Kriter > Dosya > Dosya / Trump Dönemi |

ABD’de Yeni Yönetimin Suriye Oyun Planı


ABD’nin Suriye politikasının nasıl olacağına dair ipuçlarını aramak için ABD-Suriye ilişkilerinin tarihine, Trump’ın ilk dönem politikalarına ve Trump’ın yeni kurduğu ekibin yaklaşımına bakmak gerekiyor. ABD’nin Suriye’deki rejim değişikliğine dair pozisyonu son derece önemli zira Esed döneminden beri devam eden yaptırımların bitirilmesi, yeni yönetimin uluslararası meşruiyet kazanması ve ülkenin yeniden inşa edilmesi açısından önemli olacak.

ABD de Yeni Yönetimin Suriye Oyun Planı

2024’ün son haftalarında Esed rejimi, Suriye uzmanlarını şaşırtan bir hızda çökerken dünyanın gözü, bölgede etkin olan ülkelerin nasıl tepki vereceklerindeydi. Bu ülkelerden birisi de ABD idi. Bu tarihi rejim değişikliğine dair ABD’nin politikası ise artık günleri sayılı Biden yönetiminden ziyade, ikinci dönemine büyük bir seçim başarısıyla başlayacak olan Trump yönetimince belirlenecekti. Trump döneminde, ABD’nin Suriye politikasının nasıl olacağına dair ipuçlarını aramak için ABD-Suriye ilişkilerinin tarihine, Trump’ın ilk dönem politikalarına ve Trump’ın yeni kurduğu ekibin yaklaşımına bakmak gerekiyor. ABD’nin Suriye’deki rejim değişikliğine dair pozisyonu son derece önemli zira Esed döneminden beri devam eden yaptırımların bitirilmesi, yeni yönetimin uluslararası meşruiyet kazanması ve ülkenin yeniden inşa edilmesi açısından önemli olacak.

 

İç Savaş Öncesi ABD-Suriye İlişkileri

ABD-Suriye ilişkilerinin hiçbir dönem iyi olmadığını söylemek çok da yanlış sayılmaz. Suriye’nin Soğuk Savaş boyunca Sovyetlere yakınlığı ve İsrail’le çatışma geçmişinden ötürü iki ülke arasındaki ilişkiler başlardan itibaren gergin olageldi. Nitekim ABD, 1979’dan bu yana Suriye'yi bir terör sponsoru devlet olarak sınıflandırıyor. Bu tanımlama, Suriye'nin Hizbullah, HAMAS ve İslami Cihad gibi gruplarla ilişkilerinden kaynaklanıyordu. Şam, bu grupların Suriye’deki varlığını İsrail ile mücadelesinin bir parçası olarak sunarken, ABD bunun bölgede istikrar tesis etme ve küresel terörle mücadele açısından problemli olduğunu iddia ediyordu. Bu mesele, Washington'ın Şam'a yönelik ekonomik yaptırımlarının ve diplomatik izolasyonunun başlıca nedenlerinden biri haline geldi. Bununla birlikte iki ülke ilişkilerinde 1967'deki Altı Gün Savaşı sırasında İsrail tarafından ele geçirilen Golan Tepeleri bir problem noktası olarak odakta kalmaya devam etti. 2003’te ABD liderliğindeki Irak işgali de ABD-Suriye ilişkilerinde yeni problemli alanlar çıkardı. Washington, Suriye'yi Amerikan ve koalisyon güçlerine karşı isyanı desteklemek için yabancı savaşçıların ve silahların sınırından Irak'a geçişini kolaylaştırmakla suçlarken Şam, ABD’yi bölgeyi istikrarsızlaştırmakla itham ediyordu. Suriye’nin Lübnan’da siyasi ve askeri ağırlığı da ABD’nin uzun süredir ülkeyi eleştirmesinin sebeplerinden biriydi.

2003’te ABD, Suriye'ye üzerinde baskı kurmak amacıyla, Suriye Hesap Verebilirlik ve Lübnan Egemenliğinin Yeniden Tesisi Yasası aracılığıyla bir dizi yaptırım uyguladı. 2003’te ABD tarafından uygulanan yaptırımlar kapsamında, Suriye'ye doğrudan ve dolaylı olarak askeri maksatlı kullanılabilecek ürünlerin ihracatı yasaklanmış ve ABD bankacılık sistemine erişim sınırlandırılmıştır. Suriye ile uçuşlar kısıtlanmış, belirli ürünlerin ithalatı durdurulmuş, Suriye hükümeti ve bağlantılı kuruluşların ABD'deki mal varlıkları da dondurulmuştur. Ayrıca diplomatik ilişkilerin seviyesi düşürülmüş ve ABD büyükelçisi geri çağrılmıştır.

Her ne kadar bu yaptırımlar, Şam'ı siyasi ve ekonomik olarak izole etmeyi amaçlasa da bu çabalar, Suriye'nin dış politika davranışını değiştirmede başarılı olamadı.

 

İç Savaş Dönemi

2011’de Suriye'de ayaklanmanın başlangıcından itibaren ABD politikası, Esed rejiminin kınanması ve istifaya davet edilmesi şeklinde oldu. Bu dönemde muhaliflerle ilişki kurmaya başlayan ABD, muhalif grupların kapasitesini güçlendirmek için iletişim teknolojisi ve tıbbi malzeme gibi yardımlar sunuyordu. Daha sonra bu grupları, CIA üzerinden silahlandırmaya da başladı. Ancak ABD, bu politikasında istikrar göstermedi. Bu politika süreksizliğinde, muhalefetteki grupların çeşitliliği ve ABD’nin aşırı bulduğu grupların görünürlüğünün artması etkili oldu. Yine de ABD, muhalefetin siyasi hedeflerini ciddiye aldığının sinyallerini vermeye devam etti.

ABD için Suriye’deki en önemli kırılmalardan biri Esed rejiminin sivil halka karşı kimyasal silah kullanması oldu. Başkan Obama'nın 2012’de kimyasal silah kullanımının ABD müdahalesi için bir “kırmızı çizgi” teşkil edeceği yönündeki açıklaması fakat rejimin 2013 Guta saldırısının ardından tepkisiz kalması, Washington açısından ciddi bir itibar kaybına yol açtı. ABD’nin Suriye'nin kimyasal silah stokunu imha etmek için Rusya'nın arabuluculuğunda diplomatik bir anlaşma yapma kararı, ABD’nin eylemsizliğini meşrulaştırmak üzere atılmış bir adım olarak görüldü.

ABD’nin Suriye politikasındaki diğer bir büyük kırılma ise DEAŞ'ın 2014’te baskın bir güç olarak ortaya çıkması oldu. Grubun topraklarını genişletmesi ve sınır aşan terör faaliyetleri, ABD’nin önceliklerini yeniden belirledi. ABD, hava saldırıları ve kara operasyonları yoluyla DEAŞ'ın bölgesel kontrolünü azaltmak için çok uluslu bir koalisyona öncülük etti. ABD’nin DEAŞ’la mücadelede kullanmak üzere daha sonra Suriye Demokratik Güçleri olarak adlandırılan PKK unsurlarıyla ilişki geliştirmesi, Türkiye ile ciddi bir gerilim noktası oluşturdu.

ABD güçleri
Suriye'nin kuzeydoğusundaki ABD güçleri. (Hedil Amır / AA, 18 Ağustos 2023)

 

Trump Yönetiminin İlk Döneminde ABD'nin Suriye Politikası

Başkan Trump Ocak 2017'de göreve başladığında DEAŞ, Suriye ve Irak'ın önemli bir bölümünü kapsayan bir yarı-devlet kurmuştu. Yeni yönetim, ABD kuvvetleri için daha kapsamlı operasyonlara izin vererek DEAŞ hedeflerine karşı daha hızlı ve daha sık hava saldırıları yapılmasını sağladı. Bu yaklaşım, DEAŞ'ın saha kontrolünün çöküşünü kolaylaştırdı. Trump yönetiminin DEAŞ'la mücadelede PKK unsurlarıyla çalışması ise Türkiye ile gerilimin derinleşmesine neden oldu.

Başkan Trump’ın, ilk döneminde, Suriye’de sınırlı hedefler gözettiği söylenebilir. Obama yönetiminin Esed'in görevden alınması yönündeki çağrılarının aksine, Trump yönetimi rejim değişikliğini bir politika hedefi olarak önceliklendirmedi. Yönetim, bu tür çabaların anlamlı sonuçlar üretemediğini savunarak Suriyeli muhalif gruplara verilen desteği önemli ölçüde azalttı. Yine de Trump yönetimi, Esed rejiminin kimyasal silah kullanımına karşı askeri güce başvurma konusunda Obama yönetiminden daha istekli olabileceği izlenimi verdi. Örneğin, Han Şeyhun'da sivillerin ölümüne neden olan kimyasal silah saldırısının ardından Washington, Şayrat Hava Üssü'ne 59 Tomahawk füzesi fırlattı. Bu, Esed güçlerine karşı ABD'nin ilk doğrudan askeri eylemi oldu. Yine 2018’de ABD, Fransa ve Birleşik Krallık ile koordinasyon halinde Suriye hükümetinin kimyasal silah üretimiyle ilişkili tesislerine hava saldırıları düzenledi. Neticede bu saldırılar, ABD'nin kimyasal silah kullanımına karşı olduğunun altını çizmekle birlikte büyük ölçüde sembolikti ve çatışmadaki güç dengesini önemli ölçüde değiştirmedi.

Trump yönetiminin ABD'nin Suriye'deki askeri varlığına yaklaşımı ise çelişkili bir görünüm verdi. Aralık 2018'de Trump, DEAŞ'ın yenilgisini gerekçe göstererek ani ve tek taraflı bir kararla tüm ABD askerlerini Suriye'den çekme kararı aldığını açıkladı. Askeri ya da diplomatik danışmanlara danışılmadan alındığı iddia edilen bu karar, Savunma Bakanı James Mattis de dahil olmak üzere istifalara yol açtı. Ancak, Kongre ve askeri yetkililerin baskısı altında yönetim, “petrolün güvenliğini sağlamak” ve terörle mücadele operasyonlarını desteklemek için daha küçük bir birlik bulundurarak çekilme planlarını değiştirdi.

Trump yönetiminin Suriye politikası, küresel bağlamda ülke çıkarlarını gözeten stratejik tutarlılık uğruna bölgede dar ve taktiksel hedeflere doğru bir kayışı yansıtmaktadır. DEAŞ'ın yenilgiye uğratılması bir başarıyı temsil etse de yönetimin diplomatik angajmandan geri çekilmesi, tutarsız askeri duruşu ve insani müdahaleleri sınırlandırması, eleştiri aldı. Trump'ın ilk döneminin sonunda Suriye, Rusya ve İran'ın yükselişi karşısında ABD'nin etkisinin azaldığı parçalanmış ve istikrarsız bir devlet olarak kaldı.

 

Trump’ın Yeni Döneminde Ne Olacak?

Trump yönetiminin Suriye’deki yeni dengeyi nasıl okuduğuna dair elimizdeki ilk ipucu Trump’ın başkanlık seçimini kazandıktan sonra verdiği ilk röportajda konuya dair değerlendirmesi.[1] Trump, Türkiye’yi Suriye’deki yeni stratejik dengenin kazananı olarak görüyor. HTŞ ve SMO gibi gruplarla yakın ilişkilerinin, Türkiye’yi yeni Suriye’nin geleceğinde rol oynayacak bir aktör olarak konumlandırdığını düşünüyor. Bu, Türkiye lehine güçlü bir pazarlık pozisyonuna kapı aralıyor. Bununla birlikte Trump ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki kişisel hukuk, Türkiye’nin taleplerinin ciddiye alınma ihtimalinin yüksek olduğuna işaret ediyor.

 

PKK'nın DEAŞ Spekülasyonu

Ancak bilhassa ABD Savunma Bakanlığı, CENTCOM ve Kongre’deki bazı grupların sempatisini kazanmış olan PKK unsurlarının, ABD’nin bölgede kalmasını istediğini biliyoruz.[2] PKK’nın ABD’yi bu pozisyona çekmek için kullandığı en önemli koz ise DEAŞ. SDG mensupları, Esed rejiminin devrilmesinin ardından ortaya çıkacak boşlukta bilhassa çöl bölgelerinde DEAŞ’ın yeniden varlık göstermeye başladığı konusunda yoğun spekülasyon yapmaya devam ediyorlar. Bu argümanın, Trump yönetimince ne derece satın alınacağını kestirmek güç. Aynı şekilde, PKK’nın ABD’yi Suriye’de tutabilmek için İsrail’le temas kurarak kendilerini İsrail’e ve dolayısıyla ABD’ye daha kullanışlı hale getirmek istemeleri de başvurdukları bir diğer yöntem. İsrail’in ve ABD’de İsrail yanlısı lobinin bu opsiyonu ne kadar ciddiye alacağı da ABD’nin politikasında etkili olacak.

ABD dış politikasında giderek yüksek sesle duymaya başladığımız bir husus, Ortadoğu’nun ulusal çıkar açısından, azımsanabilir bir öneminin olması. Trump’ın başkanlığından bağımsız olarak Ortadoğu’ya olan ABD ilgisinin azaldığını ve ülkenin kaynaklarını Asya-Pasifik bölgesine kaydırmak istediğini görüyoruz. Her ne kadar bu stratejik istikamet değişikliği önceki yönetimlerin istediği ölçüde gerçekleştirilememiş olsa da ABD’nin Ortadoğu’nun birçok problemini kendi çıkar alanında görmediğini ve çatışmalara sınırlı askeri ve diplomatik müdahale ile yetindiğini, zaman zaman terörle mücadele gibi hududu belirlenmiş çıkar alanlarına yöneldiğini görüyoruz. Nitekim Trump, defaatle küresel ölçekte ABD’nin, mutlak çıkar alanı içinde kalmayan müdahalelerini eleştirmiş, özellikle Ortadoğu’daki savaşların manasızlığını vurgulamıştır. Dolayısıyla, Trump’ın ikinci döneminde de ABD’nin Suriye’ye yönelik ciddi bir müdahalede bulunmayacağı öngörülebilir. Bu minvalde, Trump’ın Esed’in düşüşünün hemen ardından yaptığı “bu bizim savaşımız değil” açıklaması, Amerika’nın Suriye’deki rolünün sınırlı olması gerektiğine dair vizyonunun altını çizmektedir.

Trump’ın Suriye’ye dair minimalist yaklaşımının uygulamaya konulup konulamayacağı ise önümüzdeki aylarda belli olacak. Bu yaklaşımın unsurlarından biri Suriye’deki Amerikan askeri varlığının bitirilmesi. Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’ın konuya dair Aralık’ta verdiği demeç, yeni yönetimin Suriye’de hiçbir şekilde ABD askeri bulunmasına gerek olmadığını[3] düşündüğünü gösteriyor. Fakat Waltz; DEAŞ, İsrail sınırı ve Körfez’deki ABD müttefiklerini ilgilendirebilecek durumları da göz önünde bulundurduklarını söylüyor. Israrlı şekilde vurgulanan Ortadoğu’da sınırlı varlık gösteren ABD vizyonunun uygulanabilirliği tartışmalı. Zira Trump ilk döneminde de çekilmeyi denemiş fakat hem yönetim içindeki unsurlar hem de Kongre’den gelen baskılarla bu planı tamamen gerçekleştirememişti. Yeni Trump döneminde de benzer dinamikler ön plana çıkabilir. Nitekim, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Hakan Fidan’la gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde,[4] Suriye’de geçiş döneminin katılımcı olması gerektiğini vurguladı. Bu, ABD’nin dış politika sistemindeki aktörlerin Trump’ın tali bulduğu pozisyonları savunmaya çalışabileceklerini gösteriyor. Bu ihtimali azaltabilecek bir faktör ise Trump’ın ikinci dönemine büyük bir seçim başarısı ve ehlileştirilmiş bir Cumhuriyetçi Parti ile giriyor olması. Hal böyleyken birlikte çalıştığı isimlerin Trump’ın direktiflerini yorumsuz, şerhsiz uygulama ihtimallerinin yüksek olduğu anlaşılıyor. Bu yüzden, yeni dönemde Suriye politikasını, dışişleri ve Ortadoğu ekibinin kanaatlerinden ziyade Trump’ın kendi hissiyatının yönlendireceğini iddia edebiliriz.

 

[1] https://www.politico.eu/article/donald-trump-says-turkey-orchestrated-bashar-assad-overthrow-in-syria/

[2] https://www.theguardian.com/world/2025/jan/09/kurdish-general-urges-donald-trump-to-leave-us-troops-in-north-east-syria

[3] https://www.aa.com.tr/en/americas/trump-s-national-security-adviser-pick-says-us-troops-should-not-be-in-syria-/3432252

[4] https://www.state.gov/secretary-rubios-call-with-foreign-minister-fidan/

 

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası