Kurucuları arasında yer aldığı İYİ Parti’den ayrılarak Ağustos 2021’de Zafer Partisi’ni kuran Ümit Özdağ kısa sürede halkın ve medyanın dikkatini çekmeyi başardı. Bu başarıyı ise büyük oranda kendisini ve partisini, Batı’da aşırı sağ olarak nitelendirilen ve salt mülteci karşıtlığına dayanan, Türkiye için belki yeni sayılabilecek bir siyasi bir çizgide konumlandırmasına borçlu.
Ümit Özdağ, Avrupa’daki aşırı sağ partiler gibi ülkedeki mültecileri hedefe yerleştiriyor ve onlardan duyulan rahatsızlığı oya dönüştürmeye çalışıyor. Bir anlamda İtalya’daki Lig Partisi gibi “kendi vatandaşları” için refah milliyetçiliği yapıyor. Ülkedeki pek çok sorunun kaynağı olarak gördüğü yabancıların, mültecilerin ve bilhassa Suriyelilerin ülkemizi sessiz bir şekilde istila ettiklerini iddia ediyor. Partisinin seçimlere girebilmesi ve iktidar olması durumunda Zafer Turizm adını verdiği hayali bir acente ile tüm Suriyelileri ve yabancıları geri göndere(bile)ceklerini öne sürüyor. Yine Avrupa’daki türdaşlarına benzer biçimde kendisini ve partisini sadece iktidarın karşısına değil muhalefetin de karşısına konumlandırarak, tabiri caizse üçüncü yol, yani gerçek muhalefet olduğunu ima ediyor. Bir anlamda star stratejisini takip ederek partisinin neredeyse tüm seçim kampanyasını tek başına omuzlayan Ümit Özdağ, şahsına tevdi ettiği parti misyonunu, yersiz meydan okumalarıyla ve ilginç mizansenleriyle bir anlamda bir şova dönüştürüyor. Hep birlikte sadece bir siyaset tarzının değil, bir siyasi figürün medyatikleşmesine tanık oluyoruz. Adeta tüm rolleri aynı karakterin canlandırdığı bir gösterimi izliyoruz.
Tek Kişilik Kadro
Türkiye’de siyasi yelpazenin her kanadında farklı tonlarda var olan göçmen karşıtlığı, Zafer Partisi ile kurumsal bir hüviyet kazandı. Avrupa’daki aşırı sağdan farklı olarak Zafer Partisi tüm göçmenleri değil kahir ekseriyetle Suriye’den, Afganistan’dan ve diğer Müslüman ülkelerden gelen göçmenleri hedef aldı. Aslında göçmen sayılarındaki son on yıldaki hızlı artışın neden olduğu toplumsal hoşnutsuzluğun, 2019 yerel seçimleriyle birlikte ekonomik zorluklarla örtüşmesiyle, göçmen karşıtlığının siyasi bir enstrümana dönüşmesi kaçınılmazdı. Bu konjonktürü kendi menfaati için kullanan Ümit Özdağ partisini salt göçmen ama belirli bir göçmen karşıtlığına dayandıran bir çizgiye yerleştirdi. Suriyeli göçmenlerin ülke ekonomisi için oluşturduğu tehdidi sadece külfet argümanı üzerinden değil aynı zamanda refah milliyetçiliği üzerine bina etti. Geçici koruma statüsündeki Suriyelilere tanınan eğitim, sağlık ve çalışma haklarını eleştirdi. Bu eleştirileri dikkat çekici kılmak için sosyal medyada göçmenlerle ilgili yanlış ve çarpıtılmış bilgiler paylaştı. Göçmenlerin kültürümüz ve kimliğimiz açısından neden oldukları tehditleri ürkütücü gelecek projeksiyonlarıyla ve haritalarla resmetti. Bu sorunların çözümü olarak iktidara gelmeleri durumunda yapacakları icraatı sıkça tekrarladı: Suriyelileri geri göndermek. Bunun nasıl yapılacağı sorusuna da bir fantazi ile cevap verdi: Zafer Turizm. Tüm bu yöntemler kendisine ve partisine azımsanmayacak bir popülarite kazandırdı. Partinin mobilizasyon gücü ise Ümit Özdağ’ın sınır illerinde yapmayı planladığı ancak güvenlik nedeniyle engellenen basın açıklamalarıyla test edildi ve başarısızlığı tescillendi. Partinin seçimlere girip giremeyeceği yönündeki tartışma, şimdilik Ekim’de yapılması planlanan kongre ile ertelenmiş görünüyor. Böyle bir partinin, girebilirse, seçimlerde ne kadar başarılı olacağını zaman gösterecek.
İhmale Yer Olmayan Fantezi
Şimdi gelelim fantezilerin aşırı sağ siyasetindeki rolüne ve Zafer Partisi’nin fantezilerine. Burada “fantezi”yi psikanalitik bir terim olarak ele aldığımızı ve bireylerin bilinçaltında yer alan derin şablonlara atıfta bulunmak için kullandığımızı hatırlatalım. Lacancı manada da kullanacağımız fantezi terimi, bir şeyleri gizleyen bir ekran olarak da anlaşılmalıdır. Aşırı sağ söylemleri içerisinde kullanıldığında fantezi, bireylere “gerçek tecrübe” hissiyatı oluşturan anlatılarla öznel bağlantılar kurmalarını sağlamaktadır ki bu psikologlar tarafından temel bir ihtiyaç olarak tanınmaktadır. Ayrıca fanteziler onları dinleyenleri rahatlatır, zira bu sayede artık dünyaya basit, çeşitli ve tahmin edilebilir bir açıdan bakabilmektedirler. Bu nedenle aşırı sağın popülaritesi seçmenlerin duygularını yönetme arzusuyla, bilhassa hissettikleri ontolojik belirsizlikle mücadelelerine yön verebilmesiyle açıklanabilir. Bu minvalde özellikle kriz dönemlerinde sosyal medya denilen mecralara taşan krizle baş edememe endişesi ve akabindeki yok olma korkusu fantezilerle yatıştırılmaktadır.
Fantezinin müphemliğini ortadan kaldıran ve içtimai hayatın karmaşıklığını basitleştiren bu işlevi aşırı sağ partilerin dikkatini çekerek söylemlerinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle düzensizliğin ve belirsizliğin çözümü olarak bunlara neden olduğu düşünülen somut hedeflerin tespiti ve çözüm olarak bunların ortadan kaldırılması bir fantezi olarak Avrupa’da aşırı sağın göçmenlere bakış açısında açık seçik bir biçimde görülmektedir. Bu sadece göçmenlerin açık hedef olarak belirlenmesine değil ayrıca göçmenlerin sürekli olarak suçlu, vatandaşların ise mağdur olarak temsil edilmelerine neden olmaktadır.
Ümit Özdağ’ın ve partisinin Türkiye’de temsil ettiği siyasi hareketin Avrupa’daki aşırı sağa benzetilmesinin başlıca nedeni de yine fantezilerdir. Geçici koruma altındaki Suriyelilerin “geri dönüşleri”nin yoğun bir biçimde tartışıldığı bir bağlamda Ümit Özdağ’ın çözüm önerisi oldukça basittir: Zafer Turizm fantezisi. Bu fantezinin örtmeye çalıştığı gerçeklik, yani durumun karmaşıklığı sadeleştirilmektedir. Bu fantezinin anlatısında göçmenler ülkeyi işgal etmeye çalışan düşmanlar ve ülkenin ekonomisine, güvenliğine ve hatta kültürüne yönelik bir tehdit olarak kurgulanmaktadır. Ümit Özdağ’ın bir grup Suriyeliyi (Türkmenleri) bu düşman halkasının dışına alması revizyonist bir tarih okumasıyla bu fanteziyi tamamlamaktadır. Öte yandan Suriye’de savaşın bittiği ve Esed rejiminin dönenleri affedeceğine yönelik iddialar ise bu fantezinin gelecekle bağlantısını kurmaktadır. Bu gelecek tasavvurunda Suriyelilerin Esed rejimine güvenmelerini beklemek de fantezinin tabiri caizse en fantastik boyutunu oluşturmaktadır.
Fantezilerin yatıştırdığı duygular açısından baktığımızda Ümit Özdağ’ın ve partisinin çok kısa sürede dikkate değer bir ilgiye mazhar olmaları şaşırtıcı değildir. Özellikle siyaseti, çatışma üzerinden yürüteceğini ilan eden bir siyasi aktör için duyguları yönetebilmek önemli bir hedefin gerçekleştirilmesine katkı sağlamaktadır: Seçmen mobilizasyonu. İçinde bulunduğumuz seçim atmosferinin çok öncesinde başlayan ve pandemi ile birlikte tüm dünyada hissedilen belirsizlik ve ontolojik yok oluş duyguları karşısında seçmenin hissettiklerini tanımak ne kadar kurnazca ve pragmatist görülebilse de mezkur duygulara hitap etmek, diğer bir tabirle onları kışkırtmak o nebze tehlikelidir. Son olarak, aşırı sağın Türkiye’de yeni ve cılız bir siyasi hareket olmasına rağmen bu nebze tartışılması ve ilgiye mazhar olması diğer partilerin ihmal ettiği ve bir an önce üzerinde çalışmaları gereken bir konu olarak seçmen duygularının önemini hatırlatmaktadır.