Ukrayna Savaşı’nın 860. gününü müşahede ettiğimiz bu günlerde en çok merak edilen sorular; savaşın daha ne kadar süreceği ve geçici veya kalıcı herhangi bir barışın mümkün olup olmadığıdır. Küresel ve bölgesel düzlemde jeopolitik belirsizliklere sebebiyet veren ve içerisinde çıkarılması gereken pek çok dersi barındıran bu savaşın, ne zaman ve hangi koşullarda biteceğine dair bir öngörüde bulunmak oldukça zor.
Her ne kadar bilgi çağında olsak ve klasik savaş teorilerinden ziyade bilişsel savaş teorilerini konuşuyor olsak da Clausewitz’in savaş sisi yaklaşımı, halen önemini muhafaza ediyor. Bir yandan savaş sisinin meydana getirdiği belirsizliğin ve muğlaklığın artık türlü kaynaklardan kolayca edinilen bilgi ve gelişmiş muhtelif istihbarat yöntemleriyle azaltılabildiği tartışılırken, diğer yandan da bahse konu sisin fiziki engelleri aşarak yeni alanlara da sirayet ettiği gözlemleniyor. Velhasılıkelam savaşın ne zaman, nasıl ve hangi koşullarda biteceğini kestirmenin güç olduğunu yeniden teyit ederken, bu durumun sahadaki mevcut durumu resmedip, geleceğe dair öngörülerde bulunmamıza engel olmadığını da söyleyebiliriz.
Ukrayna Savaşının Cepheleri
Öncelikle, Ukrayna savaşını iki ana cepheye ayırmak mümkün: Doğu ve Güney. Savaşın sıklet merkezi haline gelen doğu cephesi ise kendi içerisinde üçe ayrılmaktadır. Bunlardan ilki, Harkiv bölgesi ve mücavir bölgede vuku bulan muharebelerdir. Rusya Silahlı Kuvvetleri, Harkiv cephesini savaşın başlangıcında açmış, kırsalda önemli ilerlemeler sağlamış; ancak, meskûn mahalde başarısız olmuştu. Bu dönemde Moskova’nın hedefi, Harkiv’den Odesa’ya altı büyük şehrin işgaliydi. Ukrayna, bu dönemde hem başarılı savunma hem de karşı taarruzlarla Rus ordusunu püskürtmüş ve bölgeden geri çekilmek zorunda bırakmıştı.
Bir buçuk yılın ardından Rusya Silahlı Kuvvetleri, Harkiv cephesinde yeniden hareketlenmiştir; fakat, bu defa farklı bir hedef doğrultusunda: Belgorod’ın ötesinde Ukrayna ile arasında tampon bir bölge oluşturmak ve Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin Donetsk’te ve Luhansk’taki unsurlarını bölmek. Zira, Rusya sahadaki üstünlüğüne ve uzun süredir inisiyatifi elinde bulundurmasına rağmen, doğu cephesinin genelinde hedeflerinin gerisinde seyretmekteydi. Ayrıca Rus kurmaylar, Ukrayna ordusunun personel, silah ve mühimmat noktasında yaşadıkları zorlukların 2024’ün sonuna kadar önemli bir fırsat penceresi sunduğunun farkında ve söz konusu pencere daralmadan olabildiğince istifade edilmesi gerektiği kanaatindeydiler. Bu kapsamda Ukrayna ordusu, bahse konu istihbaratı haiz olmasına rağmen savunma hattını geç ve yanlış teşkil ettiği için Rus ordusunun Mayıs’ın ilk yarısında elde ettiği kazanımları engelleyememiştir. Ateş gücündeki dengesizlikle bittabi Ukrayna ordusunun savunma kapasitesini de kısıtlamıştır. Haziran’ın ortalarına doğru ise Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, Harkiv cephesini dengelemiş ve nihayetinde Moskova ne hedeflediği tampon bölgeyi tam oluşturabilmiş ne de Donetsk-Luhansk hattında “planladığı ölçüde” bir kuvvet bölmesi sağlayabilmiştir.
