2012’de Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve yardımcısı Hüseyin Hemedani, Suriye Halep’e gelir. Ancak Suriyeli yetkililer, bu uzun süreli ziyarete pek sıcak bakmaz. Bunun üzerine Ayetullah Ali Hamaney, komutanlarının geri dönmelerine izin vermez ve şu mesajı yollar:
“Suriye hasta bir ülke, ancak hasta olduğunu bilmiyor. Hastalığı, Suriye’deki devlet adamlarına izah edilmeli. Eğer bu hasta, doktora gitmeyi reddederse onu siz götürmelisiniz, eğer ilaç almayı reddederse bu ilacı siz vermelisiniz ve ilaçlarını, o iyileşinceye kadar takip etmelisiniz.[1]”
İlişkilerin Temeli
İran, 1946'da Suriye'nin bağımsızlığını ilk tanıyan ve hemen ardından Şam'da elçiliğini açan ilk ülkelerden biri. İki taraf arasında daha sonra dostluk protokolü de imzalanmıştır. Bu adımlar, İran'ın son Şahı olan Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin hükümdarlığı sırasında atılmıştır. [2] Aynı dönemde Suriye, 1979’a kadar sürecek olan ve Hafız Esad darbesine kadar toplam 7 askeri darbe ve birçok darbe girişimi tecrübe etmiştir. Hafız Esad’ın darbe ile iktidara gelişiyle beraber ülkenin tüm siyasal, askeri, güvenlik ve yasama konularında devlet başkanına geniş yetkiler veren bir yapı inşa edilmiştir. Hafız Esad'ın 1971’de Suriye'de iktidara geldiği bu dönemde, İran ve Suriye artık iki farklı eksendedir. İngiliz ve Amerikan etkisinde Şah dönemi İran’ı ile Sovyet etkisinde ulusalcı, sosyalist Baas ekolü Suriye’si karşı karşıya gelmiştir.
1978’de imzalanan Camp David Sözleşmesi ile İran'ın İsrail ve Mısır ile yakınlaşması ve Enver Sedat’ın Tel Aviv ile normalleşmeyi kabul etmesi, Tahran ile Şam arasında çok ciddi bir mesafe meydana getirmiştir. Bunun üzerine Hafız Esad, Şah'a karşı İran muhalefetini desteklemiş ve kendi topraklarında silahlı muhalefetin eğitilmesine ve silahlandırılmasına izin vermiştir. Aynı zamanda özellikle Paris'teki Suriye büyükelçiliğinin desteği ve öncülüğünde dünyadaki Suriye büyükelçiliklerinin imkanları, İran muhalefetinin lideri Ruhullah Humeyni ve İranlı isyancıların hizmetine sunulmuştur. İran’da Şah’a karşı devrim protestoları, günden güne yoğunlaşırken Şah rejimi iyice zayıflamıştır. Tarihler Ocak 1979’u gösterdiğinde, İran Şah’ı bir daha dönmemek üzere ülkeden ayrılırken 2 bin 500 yıldır süren İran monarşisi de sona ermiştir.
İran İslam devrimi, Suriye’nin Irak ile yaşadığı bölgesel rekabet ve gerilim ve İsrail ile yaşadığı varlık tehditleri ile dolu bir atmosferde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla Hafız Esad için İran’la ittifak kurma fikri, kaçıramayacağı bir fırsat haline gelmiştir. Antisiyonist, İsrail karşıtı ve Filistin davasını sahiplenen bir rejimi benimseyen İran İslam Cumhuriyeti’ni tanıyan ilk Arap ülkesi Suriye olmuştur. Suriye’nin İran ile başlayan ve günümüze kadar varlığını koruyan stratejik ortaklık için tüm koşullar sağlanmış ve iki ülke arasında siyasal, ekonomik ve güvenlik yapılanmasının temelleri atılmıştır. Bu dönemde, günümüz Suriye’si ile İran’ın siyasetinin temel hatları belirmeye ve şekillenmeye başlamıştır.
1980’de “8 Yıl Savaşı” olarak da bilinen İran-Irak savaşının patlak vermesi, Suriye ve İran arasındaki dostluğun pekişmesi açısından ciddi bir yapı taşı niteliği taşır. İran’a karşı Irak’a destek veren birçok Arap ülkesinin aksine Suriye yönetimi, 8 yıl boyunca açıkça İran'ı askeri ve ekonomik olarak desteklemiştir. Saddam Hüseyin’i destekleyen Arap dünyasına karşı gelmesiyle Esad, izole edilmiş ve böylelikle genç rejimin önemli bir siyasi müttefiki haline gelmiştir.
Genç İran hükümeti açısından da Suriye ile ittifak, son derece değerli ve stratejik bir adım olmuştur. Esad yönetimindeki Suriye, yalnızca bir müttefik olarak değil, aynı zamanda İran’ın savunma stratejisine “stratejik derinlik” kazandırması açısından da son derece değerlidir.
Devrimin İran politikasındaki ilk sonucu antiemperyalizmdir. Antiemperyalizm ile devrimin dış politikasının bir diğer sonucu olan İslam dünyasının liderliği ideali, büyük ölçüde örtüşmektedir. Suriye ile ittifak, bu ideali gerçekleştirme yönünde atılabilecek önemli bir adım olarak ortaya çıkmıştır. Böylece iki ülke arasında sağlam temel ve nedenlere dayanan tutarlı ve eşit düzlemde bir ittifak kurulmuştur.
Yönü Değişen İlişki
2000’e gelindiğinde Suriye-İran ilişkileri farklı bir yön almıştır. Suriye’nin genç lideri oğul Beşar Esad, babası Hafız Esad’ın yerine geçmiştir. Ancak Beşar Esad’ın babasından miras aldığı bu eşit koşul ve temellerde atılan stratejik ortaklık, bölgede yaşanan birçok değişimle beraber dengesini İran tarafına çevirmiş ittifakın düzlemi Suriye aleyhine doğru sapmıştır. 2003’te Bağdat düşmüştür ve artık Şam yönetimi için Saddam Hüseyin tehdidi ortadan kalkmıştır. İki ülke arasındaki ilişki dengesi, Suriye eski Devlet Başkan Yardımcısı Abdülhalim Haddam'ın, mevcut rejimle olan bağlarını kopardıktan sonra yayınladığı hatıralarında, “Geçmişte stratejik bir ittifak vardı, Suriye ve İran'ın dengeli çıkarları vardı ve bu ittifakın ana buluşma noktası Saddam Hüseyin'di. Ancak daha sonra Saddam’ın gitmesiyle ortak buluşma noktasının olmaması ve artık herhangi bir stratejisi olmayan Suriye'nin zayıflığı nedeniyle tersine döndü” [3] olarak ifade ettiği gibi farklı bir yön almaya başlamıştır.
O dönem Beşar Esad yönetimindeki Suriye’nin, etrafının Amerikan kuvvetlerinin konuşlandığı Irak ve ordusunu çıkarmak zorunda kaldığı Lübnan ile çevrilmiş olması sebebiyle tehdit altına giren güvenliğini korumak temelinde İran ile özel ittifak kurma noktasına gelmiştir. Artık iki ülke arasındaki ittifak dengesi, Suriye’nin korkularına dayanan korunma güdüsünün ağır bastığı bir çerçevede biçimlenmeye başlamıştır.
Bu dönemde Suriye ekonomik ve politik açılım dönemine girmiştir. Bu, aynı zamanda Suriye’nin İran’a alternatif müttefik arayışının izleri olarak okunabilir. Aynı dönemde Körfez ülkeleri ile ekonomik iş birlikleri yapılmış, Türkiye ile oldukça hızlı yol alan ekonomik, siyasi, diplomatik ataklar yapılmış ve stratejik nitelikte protokoller imzalanmıştır. Suriye, 2010’a gelindiğinde en çok yabancı yatırımı çeken 3'üncü Arap ülkesi olmuştur.[4]
Tam da bu dönemde Ortadoğu, radikal dönüşümlerin eşiğine gelmiştir. Bölgesel anlamda dinamikleri etkileyen Arap Baharı döneminde sıra Suriye’ye geldiğinde Şam hükümeti, barışçıl gösterilere silah ve şiddetle karşılık vererek ülkeyi terör kıskacına sokmuştur. Bu olaylarda Şam hükümetinin imdadına ilk İran yetişmiştir. Suriye sahası İran’a, Akdeniz'in doğu kıyılarına dolayısıyla İsrail sınırına kesintisiz erişimin kapılarını açmıştır. İran; Hizbullah'ın, Zeynebiyyun tugayı ve Fatimiyyun tugayı olarak bilinen Pakistan, Afganistan ve Irak'tan getirdiği milislerin müdahalesiyle Suriye içindeki askeri pratiğini, özellikle vekil milis bağlamında güçlendirmiştir. Böylece İran’ın yayılmacı “Şii Hilal Projesi” için her zamankinden daha çok fırsat kapıları açılmıştır. Kuruluşundan itibaren İran İslam Cumhuriyeti’nin Suriye ile ilişkisi, ittifak ile başlayıp daha sonra stratejik ortaklığa evrilmişken, Suriye iç savaşı sonrasında İran’ın çıkarlarını gözeten “eksen ortaklığı” kavramına dönüşmüştür.
İttifaktan Hakimiyete
İran, Esad'ı desteklemek için yılda en az 6 milyar dolar harcamaktadır.[5] Rusya ile zaman zaman anlaşmazlıklar çıksa da Esad rejiminin bekası için net bir ittifak kurulmuştur. İran'ın Suriye politikası, kendisine stratejik derinlik sağlamayı amaçlarken, askeri faaliyetlere odaklanma yönünde bir projeksiyon çizmektedir. Bunun yanı sıra İran, Suriye'yi etnik, dini ve dolayısıyla demografik olarak manipüle etmek için yumuşak güç olarak nitelendirilebilecek çok sayıda faaliyet yürütmektedir.
İran’ın Suriye’de eğitim, sağlık ve kültür alanlarında yürüttüğü geliştirme programları, ilk bakışta zararsız gibi görünmektedir. Ancak İran’ın bu politikalarını, Suriye’nin doğal etnik, dini ve kültürel çeşitliliğini tahrip etme yönünde agresif bir yayılma politikasının izleri olarak görmek mümkündür.[6]
Tahran, Suriye'de bulunan ve Şii mezhebine göre kutsal sayılan mezar ve dini yapıları, On iki Şii imamın ve Şii kimliğinin ayrılmaz bir parçası olarak saymaktadır. Bu anlayıştan yola çıkarak ve ülkenin içinde bulunduğu zor ekonomik ve sosyal koşulları fırsat bilerek, Suriye’de ciddi bir Şiileştirme faaliyeti yürütmektedir. İkili ilişkide daha zeki ve stratejik bakışa sahip olan Hafız Esad'ın aksine, Beşar Esad, dini konular üzerindeki kontrolünün büyük bir bölümünü İran Devrim Muhafızlarına devretmiştir.
Sonuç olarak Esad rejiminde ve harap ordusunda yıllarca süren bozulmadan sonra, bugün İran, Suriye ile bir ittifaktan ziyade stratejik bir hakimiyet kurmuştur. Üstelik bu hakimiyetin mali faturasını yine Suriye’ye ödetmeye karalı görünmektedir. İran, Suriye'nin 50 milyar dolarlık borcunu ödetmek için Mayıs 2023’ten bu yana bir dizi anlaşma için baskı yapmaktadır.[7] Tahran, Şam'ın imzalamakta isteksiz olduğu bu anlaşmaları imzalatmayı başarmıştır. Suriye’deki ekonomik çöküş göz önündeyken hükümetin mali iflasa doğru sürüklendiği çok açıktır.
Arap ülkeleri arasında yaygın bir deyim vardır: “Suriye’yi İran’ın kucağından kurtarmak.” Ancak halihazırdaki tabloda, Suriye’nin İran’ın kucağında değil kıskacında olduğu ortadadır. İran'ın sistemli uzun vadeli ve çok disiplinli dış politikasının aksine Arap ülkelerinin anlık ve daha çok güvenlik kaygılarına dayalı dış politikası vardır. Arap ülkelerinin, bu zayıf politikalarının bir sonucu olarak Ortadoğu'nun son derece stratejik bir ülkesi olan Suriye’yi İran'a teslim ettiği sonucuna varılabilir.
2012’nin Suriye’sine dönecek olursak, Ayetullah Hamaney’in komutanlarına yazdığı mektup bugün daha çok anlam kazanmaktadır. Bu mektuptan İran’ın binlerce yıllık devlet geleneğinin izlerini okumak mümkündür.
[1]“كيف اتخذت إيران قرار الدخول إلى سوريا؟”, BBC News, 18 Mart 2018.
[2] Hadi Mustaufaa. “من الشاه إلى خامنئي ومن حافظ إلى بشار... العلاقات السورية الإيرانية”, Raseef22, 5 Mayıs 2023.
[3] Chafic Choucair, “العلاقات السورية الإيرانية.. من تبادل مصالح إلى تحالف”, Al Jazeera, 14 Şubat 2007.
[4]“تقرير حول مؤشرات نمو الاقتصاد السوري في 2010”, Kuna, 11 Mayıs 2011.
[5]Mehdi Khalaji et al. “لعبة إيران الطويلة الأمد في سوريا”, The Washington Institute, 29 Mart 2021.
[6] Sawsan Mehanna, "الغزو الثقافي" الإيراني عبر نشر التشيع في المدارس السورية”, Independent, 3 Kasım 2021.
[7] Diaa Audi, “ما قصة الاتفاقية ‘طويلة الأمد’ بين إيران وسوريا؟”, Al Hurra, 10 Temmuz 2024.