Kriter > Dosya > Dosya / Yeni Medya ve Teknoloji |

Ağ Toplumunda Hak Aramak


Türkiye tarafından alınan Roblox kararı da İnstagram ile ilgili erişimin engellenmesi kararı ile “masaya oturma”, istediklerini kabul ettirme başarısı da ağ toplumunda bireylerin, toplumların ve devletlerin “çaresiz” olmadığını ortaya koyan önemli kararlar olmuştur. Şurası açıktır ki, bundan sonra hiçbir birey, toplum ve devlet bu yapılar karşısında edilgen davranmayacak, teslim olmayacaktır.

Ağ Toplumunda Hak Aramak

Son günlerde gözler yeniden sanal ortama çevrildi ve tartışmalar yoğunlaştı. Instagram adlı sosyal medya platformuna ve Roblox adlı oyun platformuna yönelik erişimin engellenmesi kararları ile tartışmalar, “özgürlükler” parantezli bir zemine çekilerek tartışılmak istendi. Peki gerçekten konu bir özgürlük konusu mu, yoksa “özgürlüklerin tahdit edildiği, tehdit edildiği, suistimal edildiği” bir ortamdan özgürlükleri koruyacak bir ortama ulaşma çabası mı?

 

Devlet Yükümlülükleri

Günümüz dünyasında hemen her ülke, toplum ve insan için ağ toplumunda olmak, yani internete bağlı kalmak artık vazgeçilemez bir durum. İnternet erişimi, Birleşmiş Milletler tarafından 4 Haziran 2011’de “Temel bir insan hakkı” olarak tanımlandı. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne “Üçüncü Kuşak İnsan Hakkı” olarak dahil edildi. Avrupa Konseyi, 19 Nisan 2011’de internete erişim hakkını temel bir hak olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ekledi. Bu sözleşmelere imzacı taraf olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu kararları iç hukukuna uyarlama yükümlülüğü var.

Bunlara ek olarak 27 Haziran 2016’da BM İnsan Hakları Konseyi’nin (Türkiye de üye) “Tüm insan haklarının sivil, siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel haklarının korunması ve teşviki” başlığı altında ilan ettiği kararların arasında, “İnsanların online-dışı dünyadaki haklarının, online olarak da korunması gerekir. İnternete erişim sağlamada insan haklarını temel alan bir yaklaşım uygulanmalıdır” vurgusu da var.

Keza, Türkiye’de de TBMM Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu’nun 2012’de hazırladığı bin sayfalık raporda, “Bilgiye erişimin ve internetin”, yeni Anayasa’da “temel hak” olarak düzenlenmesi gerektiği yazıldı. Bu kararlardan da görüleceği üzere, devletlerin internete erişim konusunda yükümlülükleri, kısaca izah edecek olursak, üç temel boyutta kendisini gösteriyor.

Birincisi, internete erişimi kesintisiz ve sürdürülebilir kılmak için altyapıyı kuracak. İkinci olarak her gün milyarlarca veri girişinin, trafiğinin olduğu bu ortamda veri güvenliğini sağlayacak, üçüncü olarak da kişilik haklarının korunması başta olmak üzere, ağ toplumunda işlenmesi mümkün olan suçların önlenmesi, cezalandırılması, caydırıcılık gibi hususlarda tedbirlerini alacak…

Bakıldığında bu işlerden hiç biri, bireyler tarafından yerine getirilmesi hem maddi olarak hem de organizasyonel kabiliyet olarak mümkün olmayan işler. Doğal olarak da bunları yapmakla yükümlü olan yapılar, devletler…

İşe özgürlük bağlamında bakan, ağ toplumunda hiçbir kontrol olmayacağını savunan, ortaya çıkan sorunlarda devlet kademelerinin yükümlülükleri gereği devreye girmesi ile birlikte hemen “Ama Batı ülkelerinde öyle mi?” diyenler oluyor… O kısma geçmeden önce her geçen gün artan oranlarda değişen şu verilere bir bakmak da yarar var.

 

İnternet Kullanımında Dünya Rakamları

Kullanıcıların internet kullanım nedenlerine göre internetin en çok içerik aramak, arkadaşlarla iletişimde kalmak, haber takip etmek, bir şeyler aramak ya da izlemek, ilham verici fikirlere göz atmak, ürün veya marka aramak, müzik dinlemek, zaman geçirmek, finans yönetimi, oyun oynama, iş amaçlı ve yeni insanlar ile tanışmak için kullanıldığını görmekteyiz.

Dünyadaki internet kullanıcılarının sayısı dünya nüfusunun yüzde 59.5’i kadar. Yani 4,66 milyar. Tüm dünyada insanlar günlük 6 saat 54 dakikayı internette geçiriyor. Dünya genelinde insanlar günde ortalama 3 saat 24 dakika televizyon izliyor, 2 saat 25 dakika sosyal medyada vakit geçiriyor, 2 saat kitap okuyor, 1 saat 31 dakika müzik dinliyor, 1 saat radyo/podcast dinliyor ve 54 dakika video oyunu oynuyor. İnternet erişiminin yüzde 92.6’sı telefonlar ile yapılıyor. Dünyada en sık kullanılan ilk 3 browser; Chrome, Safari ve Firefox. İnternet kullanıcılarının çoğu interneti bilgi edinmek için kullanıyor. Oranları ise yüzde 63. Google, Youtube ve Facebook dünya genelinde en çok ziyaret edilen siteler. Google’ın arama motoru pazar payı yüzde 91.4. Facebook, Youtube, Whatsapp, FB Messenger ve Instagram dünya genelinde en çok kullanılan sosyal platformlar. Dünyada 4.2 milyar aktif sosyal medya kullanıcısı var. 25-34 yaş aralığı, sosyal medyayı en çok kullanan yaş grubu.

 

Gelelim Türkiye’ye…

Türkiye’de internette geçirilen günlük ortalama süre 7 saat 57 dakika. Dünyada en çok üretilen web sitesi içeriği dilinde Türkçe 4. sırada. Kişisel verilerin kötüye kullanımı konusunda en az endişelenen 7. ülke Türkiye. Türkiye’de nüfusun yüzde 70.8’i sosyal medya kullanıcısı. Türkiye’de sosyal medyada geçirilen günlük ortalama süre 2 saat 57 dakika. Türkiye’de internet kullanıcılarının ortalama 9.4 farklı hesabı var. Sosyal medyayı iş için kullananların oranı yüzde 47. Sosyal medya kullanıcılarının yüzde 54.5’i, markaları sosyal medyadan araştırıyor.

Şimdi soru şu: Böyle bir alan gerçekten ABD ve Batı ülkeleri tarafından denetimsiz, boş mu bırakılmış, “aman özgürlüklere bir şey olmasın” diye düzenleme yapılmamış, platformlara ve kullanıcılara herhangi bir yükümlülük getirilmemiş mi? Daha önceki dönemlerde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından derlenen bilgi ve verilerden hareketle dünyayı bir tarassut etmekte yarar var.

KVKK'den çocukların kişisel veri güvenliğinin sağlanması için öneriler, İNFO
Kişisel Verileri Koruma Kurumu (KVKK), çocuklar ve ebeveynlerinin, internet, sosyal medya ve dijital oyun platformlarında kişisel verilerini korumaları için alabilecekleri tedbirleri paylaştı. (Elif Acar / AA, 20 Ağustos 2024)

 

“Aman Özgürlüklere(!) Dokunma”

Önce ABD ile başlayalım, 2017’de sosyal medya ve teknoloji şirketlerinin kişisel veri kullanımı ve bilgi manipülasyonundaki sorumluluğu, Senato düzeyinde incelenmiş ve şirketlere bu konuda kısıtlamalar getirilmiştir. 2019 New York Başsavcılığı'nca açılan bir davada, sahte hesaplar yoluyla yürütülen sosyal medya faaliyetlerinin yasa dışı olduğuna hükmedilmiştir. Bir başka emsal karar, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın Başkanlık Kararnamesi'dir. Bu kararnamede, sosyal medya şirketlerinin içeriklere müdahale ederek bir anlamda sansür uyguladığından ve görüş çeşitliliğini kontrol ederek demokratik karar alma mekanizmasını zedelediğinden bahsedilmiştir. Aynı zamanda, çeşitli eyaletler, dezenformasyonun oluşturduğu tehlikenin önüne geçmek amacıyla, sosyal medya okuryazarlığı eğitimini okul müfredatına dahil etme kararı almıştır. Bunlara ek olarak, Nisan 2022’de, ülke dışından gelen dezenformasyon saldırılarını önlemek ve hassas konularda kamuoyunu sağlıklı bilgilendirmek amacıyla, ABD İç Güvenlik Bakanlığı'na bağlı olarak Dezenformasyon Yönetim Kurulu kurulmuştur. Hani oralara bakalım diyenlerin kulaklarına küpe olsun, diye aktarıyorum. Bu kadar mı? Değil elbette…

Şimdi de Avrupa Birliği’ne bakalım… 1 Ocak 2024’te yürürlüğe giren Dijital Hizmetler Yasası (Digital Services Act) ile dijital platformlara ve çevrim içi içerik üreticilerine belirli sorumluluklar yükleyen önlemleri hayata geçti. Dijital Hizmetler Yasası ile büyük dijital platformlara, krizler sırasında dezenformasyon faaliyetleriyle başa çıkmak için yeni stratejiler oluşturma zorunluluğu getirildi. Yasa ile çevrim içi platformlardaki şeffaflığı ve hesap verebilirliği iyileştiren önlemler alındı. Ayrıca arama motorları, sosyal medya ağları ve çevrim içi alışveriş siteleri, içeriklerini denetlemekle bizzat sorumlu tutuldu. Dijital Hizmetler Yasası, AB’de 45 milyondan fazla kullanıcıya ulaşan ve “çok büyük” olarak sınıflandırılan dijital platformların, sistemlerinin kamu çıkarları, temel haklar, halk sağlığı ve güvenliği açısından oluşturduğu riskleri değerlendirmesi gerektiğini belirtmektedir. Yasadan, merkezinin AB topraklarında olup olmaması fark etmeksizin bütün dijital içerik platformları mesul tutulmuştur. Yasaya göre bu platformlar, uygun risk yönetimi araçlarını kullandıklarını göstermeli ve hizmetlerinin bütünlüğünü korumak ve kötü aktörler tarafından manipülasyonu önlemek için önlemler almalıdır.

Avrupa Birliği, Dijital Hizmetler Yasası’nı uygulamaya başlamadan önce de benzer nitelikte bir yasayı 7 Haziran 2022’den itibaren uygulamaya başlamıştı. 2021’de kabul edilen Çevrim İçi Terörist İçerik Yasası (Online Terrorist Content Law), dijital platformlara bünyelerindeki “terörizm içerikleri” konusunda uyarılmalarını takiben söz konusu içeriği bir saat içinde kaldırma yükümlülüğü getirmiştir. Çevrim İçi Terörist İçerik Yasası ile bir AB ülkesinin dijital servisi, başka bir AB ülkesinden gelen içeriği kaldırma isteğine de uymak zorunda bırakılmıştır. Şimdi de ülkelere biraz bakalım ki, özgürlük çerçevesinin bizde nasıl bir mantık ile suiistimal edildiğini görelim.

 

Ülkelerin Özgürlük Çerçevesi

İngiltere, dezenformasyonla mücadele hedefiyle Ulusal Güvenlik İletişim Birimi kurarak Çevrim içi Güvenlik Yasası adlı bir düzenleme hazırladı. İlk taslağı Mart 2021’de kamuoyuna sunulan ve Mart 2022’de uygulanmasına yönelik karar alınan yasa, dezenformasyon doğuran içeriklerin kaldırılmasından sosyal medya platformlarını sorumlu kılmakta ve bu sorumluluğun yerine getirilmemesi durumunda platform yöneticilerine cezai işlem uygulanmasına kadar varan caydırıcı önlemler içermektedir. Yasa, İngiltere dışişleri bakanına, Parlamento'nun onayına tâbi olarak; çevrim içi dezenformasyon, yasa dışı pornografi, internet dolandırıcılığı ve yasal içeriğe reşit olmayan erişimi de içerebilecek potansiyel olarak zararlı içeriği belirleme ve düzenleme yetkisi vermektedir. Çevrim İçi Güvenlik Yasası, çevrim içi platformlar için kullanıcılarına karşı hem yasa dışı hem de yasal ancak zararlı içeriğe karşı harekete “kullanıcıdan geçmelerini gerektiren bir özen yükümlülüğü getirmektedir. Yasa, ulusal iletişim düzenleyicisi OFCOM’a mahkeme kararıyla belirli kullanıcıya hizmetlere” veya arama motorlarına erişimi engelleme yetkisi de vermektedir.

Kanada, sosyal medyada yayılan bilgi kirliliğine karşı 2019’da Dijital Vatandaş Girişimi (Digital Citizen Initiative) isimli stratejik bir belgeyi yürürlüğe koymuştur. Devlet organlarını, özel sektörü ve vatandaşları dezenformasyona karşı demokrasiyi ve sosyal ahengi destekleme yolunda ortak hareket eden partnerler olarak kabul eden bu girişim, dezenformasyona karşı ortak bir direnç öngörmektedir. Demokrasinin toplumda sürdürülebilir hale gelmesinin önünde dezenformasyonu tehdit olarak gören Kanada hükümeti, aynı zamanda güvenilir bilgiyi edinme uygulamalarını okul müfredatına almıştır.

Fransa, 2017 Başkanlık Seçimleri sırasında gerçekleşen siber saldırılar ve dezenformasyon kampanyalarından sonra, 21 Mart 2018’de yanlış bilginin ve propagandanın yayılmasını önlemeye yönelik bir yasayı yürürlüğe koymuştur. Bu yasaya göre Fransa mahkemeleri, seçim kampanyası dönemlerinde yalan haberlerin anında kaldırılmasına yönelik karar alabilmektedir. Yanlış bilgilerin yayılmasının önlenmesi hedefiyle siyasi parti liderleri, seçimlerin üç ay öncesinden itibaren mahkemelere başvurabilme hakkı edinmiştir. 9 Temmuz 2019’da ise Fransa Meclisi, dijital platformların “ırk, din, cinsiyet veya engellilik temelinde açıkça yasa dışı” olan içerikleri 24 saat içerisinde kaldırmasını zorunlu kılan, çevrim içi nefret söylemine karşı bir yasayı hayata geçirmiştir. 22 Aralık 2018’de kabul edilen “Enformasyonun Manipüle Edilmesi İle Mücadele Kanunu” ise dört konuda hükümler içermektedir;

  • Hâkimler, bir konuya ilişkin yanlış veya yanıltıcı iddiaların veya isnatların yayılmasını durdurmak için internet servis sağlayıcılarına ve sunucularına karşı orantılı ve gerekli önlemleri yürürlüğe koyabilir.
  • RTÜK’ün Fransa muadili olan Yüksek Yayıncılık Kurulu (Conseil Supérieur de l’Audiovisuel-CSA) Fransız devletinin temel çıkarlarının ihlali durumunda yabancı bir devlet tarafından kontrol edilen televizyon hizmetlerinin yayınını önleyebilme, askıya alabilme veya sona erdirebilme önlemlerini uygulayabilir.
  • İnternet sunucuları ve hizmet sağlayıcıları, platformlarındaki kullanıcıların sahte olduğuna inandıkları bilgileri şikâyet edebilmelerini ve kamu yetkililerini uyarabilmelerini sağlamakla yükümlüdür.
  • Çevrim içi platformlar, operatörleri ve adına hareket ettikleri reklamcılar arasındaki ilişkide şeffaflığı sağlamakla yükümlüdür.

Almanya’da medya düzeni hakkında, 7 Kasım 2020’de 16 eyalet parlamentosu tarafından onaylanan “Eyaletlerarası Medya Antlaşması” (Medienstaatsvertrag) yürürlüğe girmiştir. Anlaşmada Almanya’daki yayın kuruluşlarının ve medya sağlayıcılarının yükümlülüklerini ve haklarını tanımlayan düzenlemeler yer almaktadır. Eyaletlerarası Medya Antlaşması; radyo, televizyon, medya aracıları, akıllı TV’ler, sesli yardımcılar, video yayıncıları ve bloglar dahil olmak üzere tüm dijital medya sağlayıcılarını düzenlemektedir. Eyaletlerarası Medya Antlaşması’nda yapılan değişikliklerle, dezenformasyon ve yanlış bilgilendirmeyle mücadeleye yönelik yeni tedbirler getirilmiştir. Medyadan sorumlu resmi kurumlar, yükümlülüklere yeterince riayet edilmediği takdirde, medya kuruluşlarına karşı takibat başlatma yetkisine sahip olmuştur. Değişikliğe göre, sosyal medya botlarının oluşturduğu mesajların veya reklamların yapay zekâ tarafından üretildiğine dair açık bir şekilde işaretlenme yapılması gerekmektedir. Çevrim içi tanıtımların şeffaflığını artırmak için siyasi, toplumsal veya dini içerikli tüm tanıtımların da etiketlenmesi ve reklam verenlerin veya alıcıların açıkça belirtilmesi şart koşulmaktadır. Ayrıca yeni değişikliklerle “kamusal değeri” olan programların belirli çevrim içi platformlarda kolayca erişilebilir hale getirilmesi, bu şartlarla Alman dijital mecra kullanıcılarına, karşılaştıkları bilgilerin doğruluğunu kolayca kontrol etmelerini sağlayan araçlar sunulması planlanmıştır.

Almanya'da Sosyal Ağların Düzenlenmesi Kanunu'nun yürürlüğe girişini takip eden 6 ayda Facebook, gelen şikâyete tabi içeriklerin yüzde 21’ini, YouTube yüzde 27'sini, Google yüzde 46'sını, X (Twitter) ise yüzde 10'unu kaldırmıştır. “Sosyal Ağ Kanunu” ve ilgili yönetmeliklere göre Şubat 2022’den itibaren medya platformları yalan haber kapsamındaki içeriklerini sadece denetleyip silmekle yükümlü değildir. Bu şirketler aynı zamanda ceza hukuku kapsamında suç teşkil eden içerikleri de güvenlik birimlerine bildirmekle yükümlü tutulmaya başlanmıştır. Google, X (Twitter), Meta ölçüsündeki büyük platformlar uygulamaya itiraz etmiş ve mahkemeye taşımıştır. Çıkacak karar emsal niteliğinde olacaktır.

İtalya 18 Ocak 2018'de vatandaşların yanlış bilgileri polise bildirebilecekleri bir çevrim içi portal kurduğunu açıklamıştır. Kullanıcılardan e-posta adreslerini, sahte haberlerin veya uydurma medyanın bağlantılarını talep eden resmi platform, eyalet polisinin siber suçları araştıran birimi Polizia Postale'ye bildirimde bulunmaktadır. Departman bunları inceleyerek yasalar çiğnenmişse yasal işlem başlatabilmektedir. Bu hizmet, yanlış veya yanıltıcı bilgileri gidermek için tamamen resmi kaynaklardan yararlanmaktadır.

Belçika Veri Güvenlik Kurumu, Facebook'tan ülkede bazı çerezleri izinsiz kullanmamasını, aşırı veri toplamamasını ve bu şekilde toplanan kişisel verileri silmesini talep etmiştir. Şirketin bunu reddetmesi üzerine kurum, Brüksel mahkemesinde hukuki süreç başlatmıştır. Facebook ise GDPR (Kişisel Verilerin Korunması Hakkındaki Genel Tüzük) çerçevesinde Belçika mahkemelerinin bu konuda yetkisi bulunmadığını, söz konusu konularda yetkinin şirketin AB'deki merkezi olan İrlanda ve İrlanda Veri Koruma Komisyonunda olduğunu söylese de Avrupa Adalet Divanı tartışmaya son noktayı koymuş ve bu konuda Brüksel’in yetkisini kabul etmiştir.

Gerek Almanya’daki süreç gerekse Adalet Divanı'nın yaklaşımı Türk Yargısı için de önemli bir emsal niteliğindedir. 2018’de Belçika Dijital Gündem Bakanı, çevrim içi yanlış bilginin yayılmasını engellemek için iki girişim açıklamıştır. Bunlardan ilki potansiyel çözümler geliştirebilecek gazeteci ve akademisyenlerden oluşan bir uzmanlar grubu kurmaktır. İkincisi ise insanları dezenformasyon konusunda bilgilendirmek ve hükümetin çözüm önerilerinin halka bir web sitesi üzerinden sunularak bu önerilerin oylanmasıdır. Yine Brüksel’de bu konuyla alakalı kamuoyu tartışmaları da yapılmıştır.

Biraz da uzağa gidelim… 2014’te siber zorbalığa karşı sosyal medya düzenlemelerini yasalaştıran Avustralya’da, çocukların dezenformasyona karşı korunmasını hedefleyen bir yasa tasarısı Ekim 2021’de hükümet tarafından gündeme alınmıştır. 16 yaşından küçük sosyal medya kullanıcıları için ebeveyn iznini şart koşan yasa, gençler arasında psikolojik sorunlara yol açan dezenformasyonla mücadele etmeyi hedeflemektedir. Haziran 2018'de hükümetin dört birimi, yaklaşmakta olan Avustralya seçimlerini hedefleyen potansiyel siber saldırıları ve dış etki kampanyalarını belirlemek için bir görev gücü oluşturmuştur. Mart 2022’de, İletişim ve Medya Otoritesi (ACMA) kurumu, sosyal medya ve teknoloji şirketlerinden bilgi kirliliği ve dezenformasyonu nasıl ele aldıklarına dair dahili verilerin kuruma teslim edilmesini zorunlu kılan bir karar almıştır.

 

Çocukların Korunması

Çocuklarımız, internet ortamına emanet edeceğimiz, kendi hallerine bırakacağımız kadar kıymetsiz midir? Düşünün ki, internet kullanımı, 6-15 yaş grubundaki çocuklar için 2013’te yüzde 50 civarında iken günümüzde bu oran yüzde 90 dolaylarında. Bu yüksek internet kullanım oranı, çocukların internette “zararlı içeriklere maruz kalma ihtimalini” artırıyor. Platformların “çocuklara özgü” ve “yetişkinlere özgü” olarak ayrıştırılması ya da mevcut yapıların çocuklara özel olarak filtrelenmiş içerikleri sunması talep ediliyor. Sosyal ağların pek çoğu kullanıcı yaş sınırı getirse de bu yasağa uyulmadığı ve her yaştan çocuğun popüler ağları aktif olarak kullandığı bilinmektedir. Çocukları ve gençleri, zararlı ve yıkıcı olan her tür maddeden ve deneyimden uzak tutmak tüm gelişmiş toplumların önceliğidir. İnternet kullanım yaşının neredeyse bebeklik çağlarına indiği günümüzde, aileleri bilinçlendirmek kadar sosyal ağ sağlayıcılarının sorumluluklarını tanımlamak da önem taşıyor. Çocuğun sokakta, okulda, ailede korunması kadar internette korunması da somut önlemler ve hukuki yaptırımlar gerektiriyor.

Türkiye tarafından alınan Roblox kararı da Instagram ile ilgili erişimin engellenmesi kararı ile “masaya oturma”, istediklerini kabul ettirme başarısı da ağ toplumunda bireylerin, toplumların ve devletlerin “çaresiz” olmadığını ortaya koyan önemli kararlar olmuştur. Şurası açıktır ki, bundan sonra hiçbir birey, toplum ve devlet bu yapılar karşısında edilgen davranmayacak, teslim olmayacaktır.

Burada en önemli hususlardan birisi, Türkiye’nin çok yerinde ve doğru yaklaşımlarla almış olduğu bu kararların bireylerin kişilik hakları, veri güvenliği, suçun önlenmesi, suçla mücadele boyutlarıyla ve hassaten, mutlaka çocuklarımızın korunması kısmı ile ailelerin de daha duyarlı ve bilinçli olmasını, dijital medya okuryazarlığının yaygınlaştırılmasını zorunlu kılmaktadır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası