Kriter > Dosya > Dosya / Suriye |

Esad’ın Gidişi BAE ve Suudi Arabistan’ın Suriye Politikalarını Nasıl Etkiler?


BAE ve Suudi Arabistan’ın Suriye politikaları protestoların başladığı günden itibaren sürekli olarak pragmatik bir dönüşüm geçirmiştir. İdeolojik korkular, ekonomik fırsatlar ve İran etkisini dengeleme gibi unsurlar, bu politikaların belirleyici faktörleri olmuştur. Körfez ülkeleri, geçmişte izledikleri ideolojik yaklaşımları ve rejim yanlısı tutumlarını, yeni dönemde çıkar odaklı ve bölgesel dengeyi gözeten bir stratejiye evirmekten çekinmemiştir.

Esad ın Gidişi BAE ve Suudi Arabistan ın Suriye Politikalarını

Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ve Suriye Milli Ordusu öncülüğündeki muhalif güçler, Kasım sonunda başlattıkları ilerlemeyi 8 Aralık’ta Şam’ı alarak tamamladı ve Suriye’de Esad ailesi ile Baas Partisi'nin yönetimi böylece sona ermiş oldu. Şam’ın ele geçirileceği sabah, Beşşar Esad’ın son çare olarak Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) başta olmak üzere birçok ülkeyle iletişime geçtiği ve yardım istediği iddia edildi. Bu yardım çağrısı, BAE’nin Esad ile normalleşmesi ve Esadlı statükoya ikna olmasından kaynaklanmaktadır.

Suudi Arabistan da Körfez’in önemli bir gücü olarak, son dönemde Esad yönetimiyle normalleşme sürecine girmiş, Esad’ın Arap Birliği’ne yeniden kabul edilmesi ve uluslararası alanda Esad’la ilişkilerin iyileştirilmesi yönündeki çabaları desteklemişti. Şimdi, her iki ülkenin de Esad sonrası Suriye politikaları ve yeni yönetimle kuracağı ilişkiler konusunda dikkatler, Körfez ülkelerine ve Suriye'nin gelecekteki yönetimine yönelmiş durumda. Bu bağlamda, Körfez'in Suriye’ye yönelik tutumu ve Esad sonrası dönemdeki rolü, bölgedeki jeopolitik dengeyi etkilemeye devam edecek gibi görünüyor.

 

BAE ve Suudi Arabistan’ın Suriye’ye Bakışı

2010’da Arap ülkelerinde başlayan kitlesel hareketlerde genellikle rejim yanlısı bir tavır sergileyen BAE ve Suudi Arabistan, Suriye’deki protestoların kısa sürede iç savaşa dönüşmesiyle rejim karşıtı bir tutum aldı. Ancak Esad rejiminin düşmemesi, Rusya’nın rejimi koruma politikasını devreye sokması ve ABD’nin Suriye’ye müdahil olmama politikası netleşince, her iki ülke de statükonun devam edeceği düşüncesiyle Esad’la normalleşme sürecine girdi. BAE 2018’de büyükelçiliğini yeniden açarken, Suudi Arabistan bu adımı 2024’te tamamladı. Ayrıca BAE, Suriye yaptırımlarının kaldırılması için Batı ülkelerinde lobicilik faaliyetlerine başladı.

Şam’ın düşmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesiyle bu normalleşme çabaları, yeni bir yöne evrildi. Esad’ın nerede olduğuna dair söylentiler arasında, BAE’ye gittiğine dair haberler de yayılmıştı; ancak kısa süre sonra Rusya’da olduğu kesinleşti. Bu gelişmenin ardından BAE ve Suudi Arabistan, Esad sonrası dönemi kabul ederek yeni yönetimle ilişki kurma stratejilerine odaklandı.

 

İdeolojik Korku ve Körfez’in Rejim Güvenliği

Arap Baharı protestolarında statükoyu destekleyen Suudi Arabistan ve BAE, öncelikli olarak kendi rejim güvenliklerini sağlama amacı güttüler. Arap Baharının en organize hareketlerinden biri olan Müslüman Kardeşleri ve ideolojisini tehdit olarak gören bu iki Körfez ülkesi, genelde statükonun yanında yer aldı. Ancak Suriye’de sivillere yönelik müdahalenin son derece kanlı olması, uluslararası tepkilerin yoğunluğu ve özellikle Esad rejiminin düşme olasılığının yüksekliği nedeniyle muhalifleri desteklediler. Yine de ABD’nin Suriye’ye beklenen ilgiyi göstermemesi ve Esad’ın da Rusya ve İran desteğiyle güçlenmesi, rejimin düşmeyeceği algısını pekiştirdi ve bu durum Esad’la normalleşme sürecini başlattı.

Esad’ın düşmeye yaklaştığı dönemde, her iki ülke de muhalifleri destekleme konusunda açık tavır almamış ve istikrarın önemine vurgu yapmıştı. Bunun temelinde, muhaliflerin ideolojilerinin BAE ve Suudi Arabistan’ın çıkarlarına uygun olmaması yatıyordu. Ancak bu ideolojik karşıtlık, Esad’ın düşmesinin ardından Suriye’deki yönetimle ilişki kurmayacakları anlamına gelmiyor. 8 Aralık’tan itibaren yapılan diplomatik ve siyasi açıklamalar, her iki ülkenin de Suriye’nin yeniden inşasında yer almak ve yeni yönetimi kendi çıkarlarına yakın bir çizgiye çekmek için çaba göstereceğini ortaya koyuyor.

 Katar Dışişleri Bakanlığından Suriye yeni yönetimine ziyaret.
Katar Dışişleri Bakanlığından Sorumlu Devlet Bakanı Muhammed bin Abdulaziz el-Halifi, Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera'yla, Suriye'nin başkenti Şam'da bir araya geldi. (Katar Dışişleri Bakanlığı / AA, 23 Aralık 2024)

 

Suriye’nin Yeniden İnşası

BAE ve Suudi Arabistan’ın Esad’la normalleşme sürecindeki önemli motivasyonlarından biri, 14 yıllık iç savaşın ardından Suriye’nin yeniden inşa sürecine katılma isteğiydi. Bu motivasyon, yeni yönetimle ilişkilerde de belirleyici olacaktır. Her iki ülke de ekonomilerini çeşitlendirmek için son dönemde farklı sektörlere yatırım yaparak petrol sonrası döneme hazırlanmaktadır.

Bu bağlamda, Esad yönetimi döneminde Batı yaptırımlarının kaldırılması için girişilen lobicilik faaliyetlerinin arkasındaki temel motivasyon, Suriye'nin yeniden inşa sürecinde büyük ekonomik fırsatlar elde etme arzusudur. Ulaşımdan iletişime, bankacılıktan sanayiye kadar geniş bir yelpazede yıkıma uğramış olan Suriye’nin yeniden inşası, ciddi yatırımlar gerektiriyor. Bu bağlamda, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinin, bu fırsatları değerlendirmek amacıyla aktif bir şekilde sahaya çıkması beklenmektedir. Suriye’nin yeniden inşa süreci, sadece bölgesel ekonomik çıkarlar değil, aynı zamanda stratejik etkiler bakımından da büyük bir önem taşımaktadır.

Suriye’nin uzun süren iç savaşının ülkeye maliyetinin bir trilyon dolardan fazla olduğu tahmin ediliyor. Petrol gelirine sahip olmasına rağmen, savaş öncesinde de zengin ve güçlü olmayan ekonominin bu kayıpları telafi etmesi uzun yıllar alacaktır. Bu bağlamda, Körfez’in iki önemli gücü olan Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın Suriye’nin yeniden inşasındaki rolleri büyük önem taşımaktadır.

Bir yandan altyapı, sanayi ve ticaret yatırımlarıyla Suriye’nin ekonomisini canlandırma fırsatı bulabilirler. Böylece kendi ekonomilerine de kazanç sağlayacak bir yol haritası çizebilirler. Diğer yandan, siyasi ve ekonomik istikrar sağlanana kadar insani yardımlar yaparak Suriyelilerin temel yaşam koşullarını destekleme konusunda kritik bir rol üstlenebilirler.

 

İran Etkisine Karşı Arap Birliği

Yeniden inşa motivasyonu, Körfez ülkelerinin tek amacı değil; diğer önemli bir hedef, İran etkisini kırmaktır. İç savaş sırasında İran’a bağlı gruplar, Esad rejiminin askeri kanadında önemli bir rol oynamış ve muhaliflere ağır kayıplar verdirmiştir. Bu nedenle, yeni hükümetin Arap dünyasına yakın bir çizgide olmasını BAE ve Suudi Arabistan olumlu karşılıyor.

Esad, İsrail’e karşı kayda değer bir mücadele vermemiş olsa da İran destekli Lübnan Hizbullahı’na yakın durması, İsrail tarafından tehdit olarak algılanmaktaydı. İbrahim Anlaşmaları ile İsrail’le normalleşme sürecine giren BAE ve bu yönde adım atmayı planlayan Suudi Arabistan, Hizbullah’ın etkisinin azalmasını memnuniyetle karşıladı. Bu memnuniyetin farkında olan yeni yönetim, İran’ın etkisinde olmayacaklarını ve ülkelerinin İsrail veya başka bir devlete karşı üs olarak kullanılmayacağını defalarca dile getirdi.

 

Realpolitik’in Zaferi

Şam’ın Esad rejiminin elinden çıkmasının ardından Körfez ülkeleri, realpolitik gereği kısa bir sessizlik ve itidal çağrılarının ardından yeni hükümetle diplomatik ilişkiler kurmaya yöneldi. Suudi Arabistan, yeni yönetimle çalışmaya hazır olduğunu ifade ederken, dini azınlıklara baskı yapılmayacağına dair taahhütleri takdirle karşıladı.

BAE ise iş birliği çağrısını bir miktar gecikmeli olarak yaptıysa da 23 Aralık’ta iki ülke dışişleri bakanları arasında yapılan telefon görüşmesi, BAE’nin Suriye’nin toprak bütünlüğü ve istikrarı için çalışmaya devam edeceğini teyit etti.

BAE ve Suudi Arabistan’ın Suriye politikaları, protestoların başladığı günden itibaren sürekli olarak pragmatik bir dönüşüm geçirmiştir. İdeolojik korkular, ekonomik fırsatlar ve İran etkisini dengeleme gibi unsurlar, bu politikaların belirleyici faktörleri olmuştur. Körfez ülkeleri, geçmişte izledikleri ideolojik yaklaşımları ve rejim yanlısı tutumlarını, yeni dönemde çıkar odaklı ve bölgesel dengeyi gözeten bir stratejiye evirmekten çekinmemiştir.

Yeni Suriye yönetimiyle diplomatik ilişkiler kurarak hem bölgedeki etkinliklerini artırmayı hem de ulusal güvenlik kaygılarını gidermeyi amaçlayan BAE ve Suudi Arabistan, bu süreçte uluslararası arenada da belirleyici bir rol üstlenme çabalarını artıracaktır. Özellikle Batı ülkeleriyle iş birliği yaparak, Suriye'nin yeniden inşası için finansal ve lojistik destek sağlama çabaları, sadece ekonomik bağlarını güçlendirmekle kalmayacak, aynı zamanda bölgedeki stratejik nüfuzlarını da pekiştirecektir. Bu yaklaşım, Körfez ülkelerinin Suriye’nin geleceğine dair şekillendirici bir etki oluşturmalarını mümkün kılacak ve bölgesel güç dinamiklerini yeniden yapılandıracaktır.

Esad sonrası dönemde BAE ve Suudi Arabistan’ın Suriye politikaları, ekonomik kazançlar ve jeopolitik denklemlerle şekillenmektedir. Bu iki Körfez gücü, Suriye’nin yeniden yapılanmasında aktif rol alarak hem bölgesel istikrarı sağlama hem de kendi stratejik hedeflerine ulaşma konusunda kararlı görünmektedir. Ancak bu süreç hem iç hem de dış dinamikler nedeniyle çeşitli riskler ve belirsizlikler de barındırmaktadır. Körfez ülkelerinin Suriye’ye yönelik bu pragmatik yaklaşımı, yalnızca bölgenin değil, aynı zamanda uluslararası toplumun da gelecekteki politikalarını etkileyebilecek önemli bir paradigma değişimini temsil etmektedir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası