22 yaşındaki İranlı Mehsa Emini’nin 13 Eylül’de başörtüsünü doğru takmadığı gerekçesiyle gözaltına alınıp, 16 Eylül’de gözaltında hayatını kaybetmesi sonucu İran’da başlayan protestolar 1,5 ayı aşkın bir süredir devam ediyor. Protestolar, tüm ülkeye yayılmış durumda. Başlangıcından bu yana yüzlerce kişi protestolarda hayatını kaybetti. İran resmi otoriteleri en başından itibaren protestoları hafife alan bir tutum takındılar. Dini lider Ali Hamaney’den Cumhurbaşkanı Reisi’ye, konuyla ilgili açıklama sayıları oldukça sınırlı kaldı. Yaptıkları açıklamalarda ABD ve İsrail gibi dış güçleri suçladılar.
Bazı elit figürler ise başörtüsü konusunda yaklaşımın değişmesi gerektiğini ifade ettiler. Eski Meclis Başkanı Ali Laricani, bu konunun kültürel bir konu olduğunu, polis yoluyla başörtüsü denetiminin doğru olmadığını söyledi. Yargı Gücü Başkanı Gulam Hüseyin Muhsini Ejei, göstericilerle diyalog kurmak için hazır olduklarını beyan etti. Fakat son tahlilde İran yönetiminin protestolara cevabı, güvenlik güçlerinin sert müdahalesi ve internet kesintileri uygulamak şeklinde oldu.
Öte yandan ABD başta olmak üzere dış aktörler, konuyla ilgili daha fazla açıklama yapmış durumdalar. Dış aktörlerin protestocuları destekleyen açıklamaları, İran yönetimi tarafından olayların dış kaynaklı olduğu yönündeki iddialarını desteklemek üzere kullanılıyor. Nereye varacağını, İran’da devlet-toplum ilişkilerini nasıl dönüştüreceğini, İran siyasetinin yeni bağlamının nasıl şekilleneceğini, protestoların gidişatı belirleyecek.
Yalnızca Kadınlara Baskıya Bir İsyan mı?
Her ne kadar ilk kıvılcım Mehsa Emini’nin gözaltında ölümüyle ateşlense de protestocuların siyasal talepleri çok geniş bir yelpaze oluşturuyor. Ekonomik problemler, devletin toplumsal yaşama baskıları, siyasal katılımın ve hesap verebilirliğin sınırlı olması, çevresel sorunlar gibi geniş bir alanı kapsayan başlıklar, protestocuların şikayetlerinin kaynağını oluşturuyor.
Öte yandan protestolar, yıllar süren birikmiş bir siyasal öfkenin de dışa vurumu. İran halkı son yıllarda siyaset kurumuna olan güvenini peyderpey kaybetti. Bunun işaretini son parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki İran tarihinin en düşük katılım oranlarında görmek mümkün. 2017-18 ve 2019 protestoları da İran halkının İran siyasetinden duyduğu rahatsızlığın belirtileriydi. Her bir yeni protesto dalgasının daha şiddetli, daha fazla alana yayılan ve daha uzun süren bir niteliği haiz olduğunu görmek gerekiyor. Bu durum İran halkının sabrının gittikçe taştığını göstermesi açısından önemli. Elbette yönetimin halkın şikayetlerine olan duyarsızlığı da bu manzaradan çıkarılabilecek bir diğer sonuç.
Öte yandan her yeni protesto dalgasının eskisinden daha ciddi siyasi taleplerinin olduğu da söylenebilir. 2017-18 ve 2019 protestolarında hakim olan ekonomik talepler, 2022 protestolarında siyasal taleplerin gerisinde kalmıştı. 2022 protestolarında ise rejim değişikliği yanlısı tonların hakim olduğu görülüyor. “Diktatöre Ölüm” ve “İslam Cumhuriyetine Hayır” sloganları, Humeyni ve Hamaney posterleriyle birlikte kimi yerlerde İran bayrağının da ateşe verilmesi, protestocuların sistemin kendisiyle çok ciddi problemleri olduğuna işaret ediyor.
Protestoların Etkisi
Sokaklarda yaşanan şiddetli gerilimin yanında İranlı kadınların “sivil itaatsizlik” olarak tanımlanabilecek türde eylemlerde bulundukları da görülüyor. İranlı kadınlar sokaklarda, toplu taşıma araçlarında, kafe ve restoranlarda başları açık bir şekilde görünür olmaya başladılar. Özellikle Tahran sokaklarında ve metrosunda çekilen görüntüler, fiili olarak başörtüsü zorunluluğunun bittiği türünden yorumları beraberinde getirdi.
Öte yandan protestoların ortak şiarı haline gelen “Zen, Zendegi, Azadi” (Kadın, Hayat, Özgürlük) sloganı, küresel anlamda da yankı bulurken dünyanın muhtelif yerlerinden kadınlar saçlarından bir tutam keserek protestoculara desteklerini ifade ettiler ve etmeye devam ediyorlar. Aralarında Joan Baez, Britney Spears, Carla Bruni, Juliette Binoche, Bella Hadid, Angela Davis, Angelina Jolie ve Meghan Markle gibi isimlerin olduğu ünlüler de protestoculara desteklerini beyan ettiler.
İran dışında yaşayan İranlılar da sürecin en başından itibaren oldukça aktif bir profil çiziyorlar. Bu doğrultuda İranlı protestoculara geleneksel ve sosyal medya üzerinden destek vermek, ABD başta olmak üzere Batılı ülke yönetimlerini ve diplomatlarını İran’a karşı tavır almaya davet etmek, ABD ve Avrupa kentlerinde düzenledikleri protesto gösterileriyle dünyanın dikkatini İran’a çekmeye gayret ediyorlar. Hamid İsmailiyun isimli İran kökenli bir Almanya vatandaşının Berlin’de organize ettiği İslam Cumhuriyeti karşıtı mitinge 100 bin kişinin katılımı oldukça önemli bir gösterge sayılabilir.
Öte yandan İran diasporası bütünleşik değil parçalı bir görüntü sergiliyor. ABD’de faaliyet gösteren NIAC (National Iranian American Council) isimli kuruluşun son dönemlerde artan eleştirilere hedef olduğu görülüyor. Bu kuruluşun Obama döneminde imzalanan nükleer anlaşma konusunda ABD’li diplomatları yönlendirmesi ve anlaşma yanlısı bir tavır alması, diğer İranlılar tarafından rejimin ömrünü uzattığı yönünde suçlamaları ortaya çıkarmış durumda. NIAC’yi eleştiren İranlılar, İran yönetimiyle anlaşma yapılmaması ve İran’daki teokratik yapının yıkılması gerektiği yönünde bir tutuma sahipler.
Dış Aktörlerin Tepkileri
ABD yönetimi konuyla ilgili farklı düzeylerde pek çok açıklamada bulundu. ABD Başkanı Biden, “İranlı cesur kadınları desteklediklerini” duyurdu. Dışişleri Bakanı Antony Blinken da gösteriler için “olağanüstü” ifadesini kullanarak desteklediklerini söyledi. Bunun yanında ABD, aralarında İran İçişleri Bakanı ve İletişim Bakanı da dahil olmak üzere pek çok yetkiliye yeni yaptırımlar uygulayarak tavrını göstermiş oldu.
Yaptırımlar ve protestolara destek söylemleri zaten ABD’nin yıllardır değişmeyen İran siyasetiyle uyumlu görünüyor. İran diasporası ve İsrail’den gelen “nükleer müzakereleri hemen durdur” minvalindeki taleplerden başlamak üzere İran’da rejim değişikliği için daha fazla araç kullanılmasına kadar olan isteklere ise ABD yönetimi kulaklarını tıkamış durumda. Bu durum, rejim değişikliği yanlısı İran diasporasının tepkisini çekiyor. Bu anlamda ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley şimşekleri üzerine çekmiş durumda. Malley’in attığı “İranlılar insan haklarına ve itibarlarına saygı gösterilmesini talep ediyorlar” şeklindeki tweet, Mesih Alinejad başta olmak üzere pek çok İranlı muhalif tarafından eleştirildi. Onlara göre İranlılar bu talebin çok ötesinde bir amaç için, “İran’daki dini rejimi yıkmak için” harekete geçmiş durumdalar.
Avrupa’dan da bazı aktörler tepkilerini gösterdiler. İngiltere, İran ahlak polisi ile birlikte bazı İranlı yetkililere yaptırım uyguladığını açıkladı. Dışişleri Bakanı James Cleverly, yaptırım kararıyla birlikte protestolar konusundaki tavırlarını net bir şekilde ortaya koyduklarını ifade etti. Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola, protestocuları destekleyen bir açıklama yaptı. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, İran’a yönelik ağır yaptırımlar uygulanması çağrısında bulunurken Belçika Dışişleri Bakanı Hadja Lahbib ise saçlarını keserek Mehsa Emini’nin ölümüne dikkat çekti ve protestoculara destek verdi.
İran’ı Ne Bekliyor?
Protestoların daha ne kadar devam edeceği bir muamma. Protestoların şimdilik bir devrimi tetikleyecek potansiyeli haiz olmadığı söylenebilir. Ancak şimdiye kadar ortaya çıkardığı etkiler itibarıyla İran’ın siyasal bağlamını geri dönülemeyecek şekilde dönüştürdüğü de çok açık. İran yönetiminin, halkın öfkesinin sokağa taştığı bu ve benzeri eylemleri yalnızca sert güç kullanmak ya da internet kesintileri gibi önlemler dışında engelleyecek mekanizmaları hayata geçirmesi gerekiyor. Bu anlamda ilk adım, başörtüsü zorunluluğunda ısrar etmemek olacaktır. Yukarıda ifade edildiği üzere müesses nizamın bazı seçkinleri bu konuda çoktan yumuşama emareleri göstermeye başladı. Ancak başörtüsü mevzuatındaki yumuşama, devlet-toplum ilişkilerinin yıllara yayılmış sıkışmışlığını ve bundan doğan gerilimi çözebilmek için tek başına yeterli olmaz. Hesap verebilir ve denetlenebilir bir yönetim anlayışının hayata geçirilmesi, seçimlerin eşit ve şeffaf koşullarda yapılması başta olmak üzere pek çok siyasi ve toplumsal konuda İran’da reform yapılması gerekiyor.
Ancak bunun mümkün olup olmadığı da tartışmalı bir durum. Zira benzeri siyasi hedeflere sahip reform hareketi yaklaşık 30 yıl mücadele ettikten sonra İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanı seçilmesiyle tam olarak İran siyasetinin dışına itildi. Böylelikle İran’da siyasetin alanı daraldı. Reisi’nin seçilmesini müteakip muhafazakar elitler arası mücadelenin kızışacağı yönündeki öngörümü pek çok defa dile getirmiştim. İran protestoları muhafazakarlar arasındaki bölünmeyi yeniden gündeme getirdi ve bir nebze de görünür kıldı.
İran’ın geleceğini belirleyecek bir diğer faktör de dini lider Ali Hamaney sonrası durumun ne olacağı. Hamaney sonrası velayet-i fakih makamının durumu, bir sonraki veli-yi fakihin kim olacağı, geçiş sürecinin hukuki mi yoksa Humeyni’den Hamaney’e makam devredilirken olduğu gibi siyasi mi olacağı soruları zihinleri meşgul ediyor. Devrim Muhafızları’nın bu süreçte nasıl davranacağı ise cevabını arayan bir diğer mühim soru. Protestoların devam etmesi ve kronik bir hal alması neticesinde özellikle son sorunun cevabının belirleyici olacağı kanaatindeyim.