Uzun ve sabırlı bir çalışma ile yoğun bir emek sürecinin ürünü olan; Ankara, İstanbul ve Brüksel’deki toplam on bir çalıştayın ve uzmanlarla gerçekleştirilen toplantıların çıktılarını içeren, Talha Köse’nin editörlüğünü üstlendiği Nasıl Bir Ortaklık? Türkiye-AB İlişkilerini Yeniden İşler Kılmak adlı eser SETA Vakfı Yayınlarından çıkarak okuyucuya ulaştı. Ankara-Brüksel hattındaki kimi çevrelerce “kopma noktasına geldiği” ifade edilen ilişkilere “kazan-kazan” mantığı çerçevesinde somut iş birliği alanları üzerinden yeniden dinamizm kazandırmanın imkanlarını inceleyen eser, toplam 10 bölüm ve yaklaşık 321 sayfadan oluşuyor. Eser, kalabalık bir akademisyen grubunun kaleme aldığı kapsamlı içeriğiyle Türkiye-AB ilişkilerine dair özellikle son dönemdeki gelişmeler ekseninde, okuyucuya zengin bir perspektif sunuyor.
Eserin hemen başında yer alan “Önsöz” kısmında, Ankara-Brüksel ilişkilerinde kısa vadedeki hedefin, son on yılda oluşan tıkanıklığı açarak somut iş birliği alanları üzerinden işlerlik kazandırmak olduğunu belirten editör Talha Köse, bunu aynı zamanda içinde bulunduğumuz ortamda bir “meydan okuma” olarak niteliyor. Eserin “Türkiye-AB İlişkilerini Yeniden İşler Bir Zemine Oturtmak Mümkün mü?” başlıklı ilk bölümünü de kaleme alan Köse, Türkiye-AB ilişkilerinin son dönemdeki görünümü hakkında genel ve kapsamlı bir çerçeve çiziyor. İlişkilerin bozulma sebeplerinden başlayarak bu konudaki gelişmeye engel olan teknik faktörlere de değinen yazar, Türkiye’deki Mayıs 2023 seçimlerinden sonra değişen konjonktürü ve yeni dönemin kodlarını gerçekçi bir bakış açısıyla inceleyerek, iş birliği alanlarından kısaca söz etmeyi de ihmal etmiyor. İlk bölümde şu an için en öncelikli olan; ilişkilerdeki yıpranmışlığın giderilmesi, güven ilişkisi ve sağlıklı diyalog zemininin yeniden tesis edilmesi şeklinde ifade ediliyor.
İlişkilerin mevcut odak noktalarından “Rusya-Ukrayna Savaşı’nı” inceleme konusu olarak ele alan ikinci bölümde, özellikle “enerji güvenliği” bağlamında, AB’nin kırılganlıklarına ve fırsatlarına değiniliyor. Osman Zeki Gökçe tarafından hazırlanan bu bölümde, Türkiye’nin siyasi ve teknik açılardan sahip olduğu kapasitenin ve avantajların, AB tarafından hakkaniyetli bir biçimde değerlendirildiği vakit, enerji alanında gerçekleşecek iş birliğinin bölgesel enerji güvenliğine de katkı sunacağı belirtiliyor. “Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Güvenlik” başlıklı üçüncü bölümde Vişne Korkmaz, Türkiye ile AB arasında bir rekabet ve meydan okuma konusu haline gelen Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri, çeşitli açılardan analiz ederken, neticede enerji, göç ve afetlerle mücadele boyutlarıyla Doğu Akdeniz’in aynı zamanda ilişkilerin geliştirilmesi açısından fırsatlar sunduğunu belirtiyor ve bu yönde siyasi irade göstermenin gerekliliğinden bahsediyor.
Yücel Acer’in kaleme aldığı ve eserdeki dördüncü bölümü oluşturan “AB Sınır Güvenliği ve Yunanistan’ın Düzensiz Göçmenlere Karşı Tutumu” başlığı altında, AB sınır güvenliğinin kurumsal yapısı, uygulamaları ve nasıl sonuçlara yol açtığı Yunanistan bağlamında ele alınıyor. Neticede Yunanistan ve İtalya üzerinden yasa dışı göçle mücadele etmeye çalışan Birliğin düzensiz göç yükünü Türkiye’ye yıkmaya çalıştığı, bunun da ikili ilişkilerde ihtilafa yol açtığı ifade edilerek, bu konuda insani prensipleri önceleyen ve yakın iş birliğine dayanan bir anlayışa ihtiyaç duyulduğu sonucuna varılıyor.
Eseri farklı ve değerli kılan özelliklerinden birisi de Türkiye-AB ilişkilerini gündelik tartışmaların ötesinde güvenlik, ticaret, ekonomi, göç, afetle mücadele, enerji, sivil toplum, kültür ve medya gibi somut iş birliği gerçekleştirilebilecek alanlar üzerinden irdelemesi ki bunun en şık örneklerinden biri ikili ilişkileri ekonomik ve ticari yönleriyle inceleyen beşinci bölümüdür. Nitekim Oğuzhan Yanarışık tarafından yazıya dökülen “Türkiye-AB Gümrük Birliği Modernizasyonu, Ticari ve Ekonomik İlişkiler” başlıklı çalışmada, ilişkilerin Gümrük Birliği bağlamında ticari ve ekonomik bir muhasebesi yapılırken, sektör bazlı projeksiyonlarla Gümrük Birliğine devam etme kararı, tüm yönleriyle tartışılıyor. Eserdeki devam eden bölümde Talha Köse, Neslihan Tezcan ile kaleme aldığı çalışmada, Türkiye ile AB arasındaki göç ve diaspora konusunu masaya yatırıyor. “Göç ve Diaspora Bağlamında Türkiye-AB İlişkileri” adlı çalışma, Avrupa’daki aşırı sağ ve ırkçı partilerin yükselişi nedeniyle öne çıkan göç ve diaspora konusunu farklı katmanları ve öncelikleriyle inceliyor.
Yenal Göksun, “Türkiye-AB İlişkilerinde Yumuşak Güç Alanları: Sivil Toplum, Kültür, Medya ve Turizm” başlığı altında Avrupa’daki Türkiye algısına ve Ankara-Brüksel hattındaki kamu diplomasisi faaliyetlerine eğiliyor. Eserin yedinci bölümünü oluşturan bu çalışma, kültür ve kimlik tartışmalarından Türkiye-AB ilişkilerinde medyanın rolüne kadar, sivil toplum faaliyetleri ve turizmi de içerecek şekilde, geniş bir yelpazedeki yumuşak güç enstrümanlarını birer birer işleyerek, kapsamlı bilgi sunuyor. Türkiye ile Birlik arasındaki ilişkilerin riskler ve fırsatlar bağlamında bir analizini sunan ve bunu henüz müzakereye açılmayan 19. fasıl üzerinden gerçekleştiren Faruk Taşçı’nın makalesi, Türkiye’nin tam üyelik yolundaki başarı ve performansını, AB ülkelerinin aynı konulardaki aksaklık ve başarısızlıklarıyla kıyaslayarak okuyucuya nitelikli bir perspektif sunuyor. “Türkiye’nin AB ile İlişkilerinde 19 Nolu Sosyal Politika ve İstihdam Faslının Etkisi” isimli bölüm, Türkiye-AB İlişkilerinde 19. faslın etkisini riskler ve fırsatlar bağlamında değerlendirirken, her cümlesinin altı çizilecek kadar önemli ve değerli tespitlerle eserin içeriğine katkıda bulunuyor. Ayrıca bu bölüm kapsamında yer alan “zorlayıcı politik bariyer” kavramının da çalışmanın içeriğindeki diğer kavramlar gibi literatür açısından değerli ve katkı sağlayıcı olduğunu belirtmek gerekiyor.
Eserdeki dokuzuncu bölümde, Filiz Cicioğlu ve Hacı Mehmet Boyraz, “Türkiye-AB İlişkilerinde Bir İş birliği Alanı Olarak Afet Yönetimi” başlığıyla özellikle 6 Şubat 2023 depreminin ardından öne çıkan bu konudaki iş birliği alanına odaklanarak, müşterek politikaları inceliyorlar. Dondurulmuş konumdaki Türkiye-AB ilişkilerinin işlevsel alanlarda tekrar hareketlendirilmesi için nitelikli bir perspektif açan eserdeki onuncu ve son bölümde Şamil Barışık ve Neslihan Tezcan birlikte hazırladıkları bir kronolojik derlemeyi okuyucunun istifadesine sunuyor. Özellikle 2002’den günümüze (2023’ün son günlerine kadar) Türkiye ile Birlik arasındaki ilişkilerde önem taşıyan gelişmelerin satır başlarını sıralayan “Türkiye-AB İlişkilerinin Kronolojisi” başlıklı bölüm, eserin içeriğini daha da zenginleştiriyor.
Taraflardan birinin diğerini “önemli bir stratejik paydaş” olarak nitelediği, diğer aktörün ise üyeliğini “öncelikli stratejik hedef” olarak tanımladığı Türkiye-AB ilişkilerinin üyelikten bağımsız “vazgeçilmez bir ilişki” olan doğasını temel alarak ikili ilişkileri türbülanstan çıkarıp yeniden dinamizm kazandıracak somut iş birliklerine yöneltmenin reçetesini içeren Talha Köse editörlüğündeki Nasıl Bir Ortaklık? Türkiye-AB İlişkilerini Yeniden İşler Kılmak adlı eser nitelikli akademik profiliyle literatüre değerli bir katkı sunuyor.