Fransız gazeteciler arasında şöyle bir yaklaşım var: Gazeteci tarafsız olmak zorundadır fakat Türkiye ile ilgili haberlerde tarafsızlık ilkesini gözetmek zorunda değiliz. Fransız basını, son dönemde Türkiye hakkındaki haberlerinde tarafsızlık ilkesini, ülke çıkarları ve iktidar nefreti ile karıştırarak militan gazeteciliğe çevirdi. Kamu yayıncı kuruluşu veya özel medyaya baktığımızda Türkiye haberlerinde mutlaka negatif bir dil, edilgen cümleler ve suçlayıcı bir tavrın söz konusu olduğunu görüyoruz. Gazeteciliğin en temel kurallarından biri olan doğrulatma ve tarafların görüşünü yansıtma konusunda da sınıfta kalan bir basın ahlakı ile karşı karşıyayız. Fransa’da Türkiye hakkında yayımlanan haber ve makalelerde tek sesli, tek taraflı ve sadece belirli bir çevrenin görüşlerinin öne çıkarıldığı/desteklendiğini tespit ediyoruz. Ulusal basın dışında yerel veya bölgesel basında da Türkiye haberlerinin ele alınışı bu yönde oluyor.
Televizyon kanallarının Türkiye ile ilgili tavrını bir tarafa bırakacak olursak, yazılı basının Türkiye haberlerini işleyiş biçimi ve bunun sosyal medyaya düşüşünde klişelerden oluşan bir haber dilinin benimsendiğini görüyoruz. Fransız medyasındaki bu tavrın güncel siyasetten ve iktidardan bağımsız olduğunu, devlet politikası haline gelen bir kampanyaya dönüştüğünü de ekleyelim.
2002’de büyük kırılma yaşayan Fransa siyasetinde Nicolas Sarkozy’nin cumhurbaşkanı seçilmesi ile birlikte medyada Türkiye’ye vurulan damga da belli oldu. Bu Türkiye damgası aradan geçen yıllar içerisinde gittikçe belirginleşti ve artık en sağından en soluna tüm medya için “Türkiye’ye saldırı” yayın politikası halini aldı. 2002 öncesinde ise zaten Fransa’nın Türkiye haberlerinde çizdiği yön; aktarmaktan ve anlatmaktan çok azarlama ve hafife alma stratejisiydi.
İslam ve Göçmenler
Batı’da Müslüman toplumlarla ilişkisi en eski ülkelerden biri olan Fransa’nın İslam dini ve Müslümanlara bakışındaki sert kırılma, 2000’lerden sonra belirginleşti. Sömürge altında tuttuğu ülkelerden gelen çoğu Mağripli yaklaşık 6 milyon Müslüman, sistematik bir şekilde Fransız toplumunda eritme politikasına maruz kalmış fakat bu politika başarılı olamamıştır. 70’lerden sonra İslam ve Müslümanlar hakkında oryantalist etkilerle maceracı bir tavrın yaygın olduğunu görüyoruz. 2000’ler itibarıyla bu durum Fransız medyasında tersine dönerek, doğrudan Müslümanları hedef alan, dışlayıcı, reddedici, ötekileştirici bir haber dili öne çıkmaya başladı. 2015 Paris saldırıları sonrasında ise İslam’a karşı topyekün bir savaşın açıldığını, Müslümanların varlığının sorgulandığı, terör ile Müslümanların eşitlenerek nefret dili eşliğinde Müslümanlara karşı toplumsal bir linç girişiminin dergi ve gazete sayfalarında sıkça yer ettiğini gözlemliyoruz.
Önceleri sadece aşırı sağ veya marjinal medyanın kullandığı bu dilin gittikçe merkez medyaya sirayet ettiği inkar edilemez. Bugün Fransa’da terörle mücadele adı altında İslam’a ve Müslümanlara ait kutsallar hedef alınmaktadır. Yıllar önce dini değerleri önemseyen, saygı duyan kişi veya kuruluşları tanımlamak amacıyla kullanılan “İslamist” tabiri, son yıllarda terörist anlamında kullanılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan 1994’te İstanbul Belediye Başkanı seçildiğinde Le Monde, "İslamistler İstanbul’da seçimi kazandı” başlığını kullanmıştı. Aynı Le Monde bugün bu terimi teröristler için kullanıyor. 25 Ekim 2020 tarihli Le Figaro’da yer alan bir haberin başlığı şöyleydi: Erdoğan, İslamistleri Fransa’ya karşı harekete geçiriyor.
Uzun süre radikal, radikal İslam gibi sıfatlarla Müslümanları yaftalayan Fransız basını artık yeni bir aşamaya geçerek doğrudan İslam’ı hedef alan İslamist kelimesini kullanmaya başladı. 2019’da İçişleri Bakanı Castaner, İslamist tabirini yani devletin yok etmek için mücadele verdiği kişileri namaz kılan, oruç tutan, alkol içmeyen, domuz eti yemeyen bireyler olarak tanımlıyordu.
Klişelerle İtibarsızlaştır, İsimlerle Hedef Göster
Fransız medyasında Türkiye ile ilgili haberlerde çok kullanılan, sıkça tekrar edilen tanımlamaların başında “Erdoğan rejimi”, “Otokrat”, “Diktatör”, “Sultan” ve “Erdoğan’ın Türkiye’si” ifadeleri yer alıyor. Bir ülkeye veya yöneticisine atıfta bulunmaktan uzak ve tamamen olumsuz çağrışımda bulunan bu ifadelerin yer almadığı haber metni bulmakta zorlanırsınız. Fransız medyasında itina ile sürdürülen bir gelenektir; dış haberler önce AFP’nin süzgecinden geçirilerek verilir. Eğer bir ekleme yapılacaksa bu kesinlikle AFP’nin çizdiği kalıptan taşmamak suretiyle yapılır. Dış politikada medyasının tek sesli oluşu ile ön plana çıkan Fransa’da, Türkiye gibi önemli coğrafyalarda ve hassas dosyalarda karşısına çıkan bir ülkenin cumhurbaşkanı ile ilgili tüm haberlerde yukarıda sıraladığım yakıştırma ve yaftaları görebilirsiniz. Bu durum adeta devlet politikası haline gelmiştir. Fransa’nın hem siyasetçileri hem de medyası, ülke çıkarları ve imajını zedeleyecek bir girişimi kesinlikle desteklemez, Fransa karşıtı açıklama ve yayın yapmazlar. Fransız siyasetçiler, ülke sınırları dışında iç siyasete dair ve ülke çıkarlarına aykırı açıklama yapmayı reddederler.
Fransız basınında Türkiye, Erdoğan, AK Parti gibi kelimeleri incelediğinizde son 15 yılda pozitif bir habere rastlamak şöyle duysun, okuyucunun zihnini bulandıracak başlık ve fotoğraf altlarıyla “negatif haberlerin bile” provokatif amaçlarla yeniden üretildiğini görürsünüz.
“Erdoğan Ağlarını Örüyor, Erdoğan Fransa’ya Sızıyor”
Son 5 yılda en sağdan en sola kadar tüm ideolojik yelpazesiyle Fransız basınında İslamofobi, Türkofobi, Erdoğanofobi diyebileceğimiz benzer yayınlar periyodik bir biçimde yer alıyor. Aynı başlıklar ve içeriklerle Türkiye ve Erdoğan nefretini körükleyen haberler, birkaç ay arayla farklı gazete ve dergilerin sayfalarını, kapaklarını işgal ediyor.
2010 itibarıyla Türkiye’de bir iktidar değişikliği için harekete geçen ve bunun kolayca elde edilebileceğini düşünen Avrupa basını, bu tercihlerinin gerçekleşmemesi nedeniyle öfke ve nefret dozunu gittikçe artırdı. Cumhurbaşkanlığı sisteminde yapılan değişiklikle ilgili oylama öncesi Batı basını Türkçe manşetlere yer verdi, Türk seçmene hitap eden başlıklar attı. Dünya basın tarihinde örneği az görülür bir “dış müdahale” çabasıydı bu.
Daha sonraki yıllarda internet ve sosyal medyanın öneminin artmasıyla “Batılılar” Türkiye’de medyayı (ve sosyal medyayı) kontrol etme amaçlı hamlelere başladı. Fransa’nın sömürgecilik ve Afrika’daki uygulamalardan tecrübeli olduğu medyayı yönlendirme ve yönetme faaliyetine Türkiye’de de hız verdiğini söyleyebiliriz. Kamu yayıncısı ile oluşturulan içeriklerle, Dışişleri Bakanlığı eliyle sürdürülen bir programla Fransa, Afrika’da ve Ortadoğu’da 2 bine yakın radyo, yüzlerce televizyon ve gazeteye içerik, istihdam yardımı ve fon sağlıyor. Bu yöntem Türkiye’de de içerik ve istihdam sağlamak gibi konularda sürdürülüyor.
Fransız medyasının Türkiye’den verdiği haberler, hem Fransa’da yaşayan 1 milyona yakın Türk vatandaşını hedef alıyor hem de geri dönüp Türkiye kamuoyunda da tartışma ve kafa karışıklığı meydana getiriyor. Fransa’daki Türk vatandaşlarının “Erdoğan’ın yeniçerileri olduğu, Erdoğan’ın Fransa’daki Türk derneklerini Avrupa’yı ele geçirmek için üs olarak kullandığı, genişlemeci politikalarla Avrupa’yı tehdit ettiği, Türkler sayesinde Avrupa’da ağlarını ördüğü, Türk dernekleri ile Avrupa’ya sızdığı…” gibi başlıklarla Türk azınlık hedef haline getirildi, ötekileştirildi. 50 yıla yakın bir süredir gittikçe artan nüfusuyla Türkler, Fransa’da uyum, sosyal barış ve ekonomiye katkıları açısından örnek teşkil eden göçmen topluluğudur. Buna rağmen sistematik bir şekilde Türkler hedef alınmaya, Fransız toplumu içinde düşmanca tepkiler doğuracak yönlendirmeler yapılmaya devam edilmektedir.
Fransa’daki Türk toplumunun bu örnek durumu, başta Mağripliler olmak üzere, Afrikalı, Balkan göçmenleri ve diğer Müslüman göçmenlerin gıpta etmesine sebep olmuştur. Fransa, Türk göçmenlerin ve dolayısıyla da Türkiye’nin bu toplumlara öncülük etmesini engellemeyi amaçlamaktadır. Yukarıda saydığımız göçmen azınlıkların önemli bölümü, kendi ülkelerinin yöneticilerinden çok Erdoğan’a güvenmekte, sempati beslemektedirler.
Fransızların Sempatik Teröristleri
Terör, 21. yüzyılın etki ajandalarında altı en fazla çizilen konulardan biridir. İletişim, ulaşım ve üretimde sınırların kalktığı bir zamanda terör ve teröristler için de sınırlar gittikçe şeffaflaşmaya başlamıştır. Fransa, ülke içinde, modern tarihinin en büyük terör eylemleriyle 2015’te tanışmış, bu saldırılar sonrasında da devletin güvenlik ve savunma refleksleri değişmiştir. Ekonomiden siyasete, sosyal alandan dini kurumlara kadar tüm müktesebatını gözden geçirmek zorunda kalmıştır.
Fransa’da bir terör eylemi bu kadar derin yaralar açarken, Fransız basınının Türkiye’nin son 50 yılına kan ve gözyaşı olarak yansımış, her türlü terör örgütlerine karşı tavrı ibretle izlenmektedir. Başta PKK olmak üzere, DHKP-C, MLKP gibi örgütler, sempatik cümleler ve ifadelerle tanıtılmakta, terörist ifadesi yerine militan, isyancı veya savaşçı gibi tanımlar kullanılmaktadır.
Terör örgütü yöneticileri ve sempatizanlarına ekranlar açılmakta, gazete sayfalarında övgüler düzülmektedir. Yine terör örgütü yandaşlarının Fransa sokaklarında polis eşliğinde gösteri ve teröre övgü sloganları, kamu yayıncısı dahil tüm medyada geniş yer bulmakta, siyasilerce de teşvik görmektedir.
Sınır Tanımayan Tutarsızlar
Fransa merkezli Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, Türkiye ve yöneticileri hakkında yayımladığı her bildiride gazetecilik dili ve etiğine uymayan ifadelere yer vermektedir. Örgütün adeta siyasi propaganda haline gelen eylem ve çağrıları, bir sivil toplum kuruluşu olduğu iddialarıyla ters düşmektedir. RSF, Fransa’daki basına sansür, yasaklar ve baskıları görmezden gelmiş, gazetecilerin uğradığı saldırıları ve polis şiddetini ise görmemiştir. Her yıl gazetecilerin çalışma koşulları hakkında ülkeler sıralaması yayımlayan örgüt, Fransız devletinin diğer ülkelerin kamuoyunu etkilemede baskı aracı haline gelmiştir. Örgütün, 2018’de başlayan ve hala devam eden Sarı Yelekliler gösterilerinde yaralanan, sakat kalan, şiddete uğrayan gazetecilerle ilgili ciddi bir tepkisi, itirazı olmadı. Oysa Türkiye ve bazı ülkelerde meydana gelen en küçük bir iddia hakkında bile basın bildirileri ve kamuoyunu etkileme faaliyetleri anında devreye sokuluyor.
Libya, Doğu Akdeniz ve Karabağ Olayları
Türkiye’nin son yıllarda dış politikada gösterdiği başarılı atılımlar, Fransız basınında Türkiye nefreti ve algı yayıncılığını bir üst seviyeye çıkardı. Afrika’da Fransa’ya yönelik yükselen sömürü karşıtı tepki dalgası ve Türkiye’nin Afrika halkları arasında gördüğü sıcak ilgi Fransız devletini olduğu kadar basınını da endişeye sevk etmiş durumda. Afrika ülkelerindeki medyalarda yerleşik “Fransız sistemi”, Türkiye aleyhinde haber ve yorumlarla yerel halkın zihnini bulandırmayı hedeflemektedir.
Libya, Doğu Akdeniz ve Yukarı Karabağ’daki gelişmelere bağlı olarak Fransız basınının Türkiye karşıtı yayınları, gazetecilik ilkeleri açısından inceleme konusu olmalıdır. Libya’da meşru yönetimi destekleyen, çatışmaların, katliamların durmasını sağlayan Türkiye’yi görmezden gelen Fransız medyası, darbeci bir generali, savaş suçları işlemiş bir örgütü aklama faaliyetleri yürütmüştür.
Doğu Akdeniz’de Türkiye ve Yunanistan arasında gerginlik çıkarma politikasının baş aktörü olan Fransa’nın attığı her yanlış adıma sorgusuz destek veren Fransız basını, Yukarı Karabağ’ın işgalden kurtarılması sırasında da adeta Ermeni çetelerinin sözcülüğüne soyunmuştur. Le Figaro gazetesi, Yukarı Karabağ’ın Ermeni işgali altında oluşu hakkındaki Birleşmiş Milletler kararlarını okuyucudan gizlemiş, günlerce süren propaganda mahiyetindeki yayın ve manşetlerini gazetenin haftalık ekinde Fransa’daki Türk nüfusunu hedef gösteren yayınlarla desteklemiştir.
Sonuç olarak, 2000’lerin başından itibaren Fransız medyasında gittikçe artan bir Türkofobi, İslamofobi ve son dönemde de Erdoğanofobi faaliyeti görüyoruz. Fransa’da basının, küresel düzlemde Fransız çıkarları ve hedefleri için araçsallaştırılması dışında, çıkarlara ters düşen ülke ve liderlere yönelik kampanya sürecinin bir parçası haline getirildiğini söyleyebiliriz. Fransız basınında Türkiye haberlerinin Ankara veya İstanbul’daki muhabirlerden çok, Paris’teki uzmanlar tarafından yazıldığı bilgisini de paylaşmış olalım. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bu yılın başında Fransız kamu yayıncısı kurumların yöneticilerini değiştirdi. Medyaya yeni bir yön verme hamlesi olarak görülen bu değişiklikten sonra televizyon ve gazetelerdeki “Türkiye özel dosyaları” peş peşe yayınlanmaya başladı. Türkiye, bu yılın başında “Avrupa’daki en eski dostuna” samimi bir selam vermişken Paris’ten gelen bu negatif hamlelerin ilişkileri nereye götüreceğini hep birlikte göreceğiz.