Kriter > Dosya > Dosya / Azerbaycan'ın Ermenistan Zaferi |

Batı Medyasının Yaklaşımı ve Azerbaycan’ın Sevinç Gözyaşları


Batılı medya kuruluşları ve Rus medyası ise genellikle üç maymunu oynadılar. Ülkeleri başka alanlarda kıyasıya mücadele etse de Ermenilerin propaganda savaşında birleştiler. İşlerine geldiğinde kural tanımaksızın yayınlar yaptılar ama nafile, koca yürekli Türk gazeteciler, Ermenistan’ın savaş suçlarını canlı yayınlarda kamuoyuyla paylaştılar. Onları bombalar, füzeler, keskin nişancı saldırıları yıldıramadı.

Batı Medyasının Yaklaşımı ve Azerbaycan ın Sevinç Gözyaşları

Üç renkli bayrağınla mesut yaşa… Öyle deniyor Azerbaycan milli marşında. Hitap bayrağa, yani istiklale. Tıpkı “Ey nazlı hilal” derken seslenildiği gibi. Çünkü bayrak hürriyettir, istiklaldir, vatandır. Yarendir o. “Gölgesinde ne hüzün ne ıstırap vardır” denir onun için. Bu bağlamda devam edeceğim ama önce Batı medyasının Azerbaycan’ın bu haklı davasına nasıl yaklaştığını aktarmakta fayda var.

 

Medya Savaşı

Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını kurtarmak amacıyla başlattığı karşı saldırıda sadece ordular savaşmadı, iki ülke arasında "haklılık ve meşruiyet iddiası" çerçevesinde, enformasyon mücadeleleri de yaşandı. Bu alanda da destek Bahtiyar Vahapzade’nin tanımıyla “Bir ananın diğer oğlundan, Türkiye’den” geldi. Kardeşlerine siyasi ve askeri desteğin yanı sıra medya alanında da güçlü destek verildi. Koca yürekli, korkusuz, gözü pek deneyimli savaş muhabirleri, Ermeni vahşetini gözler önüne serdi, hiç kimsenin itiraz edemediği biçimde… Saatlerce canlı yayın yaptılar, yorgun ve bitap düşünceye dek…

Batılı medya kuruluşları ve Rus medyası ise genellikle üç maymunu oynadılar. Ülkeleri başka alanlarda kıyasıya mücadele etse de Ermenilerin propaganda savaşında birleştiler. İşlerine geldiği gibi kural tanımaksızın yayınlar yaptılar ama nafile, koca yürekli Türk gazeteciler, Ermenistan’ın savaş suçlarını canlı yayınlarda kamuoyuyla paylaştılar. Onları bombalar, füzeler, keskin nişancı saldırıları yıldıramadı. Çünkü yürekten inanıyor, destekliyor, kendi savaşları olarak görüyorlardı bu mücadeleyi.

Hem onlar Batılılar gibi yapamazdı… Gerçekler tüm çıplaklığıyla ortadayken, yerleşim birimleri vurulmuşken, “iddia böyle, inanmak size kalmış” diyemezlerdi. Gence’de, Terter’de, Berde’de olduğu gibi Azerbaycan sivillere misket bombalı, balistik füzeli saldırı düzenlese “Ermenistan tarafının iddiası olarak” servis edemezlerdi. Çünkü her şeyin bir ahlakı ve vicdanı vardı. “Saldırı yapıldı, Ermenistan sivillerin öldüğünü açıkladı” diyemezlerdi. Rus, Moskovkski Komsolomets gibi “Ermenistan üstlenmedi, kimin düzenlediği tam olarak belli değil” diyemezlerdi…

Amerikan Assocatied Press (AP) ajansı gibi “taraflar birbirlerini suçluyor” şeklinde bir başlık da kullanamazlardı. Ar ederlerdi; savaş suçlarını görmezden gelip işgalci zalim terör devletinin yanında yer almaktan. Le Figaro gibi “Ermenistan’ın hezimeti aynı zamanda Batı’nın da hezimetidir” başlığını atıp işgal altındaki topraklarını kurtarmaya çalışan Azerbaycan’a karşı Batı dünyasını harekete geçmeye çağıramazlardı. “Ermenistan, tarihteki ilk Hristiyan devlet kurban edildi” diyemezlerdi. “Ermenilerin, Azerbaycan kontrolüne geçen Karabağ’daki tarihi varlıklarla ilgili endişeli oldukları”nı öne sürerek savaş suçlarının üzerini kapatmaya çalışıp projektörü farklı noktaya tutamazlardı. Dahası “Yukarı Karabağ: Kalan son Ermenilerin Kelbecer’i yürek dağlayıcı terk edişleri” veya “Ermeniler, tehlike altında bir halk” şeklindeki ajite edici başlık kullanamazlardı. Le Figaro gibi saldırganları mazlum gösterme çabasına giremezlerdi.

Utanırlardı hafta sonu eklerinde Ermenistan’a yardım reklamı vermeye. “Yardımlarınızın yüzde 66’sı vergiden düşülüyor yani; 100 avro yardım yapanın cebinden 34 avro çıkıyor” diyemezlerdi. Le Monde gazetesi gibi ateşkes anlaşmasını “Vladimir Putin, Erivan’ın hezimet mührünü bastı” başlığıyla duyurup, Rusya’ya düşmanlık üzerinden Ermenilere destek çağrısı yapamazlardı. Yalanları ortaya döken aykırı sesleri kısmazlardı AFP ve Le Figaro gibi… Azerbaycan’ın Paris Büyükelçisi Rahman Mustafayev’le yaptıkları röportajı yayımlamamazlık etmezlerdi, aynı durum Ermeniler için geçerli olsaydı.

Yine Alman basını gibi özellikle yorgun düşmüş sivillerin fotoğraflarını yayımlayarak Ermenistan’ı mağdur göstermeye çalışmazlardı. Hemen hemen tüm haberlerinde Batı’nın Ermenistan’ı yalnız bıraktığından şikayet edip, Türkiye ve Azerbaycan’a karşı caydırıcı adım atılmamasını eleştirerek “bölgenin otokrat liderleri olan Erdoğan ve Putin’in işine yaradı” şeklinde yorum yazmazlardı, AB ve ABD’nin hazzetmediği iki lider öne çıkararak. Batı’yı Ermenistan’ın yanında durmaya teşvik eden haberlere de yer veremezlerdi Süddeutsche Zeitung gazetesi gibi “cephede Azerbaycan ve Ermeniler savaşırken ipleri arkada Rusya ve Türkiye’nin çektiğini” savunarak.

Berliner Zeitung gazetesi gibi de “Dağlık Karabağ: AB’nin Başarısızlığı” başlığıyla ve “Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in, Karabağ'daki kırılgan durumu kendi lehine kullanarak Ermenistan ve Azerbaycan'ı Ermeniler dışında herkesin yararlandığı bir barış anlaşması imzalamaya zorladığı, bu durumdan Almanya ve AB’nin ortak sorumlu olduğu” yorumuyla bir haber yayımlamazlardı. Die Welt gibi “Putin İle Erdoğan Dünyayı Kendi Aralarında Paylaşıyor” başlıklı analiz de yayımlayamazlardı. Die Tageszeitung gazetesinin “Acizliğin Dili” başlıklı haberinde olduğu gibi söz konusu savaşın AB tarafından görmezden gelindiğini, bunun da en başta Almanya’nın dış politikasının acizliğinin bir işareti olduğunu savunup kamuoyunu provoke eden dil de kullanmazlardı.

Evet, Türkiye medyası savaş suçlarını görmezden gelip projektörü farklı noktalara çekip gizlemedi Batılı medya organları gibi. Evrensel etik kurallar çerçevesinde Ermenilerin ve destekçilerinin başlattığı “propaganda savaşını” ve psikolojik harbi, stratejik hamlelerle başarısızlığa uğrattı, Azerbaycan tarafıyla omuz omuza vererek. İşte İletişim Başkanlığı’nın verdiği bu güçlü destek de fark edildi, takdirle karşılandı ve hemen her ağızdan minnetle anıldı.

Basından söz açılınca Ali Başkumandan Cenab Prezident İlham Aliyev ve onun yardımcısı Hikmet Haciyev’in dudaklarından daima “Türkiye medyası tüm dünyaya haklı davamızı aktardı, gardaşlarımız var olsun” sözcükleri döküldü. Bu süreçte birlik ve beraberlik içerisinde olduğunda Türk milletinin neler yapabileceği görüldü.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, işgalden kurtarılan Ağdam şehrini ziyaret etti, 23 Kasım 2020

 

Bir millet 7 devletin inşası dileğiyle…

Azerbaycan topraklarının bir kısmı, bağımsızlığın ilan edildiği 90’larda işgal edilmişti. İşgal sadece toprakla sınırlı değildi. Ülkenin geçmişi de geleceği de işgale uğramıştı. Milyonlarca Azerbaycan Türkü “kaçgın-göçgün” olmuştu. Boyunları, geçen otuz yıl boyunca hep büküktü. Düğünlerin dahi neşesi yoktu. Türküler hüzün makamından sesleniyordu. Makamlar Hüseyni olmuştu. Canlar toprağın bağrına düşürülmüştü. Sesler kısıktı. Evet Azerbaycan Türkü “kısık sesler”di. Rüzgarın sesinde acı, toprağın bağrında şehitler ve denizin renginde soluk bir ton vardı. Şiirler hep “Karabağ” dedi. “Laçın” dedi... Çocuklar hasretle büyüdü. Hürriyet aşkı ve toprak özlemi sineleri dövdü durdu.

Sonra zaman geçti. Azerbaycan acılarıyla büyüdü, serpildi, gelişti ve güçlendi. Kendi topraklarına kavuşmak için bir kez daha adım attı. Ama gidilecek yer çetindi. Adımlar ise kısa. Tam o esnada bir dost eli uzandı. Tıpkı yüzyıl önce Kars’tan Türkiye’den gelen yiğitler gibi. Öyle demiyor muydu Kafkas İslam Ordusu Marşında;

“Nuri Paşa at belinde Türkiye’den, Kars’tan gelir

Azerbaycan diye diye yenilmeyen aslan gelir

Dalgalanan Türk Bayrağı İstiklal’den haber verir

Türk’ün şanlı tarihine zaman er oğlu er verir!”

 

Yine geldi Nuri Paşa’nın torunları. Yine Türkiye’den geldi. Yine birkaç cephede savaşırken geldi. Ve yine “İstiklal”den haber verdi. Boynu bükük Azerbaycan Türkü’ne nefes oldu, can oldu. Kaldırdı bükülmüş boyunları. Azerbaycan Türkü yine gelenleri bağrına bastı. Evlerine, iş yerlerine, arabalarına, sokak ve caddelerine Türkiye’nin bayraklarını gözyaşları eşliğinde astı. Bir göğsüne “Nazlı Hilal”imiz diğer göğsüne ise “üç renkli bayrağı” takarak coştu. Bu coşku iki kardeşin kavuşmasıydı. Bu coşku nehrin denize kavuşmasıydı. Çırpınan Karadeniz’in Hazar’a ulaşmasıydı. İki beden bir yumruk oldu. Vurdu zulmün kalesine. O gün gök kızıl oldu. Hazar çırpındı, Karadeniz çırpındı. Evlerinde yaşlı nineler, dedeler çırpındı. Gençler, uşaklar çırpındı. Nihayet düşman diz çöktü. Azerbaycan galebe çaldı. Canından bir parçaya kavuştu. Artık vatanın öksüzü yetimi kalmamıştı. Başlar yukarı kalkmıştı. Bayrak bir kez dikilmişti. Bir daha asla inmeyecekti.

 

Örülen Duvarlar Yıkıldı

Sokaklar şen oldu. Sözler şirin oldu. Yüzler güler oldu. Sineler sevinçle dövündü. “Allah Türkiye’nin ayağına taş değdirmesin, Recep Tayyip Erdoğan’dan razı olsun, Allah ömrümüzden alsın ona versin, Tayyip Erdoğan İkinci Nuri Paşamız bizim” sözleri işitilir oldu. Türkiye’den gelenler “Hörmetli gonağımız (konuğumuz)” denilerek itibar gördü.

Türkiye karşıtı dış bağlantılı çevreler lal olup sessizliğe büründü, muhalifler ise pişman oldu. Kimileri sosyal medya yoluyla özür dilemeyi borç bildi. Aslan İsmayılov isimli ünlü hukukçu da nadim olanlar kervanına katıldı. “Erdoğan’a haksızlık yaptım, çok pişmanım” diyerek şu mesajı yayımlama erdemini gösterdi:

“Sevgili yurttaşlar, sayfa takipçileri.

Sosyal medya hesaplarımda size karşı her zaman samimi davranarak hata yaptığım takdirde ise itiraf edeceğimi söyledim. Son yıllarda sosyal medya hesaplarımda Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın politikasını beğenmediğimi, onun Azerbaycan'a karşı samimi olmadığını belirterek çok sayıda eleştiri yaptım. Yaşanan son olaylar, yanlış ve ciddi bir haksızlık yaptığımı gösterdi. Bugün hata yaptığımı itiraf ederek ve Recep Tayyip Erdoğan'ı destekleyerek sosyal medya hesaplarımda itirazda bulunanlardan özür diliyorum. Belirtmek istiyorum hayat şunu gösterdi ki Recep Tayyip Erdoğan, büyük bir siyasetçi ve Türk dünyasını içtenlikle seven büyük bir liderdir. Recep Tayyip Erdoğan'a sağlık, uzun ömür ve Türk Dünyası için bundan sonra da yapacağı büyük çalışmalarında başarılar diliyorum!”

Bu ifadelerden de görüldüğü gibi küskünlükler, ön yargılar ortadan kalktı… İki ülke arasındaki bariyerler kaldırıldı, kardeşler arasına örülen duvarlar yıkıldı...

Pankartlarda “Milli kahraman Selçuk Bayraktar” yazıp kardeşine minnet duyan, Ermenilere ait Rus S-300 füzeleri ve tanklarının yok edilmesiyle adım başı “ordusuna güveni artan” Azerbaycanlılar sokaklara akın etti. Şehitler Hıyabanı’nda artık ağıtlar yükselmiyordu. Yine gözyaşı vardı belki ama bu onurlu günlerin mutluluğundandı; bu kez sevinç gözyaşları dökülüyordu. Dağ taş iki kardeş ülkenin bayraklarıyla bezenmişti. Kardeşlik hukuku her yerde kendini gösteriyordu.

Bir dostum aktardı… Bir gün taksiye binmişler. İstanbul Türkçesiyle takside havadan sudan söz etmişler. Nihayet gidecekleri yere ulaşmışlar ve taksiciye parayı uzatmışlar. Taksici, parayı almak istememiş ve “Siz Büyük Türkiye’nin evlatlarısınız. Siz bizim kömekçilerimizsiniz. Sizden para nasıl alıram” demiş. O esnada araçtakiler ve şoförün elleri ellerine kavuşmuş. Gözler nemlenmiş...

TRT muhabiri Fatih Avanos’un tüm zorlamalarına rağmen ev sahibi kirayı almamış, “Seni cephe bölgesinde gördüm, ölümden döndünüz, Azerbaycan’ın enformasyon savaşına katıldınız, onun için bu ay kira almayacağım” diyerek…

Bu ve benzeri onlarca örnek… Berberinden, çaycısına, hatıralık eşya satıcısına kadar… Nasıl bir sevgidir Allah’ım! Nasıl bir özlem… Nasıl bir hasret… Kardeş kardeşe kavuşmuştur, yine yeniden…

Televizyonda bir gazeteciyi, akademisyeni, siyasetçiyi izlersiniz. Konu Türkiye’den açılınca sesi titrer adeta. Türkiye dendiğinde kalpleri titrer. Gözleri parıldar. Bu Türkiye sevgisindendir.

Bakü’de adım atarken hep aynı tını kulağınıza değer. Çırpınırdı Karadeniz bakıp Türk’ün bayrağına… Gence’de, Terter’de, Bakü’de nerede bir Türk görseler selam ederler Türkiye’ye. Bilirler Türkiye’nin eli zor zamanda her daim yanlarındadır. Allah bu tek millete ve iki devlete zeval vermesin…

Hülasa, son durumda herkesin umutla, tedirginlikle ve heyecanla beklediği haber; Türk askeri gelecek mi? Her zaman olduğu gibi Türk gözlenendir…


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası