Kriter > Dış Politika |

Trump'ın İran Karşıtı Politikası ve Türkiye


Donald Trump’ın marjinal söylemleriyle Amerikan kamuoyunda oluşturduğu tartışmalar gündemi meşgul ederken dünyanın geri kalan kesimleri ve özellikle Ortadoğu yeni dönemde ABD’nin izleyeceği dış politikayı hesaplamaya çalışıyor. Trump, seçim sürecinden bu yana son dönemlerin alışılmış ABD dış politika anlayışının dışına çıkacağının sinyallerini verdi.

Trump'ın İran Karşıtı Politikası ve Türkiye

Donald Trump’ın marjinal söylemleriyle Amerikan kamuoyunda oluşturduğu tartışmalar gündemi meşgul ederken dünyanın geri kalan kesimleri ve özellikle Ortadoğu yeni dönemde ABD’nin izleyeceği dış politikayı hesaplamaya çalışıyor. Trump, seçim sürecinden bu yana son dönemlerin alışılmış ABD dış politika anlayışının dışına çıkacağının sinyallerini verdi. Rusya ile arayı sıcak tutmaya gayret edecek, İran’ı rahat bırakmayacak ve İsrail’in güvenliğini de kendi güvenliği telakki edecek. Bu üç meselede Trump’ın izleyeceğini belirttiği yol bir taraftan Obama döneminden keskin bir kopuşu işaret ederken diğer taraftan ise İran’ın ABD dış politikasının hedefinde bir “mutlak öteki” olarak kavramsallaştırılmasını da ifade ediyor.

İran Merkezli Ortadoğu Politikası

Trump’ın İran’a yönelik bu özel ilgisinin gerisinde hem Tahran’a karşı 1979’dan beri süren (Obama’nın son yıllarını saymazsak) “çevreleme politikası”nın devam ettirilmesi arzusu hem de başarısız addettiği Obama dönemi politikalarını terk etme isteğinin yattığını görüyoruz. Öte yandan İran’ı dış siyasi söyleminde merkezi bir konuma oturtmasını, Trump’ın Ortadoğu siyasetinin İran merkezli daha genel bir siyasetin parçası olacağı şeklinde okumak doğru olacaktır. Trump, bugüne kadar İran için “bir numaralı terörist devlet”, “İran ateşle oynuyor” ve “ABD gelip İran anlaşması adı altında 150 milyar dolarlık bir can simidi uzatana kadar İran çökmek üzereydi” gibi ifadeleri kullandı. Dolayısıyla Trump bir taraftan Obama dönemi İran siyasetinin eleştirisini yaparken diğer taraftan da İran’a karşı tutumunun çok katı olacağını gösteriyor. İsrail ve Körfez ülkelerinin İran’ın dengelenmesi yönündeki taleplerine de kulağını tıkamayan Trump’ın, bu açıdan Tahran karşıtı tutumunda bölgede yalnız kalmayacağı da söylenebilir.

Bu doğrultuda Trump 20 Ocak’taki başkanlık yemininden bir hafta sonra kamuoyunda “Müslüman yasağı” olarak bilinen ve İran, Irak, Suriye, Yemen, Libya, Sudan ve Somali’den gelenlerin ABD’ye kabul edilmemelerini öngören başkanlık emriyle ilk icraatını gerçekleştirdi. Bu emre binaen ülkeye kabul edilmeyen ziyaretçi ve göçmenlerin çoğunluğunun İranlı olması söz konusu yasağın İran’ı hedeflediği yorumlarının yapılmasına sebep oldu. Yasağa hem ABD hem de uluslararası kamuoyu çok sert tepki gösterdi. ABD’nin muhtelif şehirlerinde gerçekleştirilen geniş çaplı protesto eylemleri, yargının söz konusu yasağın yürütmesini durdurması ve uluslararası toplumun tepkileri Trump’ın göreve gelir gelmez karşılaştığı en ciddi meydan okumaları ifade ediyor. Bu kriz ortamında İran’ın 29 Ocak’ta balistik füze denemesi yapması bir taraftan -Trump tartışmalarının gölgesinde- Avrupa ve NATO’dan beklenen sertliğin altında bir tepkinin gelmesine diğer taraftan da Trump’ın İran’a karşı takip edeceği siyasetin ipuçlarını vermesi açısından önemli bir gelişme oldu.

Trump’ın o günlerde henüz istifa etmemiş bulunan Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn, İran’ı “resmen uyardıkları”nı açıklarken Trump’ın da Tahran’a karşı “askeri seçeneğin” de gündeme gelebileceğini söylemesi, İran’a olan yaklaşımın sertlik derecesini gösterdi. Her ne kadar İran’a askeri müdahale son derece düşük bir ihtimal olsa da Trump’ın bu tutumu Obama döneminde açılan ABD-İran arasındaki diplomatik kanalların kullanılmasının birincil öncelik olmadığını gösteriyor. Bunun yanında ABD’nin İran’a olan tepkisi sert açıklamalarla sınırlı kalmayarak 13 İranlı ve 12 İran şirketinin ambargo listesine alınmasıyla yaptırım boyutuna da ulaştı. İran ise füze denemesinin “savunma amaçlı” olduğunu ve nükleer anlaşmanın ihlali anlamına gelmediğini söylüyor. İşin ilginç tarafı ise İran bu savunmasında yalnız değil. Eski İsveç Başbakanı ve Dışişleri Bakanlığı görevini de bir dönem yürüten Carl Bildt bir tweetinde, “İran’ın füze denemesi ne nükleer anlaşmayı ne de detaylara bakarsanız BMGK kararlarını ihlal ediyor” diyerek İran’ın füze denemelerine karşı uluslararası toplumun eskisi kadar homojen hareket etmediğini gösterdi. Şüphesiz ki bunda İran’ın P5+1 ülkeleriyle nükleer anlaşmayı imzalayarak uluslararası sistem açısından kazandığı meşruiyetin de büyük payı var.

İran’ın Tutumu

Trump ve ekibinin bütün bu sert tutumu ve hamlelerine rağmen İran yönetimi, gerginliği tırmandırmak yerine uluslararası toplumun Trump karşıtı konsensüsünü kullanmayı tercih ediyor. Bu anlamda İran’da düzenlenen Serbest Güreş Dünya Kupası Turnuvası için ABD Milli Güreş takımına vize verilmesi ve ABD’li güreşçilerin havalimanında çiçeklerle karşılanmaları söz konusu tutumun en net göstergelerindendi. Aynı şekilde Ruhani’nin Trump’ı eleştirmek için kullandığı, “Bugün milletler arasına duvar örmenin zamanı değildir” şeklindeki sözleri de aynı tercihin bir işareti. İran söz konusu stratejiyle geleneksel rolleri tersine çevirerek ABD’yi radikal ve marjinal, kendisini ise uluslararası sistemin normlarına uyan “normal” bir devlet olarak sunmaya çabalıyor.

İran’ın şahin kanadını temsil eden dini lider Ali Hamaney ve Devrim Muhafızları mensupları ise Trump’a karşı sert söylemlerini muhafaza ederek İran kamuoyu önünde ABD karşıtı ideolojilerini tahkim etmeye çalışıyor. Hamaney’in, “ABD’nin gerçek yüzünü gösterdiği için Trump’a teşekkür ediyoruz” açıklaması ve Trump yönetiminin Devrim Muhafızları’nı terör örgütleri listesine ekleme girişimlerine Hamaney’in sağ kolu Ali Ekber Velayeti’nin, “İran’ın bölgedeki etkinliğini etkilemez” mealinde verdiği cevap da bu açıdan okunabilir.

Nükleer Anlaşmanın Geleceği

Bu koşullar altında cevabı en çok merak edilen sorulardan bir tanesi ise nükleer anlaşmanın akıbetinin ne olacağıdır. Trump hem seçim kampanyası sırasında hem de seçildikten sonra nükleer anlaşmaya ilişkin olumsuz tavrını “Gördüğüm en kötü anlaşma” ve “Bir numaralı önceliğim bu korkunç anlaşmayı iptal etmektir” şeklinde defaatle vurguladı. Ancak Trump’ın gerçekten bu anlaşmayı iptal edip edemeyeceği tartışmalı bir konu. Öncelikle İranlı yetkililerin de tekraren hatırlattıkları gibi nükleer anlaşma, beş farklı ülkeyle daha müzakere edilip onaylandı ve BMGK kararı olarak da tasdik edildi. Bu durumda İran anlaşmayı ihlal etmeden ABD’nin tek taraflı iptal yoluna gitmesi, eski CIA direktörü ve kıdemli eski asker David Petraeus’un da belirttiği gibi “ABD’nin izole edilmesi” sonucunu doğurabilir. Zaten Trump kabinesinin Dışişleri Bakanı Rex Tillerson da anlaşmayı iptal etmekten ziyade yeniden değerlendirme yoluna gitmeyi düşündüklerini açıkladı. Ancak İran tarafı yeniden müzakere gibi bir seçeneğin de söz konusu olmadığını söyledi.

Öte yandan Avrupa ülkeleri de anlaşmanın yanında duruyor. İran’ın Airbus, Shell, BP ve Total gibi dev şirketlerin bazılarıyla şimdiden milyarlarca dolarlık anlaşmalar imzalaması, bazılarıyla da imzaya çok yakın olması AB’nin nükleer anlaşmayı savunmasının ekonomik gerekçelerini oluşturuyor. Ocak ayının sonunda bir grup Fransız iş adamıyla birlikte Tahran’a ziyaret gerçekleştiren Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault’un Tahran’a iner inmez gazetecilere, “Buraya anlaşmanın savunucusu olarak geliyorum” demesi de Fransa’nın kolay kolay nükleer anlaşmadan vazgeçmeyeceği anlamını taşıyor. Diğer taraftan P5+1 grubunun diğer üyeleri Rusya ve Çin de ambargoların kaldırılmasının ardından İran ile milyarlarca dolarlık ticari anlaşmalar imzaladı. Trump’ın Rusya ve Çin engellerini aşması ise çok daha zor görünüyor.

Bütün bu faktörler hesaba katıldığında Trump’ın İran’a dönük söylemlerini pratiğe dönüştürebilme şansını bulması ancak ABD’de kendisine karşı oluşturulan kurumsal ve toplumsal engellerden sıyrılabilmesiyle mümkün olacaktır. Şu an için enerjisinin çoğunu iç siyasi dengeleri kurmaya harcayan Trump’ın krizlerle başlayan siyasi kariyerinin feraha ermediği her vakit Ortadoğu’da statükonun devamı anlamına gelecektir. Bu durumda da İran mevcut avantajlı pozisyonunu güçlendirecektir. Ancak Trump ABD’deki siyasi gerilimlerden kafasını kaldırabilse bile bu kez de karşısında uluslararası sistemin önemli aktörlerini bulacaktır. İran’ı izole etmeye çalışırken ABD’nin kendisinin izole olması hiç de azımsanacak bir ihtimal gibi durmuyor.

ABD-İran İlişkilerinin Türkiye’ye Etkileri

Washington-Tahran ilişkilerinin Ankara’ya etkisine değinecek olursak, Türkiye’nin dengeli bir dış siyaset izleyerek dönüşen ilişkilere uyum sağlama ihtimalinin yüksek olduğu söylenebilir. Son dönemde İsrail ile normalleşen ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan ve Bahreyn ziyaretleriyle de ifadesini bulan Türkiye-Körfez ülkeleri arasındaki sıcak ilişkiler dikkate alındığında Trump’ın İran’a karşı izleyeceği yeni siyasetin Türkiye’yi çok fazla rahatsız etmeyeceği sonucu çıkarılabilir. Ayrıca Türkiye, İran’ın bölgede artan "yayılmacılığı"na karşı söz konusu ülkelerin güvenlik kaygılarını da paylaşmaktadır. Türkiye’nin söz konusu kaygıları pek çok kez Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da ifade edilmiştir. Hal böyleyken İran’ın nüfuz alanlarını daraltmaya matuf önlemlere Türkiye’nin de destek vereceği düşünülebilir. Ancak belirtmek gerekir ki İran ile doğrudan askeri bir karşılaşmaya da yine en çok bölgedeki ülkelerin toprak bütünlüğünü savunan Türkiye karşı çıkacaktır.

Diğer taraftan tarihsel olarak bakıldığında Türkiye’nin İran ile kurduğu ilişkilerini müttefiki ABD ile olan ilişkilerine endekslemediğini görmekteyiz. Örneğin Soğuk Savaş konjonktüründe İran İslam Devrimi’nin ardından ABD ile İran arasındaki tüm diplomatik bağ koparken bile Türkiye yeni rejimle de temas kurmuş ve ilişkilerini devam ettirmiştir. Türkiye’nin tavrı genelde bir tarafı diğer tarafa tercih etmekten ziyade iki taraf arasındaki dengeyi bulmak şeklinde olmuştur. Suriye konusunda devam eden Astana barış süreci ve bu süreçte Türkiye, İran ve Rusya arasındaki sıkı iş birliği göz önüne alındığında da Ankara’nın Tahran ile olan ilişkilerini belirli bir seviyede tutacağı düşünülebilir. Son olarak söylenebilir ki Washington-Tahran ilişkilerinin Ankara’nın bölgedeki pozisyonuna muhtemel etkisi, Türkiye’nin istemediği sonuçları doğurmaktan uzak görünüyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası