Kriter > Dosya > Dosya / Türkiye'deki Suriyeli Mülteciler |

Göçmenler ve İkili İstihdam Piyasası


Suriyeliler konusundaki argümanlardan birisi “Türklerin işini kaptıkları” ve işsizlik oranını artırdıkları şeklindedir. Bu argüman büyük oranda yanlıştır. Zira, Türkiye’de istihdam piyasası” ikili yapıdadır ve Türkler ile Suriyeliler arasındaki “istihdam rekabeti” sanılandan çok daha azdır.

Göçmenler ve İkili İstihdam Piyasası

Türkiye’de son bir yıllık süreçte Suriyeli mültecilere dönük olumsuz algıda hatırı sayılır düzeyde bir artış olduğu görülüyor. Kuşkusuz, Türkiye’nin tüm iyi niyetli ve insani politikalarına rağmen mülteci/göçmen politikasının belirli boyutlarda sorunlara da sahip olduğu ve bu problemlerin iyileştirilmesi gerektiği ortadadır. Fakat, Suriyelilere dönük bu olumsuz algıda ciddi bir role sahip olan “Suriyelilerin Türkiye ekonomisine ve istihdam piyasasına zarar verdiği” şeklindeki argümanın çok büyük oranda yanlış olduğu rahatlıkla söylenebilir. Aslında, son birkaç yıllık süreçte Suriyeliler Türkiye ekonomisine ve istihdam piyasasına önemli katkılar sağlamışlardır.

Bugün Türkiye’de Suriyeliler tarafından işletilen on binden fazla firma olduğu ve bu firmaların da yaklaşık yüz bin kişiye istihdam sağladığı tahmin edilmektedir. Bu firmalar ayrıca Ortadoğu’da sahip oldukları bağlantılar ve dil avantajı sayesinde Türkiye’nin ihracatına hatırı sayılır düzeyde bir katkı vermektedir. Ayrıca, Suriyeliler “ucuz işgücü” sağlayarak işletmelerin maliyetlerini önemli ölçüde düşürmüşlerdir. Suriyeliler böylece Türkiye ekonomisine birçok boyutta önemli katkılar sağlamıştır.

Suriyeliler ile alakalı olarak sık karşılaşılan argümanlardan birisi ise “Türklerin işini kaptıkları” ve işsizlik oranını artırdıkları şeklindedir. Fakat, bu argüman çok büyük oranda yanlıştır. Zira, belirli bir sanayileşmişlik/gelişmişlik düzeyine sahip olan Türkiye’de istihdam piyasası” ikili yapı arz etmektedir ve Türkler ile Suriyeliler arasındaki “istihdam rekabeti” sanılandan çok daha azdır. Bu çerçevede, Suriyeliler başta olmak üzere farklı ülkelerden gelen göçmenler halihazırda zaten Türklerin genelde çalışmak istemedikleri ve işgücü açığı bulunan “mavi yakalı” işlerde ve sektörlerde yoğun bir şekilde çalışmaktadır.

Suriyeli mülteciler sabit bir ekonomi/ istihdam pastasından “Türklerin payını” kapmamıştır. Suriyeliler, Türkiye ekonomisine ve istihdam piyasasına kendilerini eklemlemişler ve kendi “gerçekliklerini” üreterek ekonomik/ticari pastanın büyümesini sağlamışlardır. Bu durum sadece Türkiye’ye özgü değildir ve genel bir “ekonomik” kuralın Türkiye’deki yansımasından ibarettir. Bu açıdan, 2000’lerin başında İspanya’da yaşananlar oldukça anlamlıdır.

Geleneksel olarak oldukça yüksek düzeyde işsizlik oranlarının yaşandığı İspanya’ya 2001-2006 döneminde çok ciddi bir göçmen akını yaşanmıştır. Sadece beş yıl içerisinde göçmenlerin işgücündeki payı yüzde 6’dan yüzde 13’e kadar yükselmiştir. Fakat bu ciddi değişimin yerli nüfustaki işsizlik oranı veya ücret yapısı üzerinde olumlu/ olumsuz bir etkisi olmamıştır. Yeni gelen göçmenlerle birlikte işgücünde yaşanan artış ağırlıklı olarak perakende ticaret, inşaat ve otel/restoran gibi sektörler tarafından başarılı bir şekilde “emilmiş” ve böylece toplam istihdamda (çoğu düşük vasıflı işler olmak üzere) önemli bir artış yaşanmıştır. Yani 2000’lerin başında İspanya’da çok ciddi bir göçmen dalgası, mevcut ekonomik işleyişi/yapıyı bozmadan istihdam piyasasını “dönüştürmüş” ve ekonomide kendi gerçekliğini “üretmiştir”. Belirtmek gerekir ki söz konusu süreçte İspanya’da genel işsizlik oranı da yükselmemiş aksine düşmüştür.

 

“İkili” İstihdam Piyasası

Birçok ülkede olduğu gibi bugün Türk istihdam piyasası da ciddi oranda “ikili” yapıya sahiptir ve Suriyelilerin Türkiye ekonomisine olan “katkılarının” anlaşılabilmesi noktasında istihdam piyasasının sahip olduğu bu yapı anahtar bir role sahiptir. Bir ülke sanayileştikçe/zenginleştikçe ülke ekonomisinde ve istihdam piyasasında ciddi bir dönüşüm yaşanır. Bu dönüşüm bazı açılardan “yıkıcı” sonuçlar ortaya çıkarırken bazı açılardan da “yapıcı” sonuçlar doğurur. Bu süreçte istihdam piyasası da giderek artan oranda “ikili” görünüm arz etmeye başlar. Bu bağlamda bir taraftan yüksek vasıflı işlerin sayısında ciddi artış yaşanır diğer taraftan da gelişen teknoloji ve artan verimlilik ile birlikte “gereksiz” hale gelen birçok düşük/orta vasıflı iş yok olur. Bunlar haricinde giderek büyüyen yüksek vasıflı çalışanlar grubunun artan satın alma gücü “yeni ihtiyaçların keşfedilmesi” ve böylece yeni düşük/orta vasıflı işlerin ortaya çıkmasına neden olur.

Şu halde ekonomik yapıda yaşanan dönüşüm istihdam piyasasını da dönüştürmekte ve nihayetinde her ekonomi kendi “ihtiyaçlarını” ve “gerçekliğini” üretmektedir. İlginç bir örnek olarak kolonileşme/ sömürgecilik ve Sanayi Devrimi ile birlikte on dokuzuncu yüzyılda ciddi şekilde sanayileşen/zenginleşen İngiltere’de ekonomik yapıda yaşanan dönüşüme paralel olarak “hizmetçilik sektörü”nde ciddi bir genişleme yaşanmıştır. 1851’e gelindiğinde İngiltere’de toplam işgücünün yüzde 13,3’ü bu sektördeki kadın ve erkeklerden oluşurken bu oran sadece otuz yıl içinde yüzde 15,9’a kadar yükselmiştir. Bu dönemde özellikle kadınlar bu sektörde yoğun bir şekilde çalışmıştır. Öyle ki yirminci yüzyılın hemen başı itibarıyla (1901’de) işgücündeki kadınların “üçte bir”inin işi hizmetçilik olmuştur. Bu oran ekonomik yapıda yaşanan dönüşümle birlikte iki dünya savaşı arası dönemde dörtte bire, savaşın hemen sonrasındaki dönemde de yüzde 10’a kadar düşmüştür.

Şu halde, günümüz dünyasında sanayileşmiş/sanayileşmekte olan ülkelerde istihdam piyasaları (az veya çok) “ikili” yapı arz etmekte ve yüksek vasıflı/statülü işler ile düşük vasıflı/statülü işler arasında birçok açıdan önemli farklılıklar bulunmaktadır. Yüksek vasıflı/statülü işlerin bulunduğu birincil istihdam piyasasında görece yüksek ücretler, cömert yan haklar, iyi çalışma koşulları, hatırı sayılır ölçüde iş güvencesi ve ciddi düzeyde kariyer yapma olanağı mevcuttur. Düşük vasıflı/ statülü işlerin bulunduğu ikincil istihdam piyasasında ise ücretler düşük olma eğilimindedir, yan haklar azdır, çalışma koşulları çok iyi değildir, iş güvencesi düşük düzeydedir ve “yükselme” olanağı fazla yoktur.

Çalışma çağındaki erkek nüfus için birincil istihdam piyasası neredeyse istisnasız bir şekilde bulunmak istedikleri/isteyecekleri piyasadır. Bu durum çalışma çağındaki kadınların ciddi bir kısmı için de geçerlidir. Öte yandan çeşitli nedenlerden ötürü birçok kadın, genç ve yaşlı için ikincil istihdam piyasasında (ve önemli oranda da “kısmi süreli” olarak) çalışmak anlamlı olabilmektedir. Bu çerçevede kadınlar iş-yaşam dengesini sağlamak ve aile için “ek/temel kazanç” elde etmek, gençler eğitimlerini sürdürürken ihtiyaç duydukları parayı veya iş tecrübesini kazanmak, yaşlılar da emekliliklerine “yumuşak bir geçiş” yapmak için ikincil istihdam piyasasını tercih edebilmektedir. Bu gruplar için statüye ve/ veya kariyer olanaklarına dönük kaygı ya ikinci plandadır ya da hiç yoktur. Örneğin bir gencin üniversite eğitimini sürdürürken ek kazanç sağlamak için bir restoranda garsonluk yaparken bu işin statüsüyle veya kariyer olanaklarıyla ilgilenmeyeceği açıktır. Ya da emekli olduktan sonra ailesine ek gelir sağlamak veya üniversitede okuyan çocuğunun masraflarını karşılayabilmek için şoförlük yapan bir kişi de bunlarla pek ilgilenmeyecektir.

Sonuç olarak ikincil istihdam piyasası toplumun belirli kesimleri tarafından daha tercih edilir bir piyasa olmasına rağmen bu piyasada çalışanların büyük kısmı (çalışma çağındaki erkekler ve kısmen de kadınlar) birincil piyasada iş bulma imkanı olmadığı için veya iş bulamadığı için bu piyasadadır.

İstihdam piyasalarının yapısı işgücünün ortalama vasıf düzeyi ve ülkenin genel zenginlik düzeyi ile yakından irtibatlıdır. Ortalama vasıf ve gelir düzeyinin yüksek olduğu ülkelerde işgücü birincil istihdam piyasasına “doluşma” eğiliminde olacak ve ikincil istihdam piyasasında çalışacak eleman bulma noktasında önemli sıkıntılar yaşanabilecektir. Ekonomik jargonla ifade edilecek olursa birincil istihdam piyasasında bireylerin emek arzı firmaların emek talebini aşarken ikincil istihdam piyasasında firmaların emek talebi bireylerin emek arzını aşma eğiliminde olacaktır. Bu durum da bir taraftan çalışanların (birincil piyasada) iş bulamadığı diğer taraftan da firmaların (ikincil piyasada) çalışacak eleman bulamadığı bir vasat ortaya çıkaracaktır. Dinamik boyuttan bakıldığında ise bir ülkenin ortalama vasıf/ zenginlik düzeyi yükseldikçe düşük vasıflı işlerde çalışacak kişilerin bulunmasında –giderek artan oranda– zorluklar yaşanmaya başlayacaktır.

Günümüzde sanayileşmiş/zengin ülkelerin ciddi düzeyde bir göçmen işgücüne sahip olmasının arkasında demografik faktörlerin (nüfusun yaşlanması vb.) yanı sıra Türkiye’de istihdam piyasasının ikili yapıya sahip olması, mavi yakalı işlere dönük ilginin düşük olması ve eğitim sisteminde yaşanan sorunlar işsizlik oranını yükseltme eğiliminde iken işgücüne katılımı ve istihdam düzeyini düşürme eğilimindedir. 36 37 DOSYA-Türkiye’deki Suriyeli Mülteciler DOSYA-Türkiye’deki Suriyeli Mülteciler istihdam piyasasının “ikili” yapıya sahip olması bulunmaktadır. Bu ülkeler göçmenlere “istihdam fırsatı” sağlarken, ilgili göçmenler de bu ülkelerde insanların pek de yapmak istemediği ve çalışan açığı bulunan düşük vasıflı/ücretli işlerde (çoğunlukla da daha düşük ücrete) çalışarak bu ülkelere önemli düzeyde bir ekonomik katkı sağlamaktadır. Gerçekleştirilen akademik çalışmalarda da genel olarak göçmenlerin yerli nüfusun işsizlik oranı veya ücret düzeyi üzerinde düşük veya ihmal edilebilir düzeyde (pozitif veya negatif) etkisinin olduğu şeklinde sonuçlara ulaşılmıştır. Bu durum da göçmenlerin genel olarak yerli nüfusta işsizlik oranını artırmadığını veya yerli ekonomiye zarar vermediğini, bilakis bu ülkelerde önemli bir boşluğu doldurduklarını ve “kendi istihdamlarını kendileri üreterek” ekonomiye birincil ve ikincil düzeylerde önemli katkılar sağladıklarını göstermektedir.

 

Türkiye’nin İkili İstihdam Piyasası

Bugün orta-üst gelir düzeyine sahip olan ve sanayileşme noktasında (arzu edildiği kadar olmasa da) önemli düzeyde bir mesafe kateden Türkiye’de istihdam piyasası önemli ölçüde “ikili” yapı arz etmektedir. Türkiye geliştikçe/sanayileştikçe/ zenginleştikçe istihdam piyasası daha da dönüşecek ve bu ikili yapı daha da derinleşecektir. Dahası bir taraftan beyaz/mavi yakalı boyutundaki dengesizliğin (yani beyaz yakalı işlere dönük ekstra ilginin) Türkiye’de ciddi bir düzeyde olması diğer taraftan da Türk eğitim sisteminde yaşanan nicel/nitel sorunların önemli bir seviyede olması istihdam piyasası üzerinde ekstradan önemli bir baskı oluşturmaktadır.

Türkiye’de çeşitli tarihsel/yapısal nedenlerden ötürü beyaz yakalı “masa başı” işlere gereğinden fazla değer verilirken mavi yakalı işler hak ettiği ilgiyi görememektedir. Gençler kolay iş bulabilecekleri ve görece iyi para kazanabilecekleri orta/yüksek düzeyde vasıf gerektiren spesifik mavi yakalı işlere dönük eğitim almaktansa görece zor iş bulabilecekleri ve pek de iyi para kazandırmayacak olan beyaz yakalı “genel” işlere dönük eğitim almayı tercih etmektedir. Bu durumun en sarih yansıması ülkemizde meslek liselerine dönük ilginin oldukça az olmasında kendisini bulmaktadır. (28 Şubat sürecinde imam hatip liselerine giden öğrencilerin önünü kesmek için meslek liselerinin oldukça dezavantajlı bir konuma sokulmasının bu liselere dönük olumsuz algıyı derinleştirdiğini de bu noktada belirtmek gerekir.) Dahası Türkiye’de eğitim sisteminin bir bütün olarak problemli bir yapı arz etmesi nedeniyle liseden veya üniversiteden mezun olan gençlerin doğru tipte veya derinlikte vasıflara sahip olma düzeyi/ihtimali çok yüksek değildir. Sunulan eğitimin gençlerin vasıf düzeylerinden ziyade “statü algıları”nı yükseltmesi nedeniyle mezun gençler hangi vasıflara hangi derinlikte sahip olduklarına yeterince dikkat etmeden kendilerini direkt olarak birincil istihdam piyasasında değerlendirme eğilimi içinde olmaktadır. Ayrıca, içinde bulunduğumuz “internet çağı” gençler başta olmak üzere insanların “statü ihtiyacını” önemli ölçüde artırmıştır. Bütün bu nedenlerden ötürü Türkiye’de mavi yakalı işlerde önemli bir “işgücü talep fazlalığı” bulunurken beyaz yakalı işlerde önemli bir “işgücü arz fazlalığı” bulunmaktadır. Yani çalışanlar iş bulamamaktan, işverenler de çalışacak kişi bulamamaktan yakınmaktadır.

Örneğin bir taraftan bir inşaat firması “Eğer Ahıskalılar ve Suriyeliler olmasa inanın inşaat sektöründe çalıştırmaya insan bulamayacağız. Bizim sektör ağır ve yorucu olduğu için gençler bizim işi tercih etmiyorlar” diye hayıflanmaktadır. Diğer taraftan da bir genç “Ben 26 yaşındayım, evliyim ve bir oğlum var. Şahsen ömür boyu beden gücü ile çalışmak istemiyorum ve dolayısıyla çok iş yeri değiştirdim. Açıkçası rahat iş istiyorum, buluncaya kadar da iş değiştireceğim” demektedir. Yine bir plastik ambalaj firması “Şimdiki gençlik rahat iş arayışı peşinde ve kapalı iş yerlerinde çalışmak istemiyorlar. İnanın baskı makinamız var, elemansızlık yüzünden çalışmıyor. Her çalışan masa başında oturmak istiyor” diye yakınırken bir çalışan da “Açıkçası hizmet sektöründe çalışıyorum, sanayide çalışmak istemiyorum” demektedir. (Kaynak: Yalçın Aras, “Neden İş Beğenmiyorlar…”, EKOHABER, 22 Ağustos 2017; Yalçın Aras, “İş Bulamayanlardan Cevaplar (1)”, EKOHABER, 29 Ağustos 2017.)

Sonuç olarak bugün Türkiye’de istihdam piyasasının ikili yapıya sahip olması, mavi yakalı işlere dönük ilginin düşük olması ve eğitim sisteminde yaşanan sorunlar işsizlik oranını yükseltme eğiliminde iken işgücüne katılımı ve istihdam düzeyini düşürme eğilimindedir. Beyaz yakalı ve birincil piyasadaki işlerde önemli bir yığılma varken mavi yakalı ve ikincil piyasadaki işlerde çalışacak eleman bulma noktasında önemli sıkıntılar yaşanmaktadır. Eğitim sisteminde yaşanan sorunların çözülmesi ve mavi yakalı işlerin hak ettiği ilgiyi görmesi durumunda istihdam piyasası –doğal olarak– önemli ölçüde rahatlayacak olmakla birlikte istihdam piyasasının “ikili” yapısı ortadan kalkmayacaktır. Bu durum da Türkiye’nin –birçok ülkede olduğu gibi– ikincil istihdam piyasasında çalışacak göçmenlere her halükarda önemli düzeyde ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Belirtmek gerekir ki bu ihtiyaç Türkiye sanayileştikçe/ zenginleştikçe daha da artacaktır.

Son birkaç yıldır Türkiye’de bulunan Suriyeli göçmenler de hem ekonomik pastanın büyümesini sağlamakta hem de Türk vatandaşlarının çalışmak istemediği ve işgücü açığı bulunan işlerde çalışarak istihdam piyasasında “önemli bir boşluğu” doldurmaktadır. Suriyeli sığınmacılar konusuna bir de bu açıdan bakmak elzemdir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası