Kriter > Dosya > Dosya / Suriye |

Esad’ın Yıkıntılarını Kaldırmak: Yeni Suriye Nasıl İmar Edilecek?


Her ne kadar Esad’ın devrilmesi Suriye ve Ortadoğu için bir dönüm noktası olsa da Esad sonrası dönem daha da önem arz ediyor. Arkasında kaynakları yağmalanmış, altyapısı tarumar edilmiş bir devlet bırakan rejimin açtığı yaraları sarmak bir o kadar zor gibi gözükse de imkansız da değil. Suriye’de ekonomik kalkınmanın ilk adımı, katma değer üretebilen Suriyelilerin ülkelerine geri dönmesini teşvik edici yatırımlar yapmaktan geçiyor.

Esad ın Yıkıntılarını Kaldırmak Yeni Suriye Nasıl İmar Edilecek

Suriye’de iç karışıklıklar, Tunus’taki eylemleri takip eden süreçte 31 Mart 2011’de patlak vermişti. O dönem 48 yıldır Suriye’de hakim olan Esad ailesi, halkın haklı taleplerini görmezden gelmek bir yana sivilleri hedef alarak diktatörlüğünü pekiştirme yolunu tercih etmişti. Ancak, geride bıraktığımız 2024, Suriye ve Ortadoğu için dönüm noktası oldu. Arap Baharı nidalarıyla başlayan kış rüzgarları, Suriye’de de nihayet dindi. Zulmün ve kök salmış acıların ardından nasıl bir Suriye’nin imar edileceği sorusu ise asıl yanıtlanması gereken husus.

 

Geçmiş Tecrübelerden Ders Almak

Suriye coğrafyası, nevi şahsına münhasır bir tarihi içerisinde barındırıyor. Dini açıdan bakıldığında, nüfusun yüzde 70’e yakını Sünni iken yüzde 12’si Nusayri ve azımsanmayacak bir şekilde yüzde 10’u da Hristiyan. Etnik olarak baktığımızda, karşımızda tam bir mozaik beliriyor. Suriye’de ağırlıklı olarak Araplar hakim olsa da Türkmenler, Kürtler ve Dürziler ülkenin farklı noktalarında hem siyaseten hem iktisaden etkin konumdalar.

Çok kültürlü ve çok dinli olan Suriye’nin yeniden ihyası hususunda nasıl bir ekonomik yaklaşım benimsenmesi gerektiği belki de en kritik soru. Ancak bu soruyu cevaplamadan önce halledilmesi gereken bir dizi mesele var. Zira iktisadın yazılı olmayan en temel kuralı, para istikrarı sever. Bu noktada, çatışma çözüm yöntemlerinin temel esasları, işler bir ekonominin tesisi için hayati önem arz ediyor.

 

GRAFİK 1. BARIŞÇIL GEÇİŞ SÜRECİNİN TEMEL ESASLARI

Suriye ekonomisinin ayağa kaldırılması için üstesinden gelinmesi gereken ilk sınamanın çözümü, ülke içerisindeki silahlı grupların silahlarını bırakarak Başbakan Muhammed el-Beşir önderliğindeki geçici hükümete tabi olmasından geçiyor. 13 yıl boyunca baskıcı Esad rejimi karşısında kendi güvenliklerini sağlayan bu grupların geçiş sürecinde bazı güvensizlikler içerisinde hareket etmesi oldukça muhtemel. Ancak bu noktada, bu gruplara güven salık verilebilmesi için toplumsal mutabakatın bir an önce sağlanması gerekiyor. 61 yıllık Baas rejiminin sadece Nusayrileri kayıran ve devletin yüksek kadrolarında sadece Nusayrilere görev tevdi eden ayrımcı politikaları yerine toplumun tüm kesimlerinin adil bir biçimde yeni kurulacak Cumhuriyet’te yer alması gerekiyor. Süreç boyunca dikkat edilmesi gereken en önemli husus, adil yargılamalar ile kamuoyunda herhangi bir şüpheye yer bırakılmaması ve yargılama süreçleri boyunca Esad rejiminin vahşetinin tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmesi.

 

Kalkınma Teorisi Bize Ne Anlatıyor?

Her ülkenin kendine özgü şartları olmakla birlikte, her ülkenin kalkınması için gerekli merhaleler ve atması gereken bazı elzem adımlar bulunuyor. Bu bağlamda, Suriye ekonomisi açısından da bu ekonomik gerçeklik karşımıza çıkıyor. Dünya Bankası’nın tabiri caizse el kitapçığına baktığımızda, kalkınma yolculuğunda en önemli adımın “altyapı” yatırımları olması dikkatimizi çekiyor. Dünya Bankası tarafından hazırlanan veri setine göre, altyapı yatırımları ile ekonomik verimlilik arasında doğrudan bir bağlantı bulunuyor. Grafik 2’de de açıkça görüldüğü biçimde ilk etapta üretkenliğin artırılması için üretim merkezleri arasındaki bağlantısallığın kuvvetlendirilmesi gerekiyor. Vivian Foster ve Anshul Rana tarafından yapılan çalışmaya göre, altyapı stoğuna yüzde 1 oranında yapılan bir yatırımın GSYH üzerinde etkisi yüzde 1 oranında gerçekleşiyor. Somut rakamlarla bu durumu anlatmak istersek karşımıza Grafik 2 çıkıyor.

GRAFİK 2. ALTYAPI YATIRIMI - NET KAZANIM İLİŞKİSİ

Grafik 2’de de açık bir biçimde görüldüğü üzere altyapıya yapılan yatırımlar, fazlasıyla kazandırıyor ve ekonomik toparlanma süreçlerinde hayati önem arz ediyor. Tarihi örneklere göz attığımızda, oldukça çarpıcı tablolar karşımıza çıkıyor. 2008’de Japonya’da Tokyo ile Osaka arasında inşa edilen hızlı tren hattı, hattın geçtiği bölgelerde gayri safi hasılanın yüzde 25 oranında artmasını sağlamıştır. Benzer şekilde, sanayileşme sürecini 1980’lerde hızlandıran Güney Kore’de Seul–Busan Otoyolu, bölgesel ticareti yüzde 45 oranında artırmıştır. Sanayi devi Almanya’ya baktığımızda ise Batı ve Doğu Almanya bütünleşme sürecinde, Doğu Almanya’daki altyapıların yeniden inşası ve iki bölge arasındaki bağlantısallığın güçlendirilmesi projeleri, imalat çıktısını yüzde 75 oranında artırmıştır. Bu örnekler, altyapı yatırımlarının sadece ekonomik büyümeyi tetiklemekle kalmayıp, aynı zamanda topyekün kalkınmayı da destekleyen kritik bir araç olduğunu ortaya koymaktadır.

Kalkınma literatüründeki bir diğer önemli nokta ise iş gücünün kalitesidir. Her ekonomi, esasen o ekonomiyi oluşturan bireyler tarafından daha verimli ve rekabetçi kılınır. İstenildiği kadar materyal şartlar eksiksiz bir biçimde yerine getirilse de ekonomik toparlanma sürecinde en önemli unsur insandır.

GRAFİK 3. EĞİTİM SEVİYESİ, İŞ GÜCÜ VERİMLİLİĞİ VE KİŞİ BAŞINA DÜŞEN MİLLİ GELİR İLİŞKİSİ

 

Grafik 2 ile Grafik 3 karşılaştırıldığında, altyapı yatırımlarının bir ülkenin üretkenlik tavanına ulaşma süresini kısalttığı, buna karşılık insana yapılan yatırımların ise ekonomik potansiyeli genişlettiği açıkça görülmektedir. Bu bağlamda, ekonomik toparlanma süreçlerinde öncelikli adımın yeniden imar faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi olduğu ortaya çıkmaktadır.

Asgari şartların sağlanmasının ardından, mesleki eğitimler ve iş gücü kalitesinin artırılması gibi insana yönelik yatırımların devreye alınması, sürdürülebilir kalkınma için vazgeçilmez bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Altyapı, ekonominin fiziksel omurgasını oluştururken; nitelikli iş gücü, bu altyapının etkin kullanımını ve katma değer oluşturma potansiyelini maksimize etmektedir.

Şam, Kabun Mahallesi
Suriyeliler rejimin yıktığı hayatlarını yeniden kurmaya çalışıyor. Beşşar Esed rejiminin 13 yıllık iç savaşta zulmettiği Suriyelilerin, özgürlükleri için ödedikleri bedel başkentin mahallelerinden Kabun'da en acı haliyle insanın karşısına çıkıyor. Kabun Mahallesi, Şam'ın merkezine 6 kilometre mesafede yer alıyor. (Emin Sansar / AA, 27 Aralık 2024)

 

Ekonomik Açıdan Suriye Nasıl Ayağa Kaldırılabilir?

Her ne kadar Esad’ın devrilmesi Suriye ve Ortadoğu için bir dönüm noktası olsa da Esad sonrası dönem daha da önem arz ediyor. Arkasında kaynakları yağmalanmış, altyapısı tarumar edilmiş bir devlet bırakan rejimin açtığı yaraları sarmak bir o kadar zor gibi gözükse de imkansız da değil.

Kalkınma teorileri açısından ele aldığımızda, Suriye diğer Ortadoğu devletlerine göre pozitif ayrışıyor. 2011 öncesi dönemde kendi kendine yeten bir ekonomi olan Suriye’nin eskisinden daha güçlü bir yapıya kavuşması ihtimaller dairesinde yer alıyor. Burada yapılması gereken en önemli husus, Suriye ekonomisinin yapısal avantajlarını göz önünde bulundurarak bir öncelik listesi oluşturmak.

Suriye’de ekonomik kalkınmanın ilk adımı, katma değer üretebilen Suriyelilerin ülkelerine geri dönmesini teşvik edici yatırımlar yapmaktan geçiyor. Mevcut duruma bakıldığında, savaş öncesi dönemde ticaretin merkezi konumunda olan Halep büyük ölçüde yıkılmış olsa da, Hama-Humus hattı önemli bir fırsat penceresi sunuyor.

Bu bölge, konut stoku, su ve elektrik altyapısı ile bağlantısallık açısından diğer bölgelere göre daha iyi bir durumda bulunuyor. Dolayısıyla, stratejik yatırımlarla bu hattın, Suriye’de yeni bir ekonomik cazibe merkezi haline gelmesi mümkün. Suriye’nin mevcut kara yolu ağı göz önünde bulundurulduğunda, bölgeye yapılacak sanayi yatırımları sadece Hama-Humus hattının gelişmesini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda Halep ve Şam üzerindeki nüfus baskısını bu bölgeye kaydırarak daha dengeli ve sürdürülebilir bir şehirleşme modelinin temelini oluşturma potansiyeline sahip.

Suriye ekonomisinin kalbi olarak kabul edilen Halep’te ise yeniden imar sürecinin kapsamlı ve stratejik bir şekilde ele alınması gerekiyor. Savaş sırasında yıkılan ve hatta demonte edilerek çalınan fabrikalar nedeniyle ekonomik altyapısı büyük zarar gören Halep, bu süreci tarihi bir fırsata dönüştürebilir. Bölge halkının mesleki eğitimlerle desteklenmesi ve planlı altyapı yatırımları sayesinde Halep, yeniden bölgesel ve ulusal ekonominin itici gücü haline gelebilir.

Başkent Şam ise, bu süreçte küresel tedarik zincirlerindeki değişimlerden yararlanarak farklı bir ekonomik role evrilebilir. Savaş öncesinde şehir merkezi çevresine konuşlandırılmış kimya ve ağır sanayi sektörlerinden kurtulan Şam, planlı bir yeniden yapılanma ile bölgesel ticaret yollarına entegre olabilir. Bu dönüşüm, Şam’ın ticaret ve finans merkezi olarak uluslararası arenada daha güçlü bir konum kazanmasını sağlayabilir.

Suriye’nin yeniden inşa süreci, yalnızca fiziksel altyapının onarılmasını değil, aynı zamanda insan kaynağının doğru bir şekilde eğitilmesini ve ekonomik planlamanın stratejik bir bakış açısıyla yürütülmesini gerektiriyor. Bu süreç, doğru adımlar atıldığında, Suriye için yalnızca bir toparlanma değil, aynı zamanda uzun vadeli bir kalkınma fırsatı olabilir.

 

Bu Süreçte Üçüncü Taraflara Nasıl Bir Görev Düşüyor?

Vekalet savaşlarının sahnesine dönüştürülen Suriye’de, nihayet umut ışıkları belirmeye başladı. Ancak, yukarıda sıraladığımız ekonomik ve kalkınmaya yönelik olasılıkların hayata geçirilebilmesi için uluslararası yardımların hayati önem taşıdığı aşikar.

Suriye konusunda Avrupa Birliği maalesef ağzını açmış değil. Savaş boyunca “insani yardım” adı altında “ayrımcılığını” maskeleyen AB, konu kalkınma yardımına geldiğinde henüz net bir duruş sergilemedi. Başta Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın sağlayacağı hibe ve krediler, Suriye’de yok olma seviyesine gelmiş kara yolları ve demir yolları altyapısının yeniden ihya edilerek bağlantısallığın ve doğal olarak üretkenliğin geliştirilmesine katkı sağlayabilir. Tüm bu olasılıklara rağmen AB’nin içerisinden geçmekte olduğu siyasi kaos ve ekonomik kriz, Suriye’nin ekonomik açıdan hayata dönüş ve uluslararası piyasalara eklemlenmesi sürecinde elini kolunu bağlayabilir. İlaveten gerek AB gerek ABD tarafından Suriye’ye uygulanan ambargoların süratle kaldırılması da gereken makine ve ekipmanları kısa sürede Suriye ekonomisinde temin edilerek ekonomide çarkların dönmesini kolaylaştıracağı ise şüphesiz.

Beyaz Saray’ın yeni sakinini bekleyen ABD, Suriye’nin özgürleşmesini takip eden günlerden siyasi açıdan gülücükler saçsa da ekonomik açıdan ser verip sır vermiyor. Merkezleri ABD’de bulunan çok taraflı kuruluşlar olan IMF, Dünya Bankası ve Uluslararası Finans Kuruluşu IFC’nin herhangi bir yardım paketi hazırlığı içerisinde olduğunu bugüne değin duyurmaması da uluslararası yardımlar konusunda çok da istekli olmadığını gösteriyor. Bu da yetmezmiş gibi Suriye’de bir ur gibi Deyrizor ve Rakka’daki petrol rezervlerine çöreklenen ve Haseke gibi Suriye halkının besin ambarı olan bir şehri cebren kontrolü altında tutan PKK/YPG terör örgütüne desteğini de resmen sonlandırmış değil.

Körfez ülkelerine baktığımızda net bir açıklama henüz yapılmasa da başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin içerisinden geçmekte oldukları ekonomik dönüşüm sürecinde Suriye örnek bir saha olabilir. Petrole dayalı ekonomi yerine finans merkezi olmayı hedefleyen her iki aktör için de Suriye’deki olası projelere finansman sağlamak, kendileri açısından kurdukları iş modelleri ve finansman yapılarının diğer ülkelere pazarlanması noktasında bir rol model oluşturabilir.

Bu noktada, Suriye’nin yeniden inşasında en belirgin aktör Türkiye olarak öne çıkıyor. İç savaş boyunca Suriye halkının yanında duran Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk halkı, Suriye’nin yeniden imarı sürecinde de Suriye halkının yanında duruyor. Nitekim, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Şam’a düzenlendiği resmi ziyarette Ahmed al-Şara ile yaptığı ortak basın toplantısı esnasında Türkiye’nin ve Türk halkının Suriye’yi kardeş olarak gördüğünü ve Türkiye’nin her daim Suriye’nin yanında olduğunu üstüne basarak yineledi.

Ekonomik iş birliği açısından da Türkiye, Suriye’ye birçok alanda destek verebilir. Öncelikle, ülkenin altyapısının Türkiye’nin TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) koordinasyonunda iyileştirilmesi önemli bir adım olacaktır. Savaş sırasında neredeyse tamamen işlevsiz hale gelen kanalizasyon ve elektrik altyapısı, Türkiye’nin teknik kalkınma destekleriyle yeniden inşa edilebilir. Bu uzun vadeli yatırımlar hem Suriye’nin kalkınmasını destekleyecek hem de iki ülke arasındaki ilişkileri daha da pekiştirecektir.

İlaveten, savaş öncesi dönemde günlük 400 bin varil petrol üretimi olan Suriye bugün itibariyle petrol rezervlerinden yararlanamıyor. Bu noktada TPAO ve Enerji Bakanlığı’nın muhatap kurumlarla yapacağı iş birliği ve ortaklıklar Suriye ekonomisinin yeniden imarı sürecinde ekonomik kaynak oluşturmak açısından oldukça elzem. Aynı şekilde, darmadağın olan Suriye sanayisinin ayağa kaldırılması noktasında Türk iş dünyasının tecrübe aktarımı ve mesleki eğitim atölyeleriyle Suriye’deki iş gücünü geliştirmeleri, iki ülke arasındaki kardeşlik bağlarını geliştirebilir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası