ABD Başkanı Franklin Pierce 1854’te artan nüfus nedeniyle Kızılderili topraklarını şehirleştirmek ve nüfusu yaymak adına Kızılderililerin Şefi Seattle’a bir mektup yazarak, Kızılderililerin verimli ve geniş topraklarını ABD hükümeti adına satın almak istemiş ve karşılığında onlara özgürce yaşayabilecekleri küçük bir toprak vereceklerini bildirmişti. Yıllardır yaşadıkları topraklardan çıkmaları için yapılan uyarıya cevap olarak Şef Seattle yazdığı mektupta şöyle diyor;
“Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir mal gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın kurduğu şehirlerde, bir çiçeğin yapraklarının açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulamaz. Son ırmak kuruduğunda son ağaç yok olduğunda son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenilemeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
Günümüzde Washington eyaletine bağlı Seattle şehrine de adını veren Şef Seattle’ın 1854’te söylediği bu sözler, belki o günlerde tam anlaşılamadı fakat Büyük Şefin bahsettiği o günlere artık gelmek üzereyiz. Bugünlerde tüm dünya, farklı sebeplerin de alevlendirmesiyle gıda krizini konuşuyor. Bu krizin etkilerinin nasıl minimize edileceği, gelişmiş ülkelerin en önemli gündem maddesi haline gelmiş durumda.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) paylaştığı veriler, gıdadaki fiyat artışlarını net bir şekilde gösteriyor. Gıda ürünlerinin dünyadaki fiyat değişikliklerini aylık değerlendirerek Gıda Fiyat Endeksi oluşturan kuruluş, 5 ana kategoride veri analizi yapıyor. Bunlar; Et Fiyat Endeksi, Süt Ürünleri Fiyat Endeksi, Tahıl Fiyat Endeksi, Bitkisel Yağlar Fiyat Endeksi ve Şeker Fiyat Endeksi. Bu 5 temel gıda maddesinin fiyat endeksleri oluşturulduktan sonra genel ortalamaları alınarak FAO Gıda Fiyat Endeksi oluşturuluyor. Kuruluş Mart 2022’de 159,7 puanla gıda fiyat artışında tüm zamanların en yüksek endeksine ulaşıldığını duyurdu.
Kartopu Gibi Büyüyen Sorunlar
Gıda fiyatlarının artmasına yol açan konulardan biri Covid-19 Pandemi süreciydi. Salgının başlamasıyla dünya ekonomisi, büyük bir krize girdi ve arz-talep dengesi temelinden sarsıldı. Dünya Ticaret Örgütü verilerine bakıldığında bu süreçte tahıl ve temel gıda üreticisi olan bazı ülkeler, iç piyasalarında tedarik sıkıntısı yaşamamak için bu ürünlerde ihracat kısıtlamalarına giderek ticaretlerini azaltmışlardır. Karantina günlerinin başlamasıyla üretimde yaşanan düşüş, dış ticaretteki aksaklıklar, tarımda dışarıya bağımlı ülkeleri, gıda ürünlerini temin etmekte zora sokmuştur. Neticesinde enflasyonist baskılar şiddetlenmiş, tarım ve gıda sektöründe rekor fiyat artışları yaşanmıştır. Dünya genelinde 690 milyon olan açlık sınırında yaşayan insan sayısı, pandeminin etkisiyle 132 milyon kişi daha artarak 822 milyona ulaşmıştır. Bu durum bize temel gıda maddeleri ve tarımsal üretimin ülkeler için ne derece stratejik bir zorunluluk olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Pandeminin açtığı yaraları sarmaya çalışan dünya ekonomisi, artan talebi karşılamak için üretimi ve ticareti arttırmaya çalışırken Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle başlayan sıcak savaş yepyeni sorunlar doğurdu. Dünyanın en büyük tahıl ihracatçıları olan Rusya ve Ukrayna’nın birbiriyle savaşması temel gıda ürünlerinin tedarik edilmesinde büyük sorunlara yol açtı. Rusya’nın dünya genelinde tahıl ihracatındaki payı yüzde 30 civarında. Resmi verilere göre Ukrayna dünya ayçiçeği yağı üretiminin yüzde 49,6’sını karşılıyor. Rusya ise dünya ayçiçeği yağının yüzde 23,1’ini üretiyor. Bu iki ülkenin payları toplandığında yüzde 72,7 ile vahim bir tablo ortaya çıkıyor. Basit bir matematikle dünyada kullanılan her 100 litre ayçiçeği yağının yaklaşık 73 litresi bu iki ülkeden temin ediliyor. Savaş Ukrayna topraklarında olduğu için Ukrayna ticaretinde, diğer ülkelerin de Rusya’ya yaptırım kararı nedeniyle Rusya ticaretindeki tıkanma, buradaki ürünlerin dünyaya dağılmasını engelliyor. Örneğin bu iki ülkenin ürettiği ayçiçeği yağını yok saydığımızda, dünyanın ihtiyacı 100 litre yağ iken, geriye dolaşımda kalan 27 litre yağa talep olağanüstü arttığından fiyat yükseliyor. Bu durum diğer gıda ürünlerinde de benzer şekilde olduğundan küresel çapta gıda enflasyonu meydana getirerek fiyatların rekora koşmasına sebep oluyor.
Gıda fiyatlarının yükselmesinde son yıllarda artan enerji ve petrol fiyatları da büyük bir rol oynuyor. Tarım sektörü traktör vb. araçlar, çeşitli makineler, zirai ilaçlama ve gübreleme süreçlerinde yoğun enerjiye ihtiyaç duyduğundan elektrik, petrol ve doğal gaz gibi enerjinin dolaylı olarak yoğun kullanıldığı bir sektör. Pandemi süreciyle artan küresel enflasyondan en çok etkilenen alanlardan biri de enerji sektörü. Bunun yanında başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı enerji fiyatlarında şok etkisi oluşturarak tarihi seviyelere yükseldi. Örneğin Aralık 2021’de 74 dolar düzeyinde olan Brent Petrol Mayıs 2022’ye geldiğimizde 110 dolar üzerinde seyrediyor.
Dünya ticaretinin büyük bir kısmının gemilerle yapıldığını ve bu gemilerde petrol kaynaklı yakıtlar kullanıldığını düşündüğümüzde bu durumun gıda fiyatlarını artıracağını tahmin etmek zor değil. Ayrıca tarımsal girdi olan gübre üretiminin doğal gaza bağlı olması, doğal gazın elektrik üretiminde kullanılması ve gıdaların işlenmesinde kullanılan makinelerin de elektrik ile çalışması, gıda ile enerji fiyatları arasındaki ilişkiyi gözler önüne seriyor. Rusya-Ukrayna Savaşı ve Rusya’nın dünyanın en büyük petrol ve enerji üreticilerinden olması da enerji fiyatlarını yükseltiyor. Dünya Bankası Raporuna göre son 2 yılda enerji fiyatlarında görülen yükseliş, 1973 Petrol Krizi’nden sonraki en büyük fiyat artışı olarak kaydedilmiş durumda. Bu durum girdi maliyetlerini artırarak gıda ürünlerindeki fiyat artışlarını da hızlandırıyor.
Dünya Kritik Eşiği Aşmak Üzere
İklim değişikliğine bağlı kuraklık bir diğer ifadeyle küresel ısınma da gıda fiyatlarını yükselten faktörlerden biri. Sanayi Devrimi ile başlayan makineleşmeye bağlı olarak artan karbon salınımı dünyadaki ortalama sıcaklıkları yükseltirken, yağışları azaltıyor. Bu durum aşırı hava olaylarının görünmesine de yol açıyor. İklim değişikliği üzerine kapsamlı çalışmalar yapan IPCC’nin (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) raporuna göre dünya küresel ısınma için kritik eşik olan 1,5 santigrat dereceyi geçmeye her geçen yıl daha da yaklaşmaktadır. Türkiye’nin de üye olduğu tüm üye ülkelerin ortak görüşüyle yayınlanan raporda, dünya üzerindeki sıcaklıklar olağan dışıdır. Okyanuslar ısınmış, kar ve buzullar azalmıştır. Sera gazları salınımıyla atmosferdeki kirlilik artmaktadır. Sonuç olarak yaz mevsimi uzadı ve kuraklığın neden olduğu krizler yaşanmaya başlandı. Örneğin dünyanın ikinci büyük buğday üreticisi olan Hindistan, pandemi ve savaş nedeniyle küresel çapta artan gıda talebini fırsata çevirmek için gıda ihracatını artırarak gelir elde ederken, bu yıl ülkeye sıcak hava dalgasının erken gelmesi ve kuraklık yaşanması sebebiyle ani bir kararla buğday ihracatını yasakladı. Kuraklığa bağlı ürün verimi düşeceğinden ihracatı yasaklayarak ürettiği tüm buğdayı ülke içinde tutmaya karar veren Hindistan, yaşanacak olası gıda tedarik sıkıntılarına bu şekilde önlem almayı hedefliyor. En büyük buğday üreticilerinden Rusya ve Ukrayna’nın savaşta olması, ikinci büyük buğday üreticisi Hindistan’ın da ihracatı yasaklaması, küresel boyutta bir şok etkisiyle gıda fiyatlarının yükselmesinde etkili oldu.
Tüm bu nedenlerin de etkisiyle küresel boyutta yaşanan sıkıntılar, gıda ürünlerinin fiyatlarını artırdı. Tabi gıdadaki rekor fiyat artışları kimi insanlar için zeytinyağından ayçiçeği yağına geçerek sınıf düşürmekle sonuçlanırken, kimi insanların da alacağı ekmek sayısını azalttı hatta temel gıdaya hiç ulaşamamalarına yol açtı. Nitekim Dünya Gıda Güvenliği Beslenme Raporuna göre dünya üzerinde 2,5 milyara yakın insan günlük beslenme ihtiyacını karşılayacak besin miktarına ulaşamıyor ve yetersiz besleniyor.
Çözüm Küresel Birlikle Sağlanabilir
Gıda Güvenliği Bilgi Ağı’nın (FSIN) 2018-2020’yi kapsayan raporunda dünya genelinde gıda krizi yaşayan kişi sayısı sebeplerine göre araştırılmıştır. Bu rakamlara göre gıda krizine sebep olan en önemli etken savaşlar, çatışmalar ve güvensizlik ortamıdır. Bu sebepten ötürü 250,1 milyon kişi 3. derece ve üzeri diye sınıflandırılan şiddetli gıda krizine maruz kalmış durumda. Rapordaki 2. önemli maddeye göre; küresel ısınmaya bağlı iklim değişiklikleri ve kuraklıklar 78,1 milyon kişiyi etkiledi. Raporun 3. önemli maddesi ise ekonomik şoklardır. Dünyayı etkisi altına alan enflasyon dalgası, gıdadaki talebi artırarak tedarik zincirinde sorunlar yaşattı. Ekonomik şoklar 74,6 milyon kişinin gıda krizi yaşamasına yol açmıştır. Dolayısıyla dünya genelinde yaşanan gıda fiyat artışlarının önüne geçmek için öncelikle bu 3 maddenin etkilerinin azaltılması hayati önem taşımaktadır.
Ülkelerin siyasi politikalarını, çatışmaları önlemek adına, güvenin sağlanabileceği siyasi bir konjonktüre taşımaları gerekiyor. Küresel boyutta güven ortamının sağlanmasıyla ortak politikalar geliştirilerek, iklim değişikliği ile mücadele daha etkin şekilde yapılabilir. Küresel gıda enflasyonunu düşürmek için enerji ve petrol fiyatlarında dengenin sağlanması, üretim her ne kadar ana sebep olmasa da üretimi artırmaya yönelik politikalar izlenerek kamu teşviklerinin daha etkin kullanılması gerekiyor. Ancak tüm bu önlemlerin alınması küresel gıda krizini nispeten hafifletse de, artan nüfus artışları ve tarımda kullanılan arazilerin azalmasıyla gıda ihtiyacı ülkeler için her zaman güncelliğini koruyan bir sorun olarak kalacaktır.
Uluslararası alanda büyük üretici olan ülke ve şirketler, uluslararası piyasaları domine edip, güçlü oldukları ürünleri ellerinde tutarak bunu farklı alanlardaki yaptırımlara ilişkin bir koz olarak kullanıyor. Bu bağlamda nasıl ki ABD, konvertible olmasından ötürü doları uluslararası bir yaptırım aracı olarak görüyor ve bunu bir silah olarak kullanıyorsa benzer şekilde gıda da aynı yöne doğru evriliyor. Dolayısıyla ekonomi nasıl bir güvenlik meselesi ise “tarım” ve “gıda güvenliği” de Milli Güvenlik Kurulu’nda “Milli Güvenlik Sorunu” olarak kabul edilmeli ve bu doğrultuda eylem planları hazırlanmalıdır.
Basit bir örnek ile izah edelim. Hem IMF hem de Dünya Bankası birçok ülkeyi baskıladı ve şeker pancarı üretimine kota getirilmesini sağladı. Bunu Türkiye’de de yaptı. Dolayısıyla üretim talebe yetişemedi ve maalesef şimdi Türkiye sıfır gümrük vergisi ile şeker ithal edecek. Peki bu sağlanan vergi avantajı arz/talep planlaması çerçevesinde ithalatçıya değil de çiftçiye verilmiş olsaydı daha mı kötü olurdu?
Hal Yasası İhtiyacı
Tarımsal üretici ile nihai tüketici arasındaki kalabalık ve verimsizlik de benzer bir problem. Aracılar o kadar çok ki aracı komisyonları nihai ürünün fiyatını geçiyor. Üretici kazancı aracıların altında kalınca da üreticilerin çoğu komisyoncu olmayı seçiyor. Bu durumu bilen ve zaten birkaç tane olan (oligopol) güçlü market zincirleri de üreticileri sözleşme altına alarak minimum karlara zorluyor. Piyasa mekanizmasının aksak çalışmasını giderecek “Hal Yasası” artık çıkmalı! Hem anlık fiyat izlemelerini gözlemlememizi sağlayacak hem de her köşe başındaki komisyoncu trafiğini bertaraf edecek bir “Hal Kanunu” bir nebze de olsa üreticiyi gözetmemize ve piyasa işlerliğine katkı sağlayacaktır.
Berat Albayrak’ın Enerji Bakanlığı döneminde Türkiye; enerjide arz güvenliğini temin edecek hatta kendi enerjisini üretip cari açığın azalmasına katkı sağlayacak bir programı önce hazırladı sonra da uygulamaya koydu. Bugün alternatif enerji, doğal gaz ve petrol arama faaliyetleri bağlamında atılan adımlar aslında o gün inşa edilen yapı üzerine devam ettiriliyor. Ha keza savunma sanayiinde gerçekleştirilenler de öyle. Sözün özü Türkiye kendi dinamiklerini merkeze alan, tarım arazilerinin düzenlenmesinden üretime, tarımsal üretim girdilerinden verimli nihai ürüne hatta satın alma ve tedarik zincirinden lojistiğe kadar olan bir “Türkiye Tarım Ekosistemi”ni ilgili tüm kesimlerin motivasyonunu sağlayarak hazırlayıp hayata geçirmedikçe “beyaz adam” kapımızı çalmaya hep devam edecek.