik Türkiye'deki "duygusal", "romantik" ve belki de "acıma" odaklı bakış açılarının yanı sıra son zamanlarda bazı çevrelerce "Afrika için farkındalık oluşturalım derken Afrika'yı tüketiyor muyuz?", "Avrupa, Afrika’yı köleleştirmişti, biz de dilencileştiriyor muyuz?", “Afrika'yı yeterince tanıyor muyuz?" gibi soruların sorulmasına neden oluyor.

 

Pratik Tecrübelerden Teorik Tartışmaya Afrika'ya Bakışımız

Yaklaşık bir sene önce Afrika Araştırmacıları Derneği (AFAM) için kaleme aldığımız "Afrika’ya İnsani Yardım ve Yardımda Üslup Meselesi" başlıklı yazıda, Türk Sivil Toplum Kuruluşları (STK) tarafından Nijerya’da yürütülen insani yardımları dikkate alarak, Türkiye’de Afrika ile ilgili tek taraflı söylemin oluşmasındaki nedenleri ve sonuçlarını ele almıştık. Bu yazıdaki amacımız ise saha gözlemleri ve insani yardım gönüllüleriyle yaptığımız istişareler bağlamında, bu konuyu teorik çerçevede "Afrika'yı duygusal olarak sömürüyor muyuz?" ya da "Afrika'ya romantik mi bakıyoruz?" sorularını tartışmaya açmaktır. Bu soruların cevabı hem devlet kurumları hem de sivil toplum için önem arz ediyor, nitekim bir bölgeye yönelik atılan pratik adımlar, teorik bir zemin üzerine oturtulmadığı ve gerçekçi bir şekilde tanımlanmadığı müddetçe doğru bir şekilde ilerleyemeyeceği herkesin malumu...

Afrika kıtasının coğrafya, tarih ve toplum olarak Türkiye'deki halk nezdinde önemli bir yeri bulunuyor. Mevzu bahis Afrika olduğunda, Anadolu insanının “duygusal” yanı ön plana çıkıyor; bu nedenledir ki Afrikalılara yönelik geçmişten beri Türkiye'de olumlu bir bakış bulunuyor ve bu kıtanın insanları, Anadolu'da dikkate değer bir misafirperverlikle karşılanıyor. Diğer taraftan Türkiye mezunu Afrikalı öğrenciler ya da Türklerle temas kuran Afrikalılar nezdinde ise Anadolu insanı yardımseverliği, hoşgörüsü ve misafirperverliği ile tanınıyor.

Devlet kurumları ve kıtada faaliyet gösteren STK’ların yardımları, gönül köprüsü kurmakta hayli mesafe kat etse de sivil toplum dışındaki kurum ve kuruluşların kıtaya geç gelişi, akademi ve medyanın kıtaya ilgisinin kısıtlı olması, Afrika’ya yeni gelen bazı dernek ve şahısların zaman zaman yardımları ulaştırmada takındığı tavır, Afrika ile ilgili algıyı olumsuz etkileyebiliyor; temelde iyi niyetle yapılan ama üslup açısından sorunlu bir temele oturan yardımları gölgeleyebiliyor ve rencide edici olarak anlaşılabiliyor. Diğer taraftan kıtadaki sorunlardan bahsetmekten kaçınarak, kıtaya dair salt pembe tablolar gösterme gayreti de "romantik Afrika" algısının oluşmasına zemin hazırlayabiliyor ve kıta insanının Türkiye’ye olan bakışını olumsuz etkileyebiliyor. Nitekim son yıllarda Türkiye mezunu Afrikalı öğrenciler, bu söylemden duyulan rahatsızlığın yeniden gündeme getirilmesinde önemli bir etken oldu.

 

Türkiye'nin Afrika'daki Köprüleri: STK'lar ve Resmi/Yarı-Resmi Kurumlar

Türkiye'nin Afrika'ya olan ilgisi genel olarak STK'lar ve devlet kurumları olmak üzere iki ana hat üzerinden ilerliyor. STK'ların insani yardım çalışmalarıyla başlayan temasları kıta insanıyla kurulan ilişkide önemli bir adımı teşkil ederken, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Yunus Emre Enstitüsü (YEE), Türkiye Maarif Vakfı (TMV), Kızılay ve Anadolu Ajansı (AA) gibi kurumların kıtaya gelişiyle Afrika, Türkiye'de daha bilinir hale geldi. Devlet kurumları ve kıtada faaliyet gösteren STK’ların yıllara dayanan tecrübeleri ve yardımlar, bu kıtayla gönül köprüsü kurmada önemli bir konumda bulunuyor.

STK'ların Afrika'da yıllara dayanan saha tecrübesi özellikle Sudan, Nijerya, Burkina Faso ve Gana gibi bazı ülkelerde insani yardım çalışmalarını, kalkınma ve eğitim alanlarında iş birliğine çevirmiş durumda. Özellikle Nijerya'daki Türkiye merkezli STK temsilcilerinin bölge insanını gerçekçi bir şekilde tahlil ettiği ve insani yardımın yanında kalkınma, eğitim ve mesleki eğitim odaklı çalışmalar yürüttükleri gözleniyor.

1998’deki “Afrika Eylem Planı”, 2005’teki “Afrika Yılı” ve 2008’deki “Türkiye-Afrika Ortaklığı Zirvesi” ile Afrika’ya yönelik politikalarını önemli oranda değiştiren Türkiye, kurumlarıyla Afrika’nın birçok noktasında kıta insanı ile temas kuruyor. 2002’de kıtada sadece 12 büyükelçiliğimiz bulunurken, bugün 50’ye yakın devletin bulunduğu kıtada, bu rakam 43’e yükseldi. TİKA, Afrika’da 23 ofisiyle eğitim ve kalkınma başta olmak üzere birçok alanda kıta insanının faydası için farklı alanlarda projeler yürütürken Türk Hava Yolları (THY) ise 39 ülkeye yaptığı uçuşla Türkiye’yi doğrudan kıtaya bağlıyor. YEE merkezleri, kültürel iş birliği ve Türkçe eğitimi gibi farklı konularda çalışmalar yürütüyor. AA ise son yıllardaki açılımıyla Afrika ile Türkiye arasındaki bağlantının önemli bir ayağını oluşturuyor. Afrikalı öğrencilere sağlanan burslardan binlerce öğrenci faydalandı ve Türkiye’de eğitim aldı. Burslar haricinde Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) bünyesinde verilen mesleki eğitim, akademik ve bilimsel iş birliği, kültürel çalışmalar da kıtayla kurulan ilişkilere katkı sağlıyor.

Amasya Üniversitesinde öğrenim gören Türk Kızılay gönüllüsü Afrikalı öğrenciler
Amasya Üniversitesinde öğrenim gören Türk Kızılay gönüllüsü Afrikalı öğrenciler, Kovid-19 önlemleri kapsamında okulların tatil edilmesinin ardından memleketlerine gitmek yerine kentte kalarak ihtiyaç sahiplerine yardımların dağıtımında görev aldı. (Enes Sansar/AA, 16 Haziran 2020)

 

“İdealist Gönüllü” Ruh, “Gerçekçi" Analizlerle Tamamlanmalı

Sahadaki sivil toplum tecrübesi; diplomat, kurum temsilcisi, iş insanı, basın mensubu ya da araştırmacılara birçok alanda yol gösteriyor. STK'lar insani yardım alanında önemli adımlar atmasına rağmen devlet kurumları ve medya organlarının kıtaya geç girmesi, akademik iş birliklerinin de kısıtlı ve Afrikalılar lehine tek taraflı yürütülmesi kıtanın tahlilinde daha çok "duygusal" ve "romantik" bakış açısının zeminini hazırladı. Nitekim Türkiye'deki üniversitelerin Güney Afrika, Etiyopya ve Sudan'ı çıkardığımızda çok fazla bir üniversiteyle iş birliği bulunmuyor ve mevzu bahis ülkeler haricinde akademik olarak öğrenci ya da araştırmacılar Nijerya, Uganda, Ruanda gibi birçok Afrika ülkesinde yaşamıyor. Bu nedenle STK'ların idealist insani yardım kolunu, devlet kurumları, basın ve akademik kurumların realist bakış açısıyla dolduramadığı görülüyor.

Her ne kadar son yıllarda değişse de Afrika ile ilgili çekilen belgesellerin bu kıtayı açlık, imkansızlık ve kuraklık gibi kavramlar üzerinden olumsuz ve tek taraflı tanıtması; Afrika’ya giden yardım gönüllülerinin yaşadıkları kısa süreli deneyimlerle birlikte bu sırada çekilen "tek taraflı" görseller ve son olarak da Afrika ile ilgili haberlerin yakın zamana kadar Batı merkezli uluslararası basın kuruluşlarından takip edilmesinin Afrika'ya yönelik yanlış algının oluşmasında önemli bir payı bulunuyor. Bununla birlikte Türkiye’nin büyükelçilikler ve devlet kurumlarıyla kıtaya geç gelişi de Afrika ile ilgili doğru bilginin aktarılmasına engel oldu. Mesela 50'den fazla ülkeye sahip Afrika kıtasının tanıtılmasında en önemli paya sahip basın-yayın organlarından Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) ve AA 2010'lardan itibaren bu kıtada faaliyet göstermeye başladı. Britanya Yayın Kuruluşu (BBC), Fransız Basın Ajansı (AFP) ve Reuters gibi medya organlarına bakıldığında Türk medyasının kıtaya çok geç geldiği değerlendirmesi yapılıyor.

Türkiye'nin insani yardım örneği aslında başka bir yerde örneği olmayan duygu ve ruhu barındırıyor ve kimi çevrelerce "Türk tipi yardım modeli" olarak tanımlanıyor. Diğer taraftan Afrika'daki insani yardım, saldırı ve kıtlık haberlerinin de Türkiye kamuoyunda çok rağbet gördüğü gerçeğini de unutmamak gerekiyor. Bu durum aslında Anadolu insanı nezdinde kıtaya bakışta nasıl görülmek istendiğini de ortaya koyuyor. Bir topluma yönelik aşırı merhamet ve acıma duygusu, insanı üstten bakmaya itebilir ve muhatap olunan kişi ya da kişileri bir insan olarak değil de bir madde olarak konumlandırmasına neden olabilir. Bu durum sahada çekilen çocuk ve daha da ötesi kadın fotoğraflarında "mahremiyet" sınırının aşılması hususunun göz ardı edilmesine yol açabilir. Yardım çalışmalarının tanıtımı ve kamuoyuyla paylaşılması önemli bir husustur ancak bu çalışmaları yaparken küçümseyici ve rencide edici söylemlerden uzak durulmalıdır.

İnsani yardım için kıtaya gelen gönüllülerin toplumun her kesimini gözlemlemeleri, bulundukları mekanların tarihi geçmişini, ilmi ve sanatsal çalışmaları ile güncel durumunu incelemeleri sahadan doğru bilginin aktarılmasında önemli bir husus. Bununla birlikte gönüllülerin, kısa süreliğine geldiği bir Afrika ülkesini sıkıntılarını unutma, rahatlama ya da adeta "günah çıkarma" yeri olarak görmesi çeşitli çevrelerce eleştirilirken gerçekçi bir bakışla insani yardım görevini yapması ve sahayı doğru analiz etmesi gerektiğinin altı çiziliyor. Tam da bu noktada Afrika insanı için "güler yüzlü" ya da "kanaatkar" gibi tanımlamalar yapılırken bu durumun bir şey veren değil de talep eden bir konumda da yaşanıp yaşanmadığı sorusu kıta insanıyla temas kuranlar için önemli bir husus olarak masada duruyor.

Yardımlaşmak Anadolu insanının en önemli özelliklerinden biri olsa da bu noktada Türkiye olarak sivil toplum ve kurumlar aracılığıyla yapılan yardımların sınırlı olduğunu da dikkate almak ve yapılan yardımların tanıtılması noktasında da mütevazi olunması gerektiğini gözden kaçırmamak gerekir.

Tarihi kayıtlara bakıldığında Avrupa için Afrika kıtası önce Amerika'daki tarım arazilerinde çalıştırılmak için insan kaynağı (köle), 19. asırdaki Sanayi Devrimi sonrası ise fabrikalar için hammadde kaynağı olarak değerlendirildi. Geçmişteki "sert" ve "katı" sömürgecilik anlayışının yerini bugün yeni tip sömürge modelleri aldı. Fransız sömürgesi ülkelerinin bir kısmı hariç tutulduğunda geçmişte İngiliz sömürgesi ülkelerin vatandaşları başta dikkate değer oranda Afrikalı için Avrupa ya da Batı bir "düşman" olarak görülmüyor ve "sömürge" geçmişi unutuluyor. Buna karşın Türkiye'deki Afrika algısı ise "Avrupa karşıtlığı" üzerine dayanıyor ve "sömürge" kavramı üzerinden değerlendiriliyor. Türkiye'deki Afrika okumalarında kabaca "Avrupa ülkeleri Afrika'yı sömürdü" nazarıyla bakılıyor. Bu durum Afrika'ya yönelik yanlış değerlendirmeler yapılmasına neden oluyor. Bugün Afrikalıların Avrupalılar (Batı) ile ilişkilerini doğru tanımlamak, bu kıtaya bakışımızı da doğru temellere oturtabilir.

 

En Önemli Görev Medya ve Akademiye Düşüyor

Afrika'ya yönelik bakışın değişmesinde en önemli görev medya ve akademiye düşüyor. Haberlerin niteliği ve niceliğinin doğru belirlenmesi en önemli hususlardan biri. Mesela insani yardım sırasında şeker verilen bir çocuğun mutluluğu tarif edilemez ve hatta o çocuk büyüdüğünde dahi Türkiye'yi ve gönüllüleri iyi bir şekilde hatırlayabilir. Burada çocuk mutluluğuna dair çekilen bir fotoğraf karesi çok önemli ancak bunun afişe edilmesindeki nicelik, mevcut durumu bize yanlış gösterebilir. Nijerya örneğinde olduğu gibi insani yardım haberleri, STK temsilcileriyle yapılan istişareler neticesinde belli bir düzenleme ve bakış açısına göre verilebilir; daha çok eğitim ve kalkınma alanındaki haberlere öncelik tanınabilir. Öte yandan özellikle akademik çevrelerce kıtadaki sorunlardan bahsetmekten kaçınarak kıtaya dair sadece olumlu tablolar çizilmesi doğru analizlerin yazılmasını engelleyebilir.

Türkiye'de insani yardım çalışmaları, tek taraflı yardımlardan ziyade kalkınma, eğitim iş birliği, çocukların korunması, sağlık desteği ve hatta tarihi eserlerin korunması gibi konularla çeşitlendirilebilir. Bu hususun bazı STK'larca dikkate alındığı görünse de başta Anadolu toplumu nezdinde insani yardımda henüz tam anlamıyla bu algının oturtulamadığı görülüyor. Diğer taraftan insani yardım, tarihi bağların ortaya çıkarılması için de kullanılabilir. Nitekim birçok Müslüman Afrikalı için İstanbul "hilafetin merkezi", Türkiye ise "Osmanlı Devleti'nin bakiyesi" olarak görülüyor. Ancak burada muhatap olunan Afrikalıların kurulan ilişkilere genellikle “çıkar ilişkisi” üzerinden baktığını da göz ardı etmemek gerekiyor.

Devlet-STK koordinasyonu her şeyin başında geliyor. Sahada devlet kurumları arasındaki, STK'lar arasındaki ve devlet kurumlarıyla STK'lar arasındaki üç ayaklı koordinasyon ve iş birliğinin bazı ülkeler haricinde çok fazla sağlanamadığı eleştirileri yapılıyor. Dış temsilciliklerin, sahadaki STK'lar ile koordinasyonu sağlamada güçlük yaşadığı belirtilirken her STK'nın da kendi ajandasının bulunması bu iş birliğini zorlaştırıyor. Bu noktada, devlet mekanizmasıyla sivil toplum arasında karşılıklı güven ve iş birliğine dayalı koordinasyonun sağlanması, insani yardımın niteliği açısından önemli bir nokta olarak karşımızda duruyor.

Türkiye olarak Afrika'da daha çok STK üzerinden köprü kuruldu ve son yıllarda büyükelçilikler ve devlet kurumları etkinliğini artırmaya başladı. Akademik alanda birkaç Afrika ülkesi haricinde çok fazla ilerleme kaydedilemedi. Medya ise 2010'lardan sonra kısıtlı bir şekilde etkisini göstermeye başladı. Türkiye'deki "romantik" ya da "duygusal" Afrika algısının oluşmasının en önemli nedenlerin başında bunlar geliyor. Afrika'dan binlerce burslu öğrenci Türkiye'ye davet edildiği gibi Afrika ülkelerine de burslu öğrenci gönderilmesi doğru bilginin sağlanması anlamında önemli bir yapı taşını oluşturuyor. Öte yandan büyükelçilikler haricinde devlet kurum ve kuruluşların saha deneyimleri, raporlamaları ve temasları güncel ve doğru bilgi için önemli köprüler olarak bulunuyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası