Kabul etmeliyiz ki yaşadığımız çağın adı “İletişim Çağı.” Bütün araçlarıyla hayatımızın hemen hemen her anını kapsayan iletişim, bugünümüzü ve yarınımızı şekillendiriyor ve bizlere yeni bir dünyanın kapısını aralıyor. Bu kapsayıcılığın içinde ise “medya”, özellikle son yıllarda en etkileyici enstrüman olarak karşımıza çıkıyor. İletişim uzmanlarının sayısız araştırmaları da bu gerçeği, bilimsel bir temele oturtuyor. Medyanın üzerimizdeki etkisi ise “medya-insan” veya “medya-toplum” gibi başlıklar altında tartışılıyor. Bu bağlamda kavramsal olarak raf ömrünü doldurmuş olsa bile “sosyal medya” bir diğer gerçeğimiz.
YouTube’dan Instagram’a, Twitch’den Twitter’a kadar sayısız mecranın istilası altındayız. Ancak “yeni medya”nın altında toplanan bu ve benzeri sosyal medya platformlarının ana besin kaynağını, “geleneksel medya”nın başat aktörü televizyon sağlıyor. Örneğin, YouTube’daki video içeriklerinin izlenme oranlarına baktığımızda, televizyon ürünlerinin ilk sıralarda yer aldığını görüyoruz. Özellikle dizilerin fragmanları, eski bölümleri veya yorumları, milyonlar tarafından izleniyor. Yerli/yabancı dijital yayın platformlarına baktığımızda da durum pek farklı değil. Netflix veya BluTV gibi önde gelen yayıncıların, eski televizyon film ve dizilerinin teliflerini satın almak için adeta yarışa girdiğini görüyoruz.
Televizyonun sosyal medyayı içerik açısından domine etmesinin, ülkemizde en fazla eski/yeni diziler üzerinden gerçekleştiğini gözlemliyoruz. Türk toplumunun empati düzeyi yüksek, ekranda gördüğü karakter ile parasosyal etkileşim (izleyicilerin medya karakteri ile geliştirdikleri tek yönlü ve sembolik ilişki) içerisinde bulunan bir millet olduğu gerçeğini düşündüğümüzde, dizilerin yoğun talep görmesi şaşırtıcı değil. 1970’lerden itibaren dramdan komediye yerli/yabancı birçok dizi ekranlarda seyirci ile buluştu. TRT’nin tek kanal olduğu 70-80’lerde Dallas, Güzel ve Çirkin, Uzay Yolu, Küçük Ev gibi ithal yapımlar çok ilgi gördü. Özel televizyonların yayına başladığı 1989’dan günümüze kadar binlerce dram, komedi vb. dizi ekranlardaydı. Özellikle televizyonun güçlü bir alternatifinin olmadığı dönemlerde aile içeriği daha yoğun olan Kaynanalar, 7 Numara, İkinci Bahar, Bizimkiler, Ekmek Teknesi gibi yerli yapımlar izleyici tarafından daha çok tercih ediliyordu.
Dünden bugüne Türk televizyon ekranlarında, dramadan komediye, sayısız dizi yayınlandı. Son zamanlarda ise tarihi dönem dizilerinin en çok talep gören tür olduğunu gözlemliyoruz. TRT yapımı Diriliş Ertuğrul ve Payitaht Abdülhamit dizileri ile artan bu ilgi, günümüzde de ATV’nin Kuruluş Osman dizisi ile devam ediyor. Tarihi dönem dizilerine karşı olan bu ilginin şüphesiz ki Türk toplumunu tarihine ve kadim devlet kültürlerine olan saygı, sevgi ve bağlılıkları ile ilişkilendirebiliriz.
Bilinmeyene İlgi
Ancak, yıllar içerisinde Türk toplumunun asıl ilgisinin ne drama ne de tarihi dönem dizileri olduğunu öğrendik. Bütün türleri geride bırakıp adeta toplumun hemen hemen bütün kesimleri tarafından dikkatle izlenen bir tür olarak “istihbarat”ı görmekteyiz. Türk toplumunun istihbarata olan yakın ilgisi herkesçe kabul edilmiş bir gerçek. Türklerin tarih serüvenini düşündüğümüzde bu ilgi tek bir parametre ile açıklanamaz. Devletin bilinmeyenine/görülmeyenine olan bu alaka toplumun her kesimi tarafından farklı ideolojiler ışığında sahiplenilen bir olgu.
1998’de yayınlanan yönetmenliğini Osman Sınav’ın üstlendiği Deli Yürek dizisi ile beraber istihbarat temasının yavaş yavaş Türk dizi tarihinde yerini almaya başladığını görüyoruz. Dizinin baş karakteri Yusuf Miroğlu’nun, Türkiye’deki mafya ve siyaset ilişkisi arasında verdiği mücadele, bütün izliyecilerin ilgisini çekmişti. Türk dizi izleyicisi böylelikle “görünmeyeni” görmeye çalışacağı bir dizi furyasına başlamış oldu.
“Bu Bir Mafya Dizisidir”
Tarih 15 Ocak 2003’ü gösterdiğinde “Bu bir mafya dizisidir” sloganı ile yakın gelecekte bir fenomene dönüşecek olan Kurtlar Vadisi”dizisi yayınlandı. Yayınlandığı ilk günden itibaren o güne dek görülmemiş reyting rekorlarına ulaşan dizi, bir ilki başardı. Öyle ki yayın günü olan Perşembe günü tüm Türkiye, evlerinde ekrana kilitleniyordu. Aynı gün milli maç yayınlansa dahi dizinin izlenme oranları milli maç yayınını geçiyordu. İnsanlar bir araya gelip diziyi beraber izliyor, trafik yoğunluğu yayın saatinde yok denecek derecede azalıyordu.
Dizi, bir istihbarat görevlisi olan Ali Candan’ın, onu eğiten Aslan Akbey’in emriyle; kimliğini, yüzünü, herşeyini değiştirerek “Kurtlar Vadisi” operasyonu için örgüte girmesini anlatıyor. Ali Candan’ın ya da yeni ismiyle Polat Alemdar’ın görevi silah kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti, arazi mafyası, kara para aklama gibi kirli işler ile ülke bütünlüğüne zarar verebilecek “Kurtlar Konseyi”ni bitirmekti.
Dramatik yapısı, karakterlerin derinlikleri ve dizi için tercih edilen jenerik müzikler seyirciyi hikayeye çekerken, senaryoda Türkiye’nin karanlık yılları olan 2000 öncesi –başka bir deyişle “Eski Türkiye”- dönemindeki faili meçhuller, uyuşturucu baronları, dış güçlerin Türkiye’nin iç siyasetine nasıl etki ettiği gibi konular, izleyicinin Kurtlar Vadisi’ne kilitlenmesine yol açmıştı.
İşlenen tema izleyici tarafından öyle benimsenmişti ki başrollerden biri olan mafya lideri Süleyman Çakır’ın 45. bölümde ölmesiyle, tüm izleyici yasa boğuldu. Her 8 Nisan’da ölüm yıl dönümünde anılan Süleyman Çakır, cenaze namazı kılınan ilk dizi karakteri olarak tarihe geçmiş, öldüğü gün gazetelere ilan verilip, mevlütü okutulmuştu. Gökhan Kırdar’ın Kurtlar Vadisi için yapmış olduğu jenerik müziği “Cendere” ise telefonlarda zil sesi olarak kullanıldı.
Ayrıca Irak, Filistin, Libya, Arnavutluk, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Kazakistan gibi çok sayıda ülkede yüksek izlenme oranları tutturan dizinin oyuncuları, gittikleri yurt dışı seyahatlerinde dünya yıldızı gibi karşılanıyorlardı.
O Konseptin Diğer Dizileri
Kurtlar Vadisi’nin yanı sıra 2006’da kısa yayın tarihine rağmen büyük ilgi gören Sağır Oda, 2014’te TRT yapımı Kızıl Elma ve 2018’de yayınlanan Börü gibi diziler de bu konsept çerçevesinde seyirci ile buluştu.
Mart 2021’de yayın hayatına başlayan TRT’nin yeni yapımı Teşkilat dizisi de seyirci tarafından yoğun ilgi gördü. Çekimlerinde, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın sır gibi saklanan yeni binası “Kale”nin kullanıldığı dizide, devletleri için kendi hayatlarını geride bırakıp, özel bir görev için yakınlarına uçak kazasında hayatlarını kaybettikleri söylenen beş istihbarat görevlisinin mücadelesi anlatıyor. Teşkilat, yabancı teşkilat dizi/filmlerinden farklı olarak tamamen mantık ve nev-i şahsına münhasır Türk istihbaratının kullandığı bilimsel çalışmaları ele alıyor.
“Yalnız Kurt” Geliyor
Önümüzdeki günlerde ATV ekranlarında yayınlanması planan önemli bir yapım daha seyirciyle buluşacak. Kurtlar Vadisi ile büyük ilgi çeken Osman Sınav’nın yapımcılığını üstlendiği Yalnız Kurt, Türkiye'nin yakın tarihi ile ilgili konuları işleyecek. Dizide, Amerikan Barış Gönüllülerinin Türkiye'ye gelişinden itibaren yaşanan olaylar ile harita üzerinde ülkelerin sınırlarını değiştiren, ülkeleri küçük parçalara bölerek savaş çıkaran, düşman ilan ettiği ülkelerin ekonomilerine müdahale eden, etnik farklılıkları iç karışıklığa dönüştüren, terör örgütlerini kendi mefaatleri doğrultusunda kullanan küresel ve emperyal bir güç olan “Golyat” adlı bir örgüte karşı verilen mücadele anlatılacak.