Kriter > Dosya > Dosya / Türkiye'de ve Dünyada İstihbarat |

Ortadoğu’da İstihbarat Savaşları


Özellikle Türkiye’nin de içinde yer aldığı bölgede, casusluk faaliyetlerindeki artış, önemli boyutlara ulaşmış durumda. Bunun en önemli nedeni Irak, Suriye gibi ülkelerdeki siyasi ve idari boşluk, iç çatışmalar, otorite eksikliği ve pek çok ülkenin askeri, siyasi girişimler ve terör örgütleri üzerinden şekillendirmek istediği siyaset ile tüm bunların sunduğu elverişli zemindir. Çöken devletler, kendi insan kaynağını yönlendirmelere açık hale getirirken, yok olan ya da zayıflayan devlet otoritesi, karşı istihbarat faaliyetlerine alan açıyor.

Ortadoğu da İstihbarat Savaşları
(Fatemeh Bahrami/AA)

Soğuk Savaş sona erdikten sonra 1990’ların başında kurulan ABD üstünlüğüne dayalı dünya, artık yok. Paris Şartı ile oluşan, Avrupa Birliği’nin ve NATO’nun genişlemesine dayalı güvenlik mimarisine olan inanç iyice zayıflamış durumda. Jeopolitik rekabet giderek kızışıyor. Kimilerine göre çok kutuplu kimilerine göre çok katmanlı bir uluslararası sistem içinde yaşıyoruz. Devletler ve karar vericiler, uluslararası rekabet ve iş birliğinin iç içe geçtiği, gelişmelere anlık yanıt verilmesi gereken karmaşık bir düzende hareket etmek zorunda. Karar mekanizmalarının çok farklı kaynaklar üzerinden etkiye daha açık hale geldiği, kırılgan ekonomik ve siyasi yapıların giderek büyüyen nüfusa ve sorunlara yetişmeye çalıştığı bir dönem yaşanıyor.

Dijital devrimin, pandemi sonrası ekonomik kırılganlığın ağırlığını giderek hissettirdiği günümüzde casusluk, espiyonaj ve istihbarat operasyonlarının da sık sık gündeme geldiğine tanık oluyoruz. Soğuk Savaş yıllarına taş çıkarırcasına hemen hemen her gün bir casusluk haberi okuyor, yakalanan, kaçan, kaçırılan kişilerin yol açtığı krizlere tanık oluyoruz. 2021’in son günlerinde gazete manşetlerine baktığımızda İsrail Savunma Bakanı’nın evindeki hizmetlinin casus çıkmasını hayretle görüyor, Türkiye’de bir siyasi parti mensubunun alışveriş merkezinin otoparkında zarf değiştirirken kameralara yakalanmasıyla ortaya çıkan tuhaf ilişki ağından haberdar oluyoruz. Peki bu casusluk ve istihbarat faaliyetleri neden bu kadar hız kazandı ve göz önüne gelmeye başladı?

 

Doğrudan Çatışma Yerine Manipülasyon

Her şeyden önce şunu vurgulamak yanlış olmaz: Özellikle Ortadoğu’da istihbarat savaşları, casusluk faaliyetleri bölgenin stratejik önemiyle, uluslararası siyasetin ve ekonominin üzerindeki belirleyici etkisiyle yakından ilgili. Tarihin en önemli medeniyetlerine ve imparatorluklarına ev sahipliği yapmış olan Akdeniz havzası, bugün de göç ve ticaret yollarının merkezinde. Bölge, modern dönemde Britanya, Fransa, Almanya, Osmanlı İmparatorluğu gibi büyük devletlerin önemli bir rekabet alanı olmuştu. Soğuk Savaş’ta Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği kutuplaşmasında bölgenin kimin etkisinde olacağı büyük önem taşımıştı. İran, İsrail, Türkiye, Kıbrıs, Mısır ve Suriye’deki askeri üsler, radar ve dinleme tesisleri, Soğuk Savaş’ın en önemli rekabet alanları olmuştu. Bugün de gerek Avrupa’nın enerji güvenliği gerekse küresel stratejilerin kesişim noktası olarak Ortadoğu’da büyük bir dinamizm göze çarpıyor. Küresel güçlerin yanı sıra Türkiye, İran, Irak, Suudi Arabistan, Suriye, İsrail gibi bölge ülkeleri de bu rekabet içinde kendi güvenlikleri ve bütünlükleri açısından risk görüyor ve sürekli birbirlerini kolluyorlar. Arap isyanlarından sonra yaşanan iç çatışmalar, rejim değişiklikleri, terör örgütleri üzerinden bölgenin dizaynı çabaları ister istemez istihbarat ve karşı istihbarat faaliyetlerinin artmasına, casusluk eylemlerinin hız kazanmasına neden oluyor.

Günümüzde ülkelerin rakipleriyle doğrudan çatışmaya girmek yerine karşı tarafın karar mekanizmasını etkilemeye, oyalamaya, içe döndürmeye, etki etmeye yöneldikleri anlaşılıyor. Bu durum, doğrudan çatışma ve savaşa oranla hem daha az maliyetli hem de şiddet açısından daha kontrollü görünüyor.

Beyaz Saray’da “Situation Room” kriz odası
Dönemin Başkanı Barack Obama, Yardımcısı Joe Biden, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve ulusal güvenlik ekibinin üyeleri, Beyaz Saray’da “Situation Room” adı verilen kriz odasında Usame Bin Ladin'e yönelik gerçekleştirilen operasyonu takip ediyor. (Pete Souza/The White House-Getty Images, 1 Mayıs 2011)

 

 

Ortadoğu’da Casusluğun Tarihi

Tarihin en büyük imparatorluklarının ve medeniyetlerinin kurulduğu Ortadoğu’da casusluk, yüzyıllara uzanan bir geçmişe ve modern zamanlarda da filmlere konu olacak pek çok faaliyetle zengin bir literatüre sahip.

Ortadoğu ve casusluk denince akla ilk gelen İngiliz casuslar Çöl Kraliçesi namlı Gertrude Bell ile öğrencisi Arabistanlı Lawrence (Thomas Edward) olsa da Mısır’ın efsanevi lideri Cemal Abdül Nasır’ın damadı Eşref Mervan, 17 yıl İsrail’de Jack Bitton adıyla operasyonlar yürüten Mısırlı Refaat Al Gammal, Çiçero olarak bilinen İlyas Bazna, Suriye’de neredeyse Savunma Bakanlığına atanacak olan Eli Cohen gibi isimler, bölgenin önemli casusları olarak öne çıkıyor. Kuşkusuz deşifre olmayan, isimleri bilinmeden çalışıp kenara çekilen, yaşamını yitiren sayısız casus, bu mesleğin gizliliği düşünüldüğünde adı geçen bu ünlü isimlerden daha başarılı sayılsa yeridir.

Özellikle 1940’ların sonundan itibaren, İsrail’in kuruluşuyla birlikte yaşanan Arap-İsrail savaşları, namlunun ucunda yaşayan devletler açısından istihbarat faaliyetlerini çok önemli kıldı. Her ülkenin bir diğerine her an saldırabileceği göz önüne alındığında düşman başkentlerinde neler konuşulduğunu bilmek hayati öneme sahipti. Buna rağmen 1967’de İsrail’in sürpriz bir saldırı ile Arap ülkelerini şok etmesi, benzer şekilde Mısır ve Suriye’nin İsrail’i 1973’te Yom Kippur gününde hazırlıksız yakalaması istihbarata karşı koyma noktasında da tarafların iyi çalıştığının bir göstergesi kabul edilebilir.

Soğuk Savaş’taki Sovyet-Amerikan rekabeti bölgedeki bu dinamiğe etki etmiştir. Gizli Servisler hedef aldıkları hükümetlere etki edebilmek, rakip ülkelerin planlarını bozabilmek için her çıkar grubunu, her etnik ve dinsel yapıyı harekete geçirmeye çalışmışlardır. Rusya’nın eski başbakanlarından Yevgeni Primakov hatıratında Irak’tan Mısır’a uzanan coğrafyada attığı adımları ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Irak Kürt bölgesinde Barzani ailesinin Moskova tarafından nasıl etki altına alınmak istendiğini kitabında uzun uzadıya paylaşmıştır. Bölgedeki Kürt grupların, ulus devletlere karşı bir koz olarak kullanılması çabası 20. yüzyılın başlarına kadar uzanıyor. İngilizler, Fransızlar, Ruslar ve son olarak Amerikalılar, şu anda bu politikayı devam ettirme adına büyük çaba gösteriyorlar.

Başkanların, komutanların, kralların kazalarda ölmesi, suikastlar, cuntalar, darbeler Ortadoğu tarihinin sıkça karşılaşılan olayları. İran’da Musaddık iktidarının 1953’te Ajax adlı bir operasyonla, dış istihbarat girişimi ile devrildiği artık herkesçe bilinen bir gerçek. İran istihbaratı, İsrail’in Mossad’ı, Suriye’nin Muhaberatı, Türkiye’nin Milli İstihbarat Teşkilatı, Sovyet KGB’si, Rus FSB’si, Amerikan CIA, İngiliz MI6, Alman BND’si ve Fransız DGSE’si bölge siyasetinin önemli aktörleridir.

 

Casusluk Neden Tırmanışta?

21. yüzyılda casusluk faaliyetleri artık sadece HUMINT denilen doğrudan insanların işin içinde olduğu şekilde yürütülmüyor. Casus uçaklar, yazılımlar, akıllı telefon uygulamaları ülkeleri, hedefteki kişileri adım adım hatta evinde bile izlemeyi mümkün kılıyor. Dronelar, hackerlar, bilgisayar korsanları istihbarat ve espiyonaj faaliyetlerinin bir parçası olmuş durumda.

İnsana dayalı istihbarat hala önemini korusa da gelişen teknoloji ile birlikte istihbarat ve casusluk faaliyetlerinde dijital yöntemler öne çıkıyor. İsrail’in son dönemde gündemde öne çıkan PEGASUS casus yazılımı gibi unsurlar da bu işin bir parçası olmuş durumda. Casus yazılımlar, telefon numaralarını izleyerek kullanıcının izni olmadan mikrofonuna, kamerasına, mesajlarına, ses kayıtlarına ve rehberine ulaşabiliyor. Hedefteki kişi ya da kurum adeta adım adım izlenebiliyor. İnsanları etkisiz kılmak, itibarsızlaştırmak için özel yaşantıları didik didik ediliyor.

Artık casusluk denince, casus uçaklar, yazılımlar, akıllı telefon uygulamaları gibi çok boyutlu, karmaşık bir dünya akla geliyor. Casusluk sadece askeri ve siyasi konuları kapsamıyor. Teknoloji casusluğu, şirket casusluğu, bilgisayar korsanlığı, hackerlar gibi konular da istihbarat ve espiyonaj faaliyetlerinin bir parçası olmuş durumda. Ama casuslar da farklı kimliklerle faaliyetlerini sürdürüyor.

Son dönemde her ne kadar Rusya merkezli casusluk iddiaları ön plana çıksa da pek çok ülkenin bu tarz faaliyetlerinde gözle görülür bir artış kayda geçiyor. İngiltere’deki iki taraflı ajan eski Rus subayı Sergey Skripal ve kızına yönelik suikast girişimi, zehirlenen Putin muhalifi iş adamı ve siyasetçi Aleksey Navalni son dönemde casusluk faaliyetlerinin konuşulmasına yol açan isimlerdi. Yine yakın zamanda Anna Vasilyevna Chapman olayı da casusluk meselesini manşetlerde tutmuştu. 2016’daki ABD Başkanlık seçimlerine, Rusların casus yazılımlarla müdahale ettiği iddiaları da unutulmamalı.

Ancak özellikle Türkiye’nin de içinde yer aldığı bölgede bu tür faaliyetlerdeki artış önemli boyutlara ulaştı. Bunun en önemli nedeni Irak, Suriye gibi ülkelerdeki siyasi ve idari boşluk, iç çatışmalar, otorite eksikliği ve pek çok ülkenin askeri, siyasi girişimler ve terör örgütleri üzerinden şekillendirmek istediği siyaset ve tüm bunların sunduğu elverişli zemindir.

Çöken devletler, insan kaynağını yönlendirmelere açık hale getirirken, yok olan ya da zayıflayan devlet otoritesi, karşı istihbarat faaliyetlerine alan açıyor. Ayrıca iletişimde yaşanan devrim ve bilgiye erişimin kolaylaşması, sosyal medya araçları açık istihbarat olanaklarını da arttırmış, kitleleri etkiye daha dayanıksız hale getirmiş durumda.

Casusluk faaliyetleri, kısa vadeli operasyonlar kadar, orta ve uzun vadede belli güçlerin bölgeye yerleşim planlarına da hizmet ediyor. Daha açık bir ifadeyle bölgede devletlerin zayıflaması dolayısıyla, yeni kurgular yapılması gündemde olduğundan, bölgede çıkar sahibi olan her aktör bu kurgularda kendi iradesini bir şekilde karşı tarafa kabul ettirmenin yollarını arıyor. İstihbarat ve espiyonaj faaliyetleri üzerinden ileriye dönük siyasetin, ekonominin kurgulanmasına çalışılıyor. İşin bir yönü bilgi toplamak, analiz etmek ise diğer tarafı da manipülasyon yapabilmektir. Örneğin Suriye’de hangi güçler egemen olacaktır? Kim hangi noktada desteklenmelidir? Irak’ta nasıl bir güç dengesi kurulacaktır? İran’a yönelik baskı hangi aktörler üzerinden yapılacaktır? Türkiye’nin etkisini sınırlamak için ne gibi adımlar atılacaktır? Bütün bunlar farklı düzlemlerde, siyasi, diplomatik, askeri ve ekonomik olarak tartışıldığı gibi espiyonaj ve istihbarat faaliyetleri ile de destekleniyor.

Buna karşın bölge ülkeleri de kendi çalışmalarını sürdürmekte, istihbarata ve espiyonaj faaliyetlerine yenilmemek için karşı eylemlerde bulunmaktadır. Bu noktada Türkiye’nin casusluk ve istihbarata karşı koyma faaliyetlerinde ciddi bir mesafe aldığı görülüyor.

Suikast İddiası
İranlı fizik profesörü Muhsin Fahrizade'nin İsrail istihbarat teşkilatı Mossad tarafından İran'a parça parça sokulan bir tonluk silahla öldürüldüğü öne sürüldü. Söz konusu silahın, uydudan kontrol edildiği ve yapay zekaya sahip olduğu açıklanmıştı. Bu iddiaların yanı sıra Tahran'daki bir üst geçide İsrail bayrağı ile İngilizce "teşekkürler Mossad" yazısı asılarak suikasta gönderme yapılmıştı.

 

Türkiye Bu Mücadelenin Neresinde?

Türkiye konumu itibari ile halihazırda hızlı bir biçimde süren jeopolitik stratejilerin kesişim noktasında bulunuyor. ABD’nin küresel hegemonya siyaseti, Rusya’nın Avrasyacılığı, Çin’in Kuşak Yol stratejisi ve Avrupa’nın Stratejik Pusulası, Türkiye ve çevresinde kesişiyor. Bu stratejilerde Irak, Suriye, İran, Türkiye, Körfez bölgesi ve Kuzey Afrika’da kimin ağır basacağı, bu mücadelelerin içinde belli olacak. Bu nedenle Türkiye casusluk faaliyetlerinin hem doğrudan hedefi oluyor hem de dolaylı olarak etkileniyor. Buna karşın Türkiye’nin Suriye, Irak, Libya, Doğu Akdeniz ve Kafkasya’da attığı askeri ve siyasi adımlar, elde ettiği başarılar, son olarak Türk Devletler Teşkilatı ile ortaya koyulan vizyon, Türkiye’yi hesaba katılması gereken bir oyuncu haline getiriyor.

Kuşkusuz Türkiye’nin maruz kaldığı en büyük istihbarat ve casusluk olayı 15 Temmuz öncesi devlete sızan FETÖ (Fetullahçı Terör Örgütü) idi. Bürokraside önemli noktaları elinde tutan örgüt, devletin çeşitli kademelerinde konuşulan özel bilgileri çalan, kaydeden, kimini yabancı ülkelere servis eden kimini kamuoyuna ifşa eden, çarpıtan bir şebeke olarak Türkiye’nin terörle mücadelede maruz kaldığı saldırılara cevap vermesine de engel oluyordu. Darbe girişiminin önlenmesi sonrası örgütün tasfiyesinin ardından, Türkiye karşı istihbarat ve casuslukla mücadele konusunda önemli başarılar kazandı.

Türkiye güvenlik ve istihbarat kurumlarında gerçekleştirdiği yeniden örgütlenme sayesinde, terör örgütlerinin kılcal damarlarına kadar girerek, bunları büyük ölçüde etkisiz hale getirdi. Finans ve insan kaynağına erişimini engelledi ve operasyon yapamaz duruma soktu. Sayısız saldırı ve suikast girişimi önlendi. Dış istihbarat kurumlarının operasyonları da durduruldu.

Ekim 2021’de İsrail gizli servisi Mossad’a çalıştığı tespit edilen 15 kişilik bir şebeke çökertildi. Van’da İranlı bir subayı kaçırarak ülkeye götürmek isteyen bir başka casusluk ekibi yine Türk istihbaratı ve güvenlik güçlerince yakalandı. Yine Ekim’de uzun süren bir takip operasyonu sonunda Rus istihbaratına çalışan 6 kişi İstanbul ve Antalya'da gözaltına alındı. Beşi Rus biri Özbek bu ajanların Türkiye'deki Çeçen muhaliflere suikast hazırladığı tespit edilmişti.

Türkiye 2016’dan sonra PKK, YPG terör örgütü ile mücadelesi kapsamında gazeteci kisvesinde örgüt propagandası yapan, istihbarat faaliyetlerinde bulunan pek çok yabancı uyruklu kişinin çalışmalarını da sonlandırarak ülkelerine dönmelerini sağladı. Siyasi parti içinde konumlanarak yabancı elçiliklere servis yaptığı tespit edilen eski bir askeri de uzun zaman takip ederek suçüstü yakaladı.

Yakalanan, teslim olan terör örgütü mensuplarının verdiği bilgilerle, terör örgütlerinin belini kırdı. HUMINT yani insana dayalı istihbarat alanında etkili bir mücadele yürüttü. Son dönemde etkisiz hale getirilen casusların sayısının artması, Türk istihbarat eleğinin deliklerinin giderek daraldığının göstergesi.

 

Daha da Kızışacak

Görünüşe göre casusluk faaliyetleri, gelişen imkanlarla daha da kızışacak. Ama insan unsuru bu işin merkezinde yer almaya devam edecek. Çünkü casus yazılımlar bir yere kadar etkili olabiliyor ve aynı biçimde devre dışı bırakılabiliyor. İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz'ın evindeki bir hizmetlinin "casus" olduğunun ortaya çıkması, istihbarat örgütlerinin insan kaynaklı faaliyetlere hala büyük önem verdiğini ve etkili olabildiğini gösteriyor. İsrail basını 18 Kasım'da, Gantz'ın evinde hizmetli olarak çalışan Omri Goren Gorochovsky (37) isimli kişinin, İran ile ilişkili olduğu ifade edilen hacker grubu Black Shadow'a bilgi aktarma girişiminde bulunduğunu ortaya çıkarmıştı.

Dijital devrim ve gelişen teknoloji, jeopolitik rekabet, artan milliyetçilik, ekonomideki daralma, tedarik zincirindeki kesintiler, savaş ve iklim göçü, pandemi gibi konular ve sorunlar 21. yüzyılda çok boyutlu, çok katmanlı karmaşık bir dünyada yaşadığımızı ve bu durumun daha da derinleşeceğini gösteriyor. Bu sert rekabet ortamında sadece askeri değil teknoloji casusluğu, şirket casusluğu gibi alanlar da istihbarat savaşlarının önemli bir parçası olacak gibi görünüyor. Bölge ülkelerinin bu etkilere karşı kendini koruyabilmesi için hem insan odaklı hem de teknoloji odaklı istihbarata ve espiyonaja karşı koyma stratejileri geliştirmesi büyük önem taşıyor.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası