Kriter > Dış Politika |

ABD’nin Ukrayna Politikası: Quo Vadis?


Rusya’nın kısmi seferberlik ilanı, Ukrayna güçlerinin her zamankinden daha emin ve kararlı bir şekilde savaşması ve zorlu kış şartlarının Avrupa’nın kapısında olması göz önünde bulundurulunca insan savaşın geleceğini düşünmeden edemiyor. Savaş uzun bir süre daha devam edecek mi? Batı fikir birliğini koruyabilecek mi? ABD Rusya’ya karşı tutumunu aynı düzeyde sürdürebilecek mi?

ABD nin Ukrayna Politikası Quo Vadis
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Kiev'e gelen ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi ile bir araya geldi. (Ukrayna Devlet Başkanlığı/AA, 1 Mayıs 2022)

"Rusya-Ukrayna Savaşı’yla ilgili öngörülebilir tek nokta, öngörülemezliğidir!"

Bu cümle, devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı için kısa bir bakış açısı sunuyor. Rusya'nın 24 Şubat 2022'de Ukrayna'ya karşı askeri operasyona başlamasından bu yana, şaşırtıcı birçok durum ve olay ile yüzleştik. İlk olarak, Rusya'nın sadece birkaç gün içinde Ukrayna'yı tamamen işgal edeceğine dair tahminlerle karşılaştık. Aynı zamanda, Ukrayna'nın Rus ordusu karşısında hızla teslim olacağına dönük yorumlara şahit olduk. Bunlar bir yana, Avrupa ile ABD arasındaki anlaşmazlıklar (özellikle Trump yönetimi sırasında ortaya çıkan) ve Avrupa'nın Rus gazına bağımlılığı göz önüne alındığında, yeni bir Transatlantik entegrasyonun çok zor olacağı söyleniyordu. Yine de savaşın başlamasından bu yana yedi ay geçti ve bu beklentilerin hiçbiri gerçekleşmedi.

Son gelişmelere bakıldığında, Batı’nın, bünyesinde bulundurduğu farklılıklara rağmen, savaşın başlangıcından itibaren birliğini koruyabilmiş bir yapı oluşturabildiği görülüyor. Bu bakış açısına bir örnek mahiyetinde; ABD ve Avrupa Birliği (AB) Rusya’ya karşı ortaklaşa birçok yaptırıma imza attı ve aynı zamanda NATO, iki aday ülkeyle genişleme yoluna girdi.

 

AB Ekonomik Baskıyla Sonuç Peşinde

Rusya ile doğrudan askeri bir karşılaşmadan kaçınan ABD, savaş boyunca Ukrayna’yı mali ve askeri teçhizat dahilinde destekledi ve bunu hala sürdürüyor. Bu bağlamda, ABD Kongresi, Mart ve Mayıs’ta 13,6 milyar dolar ve 40 milyar dolarlık iki acil yardım paketini onaylamıştı. Şu an Beyaz Saray, toplam 12 milyar dolarlık üçüncü bir askeri ve ekonomik yardım paketi için Kongre'ye baskı yapıyor.

AB ise Rusya üzerinde, enerji ticaretindeki kısıtlamalarla, ekonomik bir baskı kurmaya çalışıyor. AB 5 Aralık 2022'den itibaren Rus ham petrolünün boru hattı dışında, deniz yoluyla ithalatını yasaklayacak ve 5 Şubat 2023'ten itibaren petrol ürünlerinin ithalatını tümüyle durdurmuş olacak. Benzer şekilde, AB kömür ithalatına da yaptırım getirmişti. AB tarafından doğal gaz ticareti konusunda herhangi bir yaptırım gerçekleşmemiş olmasına karşın, karşı yaptırım niteliğinde olarak Rusya AB’ye doğal gaz akışını durdurdu.

 

Dünya Öngörülemez Bir Bekleyişin İçinde

Rusya’nın kısmi askeri seferberlik ilan etmesi, Ukrayna güçlerinin her zamankinden daha emin ve kararlı bir halde savaşması ve zorlu kış şartlarının Avrupa’nın kapısında olması göz önünde bulundurulunca insan savaşın geleceğini düşünmeden edemiyor. Savaş uzun bir süre daha devam edecek mi? Batı fikir birliğini koruyabilecek mi? ABD Rusya’ya karşı tutumunu aynı düzeyde sürdürebilecek mi? Hiç şüphesiz, savaşın uluslararası sistem üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, dikkatlerin bu sorulara odaklanması anlaşılabilir bir durum. Yukarıda da belirtildiği gibi Rusya-Ukrayna Savaşı öngörülemezliğini korumaktadır ve bu yüzden, bu soruların cevaplarını verebilmek hiç de kolay değildir. Ancak bazı gelişmeler dikkate alındığında savaşın uzama ihtimalinin yüksek olduğu söylenilebilir. Bu noktada Batı’nın birliği sınanacaktır. Rusya’ya karşı birliğin son dönemdeki gibi sürekli yüksek seviyede kalamayacağı düşünülüyor ama ABD’nin Rusya’ya karşı izlediği agresif tutuma devam etmekten başka da bir seçeneği bulunmuyor.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, çevrimiçi oturumda
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, çevrimiçi oturumda bağlandığı ABD Kongresi'ne savaşla ilgili son durumu ve savunma noktasındaki taleplerini anlatmıştı. (EPA/SCOTT APPLEWHITE/POOL-AA, 16 Mart 2022)

 

İşte Nedeni…

Avrupa, Rus enerji kaynaklarına en bağımlı olan bölgeler arasında. Bunun sonucunda, yaptırımlar ve doğal gazda yaşanılan kesintiler ile Avrupa’yı zorlu bir kış bekliyor. Bir noktadan sonra, Avrupalı hükümetler, “bu dönemde Avrupa’nın desteklediği ABD liderliğindeki Batılı liberal düzen” ile “kendi milli çıkarları” arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaklardır ki bu durum ideoloji ve gerçeklik arasındaki ikilem olarak özetlenebilir. Kış gelmek üzere iken Avrupa kamuoyundan hükümetlere yaptırımları terk etmeye veya hafifletmeye dönük baskılar gözlemlenebilir. Bahsedildiği gibi Avrupa doğal gaz veya boru hatları ile iletilen ham petrol ithalatları üzerinde yaptırım kararları almamıştı ve gelecekte bu kararları alıp almayacakları belirsizliğini koruyor. Bunun yanında, Avrupa Rusya’dan ithal ettiği kömürde bazı kolaylaştırmalara başvurdu. Özellikle, 21 Eylül'de Avrupa Komisyonu, Rus kömürüne yönelik yaptırımların Rusya'dan üçüncü ülkelere kömür sevkiyatını engellemeyeceğini belirterek, Rusya'ya karşı ekonomik yaptırımların uygulanmasına ilişkin direktifini güncelledi. Bu gelişmelere bakıldığında, gelecek aylarda, aynı söylem ve retoriği kullanmaya devam etse bile, Avrupa Rusya’ya karşı yaptırımlarını hafifletmeye başlayabilir. Bu durum Avrupa ve ABD politikalarında bir bölünmeye neden olacaktır ve bu bölünme Avrupa üzerinde farklı ikincil bir siyasi baskı meydana getirecektir.

Ancak, Avrupa böyle bir politika değişimine gitse bile, ABD, Rusya’ya karşı izlediği agresif tutumunu sürdürecektir. Bu durumu daha iyi anlayabilmek için iki farklı perspektiften bakmak gerekiyor. Bunlar, (i) uluslararası düzen ile ABD hegemonyasının devamı meselesi ve (ii) ABD’nin kendi içindeki dengeler. Şu anki Batılı dünya düzeni derin bir krizin içindedir ve aynı zamanda, ABD’nin hegemonyası çok daha fazla sorgulanmaktadır. Süper güç çekişmesi ve Batı sonrası yeni düzen temel bir tartışma haline gelmiştir. ABD yalnızca Rusya ile değil, aynı zamanda hegemonyasını direkt olarak zorlayan Çin ile de bir çekişme içerisindedir.

 

Amerika’nın Hegemonya Hesabı

Bu noktada, Obama’nın çekilmeci ve Trump’ın izolasyonist politikalarından farklı olarak, Biden müdahaleci bir siyasi ajanda izlemektedir. Özellikle, ABD, Rusya-Ukrayna Savaşı’na dolaylı olarak dahil olduğu sırada, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin Tayvan'a yaptığı ziyaret ile ABD kendisini Çin karşısında içinden çıkılmaz bir problemler yumağında bulmuştur. Biden, ziyaretin gerçekleştiği günlerde "Tek Çin" politikasına bağlılığını belirtirken, sonrasında Çin'in Tayvan'a karşı askeri bir operasyon yürütmesi durumunda ABD'nin askeri müdahaleden geri durmayacağını belirtmiştir. Bu tür politikalar iki devlet arasındaki gerilimi daha da artırmıştır.

Benzer şekilde, Doğu Akdeniz'de Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilimler tırmanırken, Biden yönetiminin politikaları, Yunanistan'ı askeri olarak destekleyerek coğrafyadaki gerginliği daha da artırmakta ve Yunanistan'a Türkiye'ye karşı düşmanca bir politika izlemesi için gerekli güveni vermektedir. ABD, Rusya-Ukrayna Savaşı’na karşı izlediği politikalar dahil olmak üzere, ele alınan diğer örnekler ile, müttefiklerini tüm tehditlere karşı koruyabilecek kapasiteye ve iradeye sahip, vazgeçilmez bir dünya lideri imajı çizmeye çalışmaktadır. Bu bakış açısıyla durum incelendiğinde görülecektir ki ABD’nin Rusya karşısında geri adım atması veya tarafları müzakereye davet etmesi, Rusya’nın ABD hegemonyası için bir rakip olarak algılanmasına neden olabilir. Dahası, bu algı Çin-ABD rekabeti üzerinde de bir etki oluşturabileceği ve Çin’in ABD’ye karşı daha agresif politikalar takip etmesine neden olabileceği tahmin edilebilir bir durumdur.

ABD’nin kendi içindeki dengelere bakıldığında ise görülecektir ki ABD iç siyaseti hem sosyal hem de politik anlamda her zamankinden çok daha fazla bölünmüş durumda. Dahası, Biden’a sağlanan destek azalıyor ve ara seçimler yaklaşıyor. Bu gibi derin siyasi ayrışmalara rağmen, Çin ve Rusya’ya karşı sert ve kararlı bir duruş sergileyebilmek, akabinde kongre üyeleri tarafından Biden’a büyük bir potansiyel destek getirecektir. Bunun yanı sıra, ABD siyasi gündemini Rusya-Ukrayna Savaşı veya Çin ile rekabet gibi uluslararası meselelerle meşgul etmek, Biden yönetimine iç problemlerin gün yüzüne çıkmaması için büyük bir yardımcı etken olmaktadır. Rusya-Ukrayna Savaşı bağlamında yapılacak bir söylem veya politika değişimi, Biden yönetimini olumsuz etkiler.

Yani, Avrupa’da gözlemlenebilecek herhangi bir politika değişikliğinde, büyük bir olasılıkla, ABD agresif politikalarını ve Ukrayna’ya sağladığı askeri desteği sürdürmeye devam edecektir. Şu gözden kaçırılmamalıdır ki Biden yönetimi bu dönemde, Ukrayna’ya yapılan askeri ve mali yardımlardan dolayı cumhuriyetçilerden yükselen bir muhalefetle karşılaşabilir. Ancak bu, şimdilik politika ve söylem değişikliği için yeterli değildir.

Dünya, Batı sonrası düzene doğru ilerlerken, ABD dünya sistemindeki hegemonyasını sürdürmek ve kanıtlamak için büyük bir meydan okuma ile yüzleşmektedir. Bu dönemde, ABD iki farklı cepheye odaklanmış durumda: Rusya ve Çin. Eğer ABD politikaları ilk cephede başarısızlığa uğrar ise kazanan Çin olur.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası