Kriter > Dış Politika |

UCM Savcısından 7 Ekim ve Sonrası İçin Tutuklama Talebi: Gerekçe, Tepkiler ve Yansımaları


Mahkemenin bu konuda vereceği karardan bağımsız olarak, şimdiye kadar ki uluslararası hukuk ihlallerine rağmen hiçbir müeyyide ile karşılaşmamış olan İsrailli yetkililerin ilk defa tutuklanma tehlikesiyle karşılaşması; İsrail’in hukukun üzerinde olduğu algısına bir darbe vururken, mevcut küresel düzendeki çarpıklıklara rağmen adaletin sağlanması için hâlâ bir umut olduğunu göstermiştir.

UCM Savcısından 7 Ekim ve Sonrası İçin Tutuklama Talebi Gerekçe
Uluslararası Ceza Mahkemesi (Selman Aksünger / AA, 1 Mayıs 2024)

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Karim Ahmed Khan (Kerim Han), 20 Mayıs 2024’te yaptığı açıklamada; 7 Ekim 2023 tarihinde gerçekleşen Aksa Tufanı saldırısı ve akabinde İsrail’in başlatmış olduğu Demir Kılıçlar operasyonu kapsamındaki savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçların sorumlusu olarak görülen, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yaov Gallant ile HAMAS Siyasi Büro Şefi İsmail Heniyye, HAMAS’ın Gazze Sorumlusu Yahya Sinvar ve İzzedin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed Deyf hakkında tutuklama talebi hazırlayarak mahkemeye sunduğunu duyurdu.

 

Karardan Önceki Atmosfer

Aslında savcının Netanyahu hakkında tutuklama kararı talep edeceği, Mayıs başında medyaya yansımış ve İsrail hükümeti de savcı ve mahkemeye baskı yaparak muhtemel bir tutuklama kararını önlemesi için ABD yönetimine başvurmuştu. Beyaz Saray ve dışişleri bakanlığı yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda, mahkemenin böyle bir karar almasının büyük hata olacağı ifade edilerek, bu hatanın önlenmesi için ABD’nin elinden geleni yapacağı belirtilmiştir.

ABD’li makamların mahkemeyi caydırmaya matuf söylemlerinin yanı sıra hepsi Yahudi lobisi tarafından fonlanan ve İsrail yanlısı olduğu aşikar olan 12 senatör, mahkeme başsavcısı Kerim Han’a hitaben bir mektup yazarak; “Mahkemenin İsrail başbakanına veya herhangi bir yetkilisine yönelik karar almasının teröre destek vermek anlamına geleceği, hukuki dayanaktan yoksun olan muhtemel bir karar alınması halinde ise savcının şahsına ve mahkemeye karşı ciddi yaptırımlar uygulanacaktır” denilerek, görevi savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar ve soykırım suçlarını kovuşturmak ve sorumluları cezalandırmak olan uluslararası bir mahkeme alenen tehdit edilmiştir.

Hatta bu tehdit mektubunun medyaya sızmasından sonra mahkeme, muhtelif sosyal medya hesaplarından bir duyuru yayınlayarak; mahkemenin bağımsız ve tarafsız olduğunu, mahkemeye yönelik herhangi bir baskının kabul edilemeyeceğini” belirtmiş, mahkemenin kurucu anlaşması olan Roma Statüsüne tabi ülkelerin desteği istenmiştir.

Nihayet aradan yaklaşık iki hafta geçtikten sonra ve artık savcılığın tutuklama kararından imtina edeceği düşünülürken, sürpriz bir şekilde tutuklama talebi gelmiştir. Şimdi bu kararın nasıl alındığına, ne şekilde gerekçelendirildiğine ve karardan sonra gelen tepkilerle, kararın yansımalarına bir göz atalım.

 

Tutuklama Talebine Giden Süreç ve Talebin Gerekçeleri

Savcı tarafından mahkemeye gönderilen tutuklama talebinin muhteviyatı, savcılığın Ocak 2024’te altısı avukat ve ikisi akademisyen olan uluslararası hukuk, insancıl hukuk ve insan hakları konularında uzman sekiz kişiden müteşekkil, bağımsız ve tarafsız bir hukuk uzmanları heyeti tarafından incelenmiştir.

Bahse konu heyet, kendilerine sunulan talepnameyi; Filistin ve İsrail tarafının mahkemeye yapmış oldukları başvurular, savcılık ofisinin bölgede yaptığı incelemelere istinaden derlediği deliller, kurban yakınlarıyla görgü şahitlerinin ifadeleri ve Gazze’deki durumu takip eden hak temelli kuruluşlarının raporlarını esas alarak değerlendirilmiş ve talebin hukuka uygun, tutarlı ve adil olduğuna dair sonuç raporunu oy birliğiyle kabul ederek 20 Mayıs 2024 tarihinde savcılık makamına sunmuştur.

Savcılık ise uluslararası uzmanların olumlu görüşlerinin ardından, söz konusu tutuklama talebini, gereği için mahkemeye göndermiştir. Savcılığın tutuklama talebinde kimler için hangi gerekçelerle tutuklama istendiği aşağıda özetle belirtilmiştir.

Sivillerin bir savaş yöntemi olarak aç bırakılması, kasten büyük acılara veya vücutta ya da sağlıkta ciddi yaralanmalara neden olmak, zalimce muamele, kasten öldürme ve cinayet, sivil nüfusa karşı kasıtlı saldırılar düzenlemek gibi savaş suçlarıyla; açlıktan kaynaklanan ölümler de dahil olmak üzere imha ve/veya cinayet, zulüm ve diğer insanlık dışı eylemlerden oluşan insanlığa karşı işlenen suçlar nedeniyle Netanyahu ve Gallant hakkında; cinayet, rehin alma, işkence, zalimane muamele ve kişisel onura yönelik eylemler gibi savaş suçlarıyla; esaret, cinsel şiddet eylemleri ve diğer insanlık dışı eylemlerden oluşan insanlığa karşı işlenen suçlar nedeniyle Heniyye, Sinvar ve Deyf hakkında tutuklama talep edilmiştir.

Uluslararası Ceza Mahkemesi açıklaması
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Karim Ahmed Khan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında "yakalama kararı" başvurusunda bulunduğunu bildirdi. (Uluslararası Ceza Mahkemesi / AA, 20 Mayıs 2024)

 

Tutuklama Talebine Yönelik Tepkiler

Başsavcının tutuklama talebini açıklaması, uluslararası hukuk çevrelerinde şaşkınlıkla karşılanırken, 7 Ekim’den sonra İsrail’in tüm dünyanın gözleri önünde yaptığı katliam ve işlediği soykırım suçuna göz yumulduğunu ve tepkisiz kalındığını düşünen milyonlarca insan ise bu kararı sevinçle karşılamıştır.

Mahkemenin bu konuda vereceği karardan bağımsız olarak, şimdiye kadar ki uluslararası hukuk ihlallerine rağmen hiçbir müeyyide ile karşılaşmamış olan İsrailli yetkililerin ilk defa tutuklanma tehlikesiyle karşılaşması; İsrail’in hukukun üzerinde olduğu algısına bir darbe vururken, mevcut küresel düzendeki çarpıklıklara rağmen adaletin sağlanması için hâlâ bir umut olduğunu göstermiştir.

İsrail tarafı tahmin edileceği üzere bu karara büyük tepki göstermiş ve mahkemenin yetkisini tanımadığını ve muhtemel bir tutuklama kararı çıksa bile asla uygulamayacağını açıklamıştır. Aslında İsrail, Roma Statüsüne tabi olmadığı gerekçesiyle de mahkemenin yargı yetkisi olmadığını ileri sürmekteydi.

Fakat mahkemenin 5 Şubat 2021 tarihli kararında, işgal altındaki Filistin topraklarının mahkemenin yargı yetkisinde olduğuna hükmetmesi ve 7 Ekim’deki olaylar ile sonrasında şikayete konu fiillerin de bu topraklarda gerçekleşmesi nedeniyle, bu fiillerden mesul tutulan İsraillilerin yargılanabilmesinin önü açılmıştır. Dolayısıyla İsrail’in yetki yönünden yaptığı itirazın bir karşılığı bulunmamaktadır.

İsrail, savcının bu talebinin meşruiyetini ortadan kaldırmak için her zamanki yönteme başvurarak, kararın antisemitik olduğunu ileri sürmüştür. Hatta Başbakan Netanyahu kendisiyle İsrail devletini özdeşleştirerek, bu kararın sadece kendisine değil İsrail’e karşı alınmış bir karar olduğunu iddia ederek, bu karara bütün İsraillilerin karşı çıkması gerektiğini ifade etmiştir.

İsrail tarafı, talep metninde hem HAMAS’lı hem de İsrailli yöneticilerin olmasının, teröristlerle halkını savunan bir devletin aynı kefeye konulması olarak görüldüğünü ve bu nedenle de kabul edilemez olduğu söyleyerek, savcı hakkında Yahudi düşmanlığından HAMAS’ı savunduğuna kadar çeşitli ithamlar ortaya atmıştır.

Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin yönetimi ise savcının bu kararına tam destek verirken, HAMAS yaptığı açıklamada Netanyahu ve Gallant hakkındaki taleplerin yetersiz ama isabetli olduğunu ancak topraklarını ve halkını savunan HAMAS’lı yetkililer hakkında da tutuklama talep edilmesinin “kurban ile celladını aynı kefeye koymak” anlamına geldiğini ifade ederek, kararın bu kısmını eleştirmiştir.

Başsavcı Kerim Han’ın bu kararı, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu pek çok Müslüman ülkede memnuniyetle karşılanırken, ABD dışındaki Batılı ülkelerden de fazla bir itiraz gelmemiştir. Ancak ABD yönetimi, savcıya ve mahkemeye aşırı tepki gösterip, kararı tanımadıklarını ve tutuklama kararı verilse bile bu kararın uygulanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını açıklamıştır.

ABD’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne karşı bu agresif tutumunun arkasında sadece İsrail’i savunmak olmadığı, senatör Lindsey Graham’ın senatoda yapılan bir oturumda sarf ettiği sözlerden anlaşılmaktadır. Zira mahkemenin İsrail’e bunu yapması halinde sıranın kendilerine de geleceğini söyleyen Graham, ABD’nin mahkemenin muhtemel bir tutuklama kararı vermemesi için tüm imkanlarını kullanması gerektiğini söylemiştir.

 

Kararın Yansımaları

Mahkemeye sunmuş olduğu tutuklama talebinin hemen ardından, şahsı ve kurumu hakkında başlayan itibarsızlaştırma girişimlerine cevap vermek için CNN International programcısı Christiane Amanpour’a konuk olan Kerim Han, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Holokost nedeniyle Nazilerin yargılandığı Nürnberg mahkemesinin devamı olduğunu ancak kendisini kararından caydırmak için arayan bazı üst düzey siyasetçilerin, “Mahkeme, Afrika ülkeleri ve Putin gibi haydutlar için kuruldu, Batılı ülkeler ve müttefikleri için değil” şeklindeki sözlerini paylaşarak, kimsenin kanunların üzerinde olmadığını söylemiştir.

Aslında savcının bu sözleri öncesinde Norveç dışişleri bakanının, mahkemenin Netanyahu hakkında tutuklama kararı alması halinde bu kararı uygulayacaklarını açıklaması, Batılı ülkelerin bu kararı uygulamayacaklarına yönelik beklentiyi boşa çıkarmıştı. Savcının açıklamalarından hemen sonra Norveç, İrlanda ve İspanya’nın Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıyacaklarına dair açıklamalar da gelince, Avrupa ülkelerinin bu konuda ABD-İsrail ekseninde yer almayacakları anlaşılmıştır. Bu sürece yeni ülkelerin de eklenmesi beklenmekte olup, yakın zamanda ABD ve İsrail ikilisinin bu nobran tutumları nedeniyle iyice yalnızlaşmaları söz konusu olabilecektir.

Zira mahkemenin yaklaşık 1 yıl önce Rusya Devlet Başkanı Putin hakkında verdiği tutuklama kararı övgüyle karşılanırken, şimdi İsrail ve Netanyahu sanık sandalyesine oturtulunca mahkemeye yöneltilen eleştiriler, mevcut uluslararası sistemin anomalisini ortaya çıkartmış ve ABD’nin başını çektiği küresel düzene olan güveni sarsmıştır.

Uluslararası toplumdaki bu tavır değişikliğinde, İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım suçuyla yargılanıyor olmasının da önemli yer tuttuğu tahmin edilmektedir. Ayrıca son dönemde üniversite kampüslerinde ortaya çıkan ve yayılarak devam eden Filistin yanlısı protestoların da Batıdaki İsrail yanlısı havanın değişmesinde etkili olduğu anlaşılmaktadır.

Hatta ABD’den sonra İsrail’i en fazla savunan ülkeler olarak bilinen İngiltere ve Almanya bile, muhtemel bir tutuklama kararı çıkması halinde mahkemenin kararını uygulamak durumunda kalacaklarını açıklayarak, sürpriz yapmışlardır. İsrail’in uluslararası hukuku tanımayan eylem ve söylemlerinin devam etmesi halinde İsrail karşıtlığının küresel boyutta artarak devam etmesi ve nihayetinde İsrail’in uluslararası toplumdan izole edilmesi kaçınılmaz bir son olarak gözükmektedir.

 

Genel Değerlendirme ve Sonuç

Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısı, 7 Ekim ve sonrasında yaşananlar nedeniyle, mahkemeden İsrail başbakanı ve savunma bakanı için tutuklama talep ederek, tünelin ucunda bir ışık olduğunu bizlere göstermiştir. Zira İsrail, kurulduğu tarihten bugüne kadar hiçbir uluslararası hukuk kuralına riayet etmemiş ancak bundan dolayı da hiçbir yaptırıma da maruz kalmamıştır.

Bu nedenle İsrail’in işlediği savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle mevcut başbakan ve savunma bakanının sorumlu tutulması önemli bir adımdır. Ancak Uluslararası Adalet Divanı tarafından Güney Afrika’nın başvurusuna istinaden kabul edilen soykırım davasının delilleri ortadayken, UCM savcısının soykırım suçunu talepnameye eklememesi bir eksiklik olarak gözükmektedir.

Ayrıca başbakan ve savunma bakanının yanında, İsrail’in işlediği suçlarda dahli bulunan başta Genelkurmay başkanı Herzi Halevi, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Miras Bakanı Amichai Eliyahu ile daha alt rütbelerdeki pek çok askeri yetkilinin de sorumlu tutulması ve haklarında tutuklama kararı çıkartılması gerekmektedir.

Savcının, İsrailli yetkililerin yanı sıra Gazze’de bile bulunmayan HAMAS siyasi büro şefi Heniyye ile İsrail’in 76 yıldır sürdürdüğü işgal politikasına karşı meşru müdafaa kapsamında topraklarını savunan Sinvar ve Deyf için de tutuklama talep etmesi, kurban ile celladı bir tutmak olarak görülmekte ve bu bakımdan kararın hatalı olduğu değerlendirilmektedir.

Eldeki mevcut delillere istinaden mahkemenin Netanyahu ve Gallant hakkında tutuklama kararı vermesi kuvvetle muhtemel gözükmekte olup, bunun diğer İsrailli yetkililer için de caydırıcı olacağı ve İsrail’in Filistin politikasını gözden geçirmek zorunda kalacağı değerlendirilmektedir.

Gazze’de soykırımcı İsrail’in katlettiği 35 binden fazla Filistinliyi geri getirmemiz mümkün değilse de, uluslararası hukukun iki önemli mahkemesi olan Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin vereceği hukuki, vicdani ve orantılı kararlarla yeni kurbanlar verilmesinin önlemesi mümkündür. Umarız UCM, Netanyahu ve Gallant başta olmak üzere tüm İsrailli sorumluları yargılarken, UAD de İsrail’i Gazze’de soykırım yapmak suçundan mahkum eder ve adaletin bir şekilde tecelli edeceğini hepimize göstermiş olurlar.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası