Kriter > Dosya > Dosya / Filistin 2 |

Hedefler Hiyerarşisi Açısından Almanya’nın Gazze Politikasının Analizi


Alman karar vericilerin, İsrail’in Gazze saldırıları karşısında izlediği yol, Almanya’nın dış politikasında ileri sürdüğü hukuk, demokrasi ve insan hakları gibi ilkeleri açık bir şekilde ihlal ederken, hedefler hiyerarşisinde İsrail’in desteklenmesi hedefinin en üstte olduğunu, insan haklarının korunması ve özgürlüklerin desteklenmesinin ise geride kaldığını gösteriyor.

Hedefler Hiyerarşisi Açısından Almanya nın Gazze Politikasının Analizi
Almanya'da Federal Meclis binasının önündeki göndere İsrail bayrağı çekildi. (Cüneyt Karadağ/AA, 8 Kasım 2023

Almanya’nın İsrail’in Gazze’de doğrudan sivilleri hedef alan saldırılarına yönelik politikası ele alındığında, ülkenin genel dış politika ilkelerine aykırı bir tavır söz konusu olduğu için Berlin’deki karar vericiler ciddi şekilde eleştiriliyorlar. Dış politikasında genel olarak demokrasinin geliştirilmesini ve insan haklarının korunmasını savunan, barışçı dış politikayı teşvik ettiğini ileri süren ve Filistin-İsrail anlaşmazlığı özelinde de iki devletli çözümü savunduğunu söyleyen Almanya’nın, İsrail’in ağır insan hakları ihlallerine ve Gazze’yi Filistin’den koparma girişimlerine neden açık bir şekilde destek verdiği sorusu ve eleştirisi, haklı bir soru ve eleştiri olarak karşımıza çıkıyor.

Berlin’in bu tutumunu analiz etmek için dış politikaya dair ilkeler, çıkarlar ve hedefler kavramlarını ele alan kısa bir giriş yapmak faydalı olacaktır. Bu çerçevede altı çizilmesi gerekli ilk husus, dış politikada söylem düzeyinde dile getirilen ilkelerle gerçekte ulaşılmaya çalışılan hedefler arasında her zaman bir uyumun söz konusu olmadığı gerçeğidir. İkinci gerçek ise bir ülkenin dış politikada belirlediği hedeflerin, her zaman o ülkenin çıkarlarına hizmet etmeyebileceğidir. Birtakım iç ya da dış etkenler/aktörler, ülkenin dış politikasını rasyonel çizgiden saptırabilir ve dış politikada ülkenin ulusal çıkarları yerine kendi dar fakat etkili çevrelerinin çıkarlarına hizmet eden hedefler belirlenmesine yol açabilir. Bu tespitler çerçevesinde, Almanya’nın İsrail tarafından gerçekleştirilen Gazze saldırılarına yönelik politikasına dair şu sorular sorulabilir: Almanya’nın Gazze politikasını, Alman dış politikasında öne çıkan ilkeler açısından nasıl değerlendirebiliriz? Almanya’nın Gazze politikasının hedefleri nelerdir ve bu hedefler arasındaki hiyerarşi yani öncelik sıralaması nasıldır? Bu hedefler ve onlara ulaşmak için Berlin’in izlediği yol, Almanya’nın çıkarlarına ne kadar hizmet ediyor? Şimdi bu sorulara cevap arayalım.

 

Berlin’in Çelişki Politikası

Öncelikle Almanya’nın dış politikasında öne çıkan ilkelere kısaca değinelim. Karar verici Alman siyasetçilerin söylemleri ve Alman dış politikasına dair temel metinler incelendiğinde; uluslararası hukukun korunması ve geliştirilmesi, dünyada barış, özgürlük ve demokrasinin desteklenmesi, insan haklarının korunması, transatlantik ortaklığın ve Avrupa Birliği çatısı altındaki entegrasyonun güçlendirilmesi konularının, Alman dış politikasının temel ilkeleri arasında sayıldığı görülür. Berlin’in genel olarak Ortadoğu ve spesifik olarak İsrail-Filistin çatışmasına yönelik politikasına bakıldığında ise takip edilen hedeflerin bu ilkelerle ciddi bir çelişki içerisinde olduğunu ifade etmek gerekir. Hatta yakından bakıldığında bu hedeflerin kendi içinde de çelişkilerle dolu olduğu görülür. Örneğin bir yandan İsrail-Filistin sorununun çözümü konusunda iki devletli çözümü savunan Almanya’nın diğer taraftan iki devletli çözümü, attığı adımlarla her geçen gün biraz daha imkansız hale getiren İsrail’e gerek ekonomik gerekse askeri açıdan en fazla destek veren ülkelerin başında gelmesi büyük bir çelişki oluşturmaktadır.

İsrail'i ziyaret eden Almanya Başbakanı
İsrail'i ziyaret eden Almanya Başbakanı Olaf Scholz, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Tel Aviv kentinde bir araya geldi. (Kobi Gideon (GPO) / Handout/AA, 17 Kasım 2023)

 

Bu çelişkinin nedeni, İsrail’in güvenliğinin Alman devletinin ulusal hedeflerinin bir parçası olarak tanımlanmasına (Israels Sicherheit ist Teil deutscher Staatsräson) ve bunun da Almanya’nın tarihi sorumluluğu olarak görülmesine (Deutschlands historische Verantwortung) dair anlayışın Almanya’nın Ortadoğu politikasının ana hedefini oluşturmasıdır. Hedefler hiyerarşisinde bu hedefin en başa yerleştirilmesi; iki devletli çözümün desteklenmesi, Filistin topraklarında sivil altyapının inşasına yardım edilmesi yoluyla bölgede barışın teşvik edilmesi, bölge halklarının radikalleşmesine neden olacak şiddetin önüne geçilmesi ve Almanya’nın bölge ülkeleriyle ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesi gibi diğer hedeflere ulaşılmasını zora sokmaktadır. Zira İsrail’in “1-İşgal, 2-Yerleşimciler (sivil/silahlı işgalciler) ve yıldırma yoluyla işgal edilen topraklarda demografinin değiştirilmesi, 3-İlhak” sıralamasıyla yürüttüğü Filistin topraklarını gasp etme politikası, Almanya’nın bölge siyasetinin ikincil hedeflerinin uygulanmasını imkansız hale getiriyor. Örneğin Gazze Şeridi’nde Almanya ve diğer ülkelerin barışa destek vermek için sayısız defa inşa ettiği sivil altyapı tesislerinin 2-3 yıl arayla İsrail tarafından yeniden bombalanmasına rağmen, Berlin’in kendisini “İsrail’in korunması ve desteklenmesi” ana hedefine uygun hareket etmek zorunda hissederek, bu devlete yönelik ekonomik ve askeri yardımlarını sürdürmesi, bu çelişkiye işaret ediyor. Benzer şekilde İsrail’in her yıl Yahudi yerleşimciler (“silahlı” sivil işgalciler) için Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te binlerce yeni konut inşa etmesi nedeniyle bölgedeki Filistin yönetiminin idaresinde kalan topraklardaki bütünlüğün kaybolmasının artık bir Filistin devletinin kurulmasını neredeyse imkansız hale getirmesine rağmen, iki devletli çözümü savunduğunu söyleyen Almanya’nın İsrail’i bu politikalardan vazgeçirmeye yönelik herhangi bir adım atmaması ve aksine Tel Aviv yönetimine ekonomik ve askeri desteğini kesintisiz bir şekilde sürdürmesi de Berlin’in çelişkili İsrail politikasına bir başka örnektir.

Berlin’in İsrail-Filistin çatışmasına yönelik politikasının hedefleri açısından söz konusu olan bu çelişki, Almanya’nın genel dış politika ilkeleri açısından bakıldığında daha belirgin şekilde ortaya çıkıyor. Yukarıda ifade edilen Alman dış politikasının temel ilkeleri arasında sayılan uluslararası hukuka uygun hareket edilmesi, dünyada barış, özgürlük ve demokrasinin desteklenmesi ve insan haklarının korunması prensipleri açısından bakıldığında, Berlin’in İsrail’in Gazze halkına yönelik katliamlar karşısında izlediği politikanın ne kadar sorunlu olduğu görülüyor. 7 Ekim’de İsrail tarafından işgal edilmiş Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşim yerlerine HAMAS tarafından gerçekleştirilen saldırının ardından İsrail’in kendisini savunma hakkını vurgulayan açıklamalar yapan Alman liderler, bu saldırı öncesinde İsrail tarafından Gazze’ye karşı uygulanan abluka, baskı ve katliamları görmedikleri gibi, 7 Ekim sonrasında da İsrail’in açık bir şekilde meşru müdafaa sınırlarını ihlal eden ve Filistinli çocukları, kadınları, sivil yerleşim yerlerini, hastaneleri, okulları, BM gözetimindeki binalara sığınan sivilleri hedef alan saldırılarına karşı da sessiz kalmayı tercih ettiler. İsrail’in haftalardır bu hedefleri bombalamasına rağmen Alman Şansölyesi Olaf Scholz ve Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, “İsrail’in kendisini savunma hakkı” olduğunu söyleyerek, bu aşırı dinci ya da ırkçı fanatik Siyonist kadrolar tarafından yönetilen devletin (örgütün) katliamlarına destek vermeye devam ettiler.

 

İsrail’e Desteğin Önceliği

Alman karar vericiler, bu şekilde bir yol izleyerek, Almanya’nın dış politikasında ileri sürdüğü hukuk, demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi ilkeleri açık bir şekilde ihlal ederken, hedefler hiyerarşisinde İsrail’in desteklenmesi hedefinin en üstte olduğunu, insan haklarının korunmasının ve özgürlüklerin desteklenmesinin ise geride kaldığını göstermiş oldular. Peki bu şaşırtıcı bir durum mudur? Kuşkusuz Almanya ilk defa bu şekilde hareket etmiyor. Daha önce de defalarca ilkeler, hedefler ve çıkarlar arasında bir uyumsuzluk söz konusu olduğunda, ilkelere göre değil, Almanya’nın çıkarları doğrultusunda belirlenmiş hedeflere göre hareket ettiğini gösterdi. Cezayir’de 1992’de, Mısır’da 2013’te, Türkiye’de 1997’de darbe olduğunda ve yine Türkiye’de 2016’da darbe girişimi olduğunda Almanya’daki iktidarlar demokrasiden değil darbecilerden yana tavır aldılar. Zira Almanya’nın o zamanki çıkarlarının darbecileri desteklemeyi gerektirdiği görüşündeydiler.

İnsan hakları, demokrasi teşviki ve özgürlüklerin desteklenmesi gibi kavramların başka ülkelerin iç işlerine müdahale için araçsallaştırılan kavramlar oldukları zaten biliniyor. Almanya da bu yöndeki tavırlarıyla dünyadaki tek örnek değil. Başka ülkelerde olduğu gibi, Almanya’daki yöneticiler de dış politikanın hangi alanında ve ne zaman bu kavramları kullanacaklarını, ne zaman onları göz ardı etmeleri gerektiğini biliyorlar ve buna ülkelerinin ulusal çıkarları çerçevesinde karar veriyorlar. Ancak Almanya’daki mevcut SPD-Yeşiller-FDP koalisyon hükümetinin İsrail’in Gazze’ye yönelik katliamları karşısında izlediği aşırı İsrail yanlısı politikanın Almanya’nın ulusal çıkarlarına ne kadar hizmet ettiği sorusu da sorulmaya değer bir sorudur. Benzer şekilde, İsrail’in bölgeye yönelik politikasına dair hedefler hiyerarşisinde, “İsrail’in her ne yaparsa yapsın desteklenmesi” hedefinin en üst sırada yer almasının, Almanya’nın ulusal çıkarlarıyla ne kadar uyumlu olduğu sorusu da sorulmalıdır. Bu sorulara verilecek cevaplar, Avrupa ve özellikle de ABD’deki Siyonist lobinin Almanya’nın dış politikası üzerindeki etkisinin düzeyi ve bu etkiyi hangi aktörler üzerinden yürüttüğü ile yakından ilgilidir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası