Kriter > Dosya > Dosya / Suriye |

Suriye Devrimi’nin Lübnan’daki Görünümü


Suriye’nin dönüşümüne hızlı tepki veren ve bu tepkisini Türkiye’de göstermek isteyen Lübnan Başbakanı Necib Mikati, Hizbullah’ın aksine aktif bir politika takibini tercih etti. Mikati’nin Suriye devriminin üzerinden çok kısa bir süre sonra Ankara’ya yaptığı ziyaret ve Türkiye’nin bölgedeki rolüne yönelik sözleri, İran ekseninden çıkmaya başlayan Lübnan’ın yaşadığı değişikliğin gözlemlenmesi açısından da dikkat çekiyor.

Suriye Devrimi nin Lübnan daki Görünümü
Suriye'deki 61 yıllık Baas rejiminin devrilmesinin ardından Lübnan'ın Sayda kentinde yaşayan Lübnanlı İslami Grubu taraftarı ve Suriyeliler, sevinç gösterileri yaptı. (Mohammad Abushama / AA, 8 Aralık 2024)

2011’in başlarında Suriye’de Beşar Esad’ın zorba yönetimine karşı ayaklanan Suriye halkı, 13 yıl sonra Esad rejimini devirerek Ortadoğu’da yeni bir dönemi başlattı. 8 Aralık 2024’te Şam’ın ele geçirilerek 61 yıllık Baas yönetimine son verilmesi, bağımsızlığından bugüne Suriye’nin ilk defa farklı bir politik yola girmesinin önünü açtı. Muhaliflerin kazandığı zaferle birlikte siyasi, askeri ve toplumsal arenada hızlıca gözlemlenen değişimler, ülke içinde olduğu kadar komşu ülkelerde de yankısını hızlı bir şekilde duyurmaya başladı. Türkiye başta olmak üzere devrime destek veren Katar da Suriye meselesinin merkezinde yer alırken, Suriye’nin en önemli muhataplarından biri olan Lübnan, hızlı bir şekilde yeni yönetimin siyasi yörüngesine girdi. Bu noktada, Suriye’nin yeni lideri Ahmed el-Şara’nın “Suriye, Lübnan halkının tüm bileşenlerine destek olacak.” sözleriyle yaptığı açılım dikkat çekerken bu açılım, çok fazla soru ve senaryoyu da Lübnan’ın gündemine soktu.

 

Baas Sonrası Lübnan’dan Suriye’ye Bakış

1943’teki bağımsızlığından itibaren Suriye’yle politik anlamda yalnızca Baas Partisinin çizgisinde bir dış politika belirleyen Lübnan, 81 yıllık tarihi boyunca Suriye’nin hegemonyasını derinden hissetti. Hafız Esad döneminde Lübnan iç savaşına müdahil olan Suriye’nin 1976’da Lübnan’ı işgal etmesi, 1990’daki anlaşmayla işgali resmileştirmesi, Lübnan üzerindeki Baas gölgesinin daha da belirginleşmesinin önünü açtı. Lübnan hükümetleriyle baba-oğul Esad’lar arasındaki ilişkilerin kimi zaman “zoraki” olması, Suriye’nin Lübnan üzerindeki egemenlik anlayışının zaman zaman açık bir şekilde tezahür etmesine denk geliyordu. 1972’de Lübnan’ın, Baas Partisinin Lübnan şubesinin seçimlere katılmasını yasaklayan bir yasa tasarısını geçirmeye çalışması bu zorakiliği aşıp, Suriye baskısını hafifletmeye çalışmanın bir işaretiydi. Ancak bu girişimler, Hafız Esad döneminde başarıya ulaşamıyor, aksine iç savaştan yıpranmaya başlayan Lübnan, Baas’ın daha fazla kontrolü altına giriyordu. 2005’te Suriye’nin Lübnan’dan askeri olarak çıkışına sebep olan Refik Hariri suikastı, Lübnan için bir dönüm noktası olsa da siyasi egemenliğini ülkede hakim kılmaya başlayan Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın Şam rejimi ile olan diplomatik ve askeri ilişkisi, iki ülke ilişkilerinde yine Suriye’nin arka perdeden rol oynamasına yol açmaktaydı.

Mevcut siyasi tabloda, yukarıda sayılan hiçbir aktörün Ortadoğu siyasetinde artık yer almıyor olmasının yanı sıra en yakın komşusu olan Suriye’de rejimin bir anda değişmesi ise özellikle son bir yıldır çok denklemli ve olduğundan daha da karmaşık bir siyasi ajandaya sahip olan Lübnan için baş döndürücü bir etkiye yol açtı. Eylül 2024’ten itibaren Suriye devriminin zafere ulaşacağına dair izler belirginleşmeye başlarken, aynı dönemde Lübnan’da da çok ciddi dönüşümler yaşanmaya başlamıştı. Eylül’de Lübnan’da yaşanan pager patlamaları ile Hasan Nasrallah’ın öldürülmesi, Hizbullah kanadının zayıflamasına yol açarken, bu zayıflamayla birlikte Lübnan hükümetinin İsrail’le ateşkese yönelik çabası da ivme kazandı. Kasım sonunda muhaliflerin Suriye’de rejim güçlerini kolayca elimine ederek ilerlemesi ise Lübnan’daki siyasi kliklerin hareket hızını artırdı. Nitekim 26 Kasım akşamı, İsrail’le ateşkes imzalamasına rağmen İsrail ihlalleriyle karşı karşıya kalan Lübnan için en önemli gündem Hizbullah’ın geri çekilmesi ve silahlarını bırakmasıydı. Ancak Hizbullah’ın silah koridorunun Humus’tan Güney Lübnan’a uzanması ve İran’ın Esad yoluyla Hizbullah’a ulaşıyor olması, Lübnan için sonu görünmeyen bir tünelde kaybolma hissi uyandırıyordu.

Aynı zamanda İsrail’in savaş boyunca ve ateşkes sonrasında dahi Lübnan-Suriye sınırını bombardıman altında tutması, sınır güvenliğini korumada Lübnan’ı zorlarken, Hizbullah’ın İsrail’le olan mücadelesinde tehdit söylemini sürdürmesi, Lübnan’da kalıcı uzlaşının yapılamayacağı endişesini artıran sebepler arasında yer alıyordu. Bu nedenle de muhaliflerin 6 Aralık’ta Hizbullah’ın Suriye’deki kalelerinden biri olan Humus’a girmesi, Lübnan tarafında da dikkatlice takip edildi. Hizbullah askerlerinin direniş göstermeden bölgeden çekilmesi ve 8 Aralık’ta Beşar Esad’ın Suriye’yi terk etmesiyle de Lübnan siyasetinde “yeni” Suriye için rotalar belirlenmeye başladı. Bu nedenle de daha çok İsrail’le kalıcı barışı sağlayıp 1701 kararlarının uygulanmasının peşine düşen Lübnan, 8 Aralık 2024 itibariyle Suriye ile belirleyeceği yeni yol haritasının detaylarının nasıl olacağına, ülkedeki siyasi karar alıcıları da Suriye’deki siyasi oluşuma karşı gösterilecek olumlu/olumsuz yaklaşımların belirlenmesi noktasına yoğunlaşmaya başladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Lübnan Başbakanı Necib Mikati
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Lübnan Başbakanı Necib Mikati, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde baş başa yaptıkları görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. (Doğukan Keskinkılıç / AA, 18 Aralık 2024)

 

Lübnan Siyaseti için “Yeni Suriye” Ne Anlama Geliyor?

Suriyeli muhaliflerin Şam’a doğru ilerlemesiyle birlikte Lübnan’da gözler doğal olarak öncelikle Hizbullah’ın yeni lideri Naim Kasım’a çevrildi. Kasım’ın 6 Aralık’ta yaptığı konuşmasında “Suriye’nin yanındayız” sözleriyle verdiği açık mesaj, Hizbullah askerlerinin çatışmalara gireceği izlenimini uyandırsa da aynı günün gecesi Humus’un muhaliflere teslim edilmesiyle Hizbullah’ın muhaliflerle karşılaşmak istemediği gerçeğini açığa çıkardı. 15 Aralık’taki bir diğer konuşmada ise Esad’sız bir Suriye nedeniyle askeri destek koridorunu kaybettikleri itirafını yapan Naim Kasım’ın, Suriye meselesine ve 8 Aralık öncesi “teröristler” olarak adlandırdığı yeni rejime karşı alınacak tavır için öncelikle sessiz bir döneme girmeyi tercih ettiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle de iç siyasete yönelerek mevcut durumda Hizbullah’ın Lübnan içindeki sarsılan konumunu en azından siyasi olarak yeniden düzenlemeye çalışan Naim Kasım için 9 Ocak’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi öncelik arz ediyor. Diğer taraftan Suriye konusunda İran’ın alacağı pozisyonu da gözlemleyen Hizbullah, Ahmed el-Şara’nın Suriye’sine karşı İran gibi sert ve açık söylemlerde bulunmaktan kaçınıyor. Dolayısıyla da kısa vadede Nasrallah ve Esad sonrası ortaya çıkan tablo nedeniyle Hizbullah’ı daha içine kapanık bir dönem bekliyor.

Suriye’nin dönüşümüne hızlı tepki veren ve bu tepkisini Türkiye’de göstermek isteyen Lübnan Başbakanı Necib Mikati ise Hizbullah’ın aksine aktif bir politika takip etmeyi tercih etti. Mikati’nin Suriye devriminin üzerinden kısa bir süre sonra Ankara’ya yaptığı ziyaret ve Türkiye’nin bölgedeki rolüne yönelik sözleri, İran ekseninden çıkmaya başlayan Lübnan’ın yaşadığı değişikliğin gözlemlenmesi açısından dikkat çekiyor. Bunun yanı sıra Lübnan Sünni cephesinin ülkenin dış politikasında Körfez’in yanı sıra Türkiye’nin de varlığının önemini vurgulamak istediği anlaşılıyor. Ahmed el-Şara’nın Lübnan’la dayanışmayı içeren mesajlarına karşılık olarak Necib Mikati’nin iki ülke arasındaki karşılıklı saygıya vurgu yapması, ayrıca Şara’nın dengeli bir siyaset yürütüyor olması, Lübnan-Suriye ilişkilerinin birbirlerinin üzerinde hegemonya kurmadan daha güçlü ilerleyebileceğine işaret ediyor.

Lübnan’ın Hristiyan cephesinde çok daha farklı yönelimlerin açığa çıkması ise Suriye’ye bakış noktasında Lübnan’daki farklılığı anlamak açısından da önemli izler sunuyor. Bu noktada “Lübnan Kuvvetleri” lideri Samir Caca ve “Ketaeb” lideri Sami Cemayel için Suriye’de yeni oluşan siyasi düzenin ne olduğundan ziyade Esad rejiminin sona ermesi ve Lübnan’ın Baas esaretinden kurtulmuş olması çok daha büyük önem arz ediyor. Dolayısıyla yeni Suriye’ye karşı temkinli yaklaşan ancak Esad’ın düşmesini ve Şii Hilali’nin kırılmasını kutlayan iki lider için Hizbullah’ın yeni bir darbe almış olması çok daha sevindirici. Maruni cephede politik açıdan büyük bir darbe alan Süleyman Franciye ise bir yıl öncesine kadar cumhurbaşkanı olmayı planlarken önce ülke içindeki müttefiki Hizbullah’ın, ardından da ülke dışındaki destekçisi Beşar Esad’ın gücünü kaybetmesi sonrasında şimdi siyasi kariyerine gelen zararı telafi etmenin yollarını arıyor. Her ne kadar cumhurbaşkanlığı adaylığından çekilmese de Esad’ın devrilmesinden sonra Franciye’nin Lübnan’ın geleceğinde oynayacağı en önemli rolü kaybetmeye başladığı, bu nedenle de yeni dönemde Hizbullah gibi daha dar bir çerçevede siyaset izleyeceği belirginleşiyor.

Tüm bu aktörlerin ötesinde Suriye’deki büyük dönüşümün Lübnan hattındaki en önemli ismi olarak hiç şüphesiz Dürzi lider Velid Canbolat öne çıkmaktadır. Devrime temkinli yaklaşan Lübnan’daki diğer siyasilerin aksine Ahmed el-Şara’yı önce telefonla tebrik eden, kısa bir süre sonra da yeni lideri Şam’da ziyaret eden ilk Lübnanlı lider olan Velid Canbolat için tarihi bir dönemin kapısı açılmaya başladı. Beşar Esad’la olan uzun soluklu husumetinden sonra Suriye’deki özgürlük havasını solumaya başlayan Velid Canbolat, öncelikle Suriye siyasetinde Lübnan’ın alacağı kritik pozisyonda kendi pozisyonunu belirginleştirmek, daha sonra da Suriye Dürzileri ile kurmak istediği güçlü siyasi ilişkiler için start verdi. Bu anlamda Canbolat’ın, Suriye Dürzileri ile Lübnan Dürzileri arasında Baas rejiminin demirden ördüğü duvarın yıkılmasıyla iki Dürzi topluluğu bir araya getirmek için ilk defa önemli bir fırsatı yakaladığı görülüyor. Velid Canbolat’ın Suriye’den sonra Ankara’ya gitmiş olması ise uzun bir aradan sonra Türkiye ile Lübnan arasındaki ilişkilerin güçlenmesinde aktif bir rol oynamak istediğini açığa çıkarıyor.

Lübnan; Hizbullah’ın pozisyonu, cumhurbaşkanlığı seçimi, İsrail’le kalıcı barış gibi çok yoğun bir siyasi süreçten geçerken Aralık itibariyle derin bağlarla bağlı olduğu Suriye ile de yeni bir yola girdi. Ülkenin içinde bulunduğu iç krizlerde doğrudan etkisi bulunan Esad’ın artık olmayışı, Lübnan için de kritik ama pozitif bir siyasi dönemin başlangıcını gösteriyor. İki ülke arasında ilk günlerde esmeye başlayan olumlu havanın Lübnan’da etkisini kısa sürede göstereceği bir gerçek olmakla birlikte Suriye yönetiminin Lübnan’daki kırılgan yapıyı çok dikkatli takip etmesi gerekiyor. Nitekim yeni rejimin Suriyeli Dürzilerle kuracağı iyi ilişkiler Lübnan’a da yansıyacak, ayrıca Lübnan’daki Sünni fraksiyonlarla yapılacak olan temaslar Lübnan’daki Sünni siyasilerin Suriye’ye karşı yaklaşımını belirleyecek, Hristiyanların Suriye yaklaşımı ise Ahmed el-Şara’nın pragmatizmine göre şekil alacaktır. Tüm bu bileşenler doğru bir düzlemde bir araya geldiğinde ise Lübnan-Suriye ilişkileri tarihte olmadığı kadar iyi bir döneme sahne olacaktır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası