2023 seçimlerine doğru giderken Millet İttifakı’nı oluşturan muhalefet partileri altılı masa toplantılarına devam ediyor. 2022’nin başından bu yana devam eden toplantılar, toplum nezdinde henüz bir heyecan uyandırabilmiş değil. Millet İttifakı partileri güçlendirilmiş parlamenter sistem söylemi dışında henüz somut bir politika ve programda da mutabık kalamadı. Tüm bunlara ek olarak bu partiler arasındaki çatışma ve çekişmeler de yaz aylarında daha fazla görünür oldu.
Millet İttifakı her ne kadar 6 partiden oluşsa da bu partilerden 4’ü “butik” parti diyebileceğimiz, oy oranı ve Meclis’teki temsil durumu düşük ve sınırlı partiler. Diğer iki parti olan CHP ile İYİ Parti aslında altılı masanın merkezinde yer alıyor. Bu yüzden de altılı masada zuhur eden hemen her kriz ve çatışma ortamında çoğunlukla İYİ Parti ile CHP üzerinden bir tartışma yürütülüyor. Bunlardan da özellikle İYİ Parti’nin gerek HDP üzerinden gerekse de ortak aday tartışmaları vesilesiyle daha fazla öne çıktığı görülüyor.
İYİ Parti’nin Millet İttifakı’ndaki tartışmalarla son dönemde öne çıkmasının önemli bir sebebi var. Genel Başkan Meral Akşener süreç başlarken “Ben Başbakan olacağım” diyerek hem Cumhurbaşkanı adayı olmadığını söyledi hem de İYİ Parti’yi altılı masaya dair tartışmalardan uzak tutmaya çalıştı. Bu stratejisi de son döneme kadar nispeten tuttu. Zira yakın zamana kadar İYİ Parti’nin parti içi birtakım gelişmeler dışında çok da tartışma konusu olmadığı ve daha çok CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden Millet İttifakı tartışmalarının yürüdüğü görüldü.
Fakat bu stratejinin temel zaafı, İYİ Parti’nin biraz geri planda kalması ve muhalefet bloku adına söylem kurma üstünlüğünün büyük oranda Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’ye geçmesi oldu. Kemal Kılıçdaroğlu olası adaylığına dair güçlü vurgular yapmaya ilk kez başladığında muhalefetin potansiyel adayları arasında anketlerde en az oyu alan isimdi. Ancak peyderpey İYİ Parti’nin kendini geri çekmesinden de yararlanarak muhalefetin merkezine en güçlü aktör olarak kendisini yerleştirdi. Bu yüzden de anketlerde biraz da manipülatif bir şekilde yüksek gösterilen İYİ Parti oylarında son dönemlerde düşüşler olmaya başladığı iddia edildi. Bu düşüş emarelerine koşut olarak da İYİ Parti’nin tekrar milliyetçi söylemi benimsediği, partinin milliyetçi dozunun yükseltildiği görülüyor.
Dolayısıyla gelinen noktada İYİ Parti’nin imkan ve sınırlarının ne olduğu ve 2023’e giderken nasıl bir politik diskur benimseyebileceği tekrar sorunsallaştırılmaya başlandı. Bu bağlamda İYİ Parti’nin yaşadığı sorunların ve kendisinin yaşadığı konumlandırılamama probleminin çok temel bir sebebinden söz edilebilir. O da İYİ Parti’nin milliyetçi bir parti mi yoksa milliyetçi dozu daha düşük merkez sağ bir parti mi olacağı şeklinde özetlenebilecek soruda kendini göstermektedir. Zira bu sorunun cevabı, daha doğrusu konjonktürel durumların İYİ Parti’yi hangisine yönelteceği önümüzdeki süreçte İYİ Parti’nin konumlanmasını daha da netleştirebilir.
Merkez Sağ ile Milliyetçi Merkez Arasında İYİ Parti
Bilindiği üzere İYİ Parti daha çok MHP’den ayrılan isimlerin kurduğu bir parti. Ancak kuruluş aşamasında bizzat Meral Akşener’in de zaman zaman izhar ettiği gibi kendisini milliyetçi bir parti olarak değil merkez sağ bir parti olarak lanse etmişti. Bu yüzden de İYİ Parti’nin Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi veya 1990’lardaki Doğru Yol Partisi (DYP) gibi bir parti olmak istediği şeklinde yorumlar yapılmıştı. Bu türden yorumların ve bizzat merkez sağ bir parti idealiyle yola çıktığını belirten Meral Akşener’in göremediği temel bir gerçek var. İYİ Parti’nin mukayese edildiği Adalet Partisi ve DYP örneklerinde merkez sağ ya da sağda merkezi ve güçlü bir parti ya yoktu ya da var olan parti(ler) düşüş içerisindeydi. Adalet Partisi örneğinde böyle bir parti yoktu; Adalet Partisi 27 Mayıs darbesiyle kapatılan Demokrat Parti’nin mirasına konmuş, örgüt ve doktrin olarak büyük oranda Demokrat Parti’nin devamı niteliğinde bir partiydi. Yani Adalet Partisi dışında merkez sağı, sağ siyasetin merkezini domine eden bir parti yoktu. Adalet Partisi de Demokrat Parti’den sonra oluşan bu boşluk üzerine kendini konumlandırdı. DYP örneğinde de benzer bir durum var. DYP de ancak 1980’lerin popüler partisi Anavatan Partisi’nin oyları düşüşe geçtikten sonra, buna muvazi bir şekilde oylarını artırdı ve 1991 seçimlerinde birinci parti oldu.
Öte yandan İYİ Parti için böyle bir durumun söz konusu olmadığını söylemek gerekir. Zira İYİ Parti’nin yerleşmeye çalıştığı sağ siyaset merkezinde güçlü bir parti var. Mevcut durumda sağ siyasette AK Parti’nin hala güçlü bir karşılığı var ve yaşanan birtakım problemlere rağmen partinin oyu yüzde 30’ların altına hemen hiç düşmedi. İYİ Parti’nin merkez sağ bir parti olabilmesi için AK Parti’nin hızla oy kaybetmesi ve en azından anketlerde bunun emarelerinin görülmesi gerekirdi. Ancak AK Parti merkezden düşecek kadar oy kaybetmedi. İYİ Parti de AK Parti’ye rakip olabilecek kadar, söz gelimi ana muhalefet partisi düzeylerinde bile oylarını yükseltemedi. Bunun sonucunda da İYİ Parti’nin merkez sağ bir parti olabilme hüviyeti sınırlı kaldı.
Merkez sağa doğru genişleyemeyen İYİ Parti’de bu yönelimi tahkim etmek için milliyetçi kimliğiyle maruf isimler de kısmen tasfiye edilmişti. Ancak son dönemde partinin hem CHP’nin gölgesinde kalıyor imajı oluşması hem de HDP’nin altılı masaya konumlandırılma girişimleri partideki milliyetçi damarı tekrar hareketlendirdi. Gürsel Tekin’in HDP’ye bakanlık verilebileceği şeklindeki açıklamalarına parti üst yönetimi ve milliyetçi isimler en üst perdeden tepki gösterdi. Tekin’in açıklamaları vesile edilerek İYİ Parti’nin tekrar güçlü bir aktör olarak altılı masada olduğu ve kendilerine rağmen bir oluşuma gidilemeyeceği dolaylı bir şekilde vurgulanmış oldu. Yine Cumhurbaşkanlığı adayı tartışmalarında da ısrarla Mansur Yavaş ismi gündemde tutulmaya devam ediliyor.
Öte yandan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “yanımda mısınız, artık açıklayın” mealindeki sözlerine Mansur Yavaş’ın da destek vermesi İYİ Parti’nin bir dengeleme unsuru olarak Mansur Yavaş’ı öne çıkarma teşebbüsünü akamete uğratma potansiyeline sahip. Nitekim Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından sonra İYİ Parti’de özellikle danışman kadroları tarafından doğrudan Meral Akşener’in adaylığını vurgulayan açıklamalar yapıldı. İYİ Parti yönetimi henüz Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığına kamuoyunda destek vermiş değil. Bunun yerine Mansur Yavaş’ı öne çıkararak elini güçlendirmeye çalışıyordu. Ancak bundan sonraki süreçte doğrudan Meral Akşener’in tekrar adaylık tartışmasına dahil olacağı anlaşılıyor.
Lider Yarışından Kurtulamamak
Genel olarak muhalefet partilerinin ve özelde de İYİ Parti’nin sürekli adaylık üzerinden bir gündeme sahip olması aslında onların en büyük zaafını oluşturuyor. Hem aday çekişmesi ve tartışmasından uzak görünmeye çalışmak hem de dolaylı ve zaman zaman da doğrudan bu tartışmaların merkezinde olmak İYİ Parti ve muhalefet blokunun en önemli açmazıdır. Seçmenin birtakım sorunlara rağmen muhalefet partilerine yönelmemesinde bu partilerin kendi aralarındaki ilişki biçiminin büyük payı olsa gerek. Muhalefet seçmene bir siyasi tasavvur, gelecek perspektifi sunamadığı için ikna edici olmaktan da uzak. Buna ek olarak adeta bir lider yarışına dönüşecek aday belirleme süreci de muhalefete dair ümit sahibi olmayı zorlaştırıyor.
Ayrıca Gelecek Partisi, DEVA Partisi gibi altılı masanın nispeten “küçük” partilerinin adeta cirminden fazla yekun oluşturan taleplerle İYİ Parti ve CHP’yi zorladığı görülüyor. Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’ın açıklamaları bu minvalde hatırlanabilir. Nitekim Özdağ, Meral Akşener’le özdeşleşen “Ben Başbakan olacağım” sözlerine nazire olarak Başbakanlığın kendi hakları olduğunu iddia edebilmişti. Ali Babacan’ın da seçimleri Millet İttifakı’nın kazanması durumunda ekonomiden sorumlu olmak istediği biliniyor. Bu tür küçük partilerden gelen güçlü taleplerin, İYİ Parti’de bir rahatsızlık oluşturması kaçınılmaz. Zira CHP’nin HDP ve diğer altılı masa ortaklarının taleplerine daha uzlaşmacı bir tavrı varken İYİ Parti’nin hassasiyet ve önceliklerine gereken ihtimamı göstermediği gibi bir izlenim oluşuyor.
Toparlamak gerekirse, İYİ Parti altılı masa içindeki hem en kritik hem de masada kriz çıkmasına sebep olabilecek potansiyeli en yüksek parti hüviyetinde. CHP’nin HDP’yle temasından rahatsız ancak CHP’nin HDP’ye muhtaç olmadığını gösteren bir destek de sunamıyor. Temsil ettiği milliyetçi kimliğe güvenerek Cumhur İttifakı’ndan oy alma potansiyeline sahip parti olarak kendisini konumlandırıyor ve fakat böyle bir konumlanış da onu iddia ettiği merkez sağ kimlikten uzaklaştırarak daha fazla milliyetçi diskurun içine çekiyor. Bu durumda da CHP’nin HDP’yle kuracağı hemen her temas İYİ Parti için kritik hale geliyor. Çünkü hem daha fazla milliyetçiliği öne çıkarması hem de HDP’yle birlikte hareket eden muhalefet blokunun içinde kalması daha da zorlaşıyor. Böyle bir blok içinde devam etmesinin mi yoksa masayı devirmesinin mi İYİ Parti’ye maliyetinin daha fazla olduğu şeklindeki meşru ve kritik bir soru ehemmiyet arz ediyor. Dolayısıyla İYİ Parti’nin önümüzdeki süreçte hem ortak adaylıkla ilgili tartışmalarda hem de HDP’nin nerede ve nasıl konumlandırılacağı tartışmalarında daha zor tercihlerle yüz yüze geleceğini söylemek mümkün görünüyor.