Doğu cephesinin ikinci bölgesi olan Donetsk Oblastı’nın bir kısmı zaten 2014’te Rusya yanlısı ayrılıkçı güçler tarafından işgal edilmişti; bugün de çatışmalar kalan alanı temsil eden Müşterek Kuvvetler Harekatı/Terörle Mücadele Bölgesi’nde devam etmektedir. Rusya’nın Donetsk bölgesindeki asli hedefi oblastın bütünüyle ele geçirilmesi. Donetsk’te bugün itibarıyla Rusya, Vuhledar’da, Marinka’da, Avdivka’da ve Chasiv Yar’da taktik seviyede ilerlemeler sağlamaktadır. Genel olarak taktik seviye dendiğinde saha kazanımları azımsanıyor zannedilebilir, lakin bu bölgeler arazi üstünlüğünün elde edilmesi noktasında son derece kritik bölgeler. Avdivka mevkiindeki Ocheretyne köyü, mevzubahis kritik bölge kavramının sahadaki en somut örneğidir. Dahası, Ukrayna’nın personel, silah ve mühimmat eksiliğinden kaynaklanan fırsat penceresi varlığını sürdürmektedir. Hal böyle olunca, bu yılın sonuna kadar Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin Donetsk’teki ilerlemelerinin büyük ölçüde devam etmesi beklenmektedir.
Son olarak, doğu cephesinin üçüncü bölgesi olan Luhansk Oblastı’ndaki mevcut durum ve Moskova’nın hedefleri, Donetsk ile bütünüyle örtüşmektedir. İşin aslı, Rusya söz konusu iki oblastı birbirinden ayrı düşünmemektedir; bu iki bölgeden ihtiva eden Donbas için benimsediği siyasi ve askeri yaklaşım tektir. Buradaki hedefi de 2014’ten kalan kısmın ve nihayetinde de Donbas’ın tamamıyla kontrol edilmesidir. Luhansk’ta da taktik seviye ilerlemeler sağlanmakta, önemli mevziler ele geçirilmektedir. Bu kapsamda, Kupyansk-Torske hattındaki ilerlemeler son derece önemli ve kayda değerdir. Rus ordusunun ayrıca, Spirne-Bahmut ekseninde de kritik saha kazanımları elde ettiği, açık kaynak bilgilerine dayanarak tespit edilmiş ve sahadan yayın yapan Telegram hesaplarınca doğrulanmıştır.
Gelişmelerin görece daha az olduğu ancak incelenmesi önem arz eden diğer cephe de güney cephesidir. Bu cepheyi de Zaporijya ve Herson bölgeleri üzerinden ikiye ayırmak mümkündür. Her ne kadar başlangıçta daha geniş bir cephe olarak tasarlanmışsa da gerek Ukrayna ordusunun icra ettiği stratejik taarruzlar gerekse Rus ordusunun stratejik geri çekilme planları neticesinde, günümüzdeki dar kapsamlı halini almıştır. Savaşın öncesi ve sonrasındaki kontrol alanlarına baktığımızda, bu eksende çok çetin muharebeler yapıldığını ve Rusya’nın Kırım ile Donbas arasında kara bağlantısı kurduğunu söylemek mümkündür. İlaveten, kuzey-güney arasındaki demir ve kara yollarından ihtiva eden kritik lojistik hat ele geçirilmiş, Kırım’ın su problemi belli ölçüde çözüme kavuşturulmuş ve Azak Denizi üzerinde tam tahakküm sağlanmıştır. Son kertede, Rusya’nın bu bölgedeki temel hedefi, elde ettiği kazanımları ve oluşan statükoyu korumaktır. Bu çerçevede, savunma hattını daha kolay savunulabilir bir bölgeye yani Dinyeper nehrinin gerisine çekmiş, cephe hattındaki ve dahi gerisindeki destek unsurlarını peyderpey tahkim etmiştir.
Kayıplara Dair Muğlak Veriler
Batılı kaynakların ortalamasına göre şu ana kadar yaklaşık 100 bin Rus asker ölmüş ve 450 bin civarında asker de yaralanmıştır. Ukrayna Savunma Bakanlığı rakamlarına bakacak olursak, Rusya yaklaşık 550 bin askeri personelini kaybetmiştir. Söz konusu, savaşta verilen kayıp olduğunda, yayımlanan herhangi bir rakamın doğruluğu kesinlikle sorgulamaya açıktır; zira, bu rakamlar manipülasyona son derece açıktır. Yine Ukrayna Savunma Bakanlığı verilerinden yola çıkarsak Rusya’nın kaybı yaklaşık 8 bin tank, 15 bin zırhlı araç, 15 bin topçu sistemi, 400 uçak, 300 helikopter vd. Öte yandan Volodimir Zelenskiy, Ukrayna’nın askeri personel kaybını takribi 30 bin olarak ifade etmiştir; fakat, gerçek rakamın bunun çok daha üzerinde olduğu hesap edilmektedir. Nihayetinde, her iki taraf da ağır kayıplar vermekte ve ciddi derecede yıpranmaktadır. Ancak, Moskova’nın mevzu bahis yıpranmayı telafi etme kapasitesi Kiev’e nazaran çok daha fazladır.
Bugün itibarıyla Ukrayna, doğu cephesinde oldukça sıkıntı çekmektedir. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, bahar döneminde seferberlik yasasının hem mahiyetini genişletmiş hem de süresini uzatmıştır. Silah ve mühimmat noktasında da Batı yardımları gecikse de Ukrayna’ya ulaşmıştır. Fakat, bu gelişmelerin muharebe sahasına yansıması vakit alacaktır. Zira, seferberlik dolayısıyla askere alımlar ve onların cephe hattındaki personele destek verecek veya yerini alacak konuma ulaşması, dünden bugüne başarılabilecek konular değildir. Silah ve mühimmat noktasında da ihtiyacın sınırı yoktur; Ukrayna ordusu halen daha mühimmat yoksunluğundan yakınmaktadır. Silah sistemleri noktasında da Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, ivedi bir şekilde kısa ve uzun menzilli hava savunma sistemlerine ihtiyaç duymaktadır. Rusya tarafına bakarsak, silah ve mühimmat üretimi noktasında Moskova ciddi bir kapasiteye ulaşmıştır. Ayrıca, yeni askeri personelin silah altına alınıp, sahaya gönderilmesi noktasında da standart sağlanmış, savaşın daha da sürdürülmesini öngören bir sistem dizayn edilmiştir. Dahası, ateş gücünde üstünlük muhafaza edilmektedir; lakin söz konusu üstünlüğün bire on dolaylarından bire beş civarına gerilediğini söylemek mümkündür. Bu oldukça önemli bir veridir. Rusya Silahlı Kuvvetleri, maddi üstünlüklerine rağmen, iki cephede (hem doğu hem güney) aynı anda taarruz edebilecek bir kapasiteyi haiz değildir. Ukrayna Savunma Bakanlığı istihbaratının tahminlerine göre de Rusya’nın Donbas’ı bütünüyle kontrol altına alabilecek bir kapasitesi yoktur.
Çıkmaza Sokan Beklentiler
Peki, o vakit barış antlaşması nasıl imzalanabilir? Taraflar barış antlaşması için ne istemektedir? Rusya, hâlâ oldukça maksimalist bir yaklaşımla, işgal ettiği toprakların Kiev tarafından Rus toprağı olarak tanınmasını, Ukrayna’nın NATO üyesi olmayacağına dair garanti verilmesini, Ukrayna’nın silahsızlandırılmasını ve “Neo-Nazilerden” arındırılmasını istiyor. Tam da bu noktada, Foreign Affairs dergisinde Charles L. Glaser tarafından kaleme alınan yazı aklıma geliyor. Glaser’ın 18 Haziran 2024’te yayımlanan makalesinde, Ukrayna savaşı güvenlik ikilemi ekseninde değerlendiriliyor ve bu çerçevede Ukrayna savaşına güvenlik kaygısı mı yoksa açgözlülüğün mü sebebiyet verdiği ele alınıyor. Glaser, güvenlik ikilemine bu iki durumdan birinin neden olacağı yaklaşımdan ayrışarak; Rusya’nın hem güvenlik kaygılarından ötürü hem de açgözlü bir aktör olmasından dolayı Ukrayna’ya saldırdığını tartışıyor. Bu kapsamda, aradan geçen iki yıla ve yapılan stratejik hatalara rağmen, Moskova’nın bahse konu isteklerinde diretmesi, açgözlü argümanın tutarlılığını arttırmaktadır.
Ukrayna ise, Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin tüm topraklarından geri çekilmesini, Kırım ve Donbas’ı Ukrayna’ya bırakarak 1991’deki toprak bütünlüğünü tanımasını istiyor. Kiev’in yaklaşımı uluslararası hukukla örtüşen son derece hukuki bir talep olmakla beraber gerçekçi değildir. Zira, Rus ordusunun iki yıl boyunca büyük ekonomik ve askeri kayıplarla elde ettiği bu bölgeleri bırakıp geri çekilmesi, onlar için bir barış değil hezimet olarak değerlendirilecektir. Nitekim devletler, yeri geldiğinde itibarlarını muhafaza ve tahkim etmek için dahi savaşlara girebilirken, Rusya’nın bu şekilde geri çekilmesi hem Rusya hem de Putin için muazzam bir itibar kaybı olacaktır. Bu bağlamda, Keren Yarhi-Milo’nun Foreign Affairs dergisinde kaleme aldığı “Güvenilirlik Tuzağı” adlı makalesi oldukça bilgilendiricidir. Ezcümle, Kiev’in hukuki ancak gerçekçi olmayan şartlarının Moskova tarafından kabulü olası görünmemektedir.
Sahadaki son durum ve tarafların beklentileri göz önünde bulundurulduğunda, savaşı nihayete erdirecek bir sulh kısa vadede muhtemel görünmemektedir. Mevcut denklemi özetlersek Rusya, sahada üstün ancak savaşı bitirebilecek inisiyatif ve kapasiteye sahip olup olmadığı tartışmalı. Öte yandan Ukrayna, Batı desteği ile ayakta, Rusya’dan daha çok yıpranıyor ve kayıplarını telafi payı çok daha az; buna karşın talepleri son derece yüksek.
Olası Savaş Senaryoları
Bu perspektifte geleceğe dair ortaya çıkan senaryolar nelerdir? Bu yazı çerçevesinde gerçekleşme ihtimali gözetmeksizin; mevcut durum ve beklentileri analiz ederek üç farklı senaryodan bahsedeceğim. Birinci senaryo, sahadaki gerçekliğin tanınması ve statükonun kabul edilmesi. Bu ihtimalde Rusya, elde ettiği kazançları muhafaza ederken Ukrayna daha fazlasını kaybetmemeyi garantileyecektir. Bu senaryo, Kiev için statükodan ziyade mağlubiyet ilanı olarak algılanacaktır; lakin, bugünün şartlarında sahadaki gerçeklik ve tarafların maddi kapasiteleri göz önüne alındığında, Ukrayna ordusu için daha parlak bir ihtimal görünmemektedir. Moskova ise bu durumu bir zaferden ziyade zafiyet göstergesi veya teslim olma olarak algılayabilir. Zira, Donbas’ın bütünüyle kontrol hedefi dahi başarılamamış olacaktır. Hal böyle olunca, böyle bir statükonun üzerine inşa edilmiş barış antlaşmasının sürdürülebilirliği tartışmalıdır. Ancak, iki tarafın da istediğini tam olarak elde edemediği ve daha azına razı olduğu bir senaryo olması hasebiyle öne çıkmaktadır.
İkinci senaryo, Rusya’nın Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya bölgelerini işgal ve ilhak ettiği; yani son dönem ortaya koyduğu saha hedeflerini gerçekleştirdiği senaryodur. Bu ihtimal, Moskova için daha gerçekçi bir zafer tasvir etmektedir. Rusya, her ne kadar diğer hedeflerini başaramamış gibi görünecek olsa da stratejik kazanımlar ve galibiyet olarak tanımlayabileceği bir sonuç elde etmiş olacaktır. Diğer yandan, Kiev için kabul edilmesi namümkün bir hezimet olarak görülecektir. Bu senaryonun gerçekleşebilmesi için Batı’nın Rusya’nın yeterince yıprandığına ikna olması ve kendileri için varoluşsal bir tehdit oluşması gerekmektedir. Ancak bu ihtimalde Batı, Ukrayna’ya verdiği desteği keser ve Ukrayna ordusu savunma ve taarruz kabiliyetini sürdüremez hale gelir. NATO’nun 2024 Washington zirvesi, bu yönde herhangi bir emareyi haiz olmamakla beraber aksine desteğin artarak devam edeceğini vurgulamaktadır.
Üçüncü senaryo, Ukrayna’nın işgal altındaki topraklarını kısmi olarak özgürleştirmesidir. Bu durum, Ukrayna için pek tabii önemli bir kazançtır. Her ne kadar tüm toprakların özgürleştirilmesi sağlanamamış olsa da bazı bölgelerin Rus kuvvetlerinden arındırılması, Kiev tarafından zafer olarak düşünülebilir. 2014 olmasa da 2022 öncesine dönülmesi bile Ukrayna Silahlı Kuvvetleri adına ciddi bir başarıdır. Fakat, bu senaryo Rusya için Ukrayna’da kontrol edilen bölgelerin tamamından çıkılması ile farksızdır; yani mağlubiyetin ötesinde bir hezimettir. Ukrayna ordusunun yaşadığı kapasite problemleri ile beraber önümüzdeki sürecin Rusya için fırsat penceresi teşkil ettiğini tekrar teyit ettiğimizde, bu senaryonun da ne kadar mümkün olduğu tartışmalı bir hal almaktadır.
Savaşın nasıl biteceği ve kimin kazanacağına dair senaryolar daha da artırılabilir. Lakin, savaşın kazanını belirlemek ya da savaşı kazandığını ilan etmek oldukça çetrefilli bir konudur. Zafer uğruna verilen ağır kayıplar ve yüklenilen maliyetler, elde edilenin gerçekten bir zafer olup olmadığını sorgulatabilir. Diğer bir ifadeyle, bugünkü şartlar altında galebe çaldığını ilan eden aktör, savaş maliyetleri neticesinde orta ve uzun vadede krizlere gark olabilir. Bu ihtimal iki taraf için de geçerlidir. Bu üç senaryonun da gerçekleşmediği iki ihtimale bakalım.
Birincisinde Rusya’nın mevzu bahis dört bölgeyi hedeflediği gibi elde ettiğini, Ukrayna’yı silahsızlandırdığını ve NATO karşısında garantiler elde ettiğini düşünelim. Bu sürede kaybettiği insan gücü, askeri teçhizat, yüklendiği ekonomik yaptırımlar ve savaş ekonomisinin getirdiği maliyetler hesap edildiğinde, bu gerçek bir zafer midir? Hatta, orta ve uzun vadede yaşanılması kuvvetle muhtemel olan imalat, iş gücü ve demografik problemler, ulaşılan hedefleri ve savaş kararını rasyonel kılmakta mıdır? Eğer ki mesele siyasi hedeflere ulaşmaksa bu bir başarıdır, zaferdir. Ancak, nihayetinde karşımıza muhtelif krizlere gark olmuş, Batı karşısında zayıflamış ve ciddi şekilde yıpranmış bir Rusya çıkacaksa bu durum muharebenin kazanıldığı ve fakat savaşın kaybedildiğini göstermektedir. İkincisinde, Ukrayna ordusu Rus güçlerini topraklarından bütünüyle kazısın ve tüm Rus unsurları işgal ettikleri bölgeleri terk etmek zorunda kalsın. Ülkenin doğusu ve güneyi muazzam bir yıkımla karşı karşıya, ülke genelindeki altyapı ve üstyapı tesisleri ciddi zarar görmüş durumda; üretim, imalat, ticaret ehven-i şer durumda; özetle, Dünya Bankası Ukrayna’nın yeniden inşa maliyetini 480 milyar dolar olarak hesap ediyor. Hal böyle olunca, bu senaryoda da birincisine benzer bir sonuç ortaya çıkmaktadır.