Kriter > Siyaset |

12 Eylül ve Seçimler


12 Eylül müdahalesiyle ordu, modernleşmeyi ve Cumhuriyeti kontrol etmek düşüncesinden, modernleşmenin ve demokratik bir Cumhuriyet rejiminin karşısında engel olmaya savrulmuştur. Müdahaleyi yapan ordu, toplumu ve buna bağlı olarak siyaseti Kemalizm’in ikna kabiliyetiyle yeniden kurmaya yönelmiştir.

12 Eylül ve Seçimler
(AA)

12 Eylül 1980 askeri müdahalesi, Cumhuriyet döneminin başarılı olmuş ve etkileri en uzun süren darbesidir. 12 Eylül darbesi, Kemalist ordunun, toplumun vesayetle olgunlaşacağı, yani modernleşeceği kanaatinin ciddi yara aldığı ve bu düşünceyle toplumsal mühendisliğe yöneldiği “Soğuk Savaş mantığı”nın içinde şekillenmiştir. Bu dönem, Afganistan’ın işgali ve İran’daki devrimin NATO’yu telaşa sevk ettiği ve bu telaşı Türkiye içinde devlet elitlerinin “sözün ayağa düşmesi” endişesiyle telif ederek, topluma ve vatandaşa güvensizliğin şahikasına varan 1982 Anayasasının sözüne ve özüne sinen “milli güvenlik rejimi”yle sonuçlanmıştır.

 

Ordu Neden Müdahale Eder?

Ordu, siyasete neden müdahale etmektedir? Bu konuyu 27 Mayıs müdahalesini önce hararetle desteklerken sonraları 27 Mayıs aleyhtarı olan bir siyasetçinin yorumuyla ele alalım. Bahsettiğimiz siyasetçi 12 Mart askeri müdahalesinden sonra partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) müdahaleyi desteklerken müdahaleye karşı çıkan ve CHP genel sekreterliğinden istifa eden, 12 Eylül müdahalesine tek başına karşı çıkan, 28 Şubatçıların dayatmalarına karşı çıkabilen ama son tahlilde bu bahiste kendisiyle tenakuza düşen Bülent Ecevit'tir. Ecevit ordunun müdahale mantığını şöyle özetliyor:

"Ordular güvenliği istikrarda aradıklarından, toplumda fazla değişiklikten ürkerler. Çoğulcu topluma geçişin, çağdaşlaşmanın ve gelişimin doğal sonucu olan değişimi de genellikle istikrarı sarsıcı bir etken gibi görme eğilimindedirler. Hemen belirteyim, ben genel olarak orduların sosyal, kültürel veya siyasal değişime öncülük ettiği veya edebileceği düşüncesine katılmıyorum." (Tercüman, 11 Temmuz 1986)

Esasen 12 Eylül, aksini düşünenleri caydırmak için çok iyi bir örnektir. 12 Eylül müdahalesiyle artık ordu, modernleşmeyi ve Cumhuriyeti kontrol etmek düşüncesinden, modernleşmenin ve demokratik bir Cumhuriyet rejiminin karşısında bir engel olmaya savrulmuştur. Şimdi 12 Eylül sonrasında yeniden çok partili hayata geçiş sürecini ve bu süreci dizayn etme çabalarına bakalım.

 

12 Eylül: Topluma ve Siyasete Deli Gömleği

Müdahaleyi yapan ordu, toplumu ve buna bağlı olarak siyaseti zor ve Kemalizm’in ikna kabiliyetiyle yeniden kurmaya yönelmiştir. Toplumdaki farklılıkları yok sayan, buna bağlı olarak Türkçe dışındaki dilleri yasaklayan ve Türkçe dışındaki yer adlarını değiştirenler, siyaseti de bu emsalde yeniden kurmayı planlamışlardır. 1982 Anayasasının yüzde 92 nispetinde kabul edilmesinin de verdiği cesaretle fütursuzca siyaset dünyasına girdiler. Esasen, 12 Eylül başlangıçtan beri, 12 Eylül öncesi şiddet ve kriz ortamının müsebbibi olarak her türlü siyaset anlayışını, siyasi partileri ve siyasetçileri görmekteydi. Bu öylesine bir hal aldı ki, kendi görüşleri Kemalizm’in soy temsilcisi olan Cumhuriyetçi Güven Partisi’nin Genel Başkanı Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu’nun başbakanlık yapması düşüncesinden bile son anda vazgeçtiler, başbakanlığı emekli bir asker olan Bülent Ulusu’ya verdiler.

 

Yeni Siyasi Partiler Kanunu

12 Eylül’de ordu komuta kademesinin aldığı isimle Milli Güvenlik Konseyi (MGK) ilk iş olarak siyasi faaliyetleri yasaklamıştı. 16 Ekim 1981’de ise tüm siyasi partiler kapatıldı ve mal varlıkları hazineye devredildi. Anayasanın 7 Kasım 1982’de kabul edilmesini takiben 22 Nisan 1983’te MGK, yeni siyasi partiler kanununu kabul etti. Böylece anayasanın topluma giydirdiği “deli gömleği”ni, siyasi partiler kanunu da siyasi partilere giydirmeye çalışıyordu.

Kanunun geçici maddeleri 11 Eylül 1980 günü faaliyette bulunan siyasi partilere ve bu partilerin mensuplarına istisnasız çeşitli siyasi yasaklar getirmişti. Bu şekilde, eski siyasilerin, MGK’nın toplum ve siyasi mühendisliğini bozması engellenmiş ve cezalandırılması temin edilmiş olacaktı.

12 Eylül'de Meclis

Partiler Kuruluyor: Vetolar, Yasaklar, Sürgünler

Mayıs 1983’te siyasi partilerin kurulmasına izin verildi. 13 Haziran’da ise MGK, seçim kanununu yayınladı. Bu kanun, siyasi partilerin önüne yeni ve çok ciddi bir engel çıkarıyordu. Buna göre, siyasi partilerin seçime girebilmek için en az 30 kurucu üyesinin MGK’nın onayından geçmesi gerekiyordu. Bu düzenleme fiilen, MGK’nın hangi partilerin seçime gireceğini tayin etme konumunu ortaya koyuyordu. Zaten dar olan siyasi alana, hangi partilerin hatta kimlerin gireceğini de MGK kararlaştıracaktı. Nitekim siyasi partilerin kurulmaya başlamasıyla Adalet Partisi’nin (AP) devamı olduğunu saklamayan Büyük Türkiye Partisi, darbe komutanı Kenan Evren’in çok sert eleştirileri eşliğinde kapatıldı. Yeni siyasi partilerin kurulmasına ve siyasi faaliyetlere perde arkasından katılan AP’li ve CHP’li siyasetçiler Süleyman Demirel, Ali Naili Erdem, Ekrem Ceyhun, Sadettin Bilgiç, Nahit Menteşe, Yiğit Köker, İhsan Sabri Çağlayangil, Sırrı Atalay, Metin Tüzün, Celal Doğan, Deniz Baykal, Ferhat Aslantaş, Süleyman Genç ve Yüksel Çakmur Zincirbozan’a sürüldü. Yine Evren’in ifadesiyle “Tencereyi pisletenlere bir daha fırsat verilmeyeceği” ilan edildi.

 

İki Buçuk Partili, Milli Güvenlik Düzeni Hayali

Seçim kanununda, 1980 öncesi koalisyonlara ve bilhassa Milli Selamet Partisi (MSP) ve Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) duyulan husumetin bir sonucu olarak, ülke ve seçim çevresinde baraj uygulaması getirildi. Seçim sistemi ve MGK’nın seçime girmesine izin verdiği siyasi partiler, darbecilerin iki buçuk partili bir siyasi partiler düzeni isteğini gösteriyordu. Darbeciler açıkça Emekli Orgeneral Turgut Sunalp’ın Genel Başkanlığındaki Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin (MDP) tek başına iktidar olmasını, İsmet İnönü’nün özel kalem müdürlüğü görevinde bulunmuş Necdet Calp’ın Genel Başkanlığındaki Halkçı Parti’sinin ana muhalefet görevini almasını ve 24 Ocak Kararlarının mimarı ve 12 Eylül’ün ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Turgut Özal’ın liderliğindeki Anavatan Partisi’nin de sağın yüzde 70’e varabilecek oyunu düşürmekle sınırlı buçuk muhalefet partisi olmasını arzu ediyorlardı. AP’nin devamı olan Doğru Yol Partisi, CHP’nin devamı olan Sosyal Demokrasi Partisi başta olmak üzere MSP’nin devamı olan Refah Partisi’nin ve MHP’nin devamı olan Muhafazakar Parti’nin diğer partilerle beraber seçimlere girmesine vetolar marifetiyle izin verilmedi.

 

Seçimlere Açık Müdahale

6 Kasım 1983’te yapılacak seçimler Türkiye’yi, 12 Eylül öncesine göre değişen Türkiye’nin bir yansıması olarak siyasi reklam sektörünün devreye girdiği yeni bir siyaset anlayışıyla tanıştırdı. Seçim kampanyası sırasında Turgut Sunalp ve MDP, kendisinden beklenen performansı gösteremezken, buçuk parti olması planlanan Anavatan Partisi ve lideri Turgut Özal’ın öne geçtiği görüldü. Özal’ın “değişim” mesajı, diğerlerine nispetle “sivil” duruşu ve Boğaz köprüsünün gelirlerini “satmak” gibi çıkışları merkez sağ seçmenin adresini tayin etti. Sunalp’ın nobran duruşu, Ege ordusunu kurmakla siyasi parti kurmak arasındaki farkı tayin edemeyen “kurmay zekası” ve askeri yönetimin devam edeceği mesajı MDP’yi buçuk parti haline getirdi. İşin tuzu biberi ise seçimlerden bir gün önce darbe komutanı Kenan Evren’in televizyonda Özal aleyhinde ve MDP lehinde her zamanki siyasi ve demokratik akıldan uzak konuşmalarından birini yapması oldu.

 

Seçim Sonuçları: Hayalden Geleneğe ve Gerçeğe

Seçim sonuçlarına göre, ANAP yüzde 45,1 oyla 400 milletvekilinden 211’ini, HP yüzde 30,5 ile 117’sini, MDP yüzde 23,3 ile 71’ini kazandı. Anavatan Partisi Bingöl’de bir eksik aday gösterdiği için, kazandığı halde bir milletvekilini muhalefete kaptırdı. Bu sonuçlar, MGK seçimleri yeniletecek veya hükümeti kurma görevini Özal dışında birine verecek gibi spekülasyonlara yol açsa da MGK seçmen iradesini kabul etmek zorunda kaldı. 7 Aralık’ta Turgut Özal hükümeti kurmakla görevlendirildi.

12 Eylül’ün öngördüğü siyasi partiler sistemi, toplumsal ve siyasi gelenekler ile gerçekler karşısında kısa zamanda iflas etti. 12 Eylül’ün iki partisi MDP ve HP varlıklarını devam ettiremediler. HP, seçime giremeyen Sosyal Demokrasi Partisi ile birleşti ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti adını alan ve CHP’ye nispetle sosyal demokrasiye daha yakın duran bir parti içinde eridi. MDP ise DYP’ye iltihak etti, bir kısım milletvekilleri de ANAP’a katıldı. Siyasi partiler kanunundaki yasaklara rağmen, eski liderler ve kadroları fiilen siyaset yaptılar. Nihayet bu anlamsız yasak, 1987’de referandumla yüzde 50 nispetinde oyla kaldırıldı. 6 Kasım seçimlerine katılmayan fakat CHP’den de uzaklaşan Bülent Ecevit’in Demokratik Sol Partisi de önce Rahşan Ecevit’in, yasaklar kalkınca da kendisinin liderliğinde siyasi partiler arasına katıldı.

Seçim sonuçları, 12 Eylül darbecilerinin istediği şekilde ortaya çıkmadı. Bu şekilde daha sivil demokratik bir süreç başladı. Ancak toplumun ve siyasi partilerin üzerindeki “deli gömleği”ni yırtıp atmak mümkün olmadı, olsa olsa gömlek biraz gevşedi.

12 Eylül’ün istikrar adına otoriter bir şekilde dayattığı iki buçuk partili düzen bir süre sonra, tam da onların destekledikleri geleneklerin aleyhine, tasfiye etmek istedikleri geleneklerin lehine işlemeye başladı. 28 Şubat’taki post-modern darbeye, 27 Nisan’daki e-bildiriye, emekli amiraller bildirisine bakılırsa darbecilerin kurmay zekasının Turgut Sunalp’a nispetle ne ölçüde geliştiği hala tartışma konusudur. Buna mukabil toplum ve siyaset 12 Eylül’den 12 Eylül 2010 referandumundaki anayasa değişikliği ve 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasıyla, Türk milleti ve seçilmiş siyasetçiler 27 Mayıs darbesiyle başlayan reşit olmama halinden çıkma azim ve iradesinde olduğunun işaretlerini vermişti. Siyasi partilerin ve toplumun katettiği mesafede siyasi ve iktisadi reformların birikimli etkisi ve 15 Temmuz 2016’daki darbe teşebbüsünün engellenmesiyle eşik aşıldı. 15 Temmuz darbe teşebbüsünün engellenmesi, darbecilerin yargılanarak mahkum edilmesi ve ordunun sivil denetiminin sağlandığı reformlarla 27 Mayıs’tan 12 Eylül’e millete ve siyasetçilere giydirilmek istenen “deli gömleği”nin artık tamamen yırtıldığı söylenebilir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası