Türkiye Mart 2024’te yeni bir seçime gidecek. Siyasetin muhalefet blokunda dağınıklık görüntüsü, siyasi travma ile birleşerek devam ediyor. Partiler arasında ve parti içinde hesaplaşmalar bitmiş değil. Mayıs seçim sürecinde ve seçimi kaybettikten sonra birbirlerine yönelik suçlamalar, tamiri kolay olmayan ağır yüklerle, tekrar bir araya gelmeyi zorlaştırıyor. CHP’de genel başkan değişimi, kendi siyasi elitleri düzeyinde yeni bir heyecan oluşturmak için araçsallaştırılsa da taban düzeyinde yeni genel başkan, beklenen motivasyonu henüz oluşturabilmiş değil.
Muhalefet, seçimlerin kazanılacağına yönelik beklenti yönetimi çıtasını çok yüksekten kurmuştu. Seçimlerin kesin kazanılacağına yönelik gerçekçi olmayan siyasi söylem üretimi, kaybetmenin ardından yeniden inandırıcılığın kurulmasını imkansızlaştırdı. Bu siyaset tarzı, muhalefetin liderlik düzeyinde, medyasında ve kanaat oluşturucularında sahicilik yitimini derinleştirdi. Mayıs seçimine giderken oluşturulan sözde moral üstünlüğün kaybedilmesi de karamsarlık sarmalı haline geldi. Aranan çıkış yolları, yeni bir hikaye kurmaya yetmiyor.
Muhalefet, seçimlerin ardından kaybetmenin nedeni ile ilgili sahici bir yüzleşme de yapamadı. Kaybetmenin sorumluluğu, sadece Kemal Kılıçdaroğlu’na yıkılmaya çalışıldı. Esas sorunlar göz ardı edildi. Muhalefetin kaybetmesinin esas nedeni perdelendiği için, siyaset üretmedeki yetersizlik tartışılamadı bile. Muhalefetin cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimlerini kaybetmesinin esas nedeni, genel başkan adayından daha çok üretilen politikalarla ilgiliydi. Belki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı bu politikasızlıkla birleşince çarpan etkisi oluşturmuş olabilir.
Seçimlere gidildiği dönemde, dış politikada milli yönelimlerin aksine üretilen söylem, seçmenlerin huzursuzluğunu beraberinde getirdi. Karabağ Savaşı’nda, Mavi Vatan’da, Batı ile ilişkilerde ve benzeri birçok konuda muhalefet aktörlerinin iktidar eleştirisi yanlış yerde konumlanmalarına yol açtı. Milli Savunma hamlesini sahiplenememelerini, sınır ötesi operasyonları farklı gerekçelerle sorunsallaştırmalarını da bu başlığa eklemek gerekir. Yine FETÖ ve PKK ile mücadelede, iktidar olmaları durumunda ne yapacaklarını tam ortaya koymak bir tarafa, sınır ötesi tezkereye hayır demek, FETÖ tarafından üretilen manipülasyonları sahiplenme gibi konularda kendi seçmenlerini bile hayal kırıklığına uğratan bir yerde durmaları, muhalefete yönelik güvensizliği derinleştirdi.
İktidar olmaları halinde, yönetimde istikrarsızlığı doğuracak bir kabine düzenini vaat etmeleri, devletin yönetim organlarını paylaşımda rasyonel olmayan tercihler, ekonomide, yatırımlarda ve devam eden milli projelerde seçmenin önüne somut politikalar koyamamaları seçimleri kaybetmelerinin önemli faktörlerindendi. Ayrıca, o dönemdeki adıyla HDP ile inşa edilen ilişkiler, seçmende muhalefete yönelik şüpheleri artırdı.
Yerel seçimlerin takviminin giderek yaklaştığı bu dönemde, CHP’de genel başkan ve liderin farklı aktörlerden oluştuğuna yönelik tartışmalar, eş başkanlık ya da vekaleten başkanlık gibi algıları destekleyecek açıklamalar devam ediyor. Özellikle Ekrem İmamoğlu’nun CHP yönetimine kendi kadrolarını yerleştirmesi, yerel seçimlerde CHP’nin aday belirleme ve ittifak arayışı hamlelerinde belirleyici olacağı beklentisini oluşturmuş durumda. Böyle bir parti görüntüsü, CHP içinde yeni mikro iktidar mücadelelerini tetiklemeye gebe. Özel’in, İmamoğlu ekibi ile Kılıçdaroğlu yanlısı bazı grupların mücadelesini yönetme sınavı, yeni meydan okumaları ortaya çıkarabilir.
