Kriter > Dış Politika |

Trump 2.0: Daha Tehlikeli Bir Dünyada Dış Politika


Özetle, yeni Trump döneminin dünya siyasetini daha da tehlikeli bir vasata sokacağını öngörmek gerekir. Dünya daha şimdiden Ukrayna’dan Gazze’ye ABD’nin denetiminden çıkmış yeni bir ateş çemberinin etkisine girmiş durumdadır. Daha da içine kapanmış, tek taraflı, daha saldırgan ve liberal normlara daha az bağlı bu yeni düzende İran, Kuzey Kore, Tayvan ve Güney Çin Denizi'nde çatışma riski artacaktır.

Trump 2 0 Daha Tehlikeli Bir Dünyada Dış Politika
(Eva Marie Uzcategui / AA, 5 Mayıs 2024)

ABD dış politikasının siyasi parti tercihlerinden bağımsız dinamikler (Amerikan istisnacılığı, önceliği, tüm dünyayı kendi jeopolitik etki alanı içinde gören bürokratik temayül vb.) etrafında şekillendiği inancı, yaygın kabul gören bir kanaat. Ancak Amerikan siyaseti ve kamuoyu nezdinde rağbet görmeyen bu inancı besleyen yapısal veya jeopolitik determinizm çoğu zaman yanıltıcıdır. Beşeri unsurları (lider psikolojisi, iç siyasi dinamikler, yönetim ideolojisi, kamuoyu baskısı vb.) göz ardı etmek ABD dış politika davranışının kökenlerini açıklamaktan bizi uzaklaştırır. 2016-2020 Trump Amerika’sı bu inanca meydan okuyan bir dönem olarak tarihe geçti. Muhtemel ikinci bir Trump döneminde (2024-2028) bu anlayışın daha derinden sarsılacağını öngörmek mümkün. Bir zamanlar sabit ve sarsılmaz gibi görünen ABD dış politika tercih ve pratikleri artık kimseye güven vermiyor. Peki, Trump yeniden seçilebilir mi?

Bilindiği gibi, Ocak 2021 Kongre Baskınındaki kışkırtıcı rolü nedeniyle Colorado, Maine ve Illinois eyaletleri Trump’ı oy pusulalarından çıkarmış ve seçilemeyeceğine hükmetmişti. Ancak Şubat sonunda ABD Anayasa Mahkemesi Colorado Yüksek Mahkemesi kararını oy birliği ile bozmuş ve Trump’ın seçimde ABD Başkanı adayı olmasının önündeki son engeli de kaldırmıştı. Yapılan son anketlere bakıldığında, ABD vatandaşlarının üçte ikisi “ABD’nin yanlış yönde ilerlediğine” inanıyor, yapılan bu anketlerin nerdeyse tümünde Trump önde. Bu yılın başından beri ön seçimlerde kazandığı momentum devam ederse Kasım 2024 seçimlerinde yeniden ABD başkanı seçileceğini ön görmek mümkün. Önceki Trump yönetiminin nasıl bir miras bıraktığını bir röportajımda izah etmiştim, burada olası ikinci bir Trump döneminin dünya siyaseti açısından önümüzdeki beş yılda neler getirebileceğini tartışmak istiyorum.

 

Trump Politikalarının Savaşlara Etkisi

Beş yıl dedim zira dış politikada Trump etkisi, bu yılın başlarından itibaren hissedilmeye başlandı. 2024 başından itibaren hükümetler, mevcut Biden yönetiminin telkinlerini dinlemektense veya ABD lehine pozisyon değiştirmektense, Trump yönetiminin gelmesini bekliyor. Pek çok devlet yaklaşık bir yıl sonra yeni bir Trump yönetimiyle karşı karşıya kalabileceklerini öngörüyor ve politika tercihlerini ona göre şekillendiriyor. İsrail’den Rusya’ya bu devletlerin, milli menfaatlerini daha “kârlı” müzakere edebilecekleri yeni bir zemin bulma ümidi, bu durumun en önemli sebeplerinden.

Örneğin İsrail-Filistin savaşını ele alalım. Trump'ın damadı ve eski dış politika danışmanı Jared Kushner, bu yılın başlarında Filistin sorununda iki devletli çözümü “süper kötü bir düşünce” olarak gördüğünü ilan etti. Ona göre Gazze diye bir yer yok. Gazze sonradan “bir şey” haline gelen, tarihsel bir varlığı olmayan hatta “bir şey” bile olmayan bir yer. Dolayısıyla yerle bir edilmesinde sakınca yok. İlginçtir, Harvard Üniversitesinde yaptığı bu konuşmasında Kushner sadece Gazze'nin değil, Refah kentinin de boşaltılması gerektiğini savundu. “Ben olsam Gazze'den insanları çıkarır ve bölgeyi temizlerdim” diyerek kadim dostu Netanyahu’ya yeşil ışık yakan Kushner, Refah'taki sivilleri Necef Çölü bölgesine göndermesi gerektiğini açıkça belirtti. Gazze'nin “sahil mülkünün çok değerli” olduğuna inanan Kushner, sivillerin Refah'tan çıkarılıp Mısır'a gönderilmelerinin “doğru diplomasiyle” mümkün olabileceğini de belirtiyor. Elbette Netanyahu’nun bu konuşmadan haberi olmuştur. Tabiatıyla eğer Netanyahu bugünlerde artan uluslararası kamuoyu baskısına kulak asmıyor ve hatta silah yardımını kesebileceğini söyleyen Biden hükümetine bu konuda kafa tutup Refah’ı yerle bir etmeyi düşünebiliyorsa, bunun önemli bir nedeni Kushner’in gelecek yıldan itibaren bu İsrail yanlısı önerilerini, ABD başkanı dış politika danışmanı olarak politikaya çevirecek olmasıdır.

Yine örneğin Rusya-Ukrayna Savaşı’nı ele alalım. Trump geçen yıl yaptığı bir toplantıda bu konuda Avrupa’yı sarsan bir açıklamada bulundu. ABD başkanı seçilirse, Ukrayna savaşını “bir gün içinde” sonlandıracağını, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky'ye yardımı keseceğini ve onu Putin’le “bir anlaşma yapmaya” zorlayacağını söyledi. Bilindiği gibi özellikle 2023’te Rusya-Ukrayna Savaşı iyice çıkmaza girdiğinde Rusya’nın savaşı sonlandırmak isteği artmıştı, ancak Trump'ın mezkûr açıklamasının sonucunda bu isteği azalmışa benziyor. Dolayısıyla dünya siyasetinde derin iz bırakan bu savaşın, yakın zamanda bitmeyeceğini tahmin etmek zor değil. Rus karar vericileri, Trump’ın gelecek yıl bu vakitlerde Beyaz Saray’da olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu ve Biden'ın veya Zelensky'nin bugün kabul edebileceği bir anlaşmadan çok daha kârlı bir anlaşmayı Trump’ın Rusya’ya bizzat sağlayacağını artık biliyor. Bu açıklamanın Avrupa sakinleri açısından uykuları kaçırtan bir yönü olduğunu da unutmamak gerekir. Zira NATO’nun sunduğu güvenlik şemsiyesinin tekrar kıymete bindiği ve ABD-Avrupa ilişkilerinin yeniden rayına girdiği Biden dönemi artık bitiyor. Trump'ın 2024 kampanya sayfasında yer alan “NATO'nun amaç ve misyonunun temelden gözden geçirileceğine” dair Amerikalılara verdiği “seçim vaadi” Avrupalılar açısından tam bir kâbus. Güney Carolina'daki bir kampanya mitinginde, GSYİH'nin yüzde ikisini savunma sektörüne harcamayan NATO üyelerine karşı Rusya'ya açık çek vermiş ve “ne isterse yapsın, karışmayacağız” diyebilmiştir. Trump’ın geleceğini bilen Avrupalı liderler artık kendi kaderlerini tayin etmede tek başına hareket etmeye mecbur kalacaklarını her geçen gün daha iyi anlıyor. Kendi savunma politikalarını oluşturmaya başlayan bir Avrupa’nın dünya siyaseti için ne anlam ifade ettiğini hatırlamak için tarihe bakmak yeterli.

ABD eski Başkanı Donald Trump, New York'un Bronx bölgesinde miting düzenledi.
ABD eski Başkanı Donald Trump, New York'un Bronx bölgesinde miting düzenledi. Filistin destekçisi bir grup miting alanının girişinde protesto gösterisi düzenledi. Trump destekçileri ve karşıtları arasında zaman zaman gerginlikler yaşandı. (Fatih Aktaş / AA, 24 Mayıs 2024)

 

ABD Dış Politikasında Çin İlişkileri

Peki, yeni dönemde nasıl bir ABD dış politika yönetimi bekleyebiliriz? ABD dış politika yönelimlerini, Trump’ın yaklaşık 40 yıldır savunduğu dünya görüşlerinden ve bu görüşün şekil bulduğu (radikal sağ) idare tarzından bağımsız düşünmek imkansızdır. Öncelikle, Trump’ta ve ekibinde doktrin seviyesinde güçlü olan dünya görüşünü kabaca şu şekilde özetlemek mümkündür: Başta ABD bürokratik “derin devleti” olmak üzere, NATO Müttefikleri dahil pek çok ülke her fırsatta ABD’nin gücünü sömürmektedir. İkinci husus, Trump ve ekibinin idare tarzıdır. Sonucu kaotik bir düzensizlik olsa da bu idare tarzı, mezkûr sömürüden kurtulmak ve devleti içeriden fethetmek stratejisine dayanır. Bunun için de siyasi erkin tüm araçlarını yeniden kurgulamak gereklidir. Paul Gottfried, Samuel T. Francis, Robert Lighthizer gibi düşünürlere yaslanan bu idari yaklaşımın asıl stratejisi, küresel liberal düzeni dönüştürmektir. Bu itibarla, dünyada Arjantin’den Hollanda’ya iktidar koltuğuna oturan tüm aşırı sağ kliklerin birbirleriyle ve Trump ekibiyle nasıl bir siyasi ilişki içinde olduğunu bilmek şarttır.

Bu yeni dönemde özellikle ABD-Çin ilişkileri, dünya siyasetinde belirleyici olmaya adaydır. Önceki Trump döneminde 300 milyar dolar değerinde Çin ithalatına yüzde 25 gümrük vergisi getirerek Çin ile ilişkilerde nasıl bir yol izleyeceğini belli etmişti. Ancak Çin karşıtı politikanın artık partiler üstü bir hal aldığını görmek gerekir; zira yüzde 25 gümrük vergisi Biden döneminde de korunmuştu. Gerçekten de Çin karşıtı politikaların artık partiler üstü bir karakter aldığını ve dünya siyaseti açısından da daha tehlikeli bir dönemece girildiğini gösteriyor. Demokrat Nancy Pelosi’nin ABD Temsilciler Meclisi'nin başkanlığını yaparken beş Demokrat Parti üyesinden oluşan bir heyetle Ağustos 2022'de Tayvan'a yaptığı provokatif ziyaret hâlâ akıllardadır. Trump’ın dış politika farkı, Çin ile mücadele ederken küresel liberal düzeni de yıkma arzusudur. Yeni dönemde kritik alanlarda ABD’nin Çin'e bağımlılığını ortadan kaldırmayı hedefleyen Trump, Çin'e tanınan “normal ticari ilişkiler” kurma statüsünün iptal edileceğini ilan etmiştir. Çin’e uygulanacak gümrük vergisi oranını yüzde 60’lar seviyesine çekeceğini söylemiş ve milli güvenlik kaygılarına binaen bunu yapmasına müsaade eden legal altyapıyı (Ticareti Genişletme Yasası'nın 232. Maddesi) gündeme getirmiştir. Trump, Biden tarafından Asya-Pasifik ülkeleriyle yapılan iş birliği anlaşmasını da daha “birinci günde sona erdireceğini” ifade etmiştir.

Kural temelli liberal dünya düzenini sarsacak bu tip müdahalelerden sonra Çin’in alternatif bir uluslararası düzeni, bölgesel ortaklarıyla kurma girişimleri artacaktır. Bu düzen arayışına diğer bölge ülkelerinin kayıtsız kalması zordur. Çin ile ticari ilişkilerini korumak ve hatta artırmak zorunda olan Avrupa, Asya ve Latin Amerika (özellikle Çin için fason üretim merkezine dönen Meksika gibi) devletlerin bu alternatif düzene ilgisinin artacağını öngörmek gerekir. Kural temelli mevcut liberal uluslararası düzen sadece ticari değil normatif açıdan da büyük bir kriz yaşamaktadır. BM Genel Sekreterinin ifadesiyle “dünyadaki cehennem” Filistin’de aylardır süren İsrail’in küresel destekli soykırım siyaseti ve savaş boyunca İsrail’e askeri mühimmat sevkiyatını 10 kat artıran Batılı ülkelerin politikaları bunu bir kez daha göstermiştir. Artan büyük güç rekabetine karşı pek çok ülke çaresiz ve hazırlıksız durumdadır. Bu uluslararası vasattan en çok kazançlı çıkmaya aday ülkeler Çin, Rusya, Hindistan; en çok zarar görecekler ise ABD ve Avrupalı müttefikleri ile Japonya gibi ülkeler olacaktır.

 

Daha Radikal Bir Trump, Daha Tehlikeli Bir Dünya

Özetle, yeni Trump döneminin dünya siyasetini daha da tehlikeli bir vasata sokacağını öngörmek gerekir. Dünya daha şimdiden Ukrayna’dan Gazze’ye ABD’nin denetiminden çıkmış yeni bir ateş çemberinin etkisine girmiş durumdadır. Daha da içine kapanmış, tek taraflı, daha saldırgan ve liberal normlara daha az bağlı bu yeni düzende İran, Kuzey Kore, Tayvan ve Güney Çin Denizi'nde çatışma riski artacaktır. Unutmayalım Trump eğer Çin Tayvan’a saldırırsa, “bu konuda yapabileceğimiz hiçbir şey yok” demiş bir liderdir. Dolayısıyla Demokrat Parti destekli dış politika elitlerinin Amerikan gücünü lüzumsuz mecralarda harcayan politikalarına karşılık Trump, “dizginlenmiş bir dış politika” tercih edecektir. Ancak bu büsbütün içine kapanmış bir ABD anlamına gelmeyecektir, zira Trump’ın Çin karşıtı ve İsrail yanlısı politikaları yeni dönemde de sürecektir.

Muhtemel bir Trump döneminin Türkiye’ye etkileri başka bir yazının konusu olsa da şunu söylemeden geçmeyelim: Trump yönetiminin dış politikasının ve yeni dönemde etkin pozisyonlarda yer alması muhtemel isimlerin Türkiye’de yeterince bilinmemesi; bırakın sosyolojik geçmişlerini, güncel politik görüş ve pozisyonlarının bile hâlâ yeterince araştırılmamış olması ciddi bir ihmaldir. Trump yönetimini “geri kafalı-irrasyonel” karar vericilerden oluşan bir ekip olarak suçlamak gerçeklerden kaçmaktır ve herhangi bir fayda da getirmeyecektir. Bunun yerine, ABD’nin Trump dönemi dış politikasında hangi süreç ve sebeplerle nasıl karar vereceğini bilmek şarttır. Zira dünya siyasetinde Trump etkisi çoktan başlamış durumdadır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası