Aylardan Şubat’a gelirken yeniden yitirdiğimiz canlar ve yaşanan acılar için hüzünleniyoruz. 6 Şubat 2023 günü yaşanan Kahramanmaraş depremleri, yıllar geçse de unutulmayacak acıları ülkemizin can damarlarına nakşetti. Yitirdiğimiz on binlerce insanımız, parçalanan hayatlar ve yaşanan büyük maddi kayıp, dünyada eşine az rastlanır bir afet olarak hafızalarımıza kazındı. 6 Şubat sabah 04:17'de 7.7 büyüklüğünde ve saat 13:24'te 7.6 büyüklüğünde iki büyük deprem, Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana geldi. Asrın felaketi tanımlaması bile bu büyük acıları tarif etmeye yetmiyor belki. Çünkü ülke olarak gerçekten büyük bir sınav verdik.
Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa ve Elazığ olmak üzere hem coğrafi hem nüfus olarak büyük, 11 ili kapsayan milyonlarca insanımızın yaşadığı çok geniş bir coğrafyada gerçekleşen bu afette yüzbinlerce ev ve iş yeri yıkıldı, afetin boyutları ise günler geçtikçe ancak anlaşılabildi.
Bütünleşik Afet Yönetimi
Afetler, tanımları itibariyle farklı faktörlerin etkisi altında ortaya çıkan, can ve mal kayıplarına yol açan; sosyal, ekonomik, teknik, çevresel, kültürel, idari ve siyasal boyutları olan olağanüstü durumlardır. Dolayısıyla afetlerin çok boyutlu yapısı, Kahramanmaraş depremleri sonrası geniş bir ihtiyaçlar silsilesini doğurmuştur. Bu açıdan bütünleşik afet yönetiminin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Türkiye, 2009’da 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunu ile AFAD'ın kurulması sonrasında afet yönetimi açısından bir anlayış dönüşümü yaşamış, “Bütünleşik Afet Yönetim Sistemi”ne geçiş yapmıştır. Yeni modelle birlikte kriz yönetiminden risk yönetimine doğru bir geçiş öngörülmüştür. Çünkü Türkiye, afetler bakımından oldukça zorlu bir coğrafyada bulunmakta, Küresel Risk Endeksine göre afetler açısından çok yüksek risk grubunda yer almaktadır.
Dolayısıyla afetler, Türkiye için yadsınamaz bir gerçekliktir. Afetlerin önlenmesi mümkün olmasa da meydana gelen afetlerin asgari zararla atlatılması bir zarurettir. Afetler açısından risk ve kriz yönetimi olmak üzere iki ana eksen bulunmaktadır. Afet öncesi süreçlerde risk yönetimi, afetin gerçekleşmesi ve sonrasında ise kriz yönetimi paradigmaları geçerlidir. Bu iki yaklaşımı birbiriyle entegre ve bütüncül olarak uygulamak, bütünleşik afet yönetiminin de ana fikridir. İki ana eksen üzerinden dört adımda bütünleşik afet yönetim sürecini tanımlamak mümkündür. Tablo 1’de afet yönetim süreçlerinde öne çıkan uygulamalar belirtilmiştir.
Afetler öncesinde risklerin belirlenmesi ve azaltma çabaları ve bu çabalara bağlı hazırlıklar öne çıkarken; afet anından itibaren etkilenen taraflara hızlı ulaşım ve oluşan olumsuzlukların giderilmesi faaliyetleri önem kazanmaktadır. Doğal afetleri, mutlak şekilde öngörmek ve kontrol etmek mümkün değildir. Ancak risk yönetimi temelli bir yaklaşımla ortaya çıkabilecek zararları asgarileştirmek mümkündür.
Büyük Afetin Değerlendirmesi
6 Şubat depremlerine bütünleşik afet yönetimi açısından bakıldığında ulusal ve yerel afet müdahale planları hazırlanmıştır. AYDES gibi projelerle merkezi düzeyde risk ve müdahale planlamaları yapılmıştır. 6 Şubat depremleri sonrasında ise önceki afet deneyimlerinden de hareketle, hızlı bir müdahale ve mücadele süreci başlatılmıştır. Afet yönetimi açısından içinde müdahale aşamasıyla bağlantılı olarak hızlı bir refleks gösterilmiştir. Ülke; merkezi yönetimi, yerel yönetimleri, sivil toplum kuruluşları, gönüllüleriyle birlikte yekvücut elini taşın altına koyarak afetlere müdahaleye koyulmuştur. Müdahale aşamasında haritalandırma, ihtiyaç tespiti, kurtarma, yardım ve kaynakların tahsisi, iş birliklerinin sağlanması ve bölgede bulunan vatandaşlara yönelik sosyal desteklerin sağlanması olmak üzere farklı başlıklarda faaliyetler yürütülmüştür. Geniş coğrafyada milyonlarca insanın etkilendiği alanda bir seferberlik başlatılmış, hem sivil hem resmi kurumlar cansiperane çalışmalar yürütmüştür. Buna karşın depremler sonrasında hizmet aksamaları da yaşanmıştır. Süreçte sorunlar da gözlenmiştir, erişim ve ulaşım sorunları da meydana gelmiştir. Ancak aksaklıklar yaşansa da bu büyük afet sırasında ve sonrasında verilen büyük mücadele göz ardı edilemez.
Bu süreçte, kısa vadede hayati ihtiyaçların teminine odaklanılırken, orta ve uzun vadede ihya ve inşa faaliyetleri başlatılmıştır. Seferberlik ruhu devam ederken, ülke kaynakları büyük oranda deprem bölgesine tahsis edilmiştir. Öncelikle ülke genelinde yedi gün süreyle milli yas ilan edilirken, deprem bölgesinde ise OHAL kararı alınmıştır. Tüm kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve gönüllülerin seferber olduğu deprem sonrası; bölgeye su, gıda, ilaç ve giyecek başta olmak üzere tüm yaşam malzemeleri hızla gönderilmiştir. Bu süreçte Türkiye’nin uluslararası yardımı da içeren 4. seviye alarmı verdiği deprem sonrası, 93 ülkeden arama kurtarma ekipleri deprem bölgesindeki çalışmalara katılmıştır.
Deprem bölgesinde 11 bin 488’i uluslararası, 35 bin 250’si arama kurtarma, 142 bini güvenlik personeli olmak üzere toplam 650 bin personel görev yapmıştır. Ayrıca, depremzedelerin barınma ihtiyaçlarını karşılamak için geçici barınma merkezleri kurulmuş ve sosyal destek programları uygulamaya konulmuştur. Bölgede farklı illerde olmak üzere, 350 çadır kent alanında 645 bin çadır, 414 konteyner kentte ise 215 bin 224 konteyner kurulmuştur.
Geçici barınma hizmeti kapsamında 349 bin haneye toplam 14 milyar 453 milyon lira kira destek ödemesi yapılmış, bu kapsamda ev sahiplerine 7 bin 500, kiracılara ise 5 bin lira kira destek ödemesi gerçekleştirilmiştir.
2023’te deprem bölgesine aktarılan toplam kaynak 106 milyar 728 milyon TL’dir. 2024’te merkezi hükümet tarafından 1 trilyon 28 milyar TL tutarında deprem harcaması yapılmıştır. 2025 bütçesinde ise afet risklerinin azaltılması, depremlerin yol açtığı hasarların giderilmesi, deprem bölgesinde yaşayan vatandaşların ihtiyaçların karşılanması ve depreme dayanıklı şehirlerin inşası gibi başlıklarda toplam 584 milyar TL kaynak ayrılmıştır.

Bu süreçte, mağdur vatandaşların hızla hayatlarına dönebilmesi için hak sahipliği çalışmaları kapsamında, 389 bini konut, 40 bin 658’i iş yeri ve 11 bin 531’i ahır olmak üzere toplam 441 bin 567 hak sahipliği belirlenerek yerinde dönüşüm projelerinde konutlar için 750 bin lirası hibe, 750 bin lirası kredi, ahırlı köy evleri için 750 bin lirası hibe, 1 milyon lirası kredi ve iş yerleri için 400 bin lirası hibe, 400 bin lirası kredi 2 yıl ödemesiz ve faizsiz 10 yıl vadeyle kullanıma sunulmuştur. Yine bu süreçte, depreme dayanıklı yapıların inşası ve altyapının güçlendirilmesi, öncelikli hedefler arasında yer almıştır.
Diğer taraftan TOKİ tarafından 24 Ocak 2025 itibariyle 201 bin 580 konut ve iş yeri hak sahiplerine teslim edilmiştir. Deprem bölgesindeki 11 ilde 2025 sonunda 416 bin 960’ı konut, 36 bin 23’ü ticari ünite olmak üzere toplam 452 bin 983 konut ve iş yerinin teslimatının tamamlanması noktasında çalışmalar yürütülmeye devam etmektedir.
Bölgede mağduriyetlerin giderilmesi adına kamu kurumlarında da dönüşüm çalışmaları yürütülmektedir. Deprem bölgesinde; okullar, hastaneler, çarşılar, pazarlar, iş merkezleri, yeşil alanlar ve parklar inşa edilmiştir. Ayrıca bölgedeki şehirlerin tamamının altyapısına yönelik çalışmalar yürütülmüş, deprem bölgesinde ekonomiyi canlandırmaya, üretimi, istihdamı ve ticareti geliştirmeye yönelik projeler hayata geçirilmiştir.
Tabii işin bir diğer boyutu da süreçte hatası olanların tespitidir. Bu gerekçeyle yıkılan binalarla ilgili aralarında müteahhit, sürveyan, inşaat mühendisi, mimar, yapı denetim şirketi yetkilileri, bina yöneticileri ve izinsiz tamirat işlemi yapan sanıklar hakkında “bilinçli taksirle birden fazla insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olmak” suçundan açılan davalarda yargılamalar devam etmektedir.
Görüldüğü üzere afet yönetimi kısa süreli bir iş değildir. Kahramanmaraş depremlerinde görüldüğü gibi sürecin bir boyutu iyileştirme aşamasıdır. Bu başlık altında inşaat faaliyetleri kadar sosyal, psikolojik, kültürel ve ekonomik hayata yönelik faaliyetler de önemlidir.
İyileştirme aşaması devam etmektedir. Tabii, bölgenin depremler öncesi dönemine dönüşü muhakkak belirli bir zaman içerisinde mümkün olacaktır. Öte yandan afetler öncesindeki hazırlıklarımızın, zararların azaltılmasındaki rolü de bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bunun için, halihazırda yürütülen şehirlerin dirençliliğinin artırılması çalışmaları kadar önemli olan bir başlık toplumsal farkındalığımızı artırmaktır. Ayrıca afetlere hazırlık çalışmalarına azami düzeyde ağırlık verilmelidir. Umalım ki 6 Şubat depremleri bizim için son bir acı olsun, ülkemiz bir daha böyle büyük afetlerle ve sonuçlarıyla karşılaşmasın.