Milli Görüş Hareketi, Türk siyasal hayatının önemli geleneklerinden biri arasında yer aldığı gibi İslamcı yapılar arasında da siyasal düzen ve uluslararası sisteme yaklaşımı ile özgün bir yere sahip. Necmettin Erbakan öncülüğünde siyasal parti vasfıyla varlığını devam ettiren hareket, ilk günden itibaren güçlü ve büyük Türkiye söylemi üzerinden uluslararası ilişkilere alternatif bir okuma sunmaya çabaladı. Fikri temelleri akademik sahada daha önce başlamasına rağmen Erbakan’ın siyasal söylemiyle yaygınlaşan ve özdeşleşen “Adil Düzen” kavramı, Milli Görüş partilerinin tamamının temel mottosu haline dönüştü.
Müslüman dünyadaki diğer İslamcı yapılar gibi İslami bir düzenin kurulması gayesiyle yola çıkan Milli Görüş’ün öncü kadroları, sistem içinde kalmayı ve sistemin araçlarını kullanarak tedrici bir dönüşüm gerçekleştirmeyi hareketin ana yöntemi olarak belirlemişlerdi. Siyasal ve toplumsal meşruiyet alanı çerçevesinde faaliyet ve söylem stratejisi belirleyen öncü kadrolar, siyaseti çıkar merkezli bir zaviyeden ziyade dava ekseninde değerlendirerek tüm mensuplarına Milli Görüş’ün “Hakk’ın hakim kılınmasında” temel bir yol olduğu öğretisini aşılamaya çalıştılar. Erbakan, Milli Görüş’ü Hz. Adem’den başlatarak hareketin ana felsefesini hem İslami zeminle bütünleştirmeyi başarmış hem de insanlık tarihini, hak ile batıl arasındaki mücadelenin bir yansıması şeklindeki okuma üzerinden, hareketin misyonunun belirli bir zamanla sınırlandırılamayacağına dair bir perspektif meydana getirmişti.
Milli Görüş’ün mezkur misyon ve gündemi, Türk siyasal hayatının kırılganlıkları ve rejimin muğlak kaygıları nedeniyle, hareketin çok fazla müdahaleye maruz kalmasına yol açtı. Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet partileri, her seferinde bir tehdit unsuru olarak tanımlanmış ve demokratik geleneğe uygun olmayan yöntem ya da gerekçelerle kapatılmıştır. Bununla birlikte partilerin kapatılmaları sonrası Milli Görüş içinde yaşanan gelişmeler itibarıyla Fazilet Partisi’nin kapatılması, yapı içinde ciddi bir kırılmayı meydana getirmiş, Milli Görüş geleneğinde yol ayrımlarının yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Daha önceki parti kapatılma vakalarının ardından hareket, süreçten güçlü çıkmayı başarmıştı. Fazilet’in ardından ise hareket bünyesinde biri Milli Görüş’ün devamı olarak kendini tanımlayan diğeri ise Milli Görüş geleneğinden uzaklaştığını açıkça ifade etmesine rağmen kurucu ekibin büyük çoğunluğunun bu gelenekten gelmesi hasebiyle Milli Görüş’le sürekli ilişkilendirilen yeni bir parti ortaya çıkmıştı. Özellikle bu yeni yapının Milli Görüş mensuplarının önemli kısmını bünyesine katması, Türk siyasal hayatı ve İslami hareketler geleneğinde büyük dönüşüme kapı aralamıştı.
Milli Görüş’te Yol Ayrımları: Saadet Partisi ve Yeniden Refah Partisi
Saadet Partisi’nin 2001’de kuruluşunun ardından parti bünyesinde hareketin siyasi, iktisadi ve toplumsal alana yönelik ana yaklaşımına ek olarak bir de Erbakan’a ve Milli Görüş davasına sadakat zemininde bir okuma biçimi zamanla yerleşik hale gelmiştir. Bu bağlamda Saadet’in AK Parti iktidarının dış politikasına, ekonomideki öncelikli stratejisine ya da toplumsal konulara yönelik çıkarılan kanun ve hayata geçirilen uygulamalara yönelik eleştirilerinde davayı bırakmaktan kaynaklanan bir savrulma söylemi öne çıkmıştır. Özellikle Erbakan’ın AK Parti iktidarına dair ağır eleştirilerinin Saadet tabanında iktidarı daha ağır şekilde eleştirmeye dair serbest bir alan oluşturması, AK Parti dönemindeki uygulamalarına yönelik genel bir memnuniyetsizlik halinin Saadet camiasında genel bir tavra dönüşmesinde büyük rol oynamıştır. Bu bağlamda, AK Parti’nin hatalarına dair eleştirilerin kaynağı Milli Görüş’ün ana felsefesi ve önceliklerine dayandığı kadar aynı zamanda 2001’de hareketin ana çizgisinden koparak yeni bir oluşum meydana getirenlerin “ihanetine” yönelik bir kızgınlığın ifadesi şeklinde de gün yüzüne çıkmıştır.
Necmettin Erbakan, ortaya koyduğu fikirleri, küresel sisteme yönelik eleştirileri ve düzen kurucu önerileriyle İslamcı gelenekte büyük bir çığır açan figürdür. Böylesine önemli bir şahsiyetin 2011’de hayatını kaybetmesinin ardından Milli Görüş davasının artık kurucu liderden mahrum kalması, Saadet’in fikri anlamda bir daralmayla yüzleşmesini beraberinde getirmiştir. Erbakan’ın mirasına ve özellikle de 54. Hükümet’in başarılarına atıfla inşa edilen siyasi söylem dili, bir noktadan sonra romantik bir anlatı hikayesine dönüşmeye başlamış ve küresel siyasette değişen dinamiklerin yeterince dikkate alınmamasından ötürü kısırlaşma temayülü göstermiştir.
Sınırlı seçmen sayısı ile siyaset sahnesinde temsil konusunda zorluklar yaşayan Saadet Partisi, AK Parti hükümetlerinin politikalarına getirdiği eleştirilerdeki İslami ton ve ilkesel duruş bağlamında “haklı azınlık” kimliğinin mensupları tarafından benimsenmesinde başarılı bir strateji izlemiştir. AK Parti’ye özellikle de Recep Tayyip Erdoğan’a kızgınlığın süreçte baskın bir karaktere dönüşmesi, Saadet’in yaklaşımında “mutlak doğruluk ve haklılık” hissiyatını pekiştirmiş ve Saadet seçmeni Erdoğan ve siyasetini mezkur haklılık duygusuyla ağır şekilde eleştirirken kendi siyasal geleneğinin dışında yer alan yapılarla ortak bir zeminde yakınlaşma yaşamıştır. Normal şartlarda Milli Görüş’ün gündemi, hedefleri ve düşünsel kökleriyle aynı zeminde buluşmayan yapılarla Saadet’in iktidar eleştirisi kapsamında bir araya gelmesi, partinin genel çerçevesinde bir paradoks oluşturmuştur.
İktidarın eleştirisinde mümkün mertebe seküler siyasal gerçekliğin dışında kalmaya çalışarak İslami ilkelere atıfla eleştiri yapan Saadet Partisi, Erdoğan ve siyasetini eleştiren diğer siyasal geleneklerle birlikte hareket ederken de seküler siyasal gerçekliğin sınırlarında kalmaya dönük bir strateji izlemeye başlamıştır. Yapısal bir tenakuz olarak karşımıza çıkan bu durum, Saadet yöneticilerinin pratiklerinde bir nevi kompartımanlaştırıcı bir yaklaşımın kabul edilmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. Parti bünyesinde İslami söylemlere rağmen İslamcı siyaset geleneğinden uzaklaşmaya dair bir görünümün hakim olması, 2018’de yeni bir kırılmaya yol açarak Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan öncülüğünde Yeniden Refah Partisi’nin kurulduğu bir aşamaya evirilmiştir.
2001’den itibaren Milli Görüş’ün yegane partisi vasfıyla varlığını devam ettiren Saadet, Yeniden Refah’ın doğuşuyla yeni bir krizle yüzleşmiştir. Fatih Erbakan’ın hem babası Necmettin Erbakan’ın fikri mirasını asıl devam ettiren kişi olarak kendisini öne çıkarması ve partisini de Milli Görüş’ün ana temsilcisi olarak tanımlaması, Saadet ve Yeniden Refah arasında hem ciddi bir çatışmayı hem de rekabeti tetiklemiştir. Yeniden Refah’ın Saadet’in yeni süreçteki stratejisi ve söyleminden rahatsız olan Milli Görüş kadrolarını bünyesine katması, sınırlı seçmen sayısına sahip Saadet’te büyük bir kan kaybına yol açarken aynı zamanda AK Parti’ye son yıllarda kızgınlığı artan Milli Görüşçülerin de kendine yeni bir parti bulmasına olanak tanımıştır. Saadet’in ilişkileri nedeniyle artık oraya dönemeyeceğini düşünen kimi AK Partili Milli Görüşçüler, Yeniden Refah’ı “yuvaya dönüş” için daha güvenli bir liman şeklinde görmeye başlamışlardır. Fatih Erbakan’ın iktidara dair yapısal eleştiriler yapmakla birlikte Erdoğan ya da iktidarı külli şekilde ötekileştirmemeye dikkat eden tutumu, partisinin kısa sürede muhafazakar kesimde daha geniş bir karşılık bulmasını beraberinde getirmiştir.
Seçime Doğru Saadet ve Yeniden Refah
Hem Saadet hem de Yeniden Refah Partisi, 2023’teki cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimleri için aktif bir strateji izlemeye çalışıyorlar. Saadet’in 2018 seçimlerinde Abdullah Gül’ün adaylığı için gerçekleştirdiği görüşme trafiği, önümüzdeki seçimlerde Saadet’in ana muhalefet tarafından dikkate alınmasında önemli bir rol oynadı. Ayrıca Saadet’in İslami referansla iktidar eleştirisinin, muhalefet için işlevsel bir yönünün olduğu da açıkça görülüyor. Muhafazakar kesimden oy almaksızın Türkiye’de seçim kazanmanın mümkün olmadığını kavrayan ana muhalefet için Saadet Partisi, meşrulaştırıcı ve manevra alanı genişletici bir aktör olarak görülüyor. Saadet’in AK Parti ile iktidar kurduğunda eriyeceğine dair endişesi, Milli Görüş’ün ekonomik, siyasi ve askeri bağımsızlığa dair ana vurgusunun son yıllarda Erdoğan öncülüğünde aktif şekilde gerçekleştirmesine rağmen iktidarla arasına mesafe koymasının ana sebebi olarak düşünülüyor.
Farklı siyasal geleneklere mensup yapıların aynı masa etrafında buluşmasının Erdoğan destekçileri ve karşıtları şeklinde ikili bir seçmen yapısının oluştuğu ülkede, ittifak arasında bir kriz çıkması halinde herkesin kendi güvenli alanına dönmesini kolaylaştıracağı aşikar. Bu nedenle, Saadet yönetiminin Erdoğan’dan ziyade diğerleri ile masada yer almasında ilk olarak Erdoğan’a yönelik yıllardır devam eden eleştirilerin bir alışkanlığa dönüşmesi ve onunla aynı çatı altında yer alınmasına dair ciddi bir direncin olmasının yanı sıra partinin mevcut yapısının korunmasının da ancak Erdoğan ile ittifak kurmayarak sağlanacağı yönünde bir düşünce üzerine bina edildiğini ifade etmek gerekiyor.
Saadet’in aksine “Altılı Masa” bileşiminin dışında kalan ve bu yapıyı ciddi şekilde eleştiren Fatih Erbakan ve Yeniden Refah Partisi yöneticileri, aynı zamanda iktidara yönelik yaklaşımları ile de her iki tarafın dışında kalmayı başaran “akil” siyasi yapı görünümü çizmeye çalışıyor. Covid-19 küresel salgınına dair tutumu, aşı ve sınırlandırmaların uluslararası kimi odakların bir kurgusu olduğu yönündeki ifadeleri ile toplumdaki bazı kesimlerin teveccühünü kazanmayı başaran Fatih Erbakan, partisinin tanınırlığı ve etkinliğine dair görece bir ivme yakalasa dahi kısa sürede ciddi bir başarı elde edemeyeceğinin farkında. Bu bağlamda Erbakan’ın stratejisinin 2023’ten ziyade yaşının genç olmasından da hareketle daha sonrasına odaklandığı dikkatlerden kaçmıyor. Seçimlere kendi adaylarıyla gireceklerini ilan etmesinin ardından ikinci turda Erdoğan’ı destekleyebileceklerini duyurmasına rağmen sonrasında tabandan gelen tepkiyi gerekçe göstererek bu kararından rücu etmesi, Erbakan’ın ne iktidarın ne de muhalefetin bagajını gelecek yıllara taşımak istemediğinin açık göstergesidir. Bu yönüyle daha konforlu bir alanda siyaset yapmaya çalışan Fatih Erbakan’ın önündeki en büyük engelin ise babası Necmettin Erbakan’ı aşabilecek bir strateji ortaya koyma hususunda yaşadığı zorluklar olduğu gözlemleniyor. Değişen dinamikleri dikkate alarak sadece Milli Görüş’ün geçmiş tecrübeleri ve Erbakan’ın söylemlerinin tekrarı Yeniden Refah’ı romantik siyaset anlayışına hapsedecek bir tutumdur. Parti’nin kendini güncelleyebilmesi ve yeni gerçeklikler dahilinde siyasi söylem üretebilme kabiliyeti kazanması, Fatih Erbakan’ın 2028’e doğru daha etkin bir figür olmasının yolunu açacaktır. Bu durum gerçekleşmediği takdirde Yeniden Refah, Necmettin Erbakan’ın gölgesinde kalmaktan kurtulamayacaktır. Saadet’in ise mevcut ittifak girişimi nedeniyle önümüzdeki yıllarda marjinal bir parti olarak kalma ihtimali, Türkiye’de Milli Görüş geleneğinin de yeni yol ayrımlarıyla karşılaşmasını beraberinde getirecek bir etken olarak karşımızda duruyor.