İYİ Parti, 14 Mayıs seçim sonuçlarını görür görmez kurultay kararı aldı. 28 Mayıs’a gidilen süreçte bu kararından dolayı çok eleştiriler alsa da alınan kararın yönetim kadrosunun ayakta kalabilmesi için elzem olduğu ortaya çıktı…
3. Olağan Kurultay, Ankara’da Meral Akşener’in çok sert konuşması ile başladı. Şu üç cümle konuşmanın bir nevi özeti olarak da değerlendirilebilir:
“Seçime girmek için istediğim 15 vekil hayatımın en büyük pişmanlığıdır.”
“Yerelde CHP ile iş birliği yaptık sonra ne oldu? İstanbul’u aldık, biz değil HDP kazandırmış oldu. İyi, bundan sonra size hayatta başarılar diliyorum.”
“Bugün hesaplaşıyoruz. Artık İYİ Parti’de şımarıklık bitmiştir. Herkes haddini bilecek.”
Bilindiği üzere, seçimlerin hemen öncesinde başlayan çoğu kurucu olan ve kamuoyunca bilinen isimlerin istifaları, seçim sonuçları ile birlikte hız kazanarak devam etti.
İstifalarda, her ne kadar parti kademelerinden yapılan açıklamalarda “istedikleri şekilde siyasi pozisyon bulamadıkları için bu karara vardıkları” biçiminde bir yaklaşım ortaya konmuş olsa da kamuoyunda ve muhalif kesimlerde bu açıklamalar ikna edici bir kabul görmedi. Buna rağmen Akşener kurultay konuşmasında aynı minvalde konuştu.
Seçimlerin öncesinde, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Cumhurbaşkanlığı adaylığı için altılı masa içinde yaşadığı sorunların, partinin oylarını önemli ölçüde etkilediği bir gerçek.
Ancak, bu sorunların temelinde İYİ Parti olarak, bir başka partinin iç işlerine karışma sayılacak boyutlarda müdahalelerle, bir başka partinin üyesi ve seçilmiş belediye başkanları olan isimleri “kazanacak aday” olarak işaret etmek, üstelik aynı masa etrafında oturma kararı aldıkları siyasi partinin genel başkanının aday olma isteğini bile bile bunda ısrar etmek, elbette ki tartışılması gereken bir siyasal etik ihlali idi.
Kaldı ki bu ısrarın devamı, masayı oluşturan partinin genel başkanının kamuoyu önünde “kazanamayacak aday” olarak kodlanarak, tartışmaya açılmasına kadar vardı.
Akşener, her ne kadar “kazanamayacak aday” değerlendirmesinde haklı çıkmış olsa da “Biz dememiş miydik!” türünden bir seçim değerlendirmesine gitmedi ama parti çevrelerinden bu yönde çıkışlar olduğu da elbette açık.
Az Hasarlı Sonuca Ulaşma Çabası
Mamafih seçim sonuçlarına ilişkin olarak İYİ Parti açısından esas can yakıcı/sıkıcı yaklaşımın “çalışmadıkları” yönünde eleştirilere olduğu görülüyor ki Akşener, çoğunluğu Mansur Yavaş ile birlikte olmak üzere 54 miting yaptığını, Kılıçdaroğlu’nun tüm bunlara rağmen seçilemediğini, dolayısıyla “haklı çıktığını” zımnen vurgulamış oldu.
Şunu da unutmamak gerekir ki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun defalarca “Belediye başkanlarımız görevlerine devam edecekler” açıklamalarına, İYİ Parti tarafından isimleri kamuoyuna açıklanan belediye başkanlarının adaylıklarını veto etmesine rağmen sürdürülen tavır, altılı masa içinde küçük partilerin CHP ile pazarlık şanslarını artırmalarına ve kazançlarını maksimuma çıkarmalarına yol açtı.
Keza, İYİ Parti, adaylığına karşı bu kadar agresif bir duruş benimsememiş olsaydı, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, masa paydaşı küçük partileri yanına çekip adaylığını kesinleştirmek için milletvekili seçilebilecek yerlerden onlara bu kadar çok kontenjan ayırır mıydı?
Seçim sonuçlarıyla birlikte CHP Genel Başkanı’na yönelik suçlamaların, küçük partileri CHP seçmeninin oylarıyla Parlamento’ya taşıdığı itham ve iddialarının, aslında yine İYİ Parti’nin Kılıçdaroğlu’na olan karşıtlığından dolayı başvurmak zorunda kaldığı bu kontenjanla ikna mecburiyetinden doğduğunu da görmek lazım…
Altılı masa etrafında şekillenen daha sonrasında fiili olarak Yedili masa ittifakı olarak 28 Mayıs seçimlerinin kaybedeni olan Millet İttifakı’nın iki büyük partisi CHP ve İYİ Parti birlikteliğinin her iki parti için de “hayırlı sonuçlar” vermediği, bunların birbirlerine katlanma mecburiyetlerinin ittifakın diğer ortaklarına ve görünmez taraflarına katlanmak zorunluluğu ile de birleşince bir kat daha fazla ağırlaştığı ve etkilerinin seçimlerin kaybedilmesiyle sınırlı kalmayıp; seçimlerin sonucunda her iki partinin yönetim kademelerinin tabanlarınca sorgulanmasına yol açtığı artık aşikâr…
İYİ Parti, kurultay öncesi, Millet İttifakı’nın sona erdiğini, önümüzdeki yerel seçimlerde yeni bir ittifak için koşullarının olduğunu, iş birliklerinin ancak kendilerinin de kazanacakları bir anlaşma çerçevesinde olacağını ilan etse de burada esas hedefin 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinin parti tabanında oluşturduğu infiale karşı bir ön alma, hesaplaşmanın daha az hasarlı geçmesi için “umut alanı” oluşturma çabası olduğunu da görmek gerekir.
Nitekim, partinin önemli kurucu isimlerinin peş peşe istifalarını açıklamaları, istifa ederken yayınlamış oldukları bildiriler gösteriyor ki Meral Akşener’in altılı masa ittifakından ayrılışında söylediği “Ya tarih olacağız, ya tarih yazacağız!” cümlesinin “tarih olma/yok olma” kısmına daha yakın…
Akşener’in 3. Kurultay konuşması ağırlıklı olarak parti içine yönelik olarak hazırlanan bir metin mahiyeti taşıyordu.
Meral Akşener’in, 3. Olağan Kurultay konuşmasında kurucuların istifaları esnasında ileri sürdükleri iddialara bu denli çok yer vermesi ve kullandığı sert dil gösteriyor ki iddialar parti içinde mühim bir karşılık bulmuştur.
Yine bu dil ile iddiaların cevaplamasının iddia sahipleri nezdinde bir duruş değişikliği oluşturmadığı, Akşener’in konuşması sonrası yorumlarında da ortaya çıkmıştır.
Akşener’in, parti içinde istişaresiz iş yapmadığını, her kararı parti kademeleriyle birlikte aldığını, CHP ile iş birliği ve masa kararının da yine arkasında parti içinde yapılan değerlendirmeler olduğunu, CHP’ye kuruluşta seçimlere girebilmek için ödünç alınan 15 milletvekili için ödenen “diyetin” bir türlü bitmediğini “hayatımın en büyük pişmanlığı” cümlesi ile anlatması ise Millet İttifakı içinde altılı masanın küçük partileriyle eşitlenmelerine karşı gelecekte girişilecek ilişkilerde yeniden bir konum oluşturma girişimi olarak değerlendirmelidir.
Milletvekili listelerinin oluşumunda ön seçim yapıldığını ifade ile de çok fazla eleştirilen bazı isimlerin listede yer almaları ve seçilmeleri ile ilgili olarak kendisinin bir sorumluluğunun bulunmadığını belirtirken, partinin kurucusu, milletvekili, GİK üyesi, Divan üyesi gibi görevlerde bulunmalarına rağmen ön seçimlerden çıkamayanlara da “hak ettiğinizi buldunuz” tavrını ortaya koydu.
Dolayısıyla, İYİ Parti’nin erimesinin önüne bir set çekme girişimi olan “umut alanının” salt kurultay ile temin edilemeyeceği, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde elde edilemeyen “başarı”ya yerel seçimlerde böylesi sıkı bir pazarlıkla yapılacak ittifakla ulaşılacağı düşüncesi bir çıkış olarak görülüyor ve tabana yeni bir motivasyon sağlanmaya uğraşılıyor.
Pazarlıklara Ön Hazırlık
Peki, İYİ Parti, gerçekten CHP ile iki partili, bazı büyükşehirleri, büyük belediyeleri kendilerine kazandıracak bir ittifakı temin edebilir mi? En önemli sorulardan birisi de bu.
Her şeyden önce, CHP’nin elindeki hangi büyükşehirlerden vazgeçeceği veya böyle bir fikri tabanında kabul ettirebileceğidir ki şimdiden büyük fırtınalar kopuyor. İkinci olarak da, CHP’nin elindeki belediyelerin neredeyse tamamında kazanabilmek için CHP ve İYİ Parti oylarının toplamı yetmiyor, örtülü veya açık HDP desteği gerekiyor.
İkili bir ittifak İstanbul, Ankara, Mersin, Antalya, Adana, Aydın gibi büyükşehirlerde kazanmayı mümkün kılmıyor. Bu illerin hepsinde de CHP oyları İYİ Parti oylarından fazla. İzmir ise zaten CHP’nin tek başına da başarılı olabildiği bir şehir. Hal böyle olunca İYİ Parti’ye CHP tarafından hangi büyükşehirler bırakılacak? CHP yönetimi ve seçmeni buna nasıl razı olacak? Diyelim ki bazılarında uzlaşma sağlandı, HDP oyları olmadan hem CHP hem de İYİ Parti nasıl kazanacak? Bu da yine karşımıza bir masa altı ittifak mı çıkaracak? HDP görünür olmadan mı bu iki partiye destek verecek? Bu destek karşılığında HDP’ye ne verilecek?
Akşener’in 3. Olağan Kurultay konuşması esnasında CHP’lilerin “HDP desteği ile İstanbul kazanıldı” yönündeki değerlendirmelerini İYİ Parti’lilerin emeklerini, oylarını yok saymak olarak gördüğünü de söylemek lazım.
Dolayısıyla, Akşener’in kurultay konuşması aslında her ne kadar kendi tabanına bir mesaj olarak görülse de, olası yeni bir Millet İttifakı ile yerel seçimlere gidilecek olunursa, CHP’nin dikkat etmesi gereken başlıklar da zikredilmiş oldu.
Bunlardan birincisi, artık “diyet”, “borç” ilişkisinin bittiği ve hiçbir şekilde CHP’den kendilerine bu şekilde gelinmesi durumunda kabul görmeyeceği. İkinci olarak, altılı masa etrafında birlikte iken İYİ Parti’nin diğer masa paydaşlarıyla eşitlendiği bir konumun kabul edilmeyeceği. Üçüncü olarak, HDP görünürlüğünü CHP üzerinden bile olsa reddettiklerini ortaya koymuş oldu.
Tüm bunlardan hareketle, İYİ Parti’nin kuruluşundan günümüze CHP’nin uydusu gibi, Akşener’in ifadesi ile “kuyruk siyaseti” izlediği ve buna son vereceklerini söylemesi mühimdir.
Fakat bunu söylerken 2019 yerel seçimlerde verimli bir iş birliği yapıldığına gönderme yapması, kazanılan yerlerde kendilerinin değil de HDP’nin öne çıkarılmasına takılması yerel seçimlerde iş birliğine girişilmesi ihtimaline bir açık kapı olarak görülmelidir.
Yapılan seçim sonrası değerlendirmelerde hem CHP hem de İYİ Parti, HDP ile ilişkilerinin kendilerine nelere mal olduğunu gördüklerini söylerlerken, acaba yine aynı şekilde davranmaya cesaret edebilecekler mi?
Elbette “Gerekirse altılı değil on altılı ittifak kuracağım” diyen Kemal Kılıçdaroğlu için HDP ve uzantıları ile bir araya gelmek çok da problem gibi görülmese de İYİ Parti tabanının böylesi bir girişime ikinci kez razı olması pek de mümkün değil.
Tüm bunlardan hareketle, ağır bir seçim yenilgisi almış, seçim öncesi ortaya koydukları iddialarının hiçbiri gerçekleşmemiş, oyları düşmüş, parti içi bütünlüğü sarsılmış, kuruluşundan bugüne beş yıl geçmesine rağmen kurucular kurulunun üçte birinden fazlası istifa etmiş, ayrılmış olan bir siyasi yapının çok ciddi bir değerlendirme yapmadan, Kurultay’ı bir yenilenme fırsatı olarak kullanmadan, sadece “yerel seçim havucu” ile ve kuvvetli pazarlıklarla ittifak vaadiyle partiyi ayakta tutabilmesi bir hayli zor.
Akşener’in 3. Olağan Kurultay konuşması gösteriyor ki, parti içi hesaplaşma bitmemiştir. Bitecek gibi de görünmemektedir.