Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle başlayan savaş birinci ayını doldururken ne Rusya’nın savaş amaçları ne bu savaşın ne kadar süreceği ne de savaş sonunda tarafların razı olabilecekleri barış anlaşmasının temel parametreleri konusunda herhangi bir netlik henüz ortaya çıkmadı. Özellikle, bir aydır süregiden bu savaşın temelleri ve boyutlarına dönük Moskova ve Kiev’in bakış açıları arasındaki farkın çok büyük olması önemli. Daha da önemlisi, Rusya ile Batılı ülkelerin konuya yaklaşımları arasındaki makas, tarafların birbirlerini pek anlamadığı ve anlamak da istemediğini gösterir şekilde açılırken, yaşanan çatışmanın esas kurbanı olan Ukrayna’nın ve savaş mağduru Ukraynalıların temel çıkarlarına ve sorunlarına cevap verebilecek sürdürülebilir bir barış anlaşmasının temel unsurlarını ortaya koyan bir anlaşmanın geliştirilmesine yeterince öncelik verilmiyor.
İşgal, Bilinçli Bir Karar Sonucu
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ederek son yılların en tehlikeli uluslararası gelişmelerden birisini tetiklemesi, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in ilan ettiği bilinçli bir kararın sonucunda gerçekleşmiştir. Vladimir Putin, ABD ile dışişleri bakanlıkları düzeyinde yapılan görüşmelerden tatminkar bir karşılık bulamadığını belirterek, “özel askeri operasyon” olarak tanımladığı Ukrayna’yı işgal hamlesinden başka bir seçeneğinin kalmadığını iddia etmiş ve bu savaşı 24 Şubat 2022’de başlatmıştır. Putin liderliğindeki Rusya’nın, Ukrayna’ya bakışı ve bu işgalin varsayımlarını temellendirirken kullandığı dil ve söylem, bir ölçüde Sovyet nostaljisinden ve Sovyetler Birliğinin dağılma sürecinde Moskova’ya yön veren jeopolitik yaklaşımdan etkilenmişse de; daha çok Rus emperyal milliyetçiliğinin ideolojik ve tarihsel referanslarını esas aldığı anlaşılıyor.
Rus Emperyal Milliyetçiliğinde Ukrayna
Uzun süreden bu yana, hem Putin hem de Rusya’daki güvenlik bürokrasisi Ukrayna’yı Gürcistan gibi Rusya için bir beka meselesi olarak algılıyorlardı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini nasıl temellendirdiğini gösteren en net söylem, Vladimir Putin’in 21 Şubat 2022’de savaşın başlamasından birkaç gün önce yaptığı konuşmasıdır. Putin konuşmasında, Ukrayna için "Geçmişte 18. yüzyılda Karadeniz kıyıları Türkiye ve Osmanlı'ya mücadele alanı olarak kullanılmıştı. Şimdi bu ismi yok etmek istiyorlar. Ünlü komutanların çalışmalarını yok etmek istiyorlar. Karadeniz'e erişimimizi yok etmek istiyorlar" ifadelerini kullandı.
Putin aynı konuşmasında Rus emperyal milliyetçiliğinin ideolojik ve tarihsel referanslarını tekrarlayarak, Ukrayna'nın Rusya’nın bir parçası olarak anlamlı olabileceğini ima etti, bu görüşünü de "Modern Ukrayna, Rusya tarafından ya da daha doğrusu Bolşevikler, yani komünist Rusya tarafından kurulmuştur" diyerek temellendirmeye çalıştı. Putin gibi Rusya’daki yönetici elitler de, 19. yüzyılda yaygın propagandası yapıldığı şekliyle, Doğu Slav milletlerini tek bir emperyal projenin uzantıları olarak görüyorlar. Putin’in Ukrayna söylemi ile bu Rus emperyal milliyetçiliğinin ideolojik çerçevesi arasında önemli bir fark görülmezken, Ukraynalıların bağımsız bir millet olma iddiası, Rusya’daki Rus emperyal milliyetçiler tarafından ya kabul edilmiyor ya da göz ardı ediliyor.
Rusya’da belirli bir popüleritesi olan bu söylemleri, Rusların bir kısmı da kabul etmiyor. Ancak, bu söylemlerin Rusların hepsi tarafından kabul edilip edilmemesinden ya da tarihsel gerçekleri yansıtıp yansıtmamasından daha önemlisi, bu söylemler, Rusya’nın Ukrayna’ya verdiği önemin ne kadar büyük olduğunu göstermesi açısından mühimdir. Gerçekten de, Rusya’daki çoğu kesim Ukrayna’nın siyasi geleceğinin, Rusların kendi siyasi geleceklerini belirleyebilecek en önemli değişkenlerden birisi olduğunu düşünüyor.
Rusya’nın Ukrayna kimliği ile ilişkisi hem çok sorunlu hem de çok güçlü olduğundan, Rusların Ukrayna’daki gelişmeleri niçin bir beka meselesi olarak gördüğü ve bir savaş durumunda göze alabilecekleri risklerin daha çok olmasını anlamak güç olmamalıdır. Yine aynı şekilde, Rus silahlı kuvvetlerinin Ukraynalı sivillere karşı Çeçenistan savaşından farklı olarak biraz daha yumuşak davranması da şaşırtıcı olmayacaktır. Diğer bir deyişle, Rusya Ukrayna’daki yabancı unsurlara karşı savaşı sert bir şekilde tırmandırabilecekken, meskun mahal savaşlarında Ukraynalılara dönük göreceli olarak sert tedbirler almaktan kaçınmaya çalışabilecektir.
Ruslar Afganistan Senaryosunu Göremedi mi?
Putin ve çevresindeki askeri elitler savaş hedefi olarak, Ukrayna’daki mevcut yönetimi tasfiye edip, yerine Rus yanlısı bir yönetim getirip, ülkeyi de tamamen silahsızlandırmak istiyor. Bu da Ukrayna’nın Rusya’ya tam olarak teslim olmasıyla mümkün olacak çok kapsamlı bir savaşı öngören bir amaçtır. Bu amaçlar, aynı zamanda biraz da muğlak olduğundan, Putin savaşın herhangi bir noktasında savaş amaçlarının gerçekleştiğini öne sürüp, savaşı bırakıp diplomatik araçları kullanmaya yönelebilir.
Buna karşılık Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski de Ukrayna’nın Rusya’nın işgaline karşı asimetrik savaş içeren bir direnişi örgütlerken; diğer ülkelerin Ukrayna’ya bir hibrit savaş stratejisine uygun şekilde askeri ve askeri olmayan alanlarda daha çok destek vermelerini sağlamaya çalışmaktadır.
Şu anda ne Rusya ne de Ukrayna için açık bir zafer ihtimali henüz ufukta net olarak görünmüyor. Rusya’nın bu savaşı başlatmadan önce öngörmediği birçok askeri, diplomatik, ekonomik ve siyasi sorunla karşı karşıya kalması göstermektedir ki, Moskova Ukrayna’yı işgal ederek umduğunu bulamadığı gibi, Kızılordu’nun Afganistan’da karşılaştığına benzeyen ancak Moskova’nın çok hazırlıklı olmadığı birçok önemli sorunu içeren uzun dönemli bir yıpratma savaşı ortamıyla yüz yüze gelmeye başlamıştır.
Savaşa Dair Dört Muhtemel Senaryo
Savaşa dair değişik senaryoları en az muhtemel olandan en fazla muhtemel olana doğru incelediğimizde aşağıdaki dört senaryonun ele alınması yararlı olacaktır: Birinci senaryo, savaşın daha da tırmanıp Rusya ile NATO arasındaki bir nükleer çatışmaya dönüştüğü “nükleer senaryo”dur. Esasen ne ABD ve NATO’nun ne de Rusya’nın nükleer silahları kullanmayı planlamadıkları açıkça görülüyor. Putin bu ihtimali akla getiren açıklamalarını daha çok Ukrayna’daki kamuoyunu ve askeri direnişi psikolojik olarak kırmak için yapıyor. Putin Rusya’nın çok güçlü bir nükleer altyapısının olduğunu ve bunları gerekirse kullanabileceğini söyleyerek, bu şekilde diğer taraflara Ukrayna’daki direnişe destek olmamaları yönünde bir mesaj vermiş oluyor.
İkinci senaryo, savaşın komşu ülkelere yayılarak, Ukrayna gibi NATO üyesi olmayan ve ülkelerinin bir bölümü Rus askeri kontrolünde olan Gürcistan ve Moldova’ya genişlediği “savaşın yayılma senaryosu”dur. Rusya’ya bağlı askeri güçler, Donbas ve Kırım bölgelerini birleştirirken, batıdan Moldova’daki Rus yanlısı ayrılıkçıların hakim olduğu Transdinyestr bölgesine, doğudan da Gürcistan’daki Abhazya ve Güney Osetya’ya bağlaması, Moskova’nın isteyebileceği bir durumdur. Ancak, Ukraynalı silahlı unsurların direnişi ve Rusya’nın şu anda daha çok Donbas ile Kırım arasındaki bölgeye odaklanması, bu senaryonun Moskova açısından istenilir olsa da, çok maliyetli ve riskli olduğu için mevcut koşullarda düşük ihtimalli bir senaryo olduğunu düşündürüyor.
Üçüncü senaryo, ikinci senaryo ile aynı bir düzeyde muhtemel bir “asimetrik savaş senaryosu”dur. Bu senaryoda, Rusya’nın savaşı diğer ülkelere yaymayıp öncelikle Ukrayna’nın Karadenize erişimini kesip, tamamını kontrole yönelmesinden sonra; Ukraynalı ve Batı-eğitimli yabancı savaşçılardan oluşan direniş güçlerinin, Rus ordusu ve paralı askerlerden oluşan birliklere karşı meskun mahallerde asimetrik savaş içine girmeleridir. Özellikle Ukrayna güçleri mobil olarak çok rahat kullanılabilen ve Batılı devletler tarafından sağlanacağı ilan edilen gelişmiş silah sistemlerini kullanarak Rus güçlerini yıpratmayı hedefleyebilirler. Bu senaryoya göre, Rus güçleri uzun vadede bir hayli yıpratılacağından, Afganistan’da olduğu gibi, çok maliyetli olan bu savaşın Rusya iç politikasını da etkileyerek bir taraftan Putin yönetimini değiştireceği diğer taraftan da Rusya Federasyonu’nun Sovyetler Birliği gibi dağılma sürecine sokabileceği varsayılmaktadır. Ancak, bu senaryoya karşı Putin yönetiminin de Batı destekli Ukrayna güçlerine karşı benzer bir yıpratma savaşı opsiyonunu kullanabileceği göz ardı edilmemelidir. Aynı şekilde, Rusya’nın yenilgi durumunda mevcut askeri çatışmayı daha da tırmandırarak ilk iki senaryoya yönelmesi muhtemel olduğundan; üçüncü senaryo ikinci senaryo gibi çok maliyetli ve riskli bir senaryodur. Bu nedenle, bu senaryo ciddi bir senaryo olsa da mevcut koşullarda en muhtemel senaryo olarak görünmüyor.
Dördüncü ve son senaryo daha olası görünen bir “kırılgan ateşkes senaryosu”dur. Buna göre, Rusya’ya bağlı güçler Azak Denizi çevresindeki Kırım ile Donbas arasındaki toprakları Rusya’nın kontrolüne alarak, bu bölgelerde tam kontrolü sağladıktan sonra; Ukrayna ile muhtemelen İstanbul’daki görüşmeler sonucunda geçici bir ateşkes imzalayıp, mevcut askeri kazanımlarını pekiştirerek savaşın devamını gelecekte bir döneme ertelemeyi isteyebilir. Zaten halihazırda büyük bir askeri kayba uğramış olan Zelenski yönetimi, savaşın kendilerine göç, enerji vb. konularda ek maliyet getirmesinden rahatsız olan Avrupalı ülkelerin teşviki ile böyle bir ateşkese razı olabilir. Ancak, şu anda Ukrayna’nın elde edebileceği en gerçekçi ateşkes bu koşullarda olabileceğinden; bu durum Ukrayna halkı tarafından bir yenilgi olarak anlaşılabileceği gibi bazı Batılı ülkeler tarafından da kabul edilemez bir taviz olarak görülebilir. Hatta, böyle bir ateşkes gerçekleşse bile, “kırılgan bir ateşkes” olabilecektir. Her iki tarafa bağlı silahlı unsurlar, Donbas bölgesinde olduğu gibi sık sık ateşkes ihlalleri yaparak, uygun fırsat bulduklarında çatışmaları kapsamlı şekilde yeniden başlatabileceklerdir. Mevcut koşullarda bu senaryo diğer senaryoya göre daha muhtemel görünse de, savaş alanında meydana gelebilecek radikal herhangi bir gelişme, bambaşka senaryoları gündeme getirebileceği gibi; yukarıda incelediğimiz senaryoları da hızlı bir şekilde anlamsızlaştırabilir.
Sonuç olarak denilebilir ki; Rusya’daki birçok kesim Ukrayna’daki gelişmeleri kendileri için bir beka meselesi olarak gördüğünden, bu konuda Putin ile Rusya’daki geniş kitleler arasında yakın gelecekte önemli bir farklılık çıkması beklenmemelidir. Rusya’daki büyük kentlerde bu savaşa karşı çıkan ciddi sayılan bir kesim olsa da, ülke çapında daha geniş bir kesimin Putin yönetimini güçlü bir şekilde desteklediği anlaşılıyor. Rusya’nın uluslararası yaptırımlar ve Ukrayna’daki olası asimetrik yıpratma savaşından dolayı kısa vadede pozisyonunu değiştirmesi de gerçekçi görünmüyor. Rus tarihinin dinamiklerini esas alarak bir değerlendirme yaparsak; Putin yönetiminin orta vadede başarısız olması durumunda, onun yerine çok daha sertlik yanlısı, daha uzlaşmaz ve daha içe kapalı bir yönetimin iş başına gelmesi ve mevcut savaşı yayması ve tırmandırması daha muhtemel görünüyor.