CHP’de genel başkanlık değişse de seçim öncesi siyasi söylem, siyaset tarzı ve iktidar eleştirisinde yanlış konumlanma değişikliğe uğramadan devam ediyor. Bu bağlamda, Kılıçdaroğlu genel başkanlıktan gitmesine rağmen, CHP politikasında bir yenilenme ya da farklılaşma olmadı. Örneğin, Özgür Özel’in Meclis’teki parti grubu toplantılarındaki konuşmaları neredeyse Kılıçdaroğlu’nun aynısı. Bu konuşmalarda dikkat çeken tek farklılık, Özel’in her konuşmasında İmamoğlu’na özel bir yer ayırması. Yani CHP’de esas değişmesi gereken politikaların aynı kalması, sorunun kaynağını oluşturuyor. CHP tabanında nasıl seçim kazanma beklentisi bir hayal kırıklığına yol açtıysa, yenilenme beklentisine tam karşılık verilememesi de bu hayal kırıklığının giderilmesini tam sağlayamayacaktır.
İYİ Parti Bütünlüğünü Koruyabilecek mi?
Muhalefetin ikinci önemli partisi olan İYİ Parti’de, kuruluşundan bu yana devam eden istifa furyası, Genel Başkan Meral Akşener ve parti yönetimine yönelik yeni suçlamalarla devam ediyor. Seçimlerin ardından İYİ Parti’nin birçok siyasi aktörü, partideki sorunlu akçeli işleri, aday belirlemedeki teşkilatı dikkate almadan yapılan tercihleri ve yerel seçimlere partinin tek başına gireceği gibi açıklamaları gerekçe göstererek istifa ettiler. Dolayısıyla İYİ Parti’nin, seçimlerde varlık gösterme iddiası bir yana, siyasi varlığını devam ettirip ettiremeyeceğine yönelik tartışmalar gündemde sıcaklığını koruyor.
İYİ Parti’nin önündeki en büyük sınavı, parti bütünlüğünü koruyup koruyamayacağı ile ilgili. İlaveten, yerel seçimlere tek başına girmeye yönelik verdiği sözü tutup tutamayacağı da hâlâ belirsiz. CHP ve onu destekleyen medya düzeninin, İYİ Parti’ye yönelik “havuç ve sopa” ikilemi devreye sokulmuş durumda. CHP ile ittifak ya da iş birliği yapmaması halinde İYİ Parti’nin bütünlüğünü koruyamayacağı bir sopa olarak gösterilirken, diğer taraftan İYİ Parti içindeki tartışmaların ancak ittifaka dahil olmasıyla sönümleneceği havuç olarak devreye sokuluyor. Dolayısıyla da İYİ Parti yönetimi, iki taraflı bir baskının altında ne yapacağını belirlemeye ve yeni bir yön bulmaya çalışıyor.
Önümüzdeki günlerde İYİ Parti içinde üç farklı alanda tartışmalar devam edeceğe benziyor. Bunlardan ilki, parti yönetimine yönelik Ümit Dikbayır’ın dile getirdiği kayıt dışı akçeli işlerle ilgili olacak. Bu iddialara Genel Başkan Akşener’in parti içindeki taciz iddialarını gündeme getirerek cevap vermesi, tartışmalara yeni boyutlar ekleyebilir. İkincisi, parti yönetiminin, CHP ile iş birliği yapmadan seçimlere gitme durumu. Üçüncüsü ise, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere CHP ile bazı seçim çevrelerinde yeniden iş birliği pazarlığına girmesi. Bu üç alanda, yaşanacak tartışmalar, her halükarda parti içinde yeni ayrışmaları beraberinde getireceği için yeni istifaların yaşanması kaçınılmaz görünüyor.
İYİ Parti, seçimlere ister ittifakla ister tek başına girsin, mevcut göstergeler seçmen desteğinin giderek azaldığı yönünde. CHP’de bir genel başkanlık değişimi yaşanmasa, İYİ Parti burada yaşanacak öfke ve memnuniyetsizlikten kendisine oy geçişinin yaşanabileceği hesabını yapmıştı. Özellikle, eskiden sağ partilerin kalesi olan İzmir’de erken dönemde belediye başkan adayını açıklaması bu hesabın bir tezahürüydü. Ayrıca, seçimlerin ardından İmamoğlu ve Yavaş’a yönelik Akşener’in açıktan “Cumhurbaşkanı adaylığına cesaret gösteremediler” eleştirisi, sorumluluğu bu iki belediye başkanına da paylaştırma içindi. Böylece, İYİ Parti destekçilerinin bu iki belediye başkanına mesafelenmesi amaçlanmıştı. Ancak gelinen süreçte, özellikle İmamoğlu’nun İYİ Parti tabanını uzun dönemli olarak yanına çekmeyi hedefleyen girişimleri dikkat çekiyor. Bu bağlamda, burada yapılan hesabın da tam işlemediği açık.
Seçimlerin Diğer Kaybedenleri Ne Yapacak?
Mayıs seçimlerinde muhalefetin dolaylı iş birliği yaptığı HEDEP (o zamanki adıyla Yeşil Sol Parti), büyükşehirlerde CHP’yi destekleyip desteklemeyeceğini henüz açıklamış değil. Seçimlerden oy kaybıyla çıkan Yeşil Sol Parti, adını ve eş başkanlarını değiştirerek, seçimde muhalefetin yanında yer almayı, oy kaybının gerçek nedeni olarak görüyor. Partinin Kürt olmayan “sol kayyımlara” teslim edilmesi, PKK terör örgütünün partiyi yönetmeye devam etmesi, LGBT savunuculuğunun muhafazakar Kürtlerde oluşturduğu rahatsızlık gibi sorunlar, bu partiye olan desteği giderek azaltan hususlardı. İsim değişikliğiyle birlikte, kongreden sonra yönetimi de tamamen değişmiş, sol kayyımlar görevden alınmış ve LGBT ibaresi parti tüzüğünden çıkarılmış olsa da HEDEP’te PKK terör örgütünün belirleyiciliği devam ediyor. CHP, yerel seçimlerde HEDEP’e açıktan iş birliği yapmaya açık olduğunu ilan etse de HEDEP’in bu çağrıya verdiği cevaplar tam olarak netleşmiş değil.
Millet İttifakı’na dahil olarak aktörleşme ve siyasi oyun kurma çabaları ile CHP’den kontenjan milletvekilliği ile istediğini elde eden DEVA, Gelecek ve Saadet Partisi’nin Türkiye siyasetinde iddiası giderek azalıyor. Peşine takılma siyaseti izleyen bu üç partiden biri olan Saadet Partisi, tabanını Yeniden Refah Partisi’ne kaptırdı. Geleneksel siyaset söylemini neredeyse tamamen bir kenara bırakmasının maliyetiyle böylece yüzleşti. CHP söyleminin taşıyıcılığını üstlenen bu partilerden DEVA ve Gelecek, zaten kendilerine ne bir kimlik ne de dikkate değer bir taban oluşturabilmişlerdi. Yerel seçimlere gidilirken şu ana kadar bu partilerin kapısını çalan yok. CHP’liler bu partilerin geçtiğimiz seçimde maliyetten başka bir getirisinin olmadığını düşünüyorlar. Dolayısıyla da yerel seçimlerde bu partileri, yeni maliyetler üreteceği için masalarında görmek istemiyorlar.
Yerel seçim takvimi giderek daralıyor. CHP, İYİ Parti ve HEDEP arasında yerel seçimlerde bir iş birliğinin gündeme alınması durumunda, pazarlık siyaseti bu takvim sıkışıklığında kolay ilerlemeyecek. İYİ Parti’nin masaya dönmesi durumunda, CHP’den istekleri hiç de az olmayacaktır. Azla yetinmesi durumunda, bugüne kadar söylediklerinin de çelişkileriyle siyaseten kendi sonunun gelmesini hızlandıracak. İttifaka girmemesi durumunda, aldığı oy tam bilineceği için, dolayısıyla yerel seçimlerde alacağı desteğin çok aşağılarda kalmasıyla, siyasetteki motivasyonu giderek azalacak. CHP’de Özgür Özel yönetimi, büyükşehirleri tekrar kazanma motivasyonu ile İYİ Parti’ye fazla alan açarsa, bu sefer Kılıçdaroğlu’na yönelik dile getirilen, muhalefet partilerine fazla kontenjan verdiği eleştirilerinin bir benzeri ile karşılaşacak. Tüm bu çerçeveden bakıldığında, muhalefetin seçim süreci sancılı geçecek.